Cemil KOÇAK
Yabancılara karşı göstermeye pek meraklı olduğumuz hoşgörü edebiyatının altında yatan gerçeklerle yüzleşmeye cesaretiniz var mı? Evet, şu meşhur, fakat unutulmaya yüz tutmuş 301. maddenin geçmiş zamanlardaki sabıkalarından söz ediyorum.
1926 yılında kabul edilen Türk Ceza Kanunu’na göre Türklüğü tahkir ve tezyif etmek suçtu ve cezası da üç yıldan aşağı olmamak üzere ağır hapisti. Ancak dava açılabilmesi için Adalet Bakanlığı’nın TBMM Başkanlığı’ndan izin alması gerekiyordu. Gayri müslim azınlıklar hakkında açılan Türklüğü tahkir davalarına ilişkin olarak literatürde pek bilgi olmadığını da belirtmem gerekiyor. Başbakanlık arşivinde Türklüğü tahkir ettikleri gerekçesiyle gayri müslimler hakkında 1926 ile 1942 yılları arasında açılmış çok sayıda dava dosyası bulunmaktadır. Elden geçirebildiğim toplam dosya sayısı ise 554’ü bulmaktadır.
Azınlıklara dava yağdı
Bu dosyalarda, davaya konu olan olaya ilişkin tutanakları da bulmayı ümit etmiştim. Bu tutanaklar, ister olayın olduğu yerdeki/andaki kişiler tarafından ihbar üzerine tutulmuş olsun, isterse resmî görevliler tarafından tutulmuş olsun ya da isterse hepsinin birlikte tutmuş olduğu olsun, bize hangi olayların, nelerin, hangi ifade tarzlarının, hangi tutumların Türklüğü tahkir olarak algılandığını ve yorumlandığını ve ihbara konu olduğunu göstermesi bakımından hayli bilgilendirici olabilirdi. Dönemin Türk milliyetçiliğinin yaymış olduğu ideolojik algılayış/kavrayış, neyi Türklüğü tahkir sayıyordu sorusunu bu açıdan yanıtlamak, son derece bilgilendirici olurdu. Ama maalesef bu bilgi tabanından yoksunuz. Çünkü hiçbir dava dosyasında ilgili tutanaklar bulunmuyor. Gayri müslimler ve yabancılar hakkında dava açılması taleplerinde 1935 senesine kadar onaylanmamış hiçbir başvuru yoktur. Ancak bu tarihten sonradır ki, bu eğilim radikal bir dönüşüme uğrayacaktır.
Azınlık mensupları hakkında açılan davaların tamamının Türklüğü tahkir davası olduğunu söylemek de yanlış olur. Davaların çok büyük bir kısmının Türklüğü tahkir davası olduğu doğrudur, fakat bu başka davaların hiç söz konusu olmadığını da göstermez. Aksine, daha az sayıda olmakla birlikte, farklı suçlamalarla da değişik davalar açılmıştır.
Davalar daha çok gayri müslimlere açılıyordu
Biraz da karşılaştırmalar yapmalıyız: Acaba Müslümanlar hakkında da aynı ya da benzer suçlamalarla dava açılıyor muydu? Genel bir gözlem, bu soruyu ikiye ayırarak yanıt vermenin gereğine işaret ediyor. Müslümanlar hakkında da Türklüğü tahkir ettikleri için dava açılıyordu. Fakat bunlar sayıca çok çok azdır. Neredeyse ihmal edilebilir bir orandadır. Müslümanlar hakkında daha ziyade hükûmete, orduya, yasalara ve meclise hakaret ettikleri gerekçesiyle dava açılıyordu. Elimizde bulunan belgelerden hareketle hiçbir kısıtlamaya ihtiyaç duymadan söyleyebiliriz ki, Türklüğü tahkir davaları münhasıran gayri müslimler hakkında açılmıştır! Elimizdeki belgelerin yalnızca 1926 ile 1938 yılları arasında açılan davalara ilişkin olduğunu belirtmeliyim. Oysa arşiv katalogları 1952 yılına kadar uzanmaktadır ve hepsini taramış bulunmaktayım. Söz konusu on iki yıllık dönemde açılan bütün davaların da bunlardan ibaret olduğunu söyleyemeyiz. Arşivde yaptığım çalışma sırasında, 1924 ve 1928 yıllarına ait hiçbir dava dosyası bulunmadığını saptadım. Bu yıllarda hiç dava açılmamış mıydı, yoksa dava dosyaları arşivde mi bulunmuyordu sorularına doyurucu ve kesin bir yanıt vermekten uzağız. Muhtemelen arşivde bulunanlar eksik olmalıdır.
- 1925-1927 yılları arasında açılan davaların yaklaşık % 60’ı gayri müslimler hakkındadır. Hakkında dava açılan Müslümanların lakabı olarak dava dosyalarında Arap, Arnavut, Afganî, Dağıstanlı, Kürt, Bağdatlı ve Acem sıfatlarının kullanılması da dikkat çekicidir. Bu, dönemin genel özelliğinin yansıması olarak kabul edilmelidir. Müslüman olmakla birlikte etnik köken itibariyle “yabancı” olarak telâkki edilenler her zaman için gözetim altında tutulmak isteniyordu. Yönetim, bu grupların ne kadar Türk oldukları/sayılacakları konusunda tereddütlü ve kuşkuluydu. Türklük/Türk olmak, bu anlamda içerik olarak (henüz ve hâlâ!) tartışılan bir kavramdı. Ve genellikle de kavramın kâğıt üzerindeki tanımıyla gündelik hayattaki/uygulamadaki tanımı birbiriyle çakışmıyordu!
- 1929-1932 yılları arasında Türklüğü tahkir davalarının yaklaşık olarak % 53’ünün gayri müslimler hakkında açıldığını görüyoruz. Gayri müslimlere açılan dava oranı ilk dönemde Müslümanlara kıyasla neredeyse 24 ve ikinci dönem için ise 21 kat fazladır! Elbette bu oran grupların nüfus içindeki oranlarına göre hesaplanmıştır.
- 1933-1937 yılları arasında gayri müslimler hakkında Türklüğe hakaret etmekten dolayı açılan toplam 240 adet dava bulunmaktadır. Ancak 1933 ve 1934 yıllarında hiç dava açılmamış olduğu görünmektedir, çünkü bu yıllara ait sadece iki adet dava vardır. Bu yıllarda hiç dava açılmamış mıydı, yoksa dava dosyaları arşivde mi bulunmuyordu sorularına doyurucu ve kesin bir yanıt vermekten uzağız. Ancak bu tarihlerde dava sayısının dramatik azalışını düşündürecek hiçbir neden yok gibi görünmektedir. O nedenle bu dönemde açılan davaların arşivde bulunmadığı sonucuna varmak daha makul bir açıklama tarzı olacaktır. Görüldüğü gibi, dava sayısının birden bire arttığı göze çarpıyor. Eğer 1933 ve 1934 yıllarında da dava sayısı bu ölçüde artıysa, bu takdirde bu dönemin dava sayısının dramatik olarak artmış olduğunu söyleyebiliriz. Unutulmasın ki, bu döneme ait elimizdeki toplam dava sayısı yalnızca 1935, 1936 ve 1937 yıllarına aittir. Bu rakamlar, Türklüğü tahkir davalarının yaklaşık olarak % 46’sının gayri müslimler hakkında açıldığı anlamına gelmektedir. Oran gayri müslimler için Müslümanlarla karşılaştırıldığında neredeyse 23 kattır!
- 1938-1946 yılları arasında gayri müslimler hakkında Türklüğe hakaret etmekten dolayı açılan toplam sadece 8 adet dava bulunmaktadır. Ancak bütün dava dosyaları 1938 yılına ait olup, diğer yıllarda açılmış herhangi bir dava görülmemektedir. Diğer yıllarda hiç dava açılmamış mıdır, yoksa dava dosyaları arşivde mi bulunmamaktadır sorularına doyurucu ve kesin bir yanıt vermekten uzağız. Ancak bu tarihlerde dava sayısının dramatik azalışını düşündürecek hiçbir neden yok gibi görünmektedir. O nedenle bu dönemde açılan davaların arşivde bulunmadığı sonucuna varmak daha makul bir açıklama tarzı olacaktır. Yine de bütün bir İkinci Dünyâ Savaşı döneminde hiç dava açılmamış olması akla yatkın gelmiyor. Bu rakamlar, Türklüğü tahkir davalarının yaklaşık olarak % 18’inin gayri müslimler hakkında açıldığı anlamına gelmektedir. Oran Müslümanlar için açılan davaların neredeyse 9 katıdır.
Türk milliyetçiliğinin davalar üzerindeki etkisi
Eğer rakamlardan hareketle bir sonuca ulaşmak mümkünse, tek-parti döneminde, sıradan ve gündelik Türk milliyetçiliğinin görünmeyen yüzü ile karşılaşan gayri müslimlerin toplumsal hayatın pek çok alanında karşılaştıkları sorunlardan birinin de Türklüğü tahkir davaları olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Anlaşılan gayri müslimler, cemaatlerinin dışında, gündelik ve kamusal hayatın içinde kendilerine daha çok hâkim olmak ve kendilerini daha çok kontrol etmek zorundaydılar. Muhtemelen üzerlerinde görünmeyen bir tehdit hissediyorlardı. Hangi davranışlarının, tutumlarının ya da sözlerinin kim ya da kimler tarafından nasıl değerlendirilebileceğini asla bilemezler ve tahmin edemezlerdi. En küçük bir taşkınlık belirtisi sonucu belirsiz bir dava ile sonuçlanabilirdi.
Okuyucu bu noktada, şimdiye kadar yapılageldiği gibi, gayri müslimlere karşı gösterilen/gösterildiği ileri sürülen “hoşgörü/tolerans” düzeyini bir kez daha test etme imkânına sahiptir. Son zamanlarda Türk milliyetçiliğinin doğuşu ve gelişimine ilişkin araştırmalar, bize artık bu konuda yeterli fikir vermiş bulunmaktadır. Kısaca söylemek gerekirse, sadece gayri müslim azınlıklar değil, fakat Müslüman azınlıklar da, yönetimin kendilerine karşı gösterdiği siyasî güvensizliğin sonuçlarına katlanmak zorunda kalacaklardır! Türk milliyetçiliğinin dönemden döneme değişen/farklılaşan içeriği bu katlanmanın boyutlarını şekillendirmiştir. Dönemin Türk milliyetçiliğinin hiçbir zaman resmen ırkçılığa varmadığını ileri sürmek, bütün bu verilerin ışığında sanırım epey ileri gitmek anlamına gelir. Ortaya konulan veriler/örnekler, “vatandaşlık bağı”ndan çok “kan bağı”na verilen değeri açıkça göstermektedir! Türklüğü tahkir davalarının “Vatandaş Türkçe Konuş!” kampanyası ile yakından bağlantılı olduğunu düşünüyorum. Bu sloganlar ve bunun yarattığı gündelik atmosfer, sanırım dava açılmasını kolaylaştırıyordu. Muhtemelen gayri müslimlerin gündelik hayat içinde toplumun her kesimine yönelik eleştirileri dava açılması için yeterli oluyordu. Bu eleştirilerin sert olması da gerekmiyordu herhalde. Her türlü gündelik basit eleştiri, nihayet Türklüğü tahkir davasına rahatça dönüşebilirdi. Muhtemelen dönüşmüştür de… Fakat böyle bir ihtimal karşısında toplum içinde ve gündelik hayatta çekingen cemaat üyelerini de gözümüzün önüne getirebiliriz. Bir basit alış-veriş sırasında itiraz(lar), kendilerine yönelik nezâketsizliğe karşı itiraz(lar), devlet dairelerinde basit ve sıradan işlemler sırasındaki olağan tahammülsüz-lük(ler), dava ile mi sonuçlanıyordu? Herhalde örnekleri vardır. Bir başka örnek daha akla geliyor: Müslüman ve gayri müslim genç erkeklerin diğer cemaatten genç kızlara karşı olan tutumlarında ve sert karşılıklarda da aynı sonuç mu söz konusu oluyordu? Kişisel anlaşmazlıklar, rekabetler, düşmanlıklar da aynı sonucu mu doğuruyordu? Bütün bu sorulara karşı olumlu yanıtlar verme eğiliminde olduğum halde, neden-sonuç ilişkisini kanıtlayabilecek olgulardan yoksunum. Amacım, bu meseleye dikkat çekerek, elinde bilgi ve belge bulunanların bunları açığa çıkarmalarını sağlamaktan ibarettir.
“Vay!… Türklüğü Tahkir Etti Ha?… (Vâ[lâ]-Nû[rettin]) (1933)
“Gazetelerde bir cinayetin tafsilatını okuyorsunuz. Sevgilisini vuran adam, bu fecî fiiline mazeret diye, ‘o kadın Türklüğü tahkir etti!’ iddiasını ileri sürüyor. Türklüğü tahkir?… Kanun, bu küstahlığı yapacak olanları cezalandırdığı için, pek çok kimseler de buna dayanarak çapraşık vaziyetlerden zeytinyağı gibi üste çıkmak maksadıyla attıkları tokadın, soktukları bıçağın, kırdıkları her türlü potun, hatta kıydıkları canın mübahlığını böylece izah ediyorlar: ‘Efendim, Türklüğü tahkir etti de, hamiyetim kabardı. O alçağa, onun için haddini bildirdim!’
Düşmanını, rakibini, alacaklı yahut vereceklisini, kendisini sorguya çeken mektepteki hocasını, hulâsa hoşlanmadığı, zıtlaştığı, korktuğu veya ezmek istediği insanı, karakol köşelerinde süründürmek isteyen pekçok cebbar, zalim ve ceberrutlar aynı bahaneyi buluyorlar: Ben seni bir kere Türklüğü tahkir ettin diye lekeleyeyim, başına çorabı öreyim de, sen sonra aksini ispat için, düştüğün ağdan kurtulmak üzere çırpın, çabala dur!
Aynı maddeden dolayı Aksaray’da oturan bir ellilik hatuncağızı, Beşiktaş’ta manavlık eden bir bilmem ne efendiyi, cehaletimizden lakabını ‘Acem’ koyduğumuz bir Azeri ırkdaşı yahut namuskâr bir vatandaş olan ve bütün işlerini bizimle gören bir Simon Efendiyi töhmet altına sokmak istiyorlar… Peki ama bu insanlar Türklüğü niçin tahkir etmiş olsun?… Ne zihniyetleri, ne mevkileri, ne menfaatleri buna imkân verir!… Hem Türklük gibi yüksek bir mevcudiyet, yıl on iki ay her önüne gelen tarafından tahkir edilebilir mi?… Kimin ne haddine?… Doğrusu bu gibi davaların sık sık açılması ve haberlerinin gazete sütunlarında gün geçmeden okunması bile bizi rencide ediyor. Artık bu maddeyi şarlatanlıklarına âlet etmek isteyenlerin çanına ot tıkansın… Yok, hayır: kânunumuzdan ‘Türklüğü tahkir edenler cezalandırılır’ maddesi kaldırılsın demiyorum. Bilakis, onun işaret ettiği cezaya asıl bu şarlatanlar çarpılmalıdır… Zira bu büyük mevcudiyeti hasis hislerine ve menfaatlerine âlet ederek tahkire kalkışanlar asıl onlardır.”
BASINDAN HABERLER
Milliyet gazetesinin 29 Ekim 1929 tarihli bir aberini aşağıda aktarıyorum:
“Günün Adliye Haberleri… Filmdeki Köpeğin Adına Türk Demişler…
Dün üçüncü cezada yeni bir Türklüğü tahkir davasının rüyetine devam olundu. Maznunlar, film tüccarlarından Avram, Matteo ve Hüseyin Hüsnü efendilerdir. Davanın mevzuu şudur: Maznunlar bir çocuk filmi getiriyorlar. Bu filmde bir köpek ve bir de maymun vardır. Köpeğin adı[na] ‘Türk’ demişler!… Köpek filmde birçok gülünç vaziyetlerde bulunuyor ve bu sûretle Türklük eğlence mevzuu oluyor. Geçen celsede maznun vekili filmin tetkikini istemişti. Müddei Umumî Muavinlerinden Abdurrahman B[ey] ve maznunlardan Avram ve Mateo ile tercüman olarak avukat Hüsnü Beylerin huzûrunda ve mahkeme salonunda tetkikat yapılmıştı. Dünkü muhakemede bu rapor okundu. Raporda köpeğe ‘Türk’ adı takıldığı ve birçok yerlerde tahkiri mütazammın kelimeler bulunduğu bildiriliyordu. Muavin Abdurrahman B[ey] evrakı okumak istediğinden, dava iddianamenin serdi için 30 Teşrinievvele tâlik olundu.”
Milliyet gazetesinin 31 Ekim 1929 tarihli bir haberinde de davanın sonucunu okumak mümkündür::
“Günün Adliye Haberleri… Türklüğü Tahkir Davası İntaç Edildi…
Getirdikleri bir filmde köpeğe ‘Türk’ adını vermiş olmasından dolayı haklarında Türklüğü tahkir davası açılan film tacirleri Avram, Mateo ve Hüseyin Hüsnü Ef[endi]lerin muhakemesi dün üçüncü cezada rüyet ve intaç olundu. Dünkü celsede Muavin Abdurrahman B[ey] iddiasını dermeyan etmiş ve ‘Her ne kadar filmde ‘Türk’ adlı bir köpek varsa da, gösterilmemiş bulunması, muhteviyatını bilerek getirdikleri sabit olmadığından ve icraatı cürmü de sabit olmadığından beraatlerini isterim’ demiştir. Maznunların vekili müdâfaasını yaptı. Neticede, üçüncü cezâ heyeti hakimesi, uzun süren bir müzakereden sonra iddia makamının esbabı mucibesile maznunların beraatine ve filmin müsaderesine karar vermiştir.”
Yazarlar
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.02.2016
3.02.2016
26.03.2016
19.03.2016
13.03.2016
5.02.2016
28.02.2016
20.02.2016
13.02.2016
7.02.2016