Cemil KOÇAK
10 Kasım’da neler olduğunu biliyoruz da, peki acaba 11 Kasım’da neler olduğunu da biliyor muyuz? Ne denli sıkıntılı bir yirmi dört saatti o?
Atatürk’ün sağlığına ilişkin resmî raporun yayınlandığı ilk gün 17 Ekim’de İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, İstanbul’da basın mensuplarına yaptığı açıklamada, tabiî yazılmamak koşuluyla, Atatürk’ün yakın bir zamanda her an ölebileceğini bildirmişti. Nadir Nadi, bu açıklama sahnesini anılarında şöyle anlatıyor: “Bakan ne diyecek önceden biliniyordu. Atatürk’ün ölmek üzere bulunduğunu haber verecekti. Böyle nazik günlerde gazetecilere düşen ağır görevi hatırlatacak, her türlü tahriklerden kaçınılmasını öğütleyecek, Atatürk ile ilgili sağlık raporlarının yorumsuz olarak yayınlanmasını isteyecekti. (...) Meraksız bakışlarla Şükrü Kaya’yı dinledik. Atatürk’ü her an kaybedebileceğimizi, bunun birkaç gün, bilemediniz birkaç hafta olduğunu söylediği zaman, doğrusu salonda pek bir üzüntü havası da esmedi. Hastalığın affetmez türden olduğu aylardan beri duyuluyordu. O günlerde Bâbıâlinin çenesini, ‘Atatürk’ten sonra kim Cumhurbaşkanı olacak?’ dedikodusu yoruyordu.” Şükrü Kaya, aynı basın toplantısında bir gazetecinin sorusu üzerine, Atatürk’ün vasiyeti olmadığını belirtir. “Yeni Cumhurbaşkanının kim olacağı” yolundaki sorusunu da, “TBMM kimi seçerse, o olacak”; “namzet, bir iki kişiyi geçmez” şeklinde yanıtlar. Son olarak Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak’ın Cumhurbaşkanı seçilip seçilemeyeceği yolundaki bir başka soruyu da, Çakmak’ın milletvekili olmadığı şeklinde yanıtlayarak, “bakalım meclisin kabul edeceği kimseye namzetliği nasıl kabul ettireceğiz?” diye sorar ve toplantıyı bitirir.
Atatürk’ten sonra neler olabilirdi?
Atatürk sonrası için birkaç seçenek sayılabilirdi: İlk akla gelenler; Başbakan Celâl Bayar ile Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak’tı. Şimdi herkesin hemen aklına gelebilecek bir başka önemli isim İsmet İnönü ise, yaklaşık bir yıl önce bizzat Atatürk’ün talebi üzerine Başbakanlıktan ve CHP genel başkan vekilliğinden ayrılmak zorunda kalmıştı; sadece Malatya milletvekili olarak mecliste üyeydi. Gözden düşmüştü, hatta Pembe Köşk’te münzevi bir hayata mahkûm kalmıştı; İnönü ile görüşmek, hatta temas kurmak rejimin gözünde tehdit sayılıyordu. İnönü gözetim altında, polis kontrolünde yaşıyordu. Atatürk ile ilişkileri bu dönemde dalgalıydı. Resmî görüntüde İnönü unutulmuştu bile. Bizzat günlüğünde ilk günlerde “pek şiddetli, pek kıyasıya şeyler düşünüldüğü”nü yazacaktır. Yine kendi ifadesiyle hayatı fazla gelmeye başlamıştı! Yine de Atatürk ile İnönü arasında gayri resmî yazışmaların ve aracılarla haberleşmenin kesilmediğini biliyoruz.
İnönü’yü tasfiye etme planları
İnönü de en azından kâğıt üzerinde cumhurbaşkanı adayı olabilirdi; cumhurbaşkanı adayı olmak için meclis üyesi olmak yeterliydi. Bu bakımdan İnönü karşıtı gruplar değişik önlemler almak ihtiyacını duydular. Önce Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras, İnönü’yü hem milletvekilliğinden ve hem de ülkeden uzaklaştırmak için ona Washington büyükelçiliğini önerdi. İnönü bu önerinin altında yatan nedeni iyi bildiğinden hemen reddetti. Erken seçime gidilerek İnönü’nün meclisten uzaklaştırılmasını sağlamaya çalışanlar da oldu. Şükrü Kaya bu projenin esas sahibiydi; ne var ki, Başbakan Celâl Bayar bu türden bir girişime karşı çıkacaktır. Elbette eski İttihatçılar açısından sorunun çözümünde eski ve geleneksel usûllerin kullanılmak istendiği de açıktır: İnönü’ye karşı suikast düzenleneceğine ilişkin haberler söylenti boyutunu da aşarak ciddiyet kazanmıştı. Ankara Emniyet Müdürlüğü bu nedenle Pembe Köşk’ü koruma altında tutuyordu. Bu konuda da Recep Zühtü’nün ismi ön plana çıkmıştı. Suikast iddiası o kadar ciddiye alınmıştı ki, İnönü hükûmetlerinin adeta değişmez sağlık bakanı olan Refik Saydam, İnönü’nün Başbakanlıktan alınmasından sonra Bayar’ın kabinesinde görev kabul etmeyen yegane kişi olarak İnönü’nün korunmasında etkili olmuştu; hatta o kadar ki, İnönü’nün son kez Atatürk’ü ziyaret etmek üzere İstanbul’a gitmesine, ta Ankara istasyonuna kadar giderek ve vagona binmiş olan İnönü’yü zorla ikna ederek yeniden trenden indirmeyi başaracaktı. İnönü de bizzat günlüğünde Şükrü Kaya’nın kendisini İstanbul’a götürmek için çok gayret sarf ettiğini yazmaktadır. Kendisinin de gitmek istemesine rağmen kuşkulanan arkadaşlarının buna mani olduğunu belirttikten sonra, onların haklı çıktığını belirtmektedir.
Fevzi Çakmak orduyu tercih etti
İnönü’yü Cumhurbaşkanı olarak görmek istemeyenler için İnönü karşıtı girişimler bununla da sınırlı kalmadı. Bizzat meclis başkanı Aldülhalik Renda’ya Atatürk’ün hastalığı sırasında Cumhurbaşkanlığına vekâlet etmesi önerildiyse de, Renda bunu kabul etmedi. Başbakan Bayar, İnönü karşıtı grubun tertiplerine âlet olmayacağını çoktan ilân etmişti bile; aksine onların tertiplerini boşa çıkartmak için de engeller çıkardı. O günleri yıllar sonra şöyle anlatacaktır: “Bazı kimseler el altından harekete geçtiler; ya kendileri olmak istiyorlar veya İnönü hesabına çalışıyorlardı. Ben şu prensibi ilân ettim: kendim için hiçbir şey olmayacağım. (...) Sonra beni İnönü aleyhine veyahut başka birinin lehine çekmek, parti tutmak üzere temayül gösterenler oldu.” Elbette Bayar, Atatürk’ün son başbakanı olarak Cumhurbaşkanlığı için ilk akla gelebilecek isimlerden biriydi; nitekim Bayar’ın sözünü ettiği grup, kendisine Cumhurbaşkanlığı önerisinde bulunacak, fakat Bayar bu öneriyi de reddedecektir. Bayar’dan sonra akla gelebilecek ikinci isim muhakkak ki, Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak’tı. Çakmak açısından aday olabilmek güçtü; çünkü ordudan ayrılmak ve muhakkak yapılacak bir ara seçimde de milletvekili seçilmek zorundaydı. Bu kolay bir süreç değildi; fakat mümkündü. Yeter ki Çakmak gönüllü olsun! Ne var ki, Çakmak da bu öneriyi reddedecek ve ordudan ayrılmayı kabul etmeyecektir. Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras ile İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’nın da adaylığı gönüllerinden geçirdikleri biliniyordu. Fethi Okyar’a dahi müracaat edildi; İnönü, Okyar’a da epey ısrarlı önerilerde bulunulduğunu ileri sürüyor. Okyar da önerileri kabul etmeyecektir.
Atatürk’ün siyasi vasiyeti var mıydı?
İnönü karşıtı grubun sadece İnönü’yü engellemesi yetmezdi; olası yeni Cumhurbaşkanının ismini de gündeme getirmek gerekiyordu. Fakat olası bütün isimler denenmiş, ancak sonuç alınamamıştı. Bunun üzerine Cumhurbaşkanı Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak, anılarında da belirttiği üzere, Atatürk’ün siyasî vasiyette bulunduğunu ileri sürecektir. Öyküye göre, Atatürk, bugün elimizde bulunan vasiyetini yazdırdıktan sonra, Soyak’a siyasî vasiyetini de şifahî olarak açıklamıştı; buna göre, Atatürk, kendisinden sonra ilk akla gelebilecek ismin İnönü olabileceğini açıkladıktan sonra, İnönü’nün halkça sevilmediğinden bahisle, onun Cumhurbaşkanı seçilmesinin doğru bir davranış olamayacağını belirtmişti. Atatürk, kendisinden sonrası için Çakmak’ı önermişti! Soyak, bu açıklamayı Bayar’a da nakletmişse de, Bayar anlaşılan bu vasiyete hiç inanmamıştı. Nâzikçe Atatürk’ün vasiyeti olması halinde bunu kendi başbakanına doğrudan söyleyeceğini belirterek konuyu kapatacaktır.
İnönü nasıl Cumhurbaşkanı seçildi?
İnönü’nün karşısına onun kadar ağırlıklı bir ismin çıkarılması mümkün olamamıştı. Bunda gördüğümüz gibi pek çok kişinin katkısı olmuştu. Fakat o da bu satrançta taşlarını zamanında ve doğru oynayabilmek gayretindeydi. Resmî politikada ismi görünmezdi, tıpkı kendisinin de artık Ankara sokaklarında görülmediği gibi. Başbakanlıktan ayrılır ayrılmaz gazetelerde ne ismi, ne de resmi kalmıştı. İnönü ile ilgili haberlere son verilmişti. Bir yıldan uzun bir zaman içinde İnönü basında unutulmuştu bile. Kendisi günlüğünde Lozan gününde dahi kimseye bir kelime yazdırtmadılar derken, bir zamanlar başkalarının da başına geldiği şekliyle artık resmî tarihten dahi silinmek istendiğini belirtmek istiyordu. Bu aşamada kendi taşlarını oynamaya başlayabilirdi artık.
Öncelikle mevcut meclis zamanında onun da onayından geçmişti ve meclis üzerindeki denetimini sağlayabilirdi; CHP yönetiminde de dramatik değişiklikler olmamıştı; İnönü CHP üzerinde de egemendi; Bayar’ın kurduğu hükûmet ise, kendi hükûmetinin neredeyse tıpatıp aynısıydı; sadece Refik Saydam yeni kabinede yer almamıştı. Dolayısıyla İnönü siyasî seçkinler üzerindeki gücünü koruyordu. Bizzat Başbakan Bayar da İnönü karşıtı girişimlerde yer almamış, hatta onların sonuc almaması için önlem almıştı. Şükrü Kaya, Tevfik Rüştü Aras ve Hasan Rıza Soyak ile Ali Çetinkaya tarafından oluşturulduğunu ileri sürdüğü gruba katılmadığı gibi, onlara karşı tavır da almıştı. Bayar, uzun yıllar sonra Yassıada’da İnönü’yü zamanında koruduğunu ve himaye ettiğini açıklarken muhtemelen bugünlere atıfta bulunuyordu. Çakmak da, İnönü’nün ifadesiyle kendisi başbakanlıktan çekildikten sonra ürkmüş ve uzak durmuşsa da, sonradan yeniden İnönü’ye yaklaşmıştı. Okyar da anlaşılan tertiplerden uzak durmayı tercih etmişti.
Olağanüstü toplantı
10 Kasım sabahında Atatürk’ün ölümü ilân edildiğinde, meclis başkanı Renda meclisi ertesi gün için olağanüstü toplantıya davet eder, gündem yeni Cumhurbaşkanı seçimidir. Zaten 9 Kasım’da tüm milletvekilleri Ankara’ya davet edilmişlerdir bile. 10 Kasım günü mecliste çoğunluk sağlayabilecek kadar milletvekili toplanmıştı. Asım Us, günlüğünde Şükrü Kaya’nın hala ümitli olduğunu yazmaktadır; İnönü’yü partinin aday gösterip göstermeyeceğini sormaktadır. 11 Kasım sabahı CHP meclis grubu toplantısında Başbakan Bayar, aday ismi ortaya atılmaksızın seçim yapılacağını bildirir ve gizli oyla yapılan seçimde İnönü’nün tek aday olarak benimsenmesi kabul edilir. Asım Us’un anlatımına göre, İnönü için verilen oyların dışında sadece Hikmet Bayur, Bayar lehine oy kullanmıştır. Elbette ertesi günkü gazeteler bu tek oydan hiç söz etmeyeceklerdir. Meclis grubu toplantısından hemen sonra meclis genel kurulu toplanır. Artık genel kurula düşen bu ilk seçimi onaylamaktan ibarettir. İnönü ise bütün bu gelişmeler sırasında Pembe Köşk’tedir. Ne parti toplantısına ne de genel kurula katılmıştır. Çakmak ile Altay meclis toplantısında izleyiciler locasında yerlerini almışlardır. İnönü’nün evinin çevresinde olağanüstü güvenlik önlemleri alınmıştır. Askerler, Çakmak’ın emriyle evi denetim altına almışlardı. Meclis oylamasında her ne kadar Şükrü Kaya oylamaya katılmakta geç kaldığından oyunu kullanma imkânı bulamamış olsa da, İnönü ittifakla cumhurbaşkanı seçilecektir. Seçimden hemen sonra İnönü günlüğüne şunları yazmaktan kendisini alamamıştı: “İktidarda olmayan, hatta iktidar mevkiindekilerin sevmedikleri, korktukları bilinen, bir çekilmiş adamın [Cumhurbaşkanlığına] getirilmesi, rızayla, serbest reyle yapılmış hakiki bir intihap olarak tarihe geçecektir.”
Ordunun son kararı İnönü
Ya ordu diyeceksiniz? Tabiî bu önemli seçim öncesinde ordunun da tutumunu bilmek gerekir. Genelkurmay ikinci başkanı Asım Gündüz, anılarında bu konuda genelkurmayda toplantı yaptıklarını ve yeni Cumhurbaşkanının meclis tarafından seçilmesi gerektiğine ve ordunun bu seçimden uzak durmasına karar verdiklerini yazıyor. Toplantıdan sonra genelkurmaya gelen Bayar’a bu karar ordu adına Çakmak ile Gündüz tarafından açıklanır. Bu açıklamaya rağmen Bayar Çakmak’a son kez aday olmasını önerir. Meclis Çakmak arzu ederse kendisini seçmeye hazırdır. Ne var ki mareşal bu öneriyi de reddedecektir. Diğer yandan, ordunun kararı bu kadar da basit değildir. Söz konusu ordu toplantısından çok kısa bir süre sonra bu kez birinci orduda yeni bir toplantı daha yapılır. Gündüz anılarında bu toplantıyı da anlatmaktadır. Buna göre, birinci ordu komutanı Fahrettin Altay, genelkurmay başkanlığına gelir ve Gündüz’le görüşür. Gündüz kendi aldıkları kararı Altay’a nakledince, Altay bu karara itiraz eder. Çünkü birinci ordu komutanlığında kolordu ve tümen komutanlarıyla yapılan toplantıda aksi bir karar alınmış ve İnönü’nün ordunun adayı olarak seçilmesine karar verilmiştir. Bu görüşmeden sonra Gündüz durumu Çakmak’a anlatır ve genelkurmayda da İnönü üzerinde mutabakat sağlanır. Ordunun bu yeni ve son kararı başbakanlığa ve meclise de yansıtılır. Tam bu sırada Ankara’da hükûmet toplanır ve bu toplantıya Genelkurmay Başkanı Çakmak ile İnönü de katılır. İnönü artık tek adaydır.
Cumhurbaşkanı İnönü
Seçimden hemen sonra Yunus Nadi Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan yazısında İnönü için ikinci Atatürk sıfatını kullanmıştı bile. Yeni hükûmet elbette Bayar tarafından kuruldu. Sadece Tevfik Rüştü Aras ile Şükrü Kaya artık kabine üyesi değillerdi. Atatürk’ün değişmez bakanları için politikanın sonu gelmişti. Kaya bir daha milletvekili de seçilemeyecek ve sessizce ortadan kaybolacaktır. Aras ise sadece iki ay sonra Londra büyükelçiliğine atacak ve yurttan uzaklaştırılacaktır. İnönü Aras’a kendisi için uygun bulduğu formülü uygulamıştır denilebilir. Aras da politik kariyerinin sonuna gelmişti. Hasan Rıza Soyak’a gelince; Cumhurbaşkanlığı genel sekreterliğinden alınacak fakat milletvekilli seçilecektir.
İnönü, Atatürk için İstanbul’da yapılan cenaze törenine katılmayacak, fakat Ankara’daki törende bulunacaktır. Yabancı basın, İstanbul’da İnönü’nün eksikliğini kayda geçirmekte tereddüt etmez. Ardından CHP olağanüstü kurultayında partinin değişmez genel başkanlığına getirilir. Ardından Atatürk döneminin ünlü muhalif isimlerini partiye ve meclise geri çağırır: Kâzım Karabekir ile Rauf Orbay siyasî itibarlarını yeniden geri kazanırlar. Karabekir milletvekili ve meclis başkanı olacak; Orbay ise milletvekilliğinden sonra Aras’ın yerine Londra büyükelçiliğine de atanacaktır. Yılların muhalifi Hüseyin Cahit Yalçın gazetecilik hayatına geri döner. Artık CHP’nin yanında olacaktır. Fethi Okyar, Paris büyükelçiliğinden Ankara’ya geri döner ve milletvekili ve bakan olur. Daha Atatürk’ün sağlığında meclise geri dönmüş olan Ali Fuat Cebesoy, önce bakan ve daha sonra da meclis başkanı olacaktır. Dahası Rıza Nur da ülkeye geri döner; tıpkı Adnan Adıvar ile Halide Edip Adıvar’ın dönüşü gibi. Yeni yıla girildiğinde Bayar hükûmetinin durumu kritiktir; Atatürk’ün son kabinesi döneminde yapılan yolsuzluklar hakkında açılan davalar, Bayar hükûmetini yıpratmış ve dahası basında bütün mahkeme safhaları ayrıntılarıyla kamuoyuna da açıklanmıştır. Bayar istifa eder ve yerine İnönü’nün yakın siyaset yoldaşı Refik Saydam başbakan olur. Geçiş dönemi tamamlanmıştır.
Bayar’ın bir kenara atıldığını düşünmek de yanıltıcı olacaktır; aksine İnönü, Bayar’ın bu zor dönemdeki imtihandan başarıyla çıktığı kanısındadır. Ne var ki, iktisat politikasındaki görüş ayrılıkları, Bayar’ın çekilmesini gerekli kılmıştır. Yoksa İnönü Bayar’ın dürüstlüğüne çoktan ikna olmuştur. Bunu günlüğünde açıkça belirtir. Nitekim yıllar sonra 1946’da bir muhalefet partisine ihtiyaç duyulduğunda Bayar adı ilk akla gelen isim olacaktır!
Dündar Seyhan anlatıyor
“Atatürk öldüğü zaman harp okulunun ikinci sınıfında idim. (...) Günün en mühim meselesi, Atatürk öldüğü zaman yerine kimin geçeceği idi. Başvekil Celâl Bayar ve Atatürk’ün yakın arkadaşları olarak bilinenlerin, Atatürk’ü sevenler ve ona bağlı gençlik indinde pek makbul şahsiyetleri yoktu. Bu, belki de o devirdeki kulak gazetesinin propaganda tesiridir. Ne olursa olsun, o zaman iktidardan uzaklaştırılmış bulunan İsmet Paşa’ya karşı büyük bir hayranlık ve itimat besliyorduk. Biz Harbiye olarak İsmet Paşa’yı daima sevmiştik. (...) İnönü, başvekillikten uzak bulunduğu günlerde Harbiye civarında sık sık at gezintisi yapardı. Onun geçtiğini gören biz Harbiyeliler, hangi durumda olursak olalım, hemen pencerelere fırlayarak, büyük tezahürat yapardık. Hulâsa, İnönü sevgisini, onun başvekillikten uzaklaştırılması, bizim genç kalplerimizden söküp atamamıştı. Harbiyeli olarak, Atatürk’ün yerine mutlaka İnönü’nün geçirilmesini istiyorduk. Atatürk’ten ayrılmanın ağır hüznü ve rûhî baskısı altında harp okulu iç bahçesinde toplanıyor ve bu arzumuzu açıkça belirtiyorduk.”
Yazarlar
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.02.2016
3.02.2016
26.03.2016
19.03.2016
13.03.2016
5.02.2016
28.02.2016
20.02.2016
13.02.2016
7.02.2016