Cemil KOÇAK
Ankara’da kurulan ilk Meclis’in 23 Nisan’da açıldığı bilinir de, nedense ne zaman ve niçin dağıldığı yeterince anlatılmaz. Oysa olağanüstü koşullarda toplanan Meclis, yine olağanüstü koşullarda yeni seçime karar vermişti.
Millî Mücadele’nin kazanılmasından sonra sıra barış anlaşmasının yapılmasına gelmişti; fakat Lozan’daki görüşmeler Meclis’te sert bir şekilde eleştiriliyordu. Herhangi bir anlaşmaya varılması halinde dahi Meclis’in anlaşmayı onaylaması güç gibi görünüyordu. Meclis’te İkinci Grubun liderlerinden sayılan Trabzon milletvekili Ali Şükrü Bey’in önce kaybolması, ardından cesedinin bulunması ve bir cinayete kurban gittiğinin anlaşılması aşamasında, 1 Nisan 1923 tarihinde TBMM, seçimin yenilenmesine karar verecektir.
Meclis’in süresi mi dolmuştu?
Bazen sanıldığının aksine, Ankara’da toplanan birinci Meclis’in süresinin dolması üzerine seçime gidildiği ya da zaten seçim yapılması zorunluluğu doğduğuna ilişkin düşünceler tamamen yanlıştır. Bazen, sağda solda, ‘Meclis seçimleri dört yıl içindi; son seçim Kasım 1919’da yapıldığı için süre dolmuştu; seçimlerin yapılması yasal bir zorunluluktu’ tarzında izahların gerçeklerle uzaktan yakından ilgisi bulunmamaktadır. Anayasa hukuku tarihini iyi bilmemekten ileri gelen bu türden düşünceleri bir yana bırakmanın zamanı çoktan geldi de geçti bile.
Meclis-i Mesuban sorunu
Şimdi bu yanlışın üzerinde biraz duralım: Son Osmanlı Meclisi Mebusanı, Ali Rıza Paşa Hükûmeti’nin kararı üzerine yapılan seçim sonucunda, 1920 yılı başında toplanmıştı. 1876 Osmanlı Kânunu Esâsîsi’ne göre, seçimler dört yılda bir yapılırdı. Ama her ne kadar son Meclisi Mebusan da bu anayasaya ve seçim yasasına göre seçilmişse de, İstanbul’daki Meclisi Mebusan, toplantılarına ara verdikten ve ardından da yine anayasaya göre padişah tarafından feshedildikten sonra, Ankara’da kısmen Meclisi Mebusan’ın devamı niteliğinde yeniden toplandığında, durum epey değişmişti. Ankara’da toplanan Birinci Meclis’in anayasal niteliği, o zaman da kendi içinde tartışmalara neden olmuştu. Ama bu Meclis, Meclisi Mebusan’ın basit bir devamı değildi; hiç olmadı. Bu bakımdan Atatürk, Nutuk’ta bu olayları anlatırken, son Meclisi Mebusan başkanı Celâlettin Ârif Bey’in Meclis başkanlığı için ısrarını şiddetle eleştirir ve kınar.
Yeni anayasa kabul edildi
Fakat bir an için bu Meclis’in 1876 Anayasası ve onun daha sonraki değişiklikleri ile kayıtlı olduğunu farz edelim; Ankara Meclisi’nin kabul ettiği her yasa ve karar, eğer bunlarla çelişiyorsa, öncekileri ilga ediyor demekti. Ve bir an geldi; Meclis, 20 Ocak 1921 tarihli Teşkilâtı Esâsîye Kanunu’nu da kabul etti.
Şimdi bu yasayı yakından inceleyelim: Yasanın beşinci maddesine göre, Meclis seçimi iki yılda bir yapılacaktı. Yani, hemen yazayım: Bugünkü sistemde dört yılda bir seçime gidiyor olmamız, anayasa hükmünü yerine getirmek içindir. Bugünkü sistemi geçmişte de geçerli saymamızve o günkü anayasaya hiç bakmadan saptamada ve değerlendirmede bulunmamız, işte böyle tarihsel yanlışlıklar yapmamıza neden olur. Zaten ortada yasal bir gereklilik bulunsa; Birinci Meclis, 1923 yılının Ocak ayında seçime gitmek zorunda kalırdı! Yine o zamanki anayasanın aynı maddesine göre, eğer seçim yapılmasına imkân görülmezse, seçim yalnızca bir yıl için ertelenebilirdi.
Anayasadaki özel madde
Ama bu kadar da değil: Asıl ayrıntı, ilgili yasanın “maddei münferide”sinde (özel maddesinde) bulunmaktadır. Bu maddeye göre, mevcut Meclis, “gayesinin husûlüne kadar”, yani amacına varıncaya dek, sürekli olarak toplantı halinde olacağından, ancak “adedi mürettebinin [mevcut üyelerinin] sülüsânı [üçte iki] ekseriyetiyle [çoğunluğuyla]” karar verdiği takdirde, seçime gidilebilecekti. Sözün kısası, anayasaya göre, Birinci Meclis, amacına ulaştığına kâni olmadıkça ve bunu da mevcut üyelerinin üçte iki oy çoğunluğu belirtmedikçe, ebediyen mevcudiyetini koruyabilirdi! Yani, ortada bazılarının sandığı gibi, yasal bir zorunluluk falan hiç yoktu.
Meclis seçim kararını nasıl aldı?
Peki, o hâlde nasıl oldu da Meclis seçim kararı alabildi? Elbette biraz zor oldu. Meclis’in seçim kararı alması hiç kolay değildi; çünkü, muhalefet son derece güçlüydü. Bu nedenle Meclis başkanı olarak Atatürk endişelenmekte ve kuşku duymakta haklıydı. O, gerekirse Meclise zorla seçim kararı aldırılabileceğinden dahi söz edebiliyordu. Nitekim Meclis seçim kararını “maddei münferide”ye karşı(n) alabildi. Üçte iki çoğunluk yerine basit çoğunlukla seçim kararı alındı. Aksi halde ne olurdu? Atatürk, sadece birkaç ay önce, İzmit’te 1923 yılının hemen başında düzenlediği basın toplantısında, bu olasılığa da değinmiş ve şöyle demişti: “Meclis gayesine vasıl olduktan [amacına ulaştıktan] sonra vazifesini ikmal etmiştir [görevini tamamlamıştır] ve yeni intihabata [seçime] karar vermeye ve dağılmaya mecburdur. Şu veya bu bahane ile idamei hayata [hayatta kalmaya] çalışması, istibdata başlaması demektir.”
Eğer seçime gitmek için yeterli oy miktarı bulunamazsa, Atatürk bu sefer de, Meclis toplantısına katılmayanların toplantılara davet edilebileceğini, yine davete uymazlarsa, birkaç kez daha bu davetin yinelenebileceğini, fakat eğer yine gelmezlerse bu defa da davete uymayanların milletvekilliğinden istifa etmiş sayılacaklarına ilişkin karar alınabileceğini hatırlatmıştı. İyi de, Meclis yine de seçim kararı vermezse, ne olacaktı? Atatürk’ün bu meselenin çözümüne ilişkin de bir yöntemi vardı: O zaman “millet kararını verir”di. Şöyle diyordu: “Mebuslar ilânihâye mevkilerini muhafaza etmek [milletvekilleri sonsuza kadar konumlarını korumak] isterlerse, gayri kanuni [yasa dışı] bir surette ve gayri muayyen [belirsiz] bir zaman için milletin hâkimiyetini ellerinden bırakmak istemiyorlar demektir. O zaman derhal millet, kendi hâkimiyetini istimâl eder [kullanır]. Yeni mebuslarını intihap eder [seçer].”
Atatürk’ün muhalefeti
Atatürk’e göre, böyle bir şey olamazdı; şöyle diyordu: “Teşkilâtı Esâsîye Kanunu’nda intihap devresi mahdut ve muayyendir [seçim dönemi sınırlı ve belirlidir]. Fakat bu Meclis müstesna [özel] olarak demiştir ki, ‘ben gayei millîyenin istihsâline [millî amaca ulaşılana] kadar çalışacağım ve millet de bunu muvafık bulmuştur [onaylamıştır]. Gayei millîyenin husul bulduğu [gerçekleştiği] gün, bu istisnaiyet hitam bulur [özellik sona erer] ve kanunda mevcut maddelerin behemehal tatbiki lâzım gelir [muhakkak uygulanması gerekir]. Meclis eğer bunu yapmazsa, o zaman millete karşı vazife ve salâhiyetini [görevve yetkisini] suistimâl etmiştir [kötüye kullanmıştır].” O zaman da “millet, hukukunu suistimâl edenlere karşı otomatikman hareket eder. Yani millet, bu meclise karşı isyan eder.”
Oy birliği nasıl sağlandı?
Ama Atatürk’ün endişeleri gerçekleşmedi; Meclis, sadece tek bir üyenin aleyhte oyuna karşılık oybirliği ile yeni seçim kararı aldı. Ancak bu kararın o gün Meclis’te bulunan üyelerin basit çoğunluğuyla alındığını ve bunun Teşkilâtı Esâsîye Kanunu’na açıkça aykırı bulunduğunu da bilmeliyiz. Meclis’te kimsenin itiraz etmemiş olması, seçim kararının hukukî tartışmalarına gerek bırakmamıştı. Ahmet Demirel, bir incelemesinde şöyle yazıyor: “64 seçim çevresinde seçim yapılmış olduğu için, Nisabı Müzakere Kanunu’na göre, toplam mebus sayısı 320 olarak kabul edilmiş, toplantı yeter sayısı bunun yarıdan bir fazlası olan 161 olarak benimsenmişti. Bu hesap uyarınca, üçte iki çoğunluğun sağlanarak seçim kararı alınabilmesi için 214 oya ihtiyaç vardı.” Ama kimse bu rakamları dikkate almayacaktır.
OKUMA METİNLERİ
Çok kez merak ediyoruz da, elimizin altındaki bilgileri görmezden geldiğimiz de oluyor. Bunu engellemenin bir yolu da, konuyla ilgili kitaplara atıfta bulunmak: Okumaya, Ahmet Demirel’in uzun yıllar önce doktora tezi olarak kaleme aldığı, bugün için adeta bir klasik niteliğinde olan, “Birinci Meclis’te Muhalefet: İkinci Grup” kitabıyla başlamak uygun olur. Demirel, yakın bir zaman önce “İlk Meclis’in Vekilleri” (Millî Mücadele Döneminde Seçimler) adıyla yeni bir kitap daha çıkardı. Dahası Demirel, bununla da yetinmedi ve tek-parti dönemindeki bütün seçimleri kapsayan “Tek Partinin İktidarı” (Türkiye’de Seçimler ve Siyaset: 1923-1946) adlı araştırmasını da yayınladı. ‘Evet, ama yetmez’ diyenler varsa eğer, devam edelim o halde: Yine Demirel’in geçende çıkan kitabını okumamak olur mu hiç: “Tek Partinin Yükselişi”… Dönemin çok daha geniş bir değerlendirmesine ihtiyaç duyan okuyucuların da Mete Tunçay’ın “Türkiye Cumhuriyeti’nde Tek Parti Yönetiminin Kurulması (1923-1931)” kitabını okumaları gerekir. ‘Okumaya doyamadık’ diyenler için: Faruk Alpkaya’nın “Türkiye Cumhuriyet’nin Kuruluşu” ile Rıdvan Akın’ın “TBMM Devleti (1920-1023)” kitapları sırada bekliyor. Elbette bütün bunlar konuya bir giriş niteliğinde olmakla birlikte, okuyucuya hayli sağlam bir temel sunacaktır.
ALİ ŞÜKRÜ BEY VE TOPAL OSMAN
Ahmet Demirel’in bir başka kitabı da “Ali Şükrü Bey’in Tan Gazetesi” adını taşımaktadır. Bu kitapta da Ali Şükrü Bey’in yayınladığı Tan gazetesinin siyasî görüşleri sunulmaktadır. Ali Şükrü Bey’in katili olarak aranan ve yakalanan Topal Osman ise, çıkan silâhlı çatışmada vurularak öldürüldü. Topal Osman, Çankaya Köşkü’nde Atatürk’ün muhafız alayının komutanıydı. Cinayeti işlediği anlaşıldıktan sonra Ankara’da hayli söylentiye neden olacaktır. Bugün Topal Osman’ın mezarı Giresun’da, Ali Şükrü Bey’inki ise Giresun’un komşu ili Trabzon’dadır. Giresun, Topal Osman’a sahip çıkmakta rakipsizdir. Trabzon’da ise Ali Şükrü Beye yeterince sahip çıkılmadığı izlenimi hâkimdir.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.02.2016
3.02.2016
26.03.2016
19.03.2016
13.03.2016
5.02.2016
28.02.2016
20.02.2016
13.02.2016
7.02.2016