Cemil KOÇAK
Kâzım Karabekir’in ‘İstiklâl Harbimizin Esasları’ adını taşıyan millî mücadele anıları 1933’ün Mayıs ayı sonunda basıldı. Ancak anılara matbaada iken el konuldu ve yakıldı. Son yıllarda basılan aynı adlı eser, 1933 metnine kıyasla çok daha kapsamlıdır.
NUTUK, 1927 yılından bu yana millî mücadele ve erken cumhuriyet tarihinin resmî anlatımı olarak tarihyazımına damgasını vurmuştur. Elbette o sırada da, daha sonra da Nutuk’ta ortaya konulan iddialara karşı savunmalar ve karşı iddialar da gündeme gelmekte gecikmemiştir. Ancak erken bir savunma ve Nutuk’un alternatif metni olarak Kâzım Karabekir’in anıları önemlidir.
Karabekir anılarını yazıyor
Kâzım Karabekir, 1926 yılında İzmir’de Atatürk’e suikast davasından dolayı yargılandığı Ankara İstiklâl Mahkemesi’nde beraat ettiğinden beri İstanbul’da halen müze olan Erenköy’deki köşkünde polis gözetiminde yaşıyordu. Nutuk’ta çok sert şekilde eleştirilmişti. Karabekir’e karşı kamuoyu nezdinde yeni bir polemik, 1933 yılının Mart ayında bir yazı dizisiyle Siirt milletvekili Mahmut Soydan’ın sahibi ve başyazarı olduğu Milliyet gazetesinde başlatılmıştı. Bu, iktidarın Karabekir’e ve onunla birlikte daha sonra gözden düşmüş olan millî mücadelenin önder kadrosuna karşı siyasî saldırısı anlamına geliyordu. Tefrikanın kimin tarafından kaleme alındığı belirsizdi. Konu, bir süre sonra millî mücadele yıllarında Karabekir’in ve daha sonra onunla siyasî işbirliği yapacak olan arkadaşlarının rolüne de gelmişti. Dizi, bu rolü yeniden tartışma konusu yapıyordu. Karabekir de, dizide anlatılanları aynı gazetede yayınlanan mektuplarıyla tekzip etmeye başlamış; ancak polemik kısa sürede bitirilmişti.
Anıların basılması ve yakılması
Polemiğin ardından Karabekir’in “İstiklâl Harbimizin Esasları” adını taşıyan millî mücâdele anıları Mayıs ayı sonunda basılır. Gelişmeler, anıların daha önceki bir tarihte yazılmış ve hazırlanmış olduğunu, basın polemiğinin ise yayın tarihini hızlandırmış olabileceğini düşündürtüyor. Anılara matbaada iken el konulmuş; basılan bütün nüshalar toplatılarak yakılmıştır. Elde örnek kalmaması ve vesikaların orijinallerine de el konulabilmesi için Karabekir’in köşkü de aranacaktır. Evde bulunan bütün evraka el konulmuştur.
Öyküyü Karabekir’in anılarından daha geniş bir şekilde okumak mümkündür. Karabekir, polemik sırasında anılarını bastırmaya karar verdiğini ve emekli general Cafer Tayyar Eğilmez’in kendisinin yegane yardımcısı olduğunu açıklıyor. Üçbin adet basılan eseri Eğilmez teslim almaya gitmiştir. Eserin yayını iki cilt olarak planlanmıştı. Basımı biten yalnızca ilk ciltti. İkinci cilt ise hiçbir zaman basılamayacaktır. Karabekir, baskının sona ermekte olduğu sırada, basılan nüshalara el konulmasından çok kısa bir süre önce, matbaanın sahibi Sinan Omur’dan tehdit edildiğini öğrenir. Bunun üzerine Başbakan İsmet İnönü’ye, meclis başkanlığına, İstanbul savcılığına durumu anlatan yazılar yazar.
Son zamanlarda köşkteki polis gözetimi de yoğunlaşmıştır. Nihayet köşk aranır. Köşkün aranması sırasında Cafer Tayyar Eğilmez de köşkte misafir kalmaktadır. Onun ve Karabekir’in yakınlarının da evleri aranacaktır. Karabekir, olaydan doğrudan doğruya Cumhurbaşkanı Atatürk’ü sorumlu tutma eğilimindedir. Olayın tertipçileri olarak Karabekir Ali Çetinkaya’nın, Kılıç Ali’nin ve Recep Zühtü’nün isimlerini vermektedir. Fakat “Gazi’nin gizli pençesi” adını verdiği bu grubun talimatlarını Çankaya’dan aldığı kanısındadır. Karabekir, İnönü’yü ve hükûmetin büyük kısmını ise olaydan habersiz olarak görmektedir. El konulmuş olan evrakının ancak küçük bir kısmı Karabekir’e iade edilecektir. Evrakın genelkurmay başkanlığı ile dışişleri bakanlığı tarafından da incelenmesine ihtiyaç duyulmuştu. Karabekir’in itibarının iade edilmesinden sonra evrakını yeniden geri aldığını tahmin edebiliriz; belki de meclis başkanı olduğunda. Karabekir’in anıları, Atatürk’ün ölümünden sonra, İnönü’nün Cumhurbaşkanlığı döneminde, hatta kendisi CHP milletvekili ve meclis başkanı olduktan sonra dahi, ölümüne kadar (1948) ve daha sonraki yıllarda da serbestçe yayınlanamadı.
Anılar, ancak 1960 yılının Temmuz ayında, yani 27 Mayıs’ın hemen ertesinde yeniden yayınlanabilecektir. Muhtemelen yayının DP iktidarı dönemine denk gelmesi arzu edilmişti. Aradaki bu küçük tarih farkı, beklenmeyen bir gelişme olarak değerlendirilmelidir. Anıların bu son ve kapsamlı versiyonunun bu dönemde serbestçe satılabileceği düşünülmüş olmalı. Ne var ki, kitap hakkında dava açılacak, dava uzun sürecek ve 1968 yılının sonlarında sona erecek; yeni basım ancak 1969 yılında gerçekleşebilecektir. O günden beri anılar serbestçe satılmaktadır.
Değişik baskılar üzerine notlar
Karabekir’in bugün satışta olan “İstiklâl Harbimiz” adlı devasa boyutlu anıları ile 1933 yılında toplatılan anıları aynı ya da benzer değildir. Anıların 1933 yılında yakılan orijinal baskısını hiç görme imkânım olmadı. Elde var mıdır, bilemiyorum. İmha edilen anıların görebildiğim en eski yeniden basımı 1951 tarihlidir. Bu baskı, imha edilen anıların aynısı olmak gerekir. Elimde bulunan aynı tarihli iki farklı basımda da yalnızca 1951 tarihi yer almamış, aksine 1933 ve 1951 tarihleri birlikte yanyana yer almıştır. Bu da, 1951 yılında yeniden basılan anıların 1933 yılında basılan orijinalinin aynısı olduğu izlenimini vermektedir. Ancak Mustafa Armağan, bir yazısında bu iki metin arasında fark olduğunu belirtmekte ve örnek de vermektedir.
1951 yılında iki farklı edisyon halinde basılan bu “ikinci nesil” anıların başına ne geldiği konusunda kaynaklarda bilgiye rastgelmedim. Anıların özellikle 1951 yılında yeniden basılmış olması, DP iktidarının getirdiği yeni siyasî atmosferden kaynaklanmış olmalıdır. Anıların bu basımı da toplatıldı mı, yoksa serbestçe satılabildi mi bilmiyorum.
Üzerinde iki farklı tarih barındıran bu baskıya özellikle dikkat çekmek istedim: Elimde her iki baskı da mevcut... Bir kere iki baskının da içeriği aynı olmakla birlikte, ön ve arka kapakları tamamen değişiktir. Birinin ön kapağında Karabekir’in el çizimi, üniformalı, fakat kendisinin sadece baş kısmını gösteren bir resmi yer almaktadır. Kapak amatörce ve acemicedir. Arka kapakta ise, “Şark Fâtihi Büyük Serdar Kâzım Karabekir Paşanın Yazdığı ve Toplatılıp Yakılan İstiklâl Harbinin Esasları” kitabının reklâmı yapılmaktadır. Daha büyük puntolarla dizilmiş bir baskıdır.
Diğer versiyon ise şeklen değişiktir. Öncelikle daha küçük punto ile dizilmiştir. Bu da kitabın iki farklı şekilde ve dolayısıyla da iki kere ayrı ayrı dizildiğini göstermektedir. Farklı baskının ön kapağı değişiktir ve bu sefer kapakta Kâzım Karabekir’in muhtemelen yaşamının son günlerinde çekilmiş bir fotoğrafı yer almaktadır. Fotoğraf renklidir ve Karabekir’i yine muhtemelen köşkünün çalışma odasında/çalışma masasında ve ardında eski yazı “Türk Yılmaz” tablo yazısı altında ve yine ardında eski tarihli ve eski yazı bir Türkiye haritası önünde resmetmektedir. Karabekir, sivil giyimlidir. Kitabın arka kapağında Karabekir’in bir başka fotoğrafı yer almaktadır. Bu kez fotoğraf daha eski tarihlidir ve Karabekir’in at üzerinde çekilmiş üniformalı bir resmidir. Bu baskıda bir de hata-sevap cetveli vardır. Bu farklı iki baskının satış fiyatları da farklıdır. Bu da baskıların farklı tarihlerde satışa sunulduğunu gösteriyor olabilir.
Son olarak, 1933 tarihli orijinal anıların yeni bir başka baskısından daha söz etmek istiyorum: Nihat Uzcan tarafından hazırlanmış olan “İstiklâl Harbinin Esasları. Kâzım Karabekir Paşanın Hatıratı”, Basın Kitabevi, İstanbul, 1981. (Ancak bu baskıda son vesika yarım sayfa tamamen eksiktir.)
Karabekir diyor ki...
“İSMET Paşa ile yazışmıştık, samimiyetten bahsediyordu, fakat tedhiş siyaseti hâlâ devam ediyordu. Çünkü İstanbul valisi ve emniyet müdürü, hem İsmet’in başvekil olduğu hükûmetin, hem de kızıl pençenin emrinde idiler. Kızıl pençe düzeninde İsmet yoktu. Buna doğruca Gazi emir verir, meclis reisi, Kılıç Ali gibi en mutemetleri vasıtasıyla hükûmet mekanizması gizli oyunlara başlarlardı.” (Kâzım Karabekir: “Bir Düello ve Bir Suikast”).
İsmet Paşa diyor ki...
“ŞAHSî vasıfları temiz bir ruhun ve cesur bir karakterin bütün faziletlerini göstermiş, fikir ve hükümlerinde daima kendine güvenir ve sebatlı olmuştur. Kuvvetli bir iradenin muvaffakiyetlerini hak ettiği gibi, güçlüklerini de hayatının her devrinde metanetle karşılamıştır. Tarihimiz Kâzım Karabekir’in millî mücadeledeki hizmetlerini vefalı sayfalarında daima iftihar ile yad edecektir.” (1948)
Hatırlatma
KARABEKİR’İN anıları ile günlükleri ikişer büyük cilt olarak Yapı Kredi yayınlarınca basıldı; şimdiye kadar yayınlanmış ve yayınlanmamış olan bütün eserlerinin yayınına ise devam ediliyor.
Bugün artık satışta olmamakla birlikte Feridun Kandemir tarafından 1964 yılında yayınlanmış “Kâzım Karabekir’in Yakılan Hatıraları: Meselenin İçyüzü” kitabı anıların yakılma sürecini hayli ayrıntılı ve ilk elden anlatan önemli bir kaynaktır. Tahsin Demiray’ın 1969 yılında basılan “İstiklâl Harbimiz’in Müdafaası” kitabı da, 1960 yılında hakkında Atatürk’ün hatırasına yayın yoluyla hakaretten dava açılan kitap hakkındaki iddianameyi ve mahkemede yapılan savunmayı içermektedir.
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Sovyetler boğazlarda imtiyaz talep etmişti
9.02.2016 - Sovyetler Montrö Antlaşmasını değiştirmek istedi
3.02.2016 - Türk sovyet anlaşması 1945 yılında feshedilmişti
26.03.2016 - Sadece donanmayla mı? Çok zor...
19.03.2016 - Sıkıyönetim bildirilerini hatırlarken
13.03.2016 - Sosyalistlerin hatırlamak istemediği tarih
5.02.2016 - Başarısız bir ‘ihtilal’ daha var
28.02.2016 - Bitmeyen Halkevleri meselesi
20.02.2016 - İttihat ve Terakki Cemiyeti CHP’ye sesleniyor
13.02.2016 - CHP ‘propaganda bürosu’nun önemini keşfediyor!
7.02.2016
Yazarlar
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları




































































jaks
bence de
idrisin bir dostu
Sevgili Mehmet altan ın son yazı dizisine göre: 1 işkenceye göz yumana işkence yapılacak (yapıldı... işkence yapana da işkence yapıldı) 2 ırza geçilmesine göz yuman içişleri bakanının ırzına geçilecek. Bu yorumu incelesin bari sayın bakan haberleri inceleyemiyosa. Not: kimseye ne işkence yapılsın ne ırzına geçilsin idris naim şahin bile olsa o zavallı