Cemil KOÇAK

Cemil KOÇAK
Cemil KOÇAK
Tüm Yazıları
Okyar ‘azim’le devam edebilseydi SCF’nin tarihi farklı yazılabilirdi
14.08.2011
4248

Serbest Cumhuriyet Fırkası (SCF) 1930 yılının Ağustos ayında kuruldu; ömrü uzun olmadı; fakat bunda acaba kuruluş sürecindeki kabullenmişliklerinin de payı yok mudur? Kanımca, Fethi Okyar’ın orijinal mektubunda yer alan “azim” kelimesi, Atatürk’ün basına ilettiği metinde iki kez “arzu” kelimesine dönüştürüldüğü andan itibaren, işin hikâyesi daha ilk satırdan farklı bir şekilde yazılmaya başlanmıştı bile.

Başbakan İsmet İnönü’nün 20 Nisan 1930 tarihli günlüğündeki nota bakılırsa, daha bu tarihte Cumhurbaşkanı Atatürk ile Başbakan “muhalif fırka” seçimini ve “Fethi [Okyar] Beyin muhalefet” başkanlığını görüşmüşlerdi. Bu not, bir muhalefet partisinin kurulması düşüncesinin, Âsım Us’un notlarında yazıldığı gibi, yaz aylarının başında değil, fakat daha ilkbahar aylarında gündemde olduğunu gösteriyor. SCF’nin oluşum öyküsüne, SCF ile ilgili literatürün hep yapageldiği gibi, 1930 yılının Temmuz/Ağustos aylarından değil, fakat hiç olmazsa ilkbaharından başlamak gerekir.  Hatta hayli eski bir tarihe dek geri gitmek de mümkün olabilir: Türk Ocakları Merkez Heyeti Başkanı Hamdullah Suphi Tanrıöver, 13 Eylül 1930 tarihli Yarın gazetesinde yayınlanan bir makalesinde, Atatürk’ün “birbuçuk sene evvel bir muhalefet fırkası doğması için duyduğu arzuya muttali olmuştuk” demektedir.

Atatürk-Okyar mektuplaşması

SCF hakkında yazılan bazı eserlerde yayınlanan Fethi Okyar-Atatürk mektuplaşmasının orijinal metinlerinde bazı maddî hatalar bulunmaktadır. Ahmet Ağaoğlu’nun anılarında (tüm baskılarda) yer alan Fethi Okyar’ın mektup metninde ilk paragrafta bulunan “tahkik” sözcüğü “tâmik” olmalıdır. Cemal Kutay’ın, Çetin Yetkin’in, Abdülhamit Avşar’ın yayınladığı metinlerde de aynı yanlışlık söz konusudur. Çetin Yetkin’in kitabında yer alan metinse sadeleştirilmiştir.

Elimizde bulunan ve CHP’ye ait olan bir genelgenin eklerinde, Fethi Okyar’la Atatürk’ün karşılıklı mektuplaşmasının hem taslaklarına, hem de orijinallerine rastlıyoruz. Ayrıca, mektupların basında yayınlanan metinlerine ve basında yayınlanan haberlere de yine genelgenin eklerinde yer verilmiştir. Fethi Okyar’ın 9 Ağustos tarihli mektubunun orijinali ile kanımca basına iletilmek üzere hazırlanan metin ve basında yayınlanan metin arasında bazı küçük ve genellikle önemsiz değişiklikler olduğu görülüyor. Anlaşılan mektup basına verilirken üzerinde son bir/iki düzeltme daha yapılmış olmalıdır. Değişik kaynaklar bu farklı metinleri zikretmişlerdir.

Okyar'ın 'azmi' nası 'arzu'ya döndü

Kanımca bu metinlerin karşılaştırılmasında ortaya çıkan en önemli farklılık; Fethi Okyar’ın anılarında da yer verdiği gibi, orijinal metinde yer alan “ayrı bir fırka ile siyasî mücadele sahnesine atılmak azmindeyim” ve “bu siyasî azmimin” şeklindeki ifadelerde yer alan “azim” sözcüğünün iki kez düzeltilmiş olmasıdır. Elimizde bulunan ve Fethi Okyar’ın imzasını taşıyan orijinal metinde ve Okyar’ın anılarında da yer verdiği mektupta, “azim” sözcüğü iki kez yinelenmişse de, basına dağıtıldığı izlenimini veren metinde, ilk cümledeki “azmindeyim” kelimesinin yerine “arzusundayım” sözcüğü kullanılmıştır. Ama bu metinde “siyaset azmi” ifadesinin korunmuş olduğu görülüyor. Fakat Anadolu Ajansı tarafından dağıtılan metinde her iki defa da “azim” kelimesi yerine “arzu” kelimesi kullanılmıştır. TBMM Yıllığı’nda yayınlanan mektup metninde de her iki yerde “azim” sözcüğü geçmektedir. Ama mektupta yer alan “ihtiyar edilen fedakârlıklar” aynen kalmıştır. Sanıyorum metinler arasında fark olduğu ya şimdiye kadar hiç fark edilmemiş ya da bunun önemli olmadığı düşünülmüş olmalıdır. Bu farklılıklara Avşar’ın kitabında yayınlanan metinde işaret edilmiştir. Fakat anlamı üzerinde hiç durulmamış olduğu gibi, analizine de gerek duyulmamıştır!

Elimizde bir başka metin daha bulunmaktadır: Bu, SCF Genel Sekreterliği tarafından yayınlanan ve “her nüshada fırkanın möhrü [mührü]” bulunan “’Serbes[t] Cumhuriyet’ Fırkası’nın Prensipleri” adlı on sayfalık bir broşürdür. “Parasız tevzi” olunan bu broşürün SCF’nin resmî açıklaması olduğundan şüphe edilemez. Broşür, “Fırka Reisi’nin Reisicumhur Hazretleri’ne Takdim Ettikleri Mektup [ile] Reisicumhur Hazretleri’nin Cevapları”nı da içermektedir. Bu broşürde de Fethi Okyar’ın Atatürk’e yazdığı mektup, Fethi Okyar’ın kaleminden çıktığı gibi, orijinal hâli ile yayınlanmıştır. Yani “azim” sözcüğünün iki kez geçtiği ve “hükûmetçe ihtiyar edilen para fedakârlıkları”-ndan söz eden metin, muhalefet partisince kamuoyuna yayınlanan resmî metindir.

Fethi Okyar’ın mektubunun değişik versiyonları söz konusudur. Bu değişiklik, küçük olmakla birlikte, kanımca önemlidir. İki kelime arasındaki vurgu farkı hemen dikkati çekmektedir. Fethi Okyar, kendi ifadesine göre, siyasî hayata atılma kararlılığını göstermek istemişse de, muhtemelen bizzat Atatürk, bu kararlılığın arzu şekline dönüşmesini tercih etmiştir. Böylece bir “izin” süreci, bu iki kelime arasındaki önemli fark ile de kendisini belli etmiş oluyordu! Atatürk, Okyar’ın “arzu”sunu gerçekleştirmesine izin verecektir. Oysa “azim” kelimesi, eğer söz konusu olacaksa, bir “izin” sürecine hiç yer veremezdi!

Siyasî uzlaşmanın sonuçları vahim olabilir!

Taraflar açısından metne verilen önem açıktır. Fakat metnin orijinali konusunda iktidar ile muhalefet arasında daha başlangıçta meydana gelen anlaşmazlığın da vurgulanması yerinde olacaktır. Bu noktada bir yanlış anlamadan da söz etmek anlamsız olur. Çünkü iktidar, metni kendince revize ederek yayınlarken, muhalefet de “kendi metni”ni yayınlamakta ısrar etmiştir. Siyasî felsefe ve dönemin siyasî gerçekleri açısından “azim” ve “arzu” kelimeleri arasında  kanımca çok önemli bir fark vardır ve yine bu iki kelime ve bu iki farklı kelimeden doğan siyasî felsefe farklılığı, daha işin başında yeni kurulmakta olan muhalefet partisi ile iktidar arasındaki muhalefet anlayışının ne olduğunun farkını çok açık bir şekilde gösterir. Öyle görünüyor ki “azim” kelimesi hoşa giden bir sözcük değildi. Yine öyle görünüyor ki, muhalefetin siyasî mücadele için azimli olması, iktidar açısından kabul edilebilir değildi. Dolayısıyla SCF daha kuruluş aşamasında dahi problemlidir.

Eğer benim metinler arasındaki karşılaştırmamın sonucundaki değerlendirmem doğru ve gerçekçiyse, bunun daha işin en başında önemli bir anlaşmazlık olduğu da açıktır. Nedense taraflar, o sırada da, yıllar sonra anılarında da bu farklılığın üzerinde durmamış gibi görünüyorlar. Fakat SCF Genel Sekreterliği’nin o sırada yaptığı yayın ve Fethi Okyar’ın yıllar sonra anılarında orijinal metni benimsemesi, bu farkın bilincinde olunduğunun bir göstergesi olarak kabul edilmelidir.

Bütün bunlardan sonra, Fethi Okyar’ın anılarında yer verdiği ve SCF macerasını hayal kırıklığı ile değerlendiren duygularını yeniden gözden geçirince, bu duyguları anlamakta zorlandım ve Okyar’ın bu duygularını haklı bulamadım. Çünkü, daha işin en başında, ilk adımda, böyle bir düzeltme operasyonu, iktidarın muhalefete yaklaşımını, felsefesini göstermesi açısından önemli bir işaret olarak görülmeliydi. Kanımca, Fethi Okyar’ın orijinal mektubunda yer alan “azim” kelimesi, Atatürk’ün basına ilettiği metinde iki kez “arzu” kelimesine dönüştürüldüğü andan itibaren, işin hikâyesi daha ilk satırdan itibaren farklı bir şekilde yazılmaya başlanmıştı bile... SCF’nin kurucularının ve önderlerinin bu gerçeği nasıl görememiş olduklarını anlamak çok zordur. O nedenle, SCF’nin kapanmasından sonra kendilerinin bir siyasî komplo ile karşı karşıya kaldıklarını ya da bırakılmış olduklarını ileri sürmeleri ve bu düşüncenin yarattığı hayal kırıklığı ile anılarını kaleme almalarını anlamak kolay değildir. Sanırım izin aldıklarını yetirince idrak edememişlerdi ve bu izin “azmi” değil, ancak “arzu”yu içeriyordu. Kesinlikle daha fazlasını değil!

Atatürk’ün   mektubu

Elimizde Atatürk’ün de Fethi Okyar’a yazdığı mektubun el yazısı orijinal metni bulunmaktadır. Ahmet Ağaoğlu, anılarında, mektupların Atatürk, İnönü ve Okyar arasında geçen görüşmeler sırasında kararlaştırıldığını ve son hâline getirildiğini anlatıyor. Elimizde bulunan el yazısı orijinal metin İsmet İnönü’ye ait değildir. Ağaoğlu, anılarında şöyle yazıyor: “Dikkat ettim; iki kâğıt da İsmet [İnönü] Paşa’nın eli ile yazılmıştı.” İsmet İnönü ise, anılarında, mektuplaşma sürecindeki rolünü kabul ediyor: “Atatürk ile konuşulurken bidayette, yazılar, mektuplar verilmesini karşılıklı kararlaştırmışlar. Bu mektupların verilmesi benim bilgim altında oldu. Yazılmasından filân haberim vardı ve [Atatürk ile] beraber takip ediyorduk.” Yazı, daha çok Atatürk’e aitmiş gibi görünüyor. Ama yanılabilirim. Belki de bir başkasınındır. Bu metin de basında yayınlanan metinden biraz farklıdır. Belli ki, yazıldıktan sonra az da olsa düzeltilmiştir. Orijinal metnin girişinde yer alan “9.8.[1]930 tarihli mektubunuzu aldım” ifadesi, basında yayınlanan metinde, kısaca “mektubunuzu aldım” şeklinde değiştirilmiştir.  Bir de orijinal metnin sonunda yer alan “efendim” sözcüğü basında yayınlanan metinden çıkarılmıştır. SCF literatüründe yer alan mektup metni genellikle orijinali ile aynıdır. Çetin Yetkin’in, Cemal Kutay’ın kitaplarında ve Ahmet Ağaoğlu’nun anılarında yer alan mektup metni ise sadeleştirilmiştir. Tarık Zafer Tunaya hocamızın “Türkiye’de Siyasî Partiler” adlı kitabında bulunan metninde ise bazı küçük hatalar vardır: İkinci ve son paragrafta bulunan“şeraitini” sözcüğü “icraatını”; “bulunurdum” sözcüğü “bulurdum” ve “hükûmetle olan” sözcüğü “hükûmette olan” şeklinde olmalıdır. Eğer “bulunurdum” sözcüğü “bulurdum” şeklinde değiştirilecek olursa, doğru bir metin Türk Parlamento Tarihi (1927-1931)’nde bulunmaktadır.

Elimizde basına duyuru amacıyla hazırlandığı izlenimini veren bir metin daha bulunmaktadır ve bu metin ile basında yayınlanan metin aynıdır. Elimizde bulunan el yazısı orijinal metnin bir cümlesinin altı çizilmiştir. Bu önemli bir cümledir: “Reisicumhurluk vazifemin hitamında, bizzat teşkil ettiğim Cumhuriyet H[alk] Fırkası Reisliği’ni fiilen ifa edeceğim tabiîdir.” Bu cümlenin vurgulanması, Atatürk’ün Cumhuriyet Halk Fırkası ile olan bağını işin daha en başında hiçbir tartışmaya imkân bırakmayacak şekilde ortaya koyduğunu göstermektedir. Literatürde Atatürk-Okyar mektuplaşması hayli sık anılır; ama orijinal metin üzerinden benim vurguladığım meselenin hiç göz önüne alınmamış ve tartışılmamış olması ilginçtir. Oysa, Atatürk, bu mektuplaşmada, hem “tarafsızlığı”nın dar sınırlarını çiziyordu, hem de muhalefetin sınırlarının “azim” ile değil de, sadece ancak “arzu” ile çizilebileceğini vurguluyordu. Bu mektuplaşma, aynı zamanda, siyasal izin anlamına da geliyordu.

Okuma metinleri

Ahmet Ağaoğlu’nun Serbest Fırka Hatıraları ile başlamak yerinde bir seçimdir. Fethi Okyar’ın anıları hemen ardından gelmelidir: Serbest Cumhuriyet Fırkası Nasıl Doğdu? Nasıl Fesh Edildi? Süreyya İlmen’in Zavallı Serbest Fırka’sı da unutulmamalıdır; ne var ki, bulması güçtür. Ahmet Hamdi Başar’ın Atatürk’le Üç Ay ve 1930’dan Sonra Türkiye öğretici ve düşündürücü bir anı metnidir. Eğer anı okumaktan hoşlanıyorsanız, bu kitaplardan hem epey bilgi edinirsiniz, hem de gelişmelerin perde arkasını bizzat aktörlerin gözünden izleyebilirsiniz. Akademik metinlere gelince: Aldülhamit Avşar’ın Serbest Cumhuriyet Fırkası, Cem Ermence’nin Serbest Cumhuriyet Fırkası ile Çetin Yetkin’in Serbest Cumhuriyet Fırkası Olayı  akla ilk gelen kitap isimleridir. Buna Ali İhsan Balkaya’nın 1930 Belediye Seçimleri adını taşıyan belgesel kitabı da eklenmelidir. Yine de benim tavsiyem Ermence’nin kitabı ile başlamaktır. Sona bıraktım ama, umarım benim Belgelerle İktidar ve Serbest Cumhuriyet Fırkası araştırmamı ihmal etmezsiniz; kalın bir kitap olmakla birlikte şimdiye kadar yazılmış SCF tarih yazımını sorgulaması ve eleştirmesi bakımından da göze çarpar diye ümit ediyorum. Ayrıca, literatürde hiç bilinmeyen ve yazılmamış pek çok farklı boyutu bizzat CHP ile devlet arşivi belgelerinden öğrenmenin yolu yine bu kitaptan geçmektedir.

Ahmet Ağaoğlu’nun serbest fırka anılarından

“O gece Çankaya’ya, Gazi’ye çağrıldım. Sofrada Recep [Peker] Bey liberalizm etrafında bir münakaşa açarak, Serbest Fırka’dakilere ‘bozguncu’ dedi. Şiddetle cevap verdim ve Gazi’nin teşebbüsü ile kurulmuş olan bir fırkaya nasıl ‘bozguncu’ denildiğine hayret ettiğimi söyledim. Gazi karışmadı. Acaba Recep bugün nasıl düşünüyor? Serbest Fırka’da bulunanların hemen hepsi onun yeniden arkadaşları oldular ve hatta bazıları Halk Fırkası hükûmetinde yüksek yerler aldılar! Onlar yine bozgunculukta devam ediyorlar mı?”

Anı yayınlamak da yazmak kadar tehlikeli olabilir

Samet Ağaoğlu, babası Ahmet Ağaoğlu’nun Serbest Fırka anılarını yayınlarken, ikinci baskıda, “birinci baskıya birçok sebeplerle koymadığım bazı parçaların büyük kısmını da katarak tekrar yayınlıyorum” demektedir. Demek ki, zamanında anılar bir ölçüde sansüre uğramak zorunda kalmıştır; bu açık bir itiraftır. Diğer yandan, anılar tamamlanmamış da olabilir; çünkü “büyük bir kısmı”nın daha katıldığından söz edilirken, tamamının katıldığı özellikle vurgulanmaktan kaçınılmış mı olmaktadır? Samet Bey, bütün öyküyü şöyle değerlendirmektedir: “İnanmayanlar kazandılar. Serbest Fırka macerası da inananların inanmayanlar önünde mağlup olma hikâyelerinin bir perdesinden başka bir şey değildir.”

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar