Cemil KOÇAK
Geçen yıl 21 Mayıs’ın 50. yıldönümüydü; o kadar geride kalmıştı ki, pek hatırlanmadı. Belki de hayatta olan 21 Mayısçı Harbiyelilerin dışında o tarihte bir ihtilâl girişimi olduğunu hatırlayan pek az kişi kalmıştı geride…
27 Mayıs, orduyu politikayla sarmalamış ve o tarihten itibaren de subaylar arasında derin bir kutuplaşma belirmişti. Zaman zaman günümüz siyasetinin hayli kutuplaştığından şikâyetçi olanların, elli yıl kadar öncesine geri giderek, değerlendirmelerini buna göre yapmaları, belki daha sağlıklı olur. 27 Mayıs’ın Millî Birlik Komitesi (MBK), aradan geçen altı aya varmadan en az ikiye bölünmüş ve ihtilâlcilerin radikal kanadı olarak adlandırılan, fakat aralarında kesin bir birlik de olmadığı anlaşılan, 14’lerin tasfiyesi ile ortalık biraz durulur gibi olmuştu. Ama bu, sadece görünüşteydi.
Bu kez de MBK’nın geride kalan kısmına bir seçenek olarak yeni bir askerî cunta oluşmuştu: Silâhlı Kuvvetler Birliği… Bu cunta, içinde yüksek düzeyde komutanları da barındırdığından, ordu içinde emir-komuta mekanizmasını sağlamakta biraz daha başarılıydı. Ama tamamen de değil. Hatta aksine, ordu içinde o kadar çok cunta ve bu cuntalar arasında o kadar yaygın bir geçişkenlik vardı ki, hiçbir cunta kendi ‘adamı’ndan o kadar da emin olamazdı. Ya da daha doğru bir tâbirle olmamalıydı!
22 Şubat 1962
Harb Okulu Komutanı Albay Talât Aydemir’in 22 Şubat’taki ihtilâl girişimi sonuçsuz kalmıştı. Bir anlamda isyandan işin ortasında vazgeçilmişti. Hükûmetle uzlaşmaya varılmış ve bu uzlaşmanın sonucunda, Başbakan İsmet İnönü’nün 22 Şubat ayaklanmasına karışanları affetmesi karşılığında, isyana son verilmişti. Alınan güvence karşılığında isyan son bulurken; hükûmet de, 22 Şubatçıları ordudan emekli etmişti. Elbette Aydemir’e yakınlık duyduğundan kuşkulanılan pek çok komutanın da görev yerleri değiştirilmiş; pasif konumlara itilmişti. 22 Şubatçılara soracak olursanız ama; ‘dava’ bitmemişti; sürüyordu.
22 Şubatçıların lideri artık emekli olmuş olan Aydemir’di. 22 Şubat’ta geri çekilmesinin nedenlerini anılarında anlatacaktır. Nedeni, silâhlı bir çatışmaya neden olmamaktı. Eğer bu açıklamayı dikkate alacak olursanız, demek ki, 22 Şubatçılar olsun, bizzat Aydemir olsun, isyan girişimine karşı ordu içinden hiçbir karşı çıkış beklemiyorlardı. Eğer bu açıklama gerçeğe tekâbül ediyorsa, hayli iyimser bir ayaklanma içindeydiler denilebilir.
21 Mayıs 1963’e doğru
Aydemir, artık emekli bir albaydı; Harb Okulu Komutanı iken giriştiği ve tam bir fiyasko ile sonuçlanan ayaklanma girişiminin ardından kendisini hâlâ aynı konumda, hatta daha da hâkim bir konumda görüyordu. Anılarını okursanız, onun bu süreçteki duygu ve düşüncelerini yakından izleyebilirsiniz. Anılarında yazdığı gibi, ordu içinde olsun, dışında olsun, kendisini ülkenin gerçek müstakbel lideri ve hâkimi olarak görüyordu. Oysa ordu içinde hâkim olabildiği birlikler sayıca çok azdı.
Aslında o kadar yalnızlaşıyordu ki, Aydemir’in yanında olan bazı 22 Şubatçılar dahi hareketten ayrılmayı tercih etmişlerdi. Kendi grubunda dahi bölünmeyi ve parçalanmayı engelleyemeyen bir lider konumundaydı aslında. Nerede kaldı ki, ordu içinde kalmış olsun, emekli edilmiş ihtilâlci diğer subay grupları arasında olsun, kendisine müttefik bulabilecekti? Bulamadı da. Ama Aydemir, ısrar ediyordu. Anılarında ordunun da, hatta halkın da peşinden geleceğini düşündüğü açıkça görülüyor.
Ve üçüncü darbe…
Aydemir, kendi liderliğini asla tartışma konusu yapmamakta kararlıydı; her ne kadar anılarında, günlüğünde, liderlik iddiası taşımadığını onlarca kez vurgulama ihtiyacını duysa da, öyle görünüyor ki, kendisinden başka bir kişinin lider olamayacağına kendisini kesin olarak inandırmıştı. Elindeki birliklerin vurucu gücünü abartıyordu. Kendisine yapılan uyarı ve önerileri ise dudağını kıvırarak dinlemek gibi bir alışkanlığı da vardı. Ona soracak olursanız, her şeyi düşünmüştü. Elinde mükemmel bir plân vardı ve diğer herkese düşen de onun ‘tamam’ dediği anda harekete geçmekten ibaretti.
Harekât plânı asıl olarak emekli süvari binbaşı ve elbette 22 Şubatçı Fethi Gürcan tarafından hazırlanmıştı; ama Aydemir de onaylamıştı. Basit bir plân vardı elde; üstelik 22 Şubat’ın neredeyse tıpkısının aynısıydı bu. Her şey Ankara’da başlayacak ve Ankara’da bitecekti. İstanbul, olsa olsa yardımcı bir dolgu maddesi, kuvvetiydi. Ankara’daki harekâtın ana gövdesi harb okulu öğrencileriydi. Onun etrafında bir miktar daha birlik harekete geçecekti. Fakat birliklerin komutanlarıyla değil; o birliklere gönderilecek olan kısmen emekli subaylar ve birliklerdeki düşük rütbeli subaylar aracılığıyla harekete geçilecekti.
Biraz da acele ediliyordu; çünkü her geçen gün, Aydemir grubunun elinde bulunduğunu varsaydığı birliklerin çözülme ihtimali yükseliyordu. Aydemir, önce 19 Mayıs tarihini önermişti; fakat sonradan bunun hayli iddialı bir tarih olduğuna karar verdi. Nedeni, kendisini Atatürk ile özdeşleştirmiş bir konuma sokmaktan kaçınmaktı.
VE HAREKÂT BAŞLIYOR...
20 Mayıs gecesi daha gece yarısına varmadan başlayacak olan harekât için Ankara’daki birliklere haber iletilmişti. İhtilâlin ana gücü harb okuluydu. Aydemir de bütün harekâtı buradan yönetecekti. Zırhlı birlikler okulu, 229. piyade alayı, muhafız alayı süvari grubu, 28. tümen topçu komutanlığı da buna dahil olacaklardı. Daha bazı küçük miktarda birlikler de söz konusuydu. İstanbul’da da birinci ve ikinci zırhlı tugay ile deniz harb okulu hazırdı. Bu kadar birlikle ihtilâlin başarı şansı olup olmadığı, bizzat ihtilâlciler tarafından da tartışılmış, fakat son karar yetkisi Aydemir’e bırakılmıştı. Plânda birçok belirsizlik vardı; öncelikle hava kuvvetlerinden yardım gelip gelmeyeceği kesin değildi; verilmiş bazı sözler ve taahhütler dışında, somut bir gelişme yokmuş gibi görünüyordu. O kadar ki, Aydemir bile hava kuvvetlerinden katılım olmazsa, harekâtın olduğu gibi devamından yanaydı.
Eğer Aydemir’in ya da ihtilâlin İstanbul ayağının önemli ismi Osman Deniz’in anlatımına bakılacak olursa; bütün düğüm, Ankara’da radyonun ele geçirilmesi ve ardından ihtilâl bildirisinin -üstelik de bizzat Talât Aydemir’in imzasıyla- okunmasının ardından, harekâta katılacak ve katılması beklenen birliklerin hareketlenmesi üzerine kuruluydu. İhtilâlin kaderi Ankara’daki başarıya; Ankara’daki başarı da radyonun ele geçirilmesine ve anonsuna bağlıydı. O kadar ki, Ankara radyosunun ihtilâl bildirisinin ardından İstanbul’daki birliklerin harekete geçmesi kararlaştırılmıştı.
21 Mayıs gece yarısından sonra olanlar tam bir fiyasko olarak nitelenebilir. Harb okulu bile hareketlenmekte gecikmişti. Harekâtta yer alacak bazıları emekli pek çok subay, ya yerlerine geç gitmiş ya da daha kötüsü hiç gitmemişlerdi. Durumu uzaktan izlemeyi tercih etmişlerdi; herhalde sonuca göre bir karar vereceklerdi! Ankara’daki birlikler zaten geç kalmışlardı; pek çoğu, görevini tam olarak gerçekleştirememişti; dahası birliklerin başında pek de subay bulunmuyordu. Kimse tam olarak ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Sokaklar, caddeler, hatta ordu karargâhları tutulmuştu; fakat öylece kalınmıştı da.
Radyonun kaderi
İlk ihtilâl bildirisi okunduğunda imza olarak Talât Aydemir’in isminin geçmesi muhtemelen doğru bir karar değildi. Bazı birlikler, Aydemir’in ismini yeterli güvence olarak görmemişti. Fakat kader anı, Ali Elverdi’nin radyo binasını basıp, yayını kesmesiydi. Radyodan ihtilâlin önünün alındığı anonsu geçince, Ankara’da bazı birlikler; İstanbul’da ise harekete geçmeye hazırlanan ya da geçmiş bulunan bütün birlikler geri dönmüşlerdi! İstanbul’da adeta hiçbir şey olmamıştı! Ankara’da da durum çok karışıktı. Sabaha karşı hükûmet güçleri karşılık vermeye başlamıştı.
Dahası hükûmete bağlı hava kuvvetlerinin jetleri de devreye girmişti ve ihtilâlcileri vurmakla tehdit ediyorlardı. Nitekim ateş de açıldı. Birkaç kişi öldü; yaralılar da vardı. Ankara sokaklarında ordu birlikleri karşılıklı savaşıyordu. Genelkurmay başkanlığı bile kurşunlanmıştı. Radyonun tamamen susması, ardından ihtilâlciler arasındaki haberleşmenin tamamen kesilmesi, yolun sonuydu aslında. 21 Mayısçılar, sabaha karşı teslim oldular. Büyük kısmı zaten bundan önce geri çekilmişti bile. 21 Mayısçı Harbiyeliler yargılandılar ve çoğu beraat ettiyse de, disiplinsizlik yüzünden okuldan atıldılar. Aydemir ile Gürcan, bu kez affedilmedi ve asıldılar. Pek çok 21 Mayısçı hapse mahkûm edildiyse de, birkaç yıl sonra çıkan af yasasından yararlandılar.
Yazarlar
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.02.2016
3.02.2016
26.03.2016
19.03.2016
13.03.2016
5.02.2016
28.02.2016
20.02.2016
13.02.2016
7.02.2016