Cemil KOÇAK
Atatürk ile doğrudan temas kurmak mümkün müdür? Necla Çarpan’ın kitabını görünceye kadar bu soruya tereddütle cevap verebilirdim. Ancak Necla Çarpan’ın ‘Öte Alemden Atatürk Sesleniyor: İlâhî Nutuk’ kitabını okuyunca konuyu düşünmeye değer buldum!
SON zamanlarda özellikle ulusalcı çevrelerde “Atatürk yaşasaydı ne derdi; ne yapardı?” sorusu daha sık dile getirilir oldu. Günümüzde yaşanan tüm sorunların çözüm yolunun yine Atatürk’ten esinlenerek çözülebileceğine ilişkin derin inanç, bu soruyu neredeyse kaçınılmaz kılıyor. Tüm siyasal alanın ancak Atatürk ve Atatürkçülükten beslenebileceğine ve ancak bu sayede meşruluk kazanabileceğine yönelik önkabul, ister istemez bu soruyu dile getiren çevrelerin düşünce ufkunu daraltıyor. Eğer günümüzün sorunlarına ilişkin sihirli bir çözüm formülünüz varsa, bu türden bir formülün patentinin sadece sizin adınıza kaydedilmiş olması muhtemelen yeterli olmayacağı gibi, heyecan verici de olmayacaktır. Ancak formülün patentinin Atatürk’e ait olmasıdır ki, çözüm önerisinin meşruluğunu ve doğruluğunu sağlayacak yegane ögedir ve bu nedenle belirli bir kitle açısından talep edilendir de.
Atatürk’le doğrudan irtibat kuranlar var
Acaba Atatürk ile doğrudan temas kurmak mümkün müdür? Elbette Anıtkabir ziyaretlerinden söz etmiyorum. Atatürk bizimle doğrudan iletişim kurabilir mi sorusuna yanıt arıyorum. Bazılarımız bunun mümkün olmadığını düşünebilir; bazılarımız hayli şüpheyle yaklaşabilir. Ne var ki, hiçbir konuda kesin yargıyla hareket etmemek gerekir.
Ben de Necla Çarpan’ın kitabını görünceye kadar bu konuda tereddütlü yanıt vermeye yatkın olabilirdim. Fakat yazarın “Öte Âlemden Atatürk Sesleniyor: İlâhî Nutuk” kitabını görüp de okuyunca, doğrusu bir miktar yeniden düşünme ihtiyacını duydum. Kitabın ilk basımı 1973 tarihli. Elimdeki metin ise, genişletilmiş ikinci basım olup, muhtemelen 1975 yılında yayınlanmıştır. Kitabın daha sonra yeniden ve genişletilerek 1976 yılında bir kez daha basıldığını saptayabildim.
Üç yıl kadar hapiste kaldığını açıklayan yazar, kitabında Atatürk’ün kendisine “öte âlemden” seslendiğini belirtmektedir: “1959 yılından beri Atatürk’ümüzün mübarek ruh varlığından aldığım mesajlar dolayısıyla görülüyor ki, Atatürk (...) ölümsüzlük âleminden sesleniyor.” Yazar, Atatürk’ün elyazılı mesajlarını yayınlamıştır: “Okuduğunuz mesajlar, kendileri tarafından verilen ve hiçbir kelimesi ve satırı değiştirilmemiş, hatta yaşantısındaki el yazısının aynı olan tebliğlerdir.”
Yazarın öyküsü şöyle başlıyor: 1959 yılının noel gecesinde medyum olduğunu öğrenmiştir. O gece başlayan ruh çağırma seansı sırasında Atatürk’e de seslenmiştir. Atatürk de kendisine. 27 Mayıs öncesinde Atatürk yazara bütün olacakları aktarmış ve “büyük vazifeler ve emirler vermeye” başlamıştır.
Atatürk’ün sesi; daha doğrusu kalemi
1960 yılında Atatürk milliyetçilik konusunda şöyle demektedir: “Türkler, açık yürekli, sevimli insanlardır, istila ettikleri kavimlerin kızlarıyla evlenmişlerdir. Buna rağmen, Türk kadınları en mükemmel erkek olarak kendi erkeklerini beğendiklerinden ve bu bir anane olduğu için diğer milletlerin erkekleri ile evlenip çoluk çocuk yapmadıkları için de erkekten gelen nesli Türkü bilhassa muhafaza etmişlerdir.”
1968 yılında Atatürk gençlere seslenmekte ve aralarında kavga etmekten vazgeçmelerini istemektedir. Sağ-sol diye ayrılmak doğru değildir. Hep birlikte çalışmak varken, ideolojilerin taassubu altında kalmak da yanlıştır. 1971 yılında ise “materyalist ve maddeci” genç kuşaklara karşı uyarılarda bulunmakta ve “sapık ideolojiler”den söz etmektedir. Pek çok okuyucunun da hatırlayacağı gibi, bu yıllar “anarşi”nin hakim olduğu dönemdir ve sonradan 68 kuşağı olarak tanımlanacak devrimci gençlerin eylemlerine tanık olmaktadır. Ordunun iktidara el koyduğu bu sırada Atatürk’ün de 12 Mart askeri cuntasıyla aynı görüşlere sahip olduğunu öğrenmek ilginçtir. Atatürk’ün 1972 yılında televizyon yayınlarının yurt çapında genişletilmesi ve çift kanal sağlanması yolunda uyarısı vardır. Ve tabii ki komünizmin mutlaka önüne geçmek lazımdır. Üniversite sınavı kaldırılmalı, öğrenciler fakültelere yetenekleriyle alınmalıdır. Çeşitli illerde fakülteler açılmalı; kampüsler yaygınlaştırılmalıdır. Yabancı dil eğitimi veren “ecnebi kolejler”e artık ihtiyaç kalmamıştır. Çünkü “orada yetişenler şimdi Türklüğünü, ananesini, dinini unutturmak için birer misyon haline getirilmiş misyonerlerin memlekete soktukları nifakçılar”dır. 1975’de Atatürk’ün Kıbrıs’ta ABD ile SSCB’den bağımsız politika izleyen bir Türkiye’den yana olduğunu görüyoruz. Ancak Türkiye’nin eninde sonunda İslâm âleminin liderliğini üzerine alacağından da emindir. Zaten Allah da “kâfirlerle çarpışın” demektedir. Fakat kâfirler, dinsiz ve Allahsız olan komünistlerdir. Bu bakımdan yanlış anlamaları önlemek isterim. Komünizmle mücadele edebilecek yegane güç İslâmiyet ve Müslümanlıktır. Bu bakımdan Amerika’ya ve Rusya’ya, bu arada İsrail ve siyonizme karşı İslâm birliği kaçınılmazdır. Emperyalistler de siyonistlerin planı doğrultusunda Ortadoğu’yu ele geçirmeye çalışmaktadır.
Atatürk, Türkiye’nin geleceğini dizayn edecek “Devrim Konseyi” kurulmasından yanadır. “Askeri bir millî güvenlik tezi plan ve programı” hazırlanmalıdır. Ülke “cahil bir zümrenin siyaset ve politika yaptığı ortamdan kurtarılmalı”dır. “Değerli fikir adamlarının konseyler halinde özgür anlayış içinde kalkınma programlarını benimsettiği, fikir ortamını geliştirdiği bir büyük yapıcı çağ” açılmalıdır.
Atatürk, Türk milletinin bariz özelliğinin ırsî ve “kromozon vasfı” olduğunu belirtmektedir. Türk milleti, “İslâmiyetten evvel de Müslüman olarak yaşamış ve İslâm törelerini milletçe benimsemiştir.” Atatürk, gençlerin sol eğilimli olmasına karşı da tekrar uyarılarda bulunuyordu: “Güzel ahlâkı benimsemeyenler anarşist” oluyordu.
Atatürk, Kıbrıs harekâtının yapıldığı gecenin ilerleyen saatlerinde şöyle seslenmiştir: “Eğer bir hava akımı ile çıkartma yapılabilirse, ada kurtarılır.” Yazar soruyor, “Ne olacak Atam?”. Yanıt: “Ada etrafında hep mayın, torpil döşediler; çıkartma yapılacak limanları kestiler. Karadan, yani deniz yoluyla karadan geçmek mümkün değil, ancak hava indirmesi yapılır.” Atatürk, o zamana kadar hazırlık yapılmamasından ötürü sorumluları eleştirmektedir. Hatta bu eleştirilerden bizzat İsmet İnönü’nün de payını aldığı görülmektedir. Fakat yazar, aynı gece Atatürk’ün genelkurmaydaki toplantıya katıldığını da belirtmektedir. Nitekim hava indirmesinin tercih edilmesi Atatürk’ün ikâzı üzerine gerçekleşmiştir. Bir gün sonra ise Atatürk, Kıbrıs davasının nedenini açıklamıştır: “Yassıada davaları ihdası ve neticeleri Yunan kopiline bu arsızlığı vermiş”tir. Zaten Ecevit de yeterli değildir: “Ordumu Ecevit çok müşkül duruma” sokmuştur. Gerekirse 12 adalar, Dedeağaç, Karaağaç, Selanik geri alınmalıdır.
Yazarın daha sonraki tarihlerde yeni yeni tebliğler yayınlayıp yayınlamadığını saptayamadım; fakat günümüzün ulusalcılarının pek çok tezinin bu tebliğlerle örtüştüğünü görünce bir kıyak yapmak istedim. Belki bu kitabın yeni baskılarını yaptırıp dağıtmak isteyebilirler. Yakışır.
Meraklısı için not
İNTERNET üzerinden minik bir araştırma yaptım; yazarın tutuklu kaldığı sürede bulunduğu yer, iddialara göre Bakırköy akıl hastahanesi imiş. Galiba şizofreni tedavisi görmüş. Tabii kendisine yönelik hain bir komplonun varlığını da gözardı etmemek gerekir. Atatürk düşmanlarının Atatürk ile irtibatımızı kesmek için her türlü komplonun içinde yer aldığı günümüzde elbette gözümüzü açık tutmalıyız. Bu bakımdan yazar hakkındaki iddiaları ben şahsen kuşkuyla karşıladım; yani henüz ikna olmadım. Zamanında, yani ülkenin henüz Atatürkçülükten kopmadığı o eski güzel günlerde kendisine gösterilen resmî yakınlık da zaten bu kuşkuma hak vermektedir.
Övünç duyulan bir başka kitap
JANDARMA Genel Komutanlığı, 1967 yılında resmî bir yazıda, yazarın bir başka eseri olan “Yeni Mesnevi” kitabıyla ilgili olarak, bu faydalı eserden isteyenler olursa ilgili adresten edinilebileceğini hatırlatıyordu. Genelkurmay Başkanlığı da, 1970 yılındaki resmi yazısında, eserin yetkili kurulca incelendiğini ve askerî okullar ile askerî kütüphanelerde bulundurulması için silahlı kuvvetlere salık verildiğini açıklıyordu. (Merak edenler resmî yazışmaları kitabın içinde bulabilirler) Milli Eğitim Bakanlığı Yayımlar ve Basılı Eğitim Malzemeleri Genel Müdürlüğü de, Sinop Boyabat Lisesi Müdürlüğü’ne hitaben kaleme aldığı tarihsiz bir yazısında, bakanlıkça satın alınan “Öte Âlemden Atatürk Sesleniyor” kitabının lise kütüphanesinde yerini almasının sağlanmasını istiyordu. Kitap okuyucuların istifadesine sunulmalıydı. (İlgili resmî yazı, tesadüfen kitabın içinden çıktı)
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Sovyetler boğazlarda imtiyaz talep etmişti
9.02.2016 - Sovyetler Montrö Antlaşmasını değiştirmek istedi
3.02.2016 - Türk sovyet anlaşması 1945 yılında feshedilmişti
26.03.2016 - Sadece donanmayla mı? Çok zor...
19.03.2016 - Sıkıyönetim bildirilerini hatırlarken
13.03.2016 - Sosyalistlerin hatırlamak istemediği tarih
5.02.2016 - Başarısız bir ‘ihtilal’ daha var
28.02.2016 - Bitmeyen Halkevleri meselesi
20.02.2016 - İttihat ve Terakki Cemiyeti CHP’ye sesleniyor
13.02.2016 - CHP ‘propaganda bürosu’nun önemini keşfediyor!
7.02.2016
Yazarlar
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplumun İnşası İçin Meclis Adım Atmalı: Yasa Çıkarmalı, Komisyon Öcalan’ı Dinle 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
Murat nadir
100 yıllık yalanlara devam. Komik kemalistler :))
sakine
Sayın Altan,Öcalanın faxsı sizin gibi bana da umut oldu ama hükümetten hiç bir ses çıkmıyor,insanlar geçmişteki gibi vucutlarını ölüme yatırıyor 30 yıl aradan geçsede de devletten ve iktidardan değişen hiç bir şey yok.Umuyorum ki bu eylemler geçmişteki gibi korkunç sorunçları olmaz barışa bir başlangıç adımı atılırda herkes rahat eder.Bıktık her gün kötü haberleri duymak .Çocuklara yapılan vahşeti kınıyorum.Bu şavaş toplum olarak herkesi kör,sağır ve dilsiz yaptı.İyi günler