Cemil KOÇAK
am da “demokrasi”ye ayak bastığımız sırada cumhuriyet tarihinin ilk gazete ve matbaa yıkma eylemiyle baş başa kaldığımızı hatırlatmadan olur mu hiç? Tan’ı kimler ve niçin yakıp yıkmışlardı acaba?
CHP’nin tek-parti döneminde basın resmî sözcü seviyesindeydi; zaten muhalif basın söz konusu olamadığından ortalık sakindi; yine de basında kapatmalar ve sansür eksik olmazdı. Ama hiç olmazsa eleştiriye tahammül gösteremeyen iktidar, gazete, dergi ve matbaa talan etmek gibi bir eğilim içinde değildi. Sonra birden bire “demokrasi” geldi ve 4 Aralık 1945 Tan gazetesi ve matbaası baskını gerçekleşti. Tan solun yayın organıydı. Üstelik Sovyet yanlısıydı. Pek çok solcu orada yazıyordu; içinde Sabiha Sertel gibi Türkiye Komünist Partisi üyesi yazarlar da vardı. Dahası Atatürk döneminde önde gelen, fakat siyasal kariyeri İnönü ile birlikte sona ermiş dışişleri eski bakanı Tevfik Rüştü Aras gibi isimler de yazar kadrosundaydı. Elbette Zekeriya Sertel ile Mehmet Ali Aybar’ı da unutmamak gerekir. Savaşın sonlarına doğru Tan, iktidara sert çıkmaya başlamıştı ve bunun sonucunda 1944’ün ağustos ayında kapatılmıştı. “Demokrasi”ye geçiş sürecinde gazetenin yayınına 1945’in mart ayında yeniden izin verildi; bu aşamada Tan, Vatan gazetesiyle birlikte muhalefetin öncülüğünü yapmaya başlayacaktır. Tan, hem radikaldi, hem de Vatan’ın temkinli ve ılımlı tutumuna karşı yüksek sesle konuşuyordu. Bir de daha adı konulmamış ama DP adını alacak olan siyasî oluşumla dirsek teması içindeydi. Celâl Bayar ve arkadaşları, CHP’de ve mecliste sürdürdükleri muhalefete basında da destek bulmak amacındaydılar ve Vatan’ın yanı sıra Tan da bu bakımdan önemli bir sesti. Vatan, iktidarın içeride izlediği rejim değişikliği politikasının tereddütleri ve zigzagları konusunda hayli eleştirel davranıyor; fakat buna karşılık dış politikada tutulan yolu olduğu gibi benimsiyordu.
Menderes, Sertel’in dergisine yazacaktı
Tan ise, Vatan’ın ilk tutumunu paylaşmakla birlikte; dış politikada Amerikan ve Batı yanlılığını Sovyet dostluğu politikasıyla birlikte savunuyordu ki, Moskova’nın bu aşamada Türkiye’den talepleri karşısında böyle bir politikanın kolay savunulabilir olmadığını söyleyebiliriz. Sovyet yanlısı tutum, kolayca komünistlik ve bolşeviklik olarak suçlanabilirdi ki, öyle de olacaktır. İlginç olan nokta, Bayar’ın, Menderes’in, Köprülü’nün ve Aras’ın yine Tan gazetesi yazarlarından Sabiha ve Zekeriya Sertel’in yayınlayacakları Görüşler dergisinde yazmayı taahhüt etmiş olmalarıdır. Görüşler, daha yayına başlamazdan evvel bu taahhüdü reklâm olarak duyurmuştu bile. Dönemin hemen hemen bütün ünlü solcularıyla DP’li ünlü isimlerin yan yana gelmesi elbette tesadüf sayılamazdı; bu, solun geniş cephe politikasının ihtiyacı olduğu kadar, DP açısından ses duyurabilmenin aracıydı da. Yine de bu birlikteliğin son derece kısa sürdüğünü hatırlamalıyız. Önce Bayar ve ardından diğer arkadaşları taahhütlerini tekzip edeceklerdir. Tam da DP’nin kuruluşuna neredeyse günler kala bu birliktelik kurucular açısından sıkıntı yaratmıştı.
Saldırı öncesi basında psikolojik savaş
Tan’la birlikte bütün sol birden adeta topçu birliklerinin hedefi olmuştu. Saldırıdan sadece iki gün önce Akşam gazetesi “Kızıl Yapraklar Açarken” başlıklı yazısında, Tan ile Vatan’ı büyük özenle birbirinden ayırıyordu. Vatan’ın sahibi ve baş yazarı Ahmet Emin Yalman da mesajı almış gibiydi; 3 Aralık’ta Vatan’da yayınlanan “Sol Mecmua Hadisesinin İçyüzü ve Elemli Akisleri” yazısında, bir yandan Görüşler’in İzmir’de sert ve olumsuz tepkilere neden olduğunu açıklıyor; diğer yandan DP kurucularının dergiye taahhütleri olmadığını, derginin gerçek politikasını gördükten sonra da yazı yazmaktan geri durduklarını belirtiyordu. Yalman 1 Aralık’taki yazısındaysa, Tan’da Sabiha Sertel’in yazdığının aksine, iki gazete arasında politika beraberliği olmadığının dikkatle altını çizmişti bile. Aynı yazısında, Yalman, Görüşler’in “yabancı bir ideolojiye düşkünlük ifade eden yazı ve resimleri, bilhassa yabancı bir memleket için yazılmış çoşkunun bir destanı”nı yansıttığını ileri sürüyordu. Vatan’ın haberine göre, Görüşler’in başlığında yer alan G harfi, alt ucu parmakla kapatılınca ve kırmızı zemin üzerinde duruşu itibariyle orağa benziyordu. Bu hayli hayal gücü gerektiren görüş açısı, komünizme ilişkin alâmetler açısından bundan sonraki dönemlerde de hayli revaçta olacak olan bir yaklaşım tarzı olarak tam da bu sırada yaratılmıştı.
Gazeteler insanları eyleme çağırıyordu
Vatan, derginin İzmir’de tepkilerle karşılaştığını yazarken, reklâm için yapıştırılmış sokak afişlerinin de yırtıldığını ve hatta üzerlerine komünist yazıldığını eklemişti. CHP’nin ve iktidarın resmî Ulus gazetesi de, aynı haberi ama daha da büyüterek vermişti: Görüşler’in yanında yeni yayınlanmakta olan ve solcu olarak bilinen Yeni Dünya dergisinin İzmir’deki tanıtım amaçlı sokak afişlerinin sadece yırtılmakla kalmadığını, üzerlerinin boyandığını ve afişlerin üzerine “gençler okumayınız; bu mecmua komünisttir” şeklinde yazıldığını haber veriyordu. Cumhuriyet gazetesi de eksik kalmamak için olacak; karikatürle eleştirdiği Tan yazarı Zekeriya Sertel’in yazılarının Moskova radyosu tarafından okunarak övüldüğünü haber veriyordu. Cumhuriyet’e göre, “Zekeriya Sertel’in fikirleri Moskova’da takdirle karşılanıyordu.” Yetmemiş, Hüseyin Cahit Yalçın da koroya katılma ihtiyacını hissetmişti; 3 Aralık’ta Tanin gazetesinin manşetini “Kalkın Ey Ehli Vatan” olarak atmıştı. Bir “vatan cephesi”ne ihtiyaç vardı, tabiî acilen. Ona göre, Tan ve Sabiha Sertel Sovyet ajanıydı; hemen ertesi gün de gazetesinde “Beşinci Kol Propagandası” adlı yazısında, Tan’la Sertelleri hedef alıyordu. Onları Atatürk’ü kullanmaya çalışan komünistler olarak tanımlıyordu. Hemen aynı gün yine 4 Aralık’ta bu kez Falih Rıfkı Atay, Ulus’ta “Çirkin Bir Taktika” yazısında, Sertellerin yazılarını “kızıl anarşi tahrikleri” olarak yaftalıyordu. Yine aynı gün bu kez Cumhuriyet “Bizim Yoldaşlar Nihayet Maskelerini Attılar” başlığı altında çıkıyor; üstelik tıpkı Vatan’ın yaptığı gibi Görüşler’in başlığının ilk harfi olan G harfini orağa benzeterek, dergideki diğer yazıların içeriğinde de çekicin yer aldığını ileri sürüyordu. Böylece orak-çekiç sembolü tamamlanmıştı. Tan, Görüşler ve Yeni Dünya, Cumhuriyet’te yabancı ajanlar ve komünist propagandasına alet olan yayın organları olarak suçlanıyordu. Zaten sadece birkaç hafta önce Nadir Nadi, Cumhuriyet’te “Bizden Olmayanlar” yazısında, bu türden yayınların yasalarla, hatta hükûmetçe önlenmesinin güç, hatta imkânsız olduğundan söz ederek, yasaların önleyemediği bu gelişmenin sosyal vicdanın yüreğimizdeki yankılarınca birer birer ayıklanacağını ilan ediyordu. Çünkü, “bizden olanları öldürtmeye başladıkları gün millî varlığımız hesabına büyük bir tehlike ufukta belirmiş” demekti. Nadi, bir başka yazısında aynı konuya değiniyor ve yasanın himaye ettiği şeklî özgürlüğe dayanarak “millî varlığımız aleyhine çalışmak isteyenler” olduğuna işaret ediyordu. Yalman da solculara kızıyordu. Basın kampanyası başarıyla yerine getirilmişti; şimdi sıra eylemdeydi.
Tan matbaası resmi geçit törenine gider gibi basıldı
4 Aralık sabahı İstanbul Üniversitesi önünde biriken öğrenciler, önceden hazırlandığı belli olan pankart ve sloganlar eşliğinde, basının ateşlediği şekilde Tan ile diğer dergileri protesto etmeye başladılar. 20.000 civarında gösterici Beyazıt meydanından hareketle önce Cağaloğlu’na geldi. Burada Tan gazetesiyle matbaasını tahrip etti. Sirkeci üzerinden ve köprüden Taksim meydanına geçerken yol üzerindeki La Turguie ve Yeni Dünya dergilerinin bürolarını ve solcu yayınlar satan Berrak yayınevini tuzla buz etti. Geri dönüş sırasında aynı şey ABC kitapevinin de başına geldi. Göstericiler, bu sırada Türk bayraklarıyla Atatürk ve İnönü resimlerini ve “Hiçbir demokrat memlekette bizim memleketimiz kadar hürriyet yoktur” levhalarını taşıyorlardı. Tan’ın levhası indirilmiş, yerine Atatürk’ün resmi asılmıştı. Taksim’de anıta çelenk koymayı da ihmal etmemişlerdi tabiî. Gösteri yine Cağaloğlu’nda valilik önünde valiyle CHP’ye tezahüratla son bulmuştu. O sırada İstanbul’da sıkıyönetim olduğunu hatırlayacak olursak, gösterinin saatler sürdüğü ve göstericilerin serbestçe katedebildiği mesafe de göz önüne alındığında, gösterinin resmî makamlar ve iktidarca tahrik ve teşvik edildiğini rahatça söyleyebiliriz. Nitekim gösteriden ve olaylardan sonra yabancı basına açıklama yapan Basın-Yayın genel müdürü, güvenlik güçlerinin olayları önleyemediğini belirtiyordu. Fakat tahrip edilen yerler de hep komünist eserleri satan yerlerdi. Ancak olaylar üzerine hükûmetçe gereken önlemler de alınmıştı. Fakat unutulmamalıydı ki, öğrenciler olaylar sırasında, “Yaşasın Atatürk, yaşasın İnönü, yaşasın demokrasi”; “ne faşistiz, ne komünistiz, demokratız”; “biz faşist değiliz, nazi değiliz”; “bu vatan parçası Türk olanlarındır”; vatandaş, kötü niyetli olanların gazetelerini okumayınız”; “kahrolsun Serteller, kahrolsun komünizm, yaşasın Türk demokrasisi” diye bağırmışlardı. Bir ara göstericiler Vatan’a da yönelmişlerse de, nedense son anda bundan vazgeçmişlerdi. Güvenlik güçleri devreye girmiş ve göstericilerin Sovyet konsolosluğuna da saldırmalarını engellemişti. Elbette olan biten iktidarın emrindeki öğrenci grubunun resmî makamlarca örgütlenen ve desteklenen eylemiydi. Nitekim yıllar sonra Adnan Menderes, “daha dün işlerine gelmeyen” yayınları durdurmak için İstanbul’un göbeğinde matbaaları yakıp yıkan CHP değil miydi diye soracaktır.
Tan’ın ‘kaz gibi yolunması’nın suçu yazarlara yüklendi
Olaydan sonra toplanan CHP meclis grubunda saldırıya uğrayanların tahrik edici yayınlarından şikâyet ediliyor ve soruşturma açılması isteniyordu. Cumhuriyet’e göre, CHP grubu bu yayınların olaylardaki “en büyük tahrik unsuru” olduğunda birleşmişti. Başbakan Şükrü Saraçoğlu da saldırıya uğrayan gazetecilerin mahkemeye verileceğini açıklamıştı bile. Nitekim Cumhuriyet, gösteriyi “vakar” içinde geçmesinden dolayı kutluyordu. Yalman, daha “medenî” davranılmasından ve millî servet sayılabilecek malların tahrip edilmemesinden yanaydı; ‘keşke hükûmet gazeteyi kapatsaydı.’ Falih Rıfkı Atay, Ulus’ta gösteriyi “millî duygulara karşı saldırışların heyecanlı bir tepkisi” ve “hazırlıksız bir heyecan eseri” olarak tanımlamıştı. Nadir Nadi’ye göre de “sosyal ekalliyetin hareket tarzı”na karşı şiddetli bir tepki oluşmuştu; millî birliği korumak kaygısıyla harekete geçenler “her yerde takdirle karışık ilgi” görmüşlerdi. Cihat Baban, olayların nedenini saldırıya uğrayanlara yükledikten sonra, gösterinin “siyasî olgunluk” eseri olduğuna inandığını belirtiyordu. Ulusun bekâsı söz konusu olduğunda “su testisi su yolunda” kırılmıştı. Necmettin Sadak gençliğin “haklı isyan”ını alkışlıyordu. Basın ‘tepki’nin haklılığı konusunda birleşmişti. Türk Basın Birliği başkanı Hakkı Tarık Us da gösteriyi destekliyordu. O kadar ki, Büyük Doğu dergisinde Necip Fazıl Kısakürek de şöyle yazmaktan kendisini alamayacaktır: “İşte bu köşeye ve kapağımıza ekleyebildiğimiz mana: Ey Soylu Türk Gençliği, Yaşa!!! Görüşler mecmuasının çıktığı gün, şimşek gibi titreyerek idarehanemize düşen ve bizden fikir ve yol isteyen yüzlerce gence, Büyük Doğu, sadece temkin, ölçü, kendilerine ve hakiki Türk kalemlerine güven tavsiye etmiş, bu hareket dünyanın en samimi fışkırışı halinde kendi kendisine şahlanıverince de, Vakit gazetesinde [Türk] Basın Birliği Reisi’nin [Hakkı Tarık Us’un] odasında Tan gazetesinin kaz gibi yolunduğunu seyrederken şöyle demiştir: ‘Bu memleket, bu gençlik oldukça ölmeyecektir.” Kısa süre sonra meclisin manevî şahsiyetine hakaretten açılan davalar sonucunda Zekeriya ve Sabiha Sertel ile Cami Baykurt ve Halil Lütfü Dördüncü tutuklanacaklar ve üç ay da hapiste kalacaklardır. Dava sonucunda da bir yıl kadar ceza alacaklar, ancak temyiz mahkûmiyetleri bozacaktır.
Nazım’a küfür edenler bugün onun izinde yürüyor!
Tan’ın yıkımına önce basın kampanyasıyla başlanılmış; saldırıya tahrik ve teşvik, basınca yönlendirilmiş; kampanyanın eylemle sonuçlanmasından sonra da, bu kez saldırıya uğrayanların bir kez daha linç edilmesine sıra gelmişti. Bu metodun tarihe gömüldüğünü kim iddia edebilir ki? Yıllar sonra Tan’ı yerle bir edenler arasında bulunan İlhan Selçuk Cumhuriyet’in başına geçtiğinde, gökkubbeyi o gün başlarına yıktığı Zekeriya Sertel ile yakınlık kuracak ve Cumhuriyet, “solcu” gazete olarak geçmişteki bu yayınlarını unutarak, hem eski sola ve hem de zamanın soluna sahip çıkacaktır. Zekeriya Sertel ile Nâzım Hikmet gazetenin her zaman saygıyla andığı iki isim olacaktır; bir zamanlar Nâzım Hikmet’in resmini baş sayfasına basıp, altına bunun nedenini, herkesin kolayca tükürebilmesini sağlamak olarak açıklayan gazetede eski solcular da yer almaktan rahatsızlık duymayacaklardır. Dahası, bütün bu geçmiş basın tarihinin tozlu sayfalarında unutulmaya ve unutturulmaya terk edilecektir.
Olaylar sırasında, göstericiler “Yaşasın Atatürk, yaşasın İnönü, yaşasın demokrasi”; “Kahrolsun Serteller yaşasın Türk demokrasisi”; “bu vatan parçası Türk olanlarındır” diye bağırıyordu.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.02.2016
3.02.2016
26.03.2016
19.03.2016
13.03.2016
5.02.2016
28.02.2016
20.02.2016
13.02.2016
7.02.2016