Cemil KOÇAK
Seçimin ardından uzun yıllardan beri uzak kaldığımız ‘koalisyon’ yine gündeme geldi. Ben de bunun üzerine Türkiye’nin koalisyonlu yıllarını anlatan bir yazı dizisi hazırladım. Bundan sonraki yazılarımda Türkiye’nin koalisyonlu yıllarını hatırlatacağım. Pek çoğunun içinde yaşadım.
Genç nesillerin böyle bir tecrübeyi hiç yaşamamış olmalarını dilerim. Daha doğrusu dilerdim; lâkin yeni nesiller, siyasal tecrübelerini ancak yaşayarak öğrenirler. Tarih, onlar için çok kez başkalarının başına gelenden ibarettir. Tarih tekerrür etmezse de, bazen benzerlikler sunabilir.
Türkiye’nin seçim sisteminin geçmişini bilmeden, koalisyon meselesini anlamak güçtür. Türkiye, koalisyon hükûmetiyle ilk kez 1961 seçiminin ardından tanıştı. O zamana kadar böyle bir şeyden haberi olmamıştı. Bunun birkaç nedeni vardı; öncelikle 1946 sonrasındaki siyasal hayat, esas olarak iki partili bir sistem üzerine kurulmuştu. CHP ile DP; seçim sisteminin de yardımıyla, hep çoğunluk iktidarı sağlamışlardı. İşin püf noktası; iki partili rejim ve seçimde uygulanan çoğunluk sistemi idi.
Çoğunluk sistemi
1946 yılında yeniden başlayan rekabetçi siyasal hayatta; seçim sistemi eskiden olduğu gibiydi. Sistemin iki önemli özelliği vardı. Bunlardan biri; açık oy ve kapalı sayım ilkesiydi. Bu ilke, 1950 seçimi öncesinde iktidarla muhalefetin uzlaşması sonucunda değiştirildi. İşte o günden bu yana her seçimde kapalı küçük bir hücrede kimsenin göremeyeceği ve karışamayacağı şekilde oy kullanıyoruz. Oyları da herkesin gözü önünde sayıyoruz. Yani altmış beş yıldan bu yana bu toplum, serbest seçim yapıyor!
Sistemin ikinci önemli özelliği ise, seçim yöntemi idi. Bugün de pek çok ülkede uygulanan çoğunluk sistemi, Osmanlı’dan kalan bir alışkanlık olarak sürüyordu. Bu sistemde; seçim çevresinde seçime katılan partilerin arasında birinci gelen parti, o seçim çevresinde bulunan bütün milletvekilliklerini kazanmış oluyordu. Eğer bir seçim çevresinde iki parti yarışıyorsa; bu takdirde, o seçim çevresinin oy barajı, pratik olarak % 50’nin azıcık üstü oluyordu. Yüzde elliyi geçen parti, ardından gelen partinin almış olduğu belki de çok yüksek orana rağmen, o seçim çevresinin bütün milletvekilliklerini kazanıyordu. Meselâ; bir seçim çevresinde on milletvekili çıkacaksa; birinci parti, bütün milletvekilliklerinin hepsini kazanıyordu. Bu, ‘hepsini kazan’ ya da ‘tamamını kaybet’ yöntemi; elbette birinci partiye büyük avantaj sağlıyordu. İkinci parti % 49 bile kazansa, o seçim çevresinden eli boş ayrılıyordu.
Çok partili seçim
Şimdi bir de aynı yöntemin belirli bir seçim çevresinde; üç, hatta daha fazla partinin katılması halinde olası sonuçlarını inceleyelim: Meselâ; CHP, DP ve Millet Partisi (MP)’nin katıldığı ve yine faraza on milletvekili çıkaran bir seçim çevresinde; bu kez birinci partinin bütün milletvekilliklerini kazanması için % 50 barajını aşması da gerekmiyordu. Tek turlu çoğunluk sisteminin cilveleri de burada başlıyordu işte… Diyelim ki, birinci parti % 38 oy oranı elde etti. Diğer iki parti de bunun ardından toplam % 65; ama ayrı ayrı iki parti olunca; diyelim ki % 35 ve % 28 oy oranı elde ettiler. Bu durumda birinci parti, % 50 oranına yaklaşamadığı halde, yine de bütün milletvekillerini kazanıyordu. Diğer iki partinin oy toplamı, ondan daha yüksek olduğu halde, son iki partiye kalan, yalnızca sıfır çekmekti!
Bu sistemin en azından teorik olarak ortaya koyduğu sonuç şu olabilirdi: Hiçbir seçim çevresinde ve ülke çapında % 50’yi bile bulmadan, sadece metamatiksel oy dağılımı sonucunda, bir parti, sadece birinci olduğu halde, bu düşük oy oranı ile parlamentodaki bütün milletvekilliklerini kazanabilirdi! Gerçi hiçbir seçimde böyle bir sonuç ortaya çıkmadı. Ama 1954 seçiminde CHP, neredeyse üç düzine kadar milletvekili ile baş başa kaldığında; herhalde zamanında değiştirmemekte direndiği bu usûlün cilvesini bir kez daha hatırlamıştı!
DP’nin itirazı
‘46 seçiminden önce ve sonra DP, bu yöntemi değiştirmek istedi. Ona göre, bu seçim yöntemi âdil değildi. Mecliste adaletli bir dağılıma imkân vermiyordu; ya da vermeyebilirdi. Bu bakımdan DP, nisbi temsil usûlünü önerdi. Bu sistem, bizim 1961 seçiminden bu yana kullandığımız usûldü. Her partiye, esas olarak, o seçim çevresinde aldığı oy kadar milletvekili kazanmaya imkân tanıyordu. Böylece ikinci ve sonra gelen partiler, yeteri kadar oy toplayabilirlerse; nisbi temsil usûlünde o seçim çevresinde kazanabildikleri oy oranında ya da hiç olmazsa ona yakın oranda milletvekili çıkarabileceklerdi.
DP’nin itirazı haklıydı; daha âdil bir seçim sistemi idi bu… İktidarda olan CHP ise, bu itiraza aldırış etmedi. Çünkü, çoğunluk sistemi, seçim çevrelerinin önemli bir kısmında birinci parti olacak olana önemli avantaj sağlarken ve ona Meclis çoğunluğunu adeta otomatik olarak sunarken; CHP, birinci parti olacağından da eminken; bu avantajını yitirmek istemedi.
DP ise, bazen sanılanın aksine, 1950 seçiminde bile birinci parti olacağından pek de emin değildi. Bunun kanıtı, bu seçim öncesinde de nisbi temsil usûlünde diretmesi oldu. Eğer seçimi kazanamazsa, hiç olmazsa Meclis’te önemli sayıda temsilci bulundurabilmenin yolu, bu seçim sisteminden geçiyordu çünkü… CHP’nin direnci kazandı; sistem değişmeden kaldı.
1950 sonrasında
‘50 seçimini kazanan DP ise, iktidarda olduğu on yıl boyunca bir daha seçim sisteminin değişmesinden söz açmadı bile… Şimdi de itiraz sırası muhalefete, yani CHP ile MP’ye gelmişti. 1950 sonrasında on yıl boyunrca bu iki parti, bu kez nisbi temsil usûlünde ısrar ettiler. Fakat politikada avantaj kazanan tarafı ikna etmek genellikle zor olduğundan, bu kez DP, sistemin değişmesi konusunda direnç gösterdi. DP’nin ana argümanı; zaten bu usûlün CHP döneminden kaldığıydı. Şimdi CHP’nin kendi getirdiği bir sistemi değiştirmek istemesini, DP, tutarsızlık olarak görüyordu. Tabiî aynı argümanı muhalefet de kullanıyordu; onlar da, DP’nin 1950 öncesindeki ana talebini ısrarla görmemeye çalışmasını önemli bir tutarsızlık olarak sunmuşlardı. Ama sistem değişmeden kaldı.
Garantili sistem
Çoğunluk sistemi, âdil değildi; doğru; fakat ne olursa olsun ülke çapında birinci gelen partiye Meclis’te mutlak çoğunluğu adeta garanti ediyordu. Çoğunluk sistemi, birinci gelen partinin güvenilir bir çoğunlukla iktidar olmasını teminat altına alıyordu. Bu bakımdan sistemin en büyük ve esaslı özelliği, adaleti ikinci plâna alarak; aslında tek partili bir iktidar yapısını önceden garanti altına almasıydı. 1950 sonrasında bu nedenle bir koalisyona ihtiyaç duyulmadı. Böyle bir kapıyı açacak seçim sistemi yoktu çünkü…
Küçük bir ayrıntı
Burada yazdıklarım ancak tarihsel olarak doğrudur; fakat teorik olarak yanlıştır. Daha doğrusu yanlış da olabilir. Çünkü, günümüz Türkiyesi’nde olduğu gibi, ülke çapında birinci gelen bir partinin yanında, belirli ve çok sayıda seçim çevresinde yine birinci çıkabilecek, ancak ülke genelinde birinci olamayacak partilerin de çoğunluk sistemi sayesinde önemli miktarda milletvekili elde etmesi her zaman mümkündür. Eğer ülke çapında dengeli bir dağılım olmaz da; belirli partiler, belirli bölgelerde birinci olmayı başarabilirse; en azından teorik olarak kazandıkları milletvekili sayılarının birbirine yakın olmaları ihtimali de vardır.
Bu bakımdan parçalı yapıda siyasal rekabet, çoğunluk sisteminin bile beklenen sonucunu engelleyebilir. Yani, çoğunluk iktidarını garanti etmeyebilir. Bu küçük ayrıntıya dikkat edilmezse; çoğunluk sisteminin mutlaka tek partili bir iktidarı garanti ettiği gibi yanlış bir görüşün, ülkenin siyasal ve sosyolojik yapısından bağımsız düşünülerek, sadece matematiksel bir formül şeklinde; bu yöntemin ‘kurtarıcı’ bir sihirli formül olarak benimsenmesinin de önüne geçilmelidir.
Toplumun parçalı yapısı, ne kadar derin ve birbirinden adeta keskin hatlarla ayrılmışsa; bu takdirde seçim sistemi tartışmasını, bir matematik kesinlik içinde ele almak imkânı güç olur. Bu durumda kabul edilecek her seçim sistemi, o ülkenin sosyolojik ve siyasal yapılanmasına uygun şekilde sonuç verir. Her yerde aynı sonucu vermez; veremez! Seçim sistemi tartışmalarında toplumun genel ayrışmalarının nerede olduğuna da bu bakımdan dikkat etmek gerekir. Yoksa, önceden yapılan basit seçim matematiği, seçim sonucu ile uyuşmayabilir. Uyuşmaz diyemem; ama uyuşmayabilir!
Hiçbir matematiksel yöntem; toplumun siyasal ve sosyolojik dinamizmini önceden öngöremez ve bilemez; bilse bile, bu dinamizmin zaman içinde değişmesi de kaçınılmazdır. Hatta seçimden seçime değişmesi bile mümkündür. Bunun için seçim sistemi tartışmalarını, ‘matematikçi’ler kadar, siyasal bilimcilerin, tarihçilerin, sosyologların da yakından izlemesi gerekir.
HAFTAYA 1960’LI YILLARDA KURULAN KOALİSYONLARI ANLATACAĞIM…
Yazarlar
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.02.2016
3.02.2016
26.03.2016
19.03.2016
13.03.2016
5.02.2016
28.02.2016
20.02.2016
13.02.2016
7.02.2016