Cemil KOÇAK
CHP ve DP’nin kararıyla Hazine’ye geçti
Abdülhamid’in mirası denince genellikle siyasî mirastan söz edilir; oysa sultanın gerçek anlamda bir mirası vardı. Peki o mirasın başına neler geldiğini biliyor musunuz?
Vasfi Şensözen “Osmanoğulları’nın Varlıkları ve II. Abdülhamid’in Emlaki” adlı kitabında, II. Abdülhamid’in zenginliğini ve bu zenginliğin hangi haksız ve gayri meşru yöntemlerle oluştuğunu uzun uzun anlatıyor. Gerçekten de sultanın kişisel serveti, yani tapuda kendi adına kayıtlı gayri menkulleri inanılmaz genişlikteydi. II. Meşrutiyet’in ilânından sonra İttihatçıların baskısı ile olmalı sultan bir kısım mallarıyla gelirlerini devlet hazinesine devretti. Ardından 31 Mart’tan sonra bu kez malların çoğu aynı âkıbetle karşılaştı. Fakat Vahdettin müsadereye benzeyen bu uygulamaya son verdi.
Abdülhamid’in ölümü ve sonrası
II. Abdülhamid 10 Şubat 1918’de öldü. Ölümüyle birlikte II. Abdülhamid’in mirası sorunu doğdu. Aslında ölümünden sonra padişahın kendi adına tapuya kayıtlı mallarının yasal mirasçılarına geçmesi gerekirdi. Oysa öyle olmadığı görülüyor. İttihat ve Terakki iktidarı döneminde siyasal koşulların mirasın intikalini engellemiş olması çok muhtemel. Fakat hiç olmazsa Vahdettin’in padişahlığı sırasında mirasın intikali söz konusu olabilirdi. Bu süreler içinde mirasla ilgili yasal bir girişimde bulunulup bulunulmadığı; bulunulmamış ise, niçin bulunulmadığı ya da bulunulduysa, bu girişimden niçin sonuç alınamadığı konusunda herhangi bir bilgiye rastlayamadım. Muhtemelen olağanüstü siyasal koşulların sürekliliği, sultanın gayri menkullerinin yasal mirasçılarına tapuda intikalini geciktirdi ya da olanaksız kıldı.
Cumhuriyet dönemi
3 mart 1924 tarihli Hilâfetin İlgasına ve Hanedanı Osmaniyenin Türkiye Cumhuriyeti Memaliki Haricine Çıkarılmasına Dair Kanun’un ikinci maddesi, Halifenin ve Osmanlı hanedanına mensup erkek ve kadınlar ile hanedana mensup damatların Türkiye sınırları içinde ikâmet etmelerini ebediyen yasaklıyordu. Ayrıca hanedana mensup kadınlardan doğan çocukların da bu hükme tâbi olacakları açıkça belirtilmişti; yani bu madde gereğince sadece hanedana mensup gelinler Türkiye’de kalabileceklerdi. Yasanın üçüncü ve dördüncü maddelerine göre ise; yukarıda sözü geçen kişilerin on gün içinde ülkeyi terk etmeleri gerektiği hükme bağlanıyor ve aynı zamanda bu kişilerin Türk vatandaşlığından da çıkarıldıkları açıklanıyordu. Söz konusu kişilerin Türkiye dahilinde gayri menkule tasarruf edemeyeceklerini ve tapuda üzerlerine kayıtlı gayri menkulleri en geç bir yıl içinde elden çıkarmak üzere doğrudan devlete başvurmaları gerektiğini; aksi halde bu süre sonunda herhangi bir hak elde etmek için mahkemeye müracaat haklarının da bulunmadığını hükme bağlayan yasanın beşinci maddesinden sonra; yasanın yedinci maddesinde de, yukarıda sözü edilen kişilerin sahibi oldukları gayri menkulleri bir yıl içinde hükümetin bilgisi ve onayı dahilinde tasfiye edecekleri, bu sürenin bitiminde ise tasfiyenin bizzat hükümetçe yürütüleceği ve tasfiye bedellerinin hak sahiplerine ödeneceği açıklanmaktaydı.
II. Abdülhamid’in mirası ile yakından ilgili madde ise sekizinci maddeydi. Yasanın sekizinci maddesi şöyleydi: “Osmanlı İmparatorluğu’nda padişahlık etmiş kimselerin Türkiye Cumhuriyeti arazisi dahilindeki tapuya merbut emvali gayri menkulleri millete intikal etmiştir.” Hüküm son derece açıktı; ya da en azından ilk bakışta öyle görünüyordu; cümlede çoğul kullanılmak suretiyle Osmanlı İmparatorluğu’nda padişahlık yapmış tüm kişilerin, bu arada tabii II. Abdülhamid’in de tapuya kayıtlı gayri menkullerinin devlete intikal ettiği yasada belirtilmekteydi. Yine yasanın konuyla ilgili onuncu maddesinde ise şöyle denilmişti: “Emlaki hakaniye namı altında olup, evvelce millete devredilen emlak ile beraber mülga padişahlığa ait bilcümle emlak ve sabık hazinei hümayun, muhteviyatlar ile birlikte saray ve kasırlar ve mebani ve arazi millete intikal etmiştir.” Bu maddeyle de daha önce devlet hazinesine devredilmiş olup da, Vahdettin tarafından yeniden hazineye geçirilen mallara el konulduğu açıklanıyordu.
Miras davası
CUMHURİYETİN ilk yıllarındaki siyasal koşulların mirası davasının gündeme gelmesini uzun zaman engellediği anlaşılıyor. Cumhuriyetin 10. yıldönümü münasebetiyle kabul edilen af yasası mirasçılara siyasal koşulların yumuşadığına ya da yumuşayacağına dair bir işaret vermiş olmalı ki, mirasçılardan bazıları 1933 yılında sondaj mahiyetinde bir dava açıyorlar. Dava gerekçesinde, Osmanlı dönemindeki el koymaların hukuka aykırı olduğu belirtiliyor ve Cumhuriyet döneminde kabul edilen ve yukarıda sözü edilen yasadaki hükmün ise, yasaların geriye işleyemeyeceğinden hareketle, ancak yasanın kabulünde hayatta olan tek padişah olan Vahdettin için geçerli olabileceği; fakat ölmüş padişahların mallarının varislerine intikâline yasak getirilemeyeceği öne sürülüyordu. Yasaların makabline şamil uygulanamayacağı şeklindeki temel hukuk ilkesi, davanın esas gerekçesini oluşturuyordu. Çünkü, sultanın ölümü ile birlikte varisleri tapuda herhangi bir işlem yapmasalar dahi veraseten intikal geçerliydi.
Davanın sonucunu merak etmeye başladınız mı? Sizi merakta bırakmak istemem: Asliye mahkemesi, 19 Eylül 1934’de verdiği kararda, tescile engel bir neden görmeyerek, davacıların haklı olduğunu açıklayacak ve bu davada söz konusu edilen gayri menkullerin varisler lehine tapuda tesciline karar verecektir! Ama tabiî bu karar üzerine hazine Yargıtay nezdinde itiraz edecektir: Yargıtay Birinci Hukuk Dairesi 16 Şubat 1936’da mahkemenin kararını onaylayacaktır. İlgili yasanın sekizinci maddesinin II. Abdülhamit’in şahsen sahip olduğu mallarla ilgili olmadığına karar verilmişti.
Yargıtay’ın kararından sonra mirasçıların nasıl olup da amaçlarına tam anlamıyla varamadıklarını anlamak güç görünebilir. Gerçekte en yüksek yargı organının kararı, mirasçıları haklı görmekle birlikte, konuya tam anlamı ile açıklık getirmekten de uzaktı. Kararda, II. Abdülhamid’in II. Meşrutiyet’ten hemen sonraki iradesine değiniliyor ve bu münasebetle mirasçıların talep ettikleri gayri menkullerin söz konusu irade ile devlete intikal eden mallar arasında olup olmadığının incelenmesi talebinde bulunuluyordu. Sonuçta; mirasçılar lehine verilen hukukî kararın mirasçılar lehine fiilî bir sonuç yaratmadığı anlaşılıyor.
Aradan birkaç yıl geçtikten sonra varisler Yargıtay’ın kararının kendi lehlerinde olduğunu belirterek 1941 yılında tek bir gayri menkul için ikinci bir dava açıyorlar. Dava yine asliye mahkemesinde görülüyor. Fakat bu kez mahkeme ilk kararın aksine sekizinci maddenin II. Abdülhamid’in mirasını da kapsamına aldığını ileri sürerek davayı reddediyor. Bunun üzerine davacılar kararı temyiz ediyorlar. Ne var ki, Yargıtay Birinci Hukuk Dairesi, bu kez, 431 sayılı yasanın sekizinci maddesini gerekçe göstererek, asliye mahkemesinin kararını 7 Aralık 1944 tarihinde onaylıyor.
Yargıtay’ın son kararı
Yargıtay’ın birbiriyle çelişik bu iki kararı üzerine davacılar tashihi karar yoluna başvuruyorlar, fakat kararın düzeltilmesi yolundaki talebin kabulü için çoğunluk oluşturulamıyor. Birinci Hukuk Dairesi Başkanlığı, iki karar arasındaki çelişkinin içtihadın birleştirilmesi suretiyle hallini birinci başkanlıktan istiyor ve başkanlık da talebi tevhidi içtihat gündemine alıyor. Genel kurul, içtihat ihtilâfı bulunduğunu ve bunun birleştirilmesi lazım geldiğine çoğunlukla karar verdikten sonra; davacıların haklı olduğuna karar veriyor! Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu’nun bu kararı, yönetimin konuya ilişkin görüşü bilinmesine karşın, hukuka bağlı kalındığını, siyasal etkilerden uzak, sadece hukuk görüşü ile hareket edildiğini ve dolayısıyla da en yüksek yargı organının, siyasal otoritenin etki alanının büyük ölçüde dışında kalabildiğini göstermektedir.
7 Eylül 1946 tarihli gazeteler, Yargıtay Başkanı’nın konuşmasını yayınladılar. Yargıtay Başkanı Halil Özyörük Yargıtay’ın son kararından şöyle söz ediyordu: “Kanun yayınlanmazdan önce meydana gelmiş bulunan olaylara uygulanamayacağından, bu kararda da Yargıtay, 431 sayılı kanun hükümlerinin kanunun yayınlanmasından evvel ölmüş bulunan Osmanlı padişahlarının malları hakkında tatbik olunamayacaklarına hükmedilmiştir. Hukukî durumların sahipleri için sağlanması şart olan güvenme ve inanma bakımından bir kararla tesbit ve teyit edilmiş bulunan prensipler birinci derecede önemi haizdir.” Yargıtay’ın içtihadı birleştirme kararından sonra mirasçılar açısından artık hukukî bir sorun kalmamış gibi görünmektedir. Varisler bir kısmı İstanbul’da olmak üzere ülkenin çeşitli yerlerinde bulunan 607 kalemde birleştirilmiş 5.960 parça ve yine aynı şekilde 480 kalemde birleştirilmiş 4.520 parça ki, toplam 10.210 parça gayri menkulün kendilerine geçmesi için yeni bir dava açıyorlar.
Davanın Siyasî Yönü
2 Şubat 1947 tarihli Cumhuriyet gazetesinde “on milyonlarca liralık servetin millete kalıp kalmayacağı”na dikkat çekiliyordu. 27 Mart 1949 tarihli Hürriyet gazetesi, CHP milletvekili Ahmet Remzi Yüregir’in; 5 Nisan 1949 tarihli Cumhuriyet gazetesi ise Millet Partisi kurucularından milletvekili Osman Nuri Köni’nin II. Abdülhamid’in mirası davası ile ilgili olarak meclise birer soru önergesi verdiklerini haber veriyordu. Köni, mecliste yaptığı konuşmada, yargının kararına saygı göstermek gerektiğini belirtirken; Yüregir, meselenin devrimlerle ilgili olduğunu ileri sürüyordu.
Yargıtay aşamasından geçerek kesinlik kazanan bir karara karşı yasama organının müdahalesi mümkün müdür sorusuna karşılık, iki farklı görüş çarpışmaya başlamıştı. Tam bu sırada meclise sunulan bir yasa tasarısı hiçbir şekilde konuyla ilgili gibi görünmezken, birden bire komisyon görüşmeleri sırasında tasarıya bir ek yapılmış ve miras davasının varisler lehine sonuçlanmasına rağmen, verasetin geçerli olmadığına ilişkin bir hüküm kabul edilmişti. Bu, “hazine hukukunu tehdit edici ve bir milyarı aşan ziyanlar tevlit edecek vaziyet hâsıl olduğundan, bunları önlemek üzere bir tedbir mahiyetinde düşünülmüş bir hüküm”dü.
CHP yeni düzenlemeyi savunuyor, DP bu konuda bir güçlük çıkarmıyorken, yasa tasarısına karşı çıkan tek parti MP idi. Tasarı karşısında ret oyu veren milletvekilleri, MP’den Sadık Aldoğan, Osman Nuri Köni, Şahin Laçin ile Ahmet Kemal Silivrili; Müstakil Demokratlar Grubu’ndan Mehmet Aşkar, Hazım Bozca ve Fethi Erimçağ idi. Müstakil Demokratlar Grubu’ndan Bahattin Öğütmen ise çekimser oy kullanmıştı, Tasarının kabulüyle II. Abdülhamid’in varisleri miras üzerindeki tüm haklarını yitirmiş oldular. Görüşmeler sırasında Yüregir, yeni benimsenen yasaya ilişkin olarak, “meclis, inkılâpçı, kuvayi milliyeci ruhunu izhar etti, inkılâp kanunlarına aykırı hareket edilmesine, millet hazinesine karşı haksızlıklar yapılmasına müsaade edemeyeceğine karar verdi” şeklinde konuşuyordu.
Evet, ama yetmez!
İş bununla da kalmadı, meclis bir de ilgili yasanın sekizinci maddesine ilişkin yorum kararı aldı: “431 sayılı kanunun meriyete girdiği tarihte hayatta bulunsun, bulunmasın Osmanlı İmparatorluğu’nda padişahlık etmiş herhangi bir kimse namına Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde tapuda mukayyet gayri menkul mallar bu kanunun 8'inci maddesi mucibince, kanunun yürürlüğe girmesi ile millete intikal etmiştir. Binaenaleyh 431 sayılı kanunun neşrinden sonra bu gayri menkullerin padişahların mirasçılarına intikali yapılamaz ve bu mallar üzerinde verese tarafından hiçbir hak iddia edilemez.” şeklinde…
Önceleri basit bir hukukî sorun olarak beliren miras davası; davanın hukukî yönden sonuçlanmasından sonra tamamen siyasî bir görünüm kazanmıştır. Sonuçta, davanın siyasî yönü hukukî yönüne ağır basmış görünüyor. Sakın ola ki, bu gelişmenin bütün siyasal sorumluluğu CHP’nin üzerine yıkılmasın. Aksine, DP’nin iktidarı döneminde de aynı konu bir kez daha ele alınacak ve yurda dönen hanedan mensuplarının gayri menkûllerini üzerlerine alamayacakları bir kez daha yasa maddesi olarak gündeme gelecektir. CHP ile DP, 1952 yılında inkılâp yasalarının uygulanmasında ve meclisin yargı kararları üzerindeki değişiklik yetkisinde anlaşmışlardı!
Okuma metinleri
Uzun yıllar önce yayınladığım Abdülhamid’in Mirası kitabımda, konuyla ilgili ayrıntılı ve geniş bilgi bulunmaktadır. Ayrıca burada ele almaya imkân bulamadığım, fakat miras davasının yurt dışındaki gelişmeleriyle ilgili olarak da okuyucular bu kitapta yeterince bilgi bulabilirler. Dahası, yine bu kitapta hanedan mensuplarının yurda geliş öykülerine de yer verdim. Bütün bu gelişmeler belgelerle desteklenmiş olarak kitapta okuyuculara sunulmuştur. Vasfi Şensözen’in Osmanoğulları’nın Varlıkları ve II. Abdülhamid’in Emlâki kitabı meselenin devlet cephesinden nasıl görüldüğünü ve meseleye ne şekilde yaklaşıldığını anlamak bakımından çok önemlidir. Ayrıca bu kitapta devasa mirasın boyutlarını da bulmak mümkündür.
Yazarlar
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplumun İnşası İçin Meclis Adım Atmalı: Yasa Çıkarmalı, Komisyon Öcalan’ı Dinle 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.02.2016
3.02.2016
26.03.2016
19.03.2016
13.03.2016
5.02.2016
28.02.2016
20.02.2016
13.02.2016
7.02.2016