Cemil KOÇAK
Atatürk aleyhine işlenen suçlar hakkında yasa, DP iktidarının daha ilk döneminde kabul edildi. İktidara sorarsanız amaç tamamen başkaydı. Günümüzde de süren ifade özgürlüğüne yönelik kısıtlamalar ise bu yasaya dayandırıldı. Ama artık kaldırılmasının zamanı gelmedi mi?
DP iktidarının daha ilk zamanında birdenbire Atatürk heykellerine yönelik saldırılar başladı. Ticanilerin başlattığı bu hareket iktidar ve muhalefet tarafından kınandı. Oysa bu tarihten önce de benzer saldırılar olmuştu; fakat DP iktidarının Atatürkçülüğü özellikle CHP muhalefeti tarafından hayli kuşkulu göründüğünden, iktidar psikolojik olarak kendisini köşeye sıkışmış hissetti. Bu sıkışmışlık duygusu, onu ileri bir hamleye götürdü ve günümüzde hala geçerli yasa böyle hazırlandı. Elbette basında da saldırılar geçmişte sanki hiç olmamış şekilde sunuluyordu.
Tasarı neleri öngörüyordu?
1951 yılının mart ayında meclis gündemine alınan tasarıda Atatürk aleyhine işlenen suçların tanımı hayli genişti: “cumhuriyetin ve inkılâplar rejiminin sembolü” olarak kabul edilen Atatürk’ün hâtırasına, eserlerine ve onu ifade eden varlıklar”a karşı tecavüzler suç olarak tasnif ediliyor ve bu suçlara karşı savcılara kendiliğinden herekete geçme imkânı tanınıyordu; suçlar içinse yeni cezalar öngörülmüştü. O zamana kadar bu alandaki suçlara karşı ancak mirasçıların olağan yollardan dava açmaya hakkı vardı. Tasarıda bununla yetinilemeyeceği belirtiliyor ve kamuoyu vicdanına göndermede bulunuluyordu. Atatürk’ün manevi varlığını tahkir ve tezyif edenlerle bu manevi varlığa her ne suretle olursa olsun tecavüzde bulunanlar, yasanın kapsamına alınıyordu. Ayrıca Atatürk’ün büst, resim, heykel gibi, onu temsil eden eşyaya tecavüzde bulunanlar için de yasa önlem alıyordu. Bu türden suça teşvik de suç kapsamına alınmıştı ve ceza bir misli artırılmıştı. Suçun ikiden fazla kişi tarafından topluca ya da kamuya açık yerlerde işlenmesi hâlinde cezalar da yarı nispetinde artırılmıştı. Suçun zor kullanılarak işlenmesi ya da zor kullanmaya teşebbüs de cezayı bir misli artıran bir unsurdu. Kamuoyunun “teessür ve heyecanını mucip olan bu suçların” basın aracılığıyla işlenmesi de cezayı artıran bir nedendi. Suç tanımlandıktan sonra cezalara geçiliyor ve bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası öngörülüyordu.
Tasarı ilgili komisyonda da tartışılmış; tasarının “fani bir şahsiyeti tarihî tenkit” dışına çıkarmayı amaçlamadığına dikkat çekilmiş ve “tarafsız” eleştirilere ve hükümlere karşı çıkılmadığına işaret edilmişti. Bununla beraber, komisyonun bazı üyeleri Atatürk için dahi olsa “bir şahsı korumak için” yasa çıkarmanın hukuk ilkelerine aykırı düşeceğinden söz etmişlerdi. Tasarı komisyonda ancak yediye karşı dokuz oyla kabul edilebilmişti.
DP grubunda şiddetli eleştiriler
Tasarıyı gerçi DP hükûmeti hazırlamıştı, fakat parti grubu içinde önemli tartışmalar da vardı. Komisyonda pek çok DP üyesi, tasarıya açıktan karşı çıkmış ve muhalefet şerhi de düşmüştü. Mecliste tasarının öncelikle görüşülmesine karar verilmiş ve ardından Atatürk için üç dakikalık saygı duruşuna geçilmişti. DP milletvekili Salahattin Âdil Paşa, tasarının hukukun temel ilkesine aykırı olduğunu, kişi için yasa çıkarılamayacağını ileri sürüyordu. “İnkılâp ve rejimlerin bir şahsa izafesi” doğuya ve özellikle de memleketimize has bir ruh haliydi. Bunun en büyük sakıncası ise “şahsî prensipler doğurması, zümreler yaratması” ve toplumda ikilik oluşturmasıydı. Başarıların tek bir şahsa bağlanması doğru değildi. Hükûmet ise vatandaşı açık ve doğru görüşten mahrum bırakmak istiyordu. Atatürk’ün “idarî, içtimaî, siyasî hataları bulunduğunu söylemek ve yazmaktan men edecek bir yasa” demokratik rejimde olamazdı. Paşa, uzun yıllardan beri DP’nin CHP iktidarını şeflik ve diktatörlük olarak eleştirdiğini hatırlatıyor ve şimdi bunları söyleyenlerin hapse atılmakla tehdit edildiğini ve bunun da büyük bir çelişki olduğunu söylüyordu.
Büstler ticari kazanç için yaptırıldı
Atatürk’ün de pek çok hatasının olduğunu ve şimdi bunları söylemenin suç haline geldiğini belirtiyor ve DP’nin bunu yapamayacağını açıklıyordu. Yine DP’den Osman Şevki Çiçekdağ, bu tasarıyla CHP’nin irticaın hortladığı yolundaki iddialarının kabul edilmiş olduğunu, bu nedenle tasarıya karşı çıktığını anlatıyordu. Tasarı anayasaya da aykırıydı. Hiçkimseye ayrıcalık tanınamazdı; Atatürk’e de. Hükûmet eğer irtica olduğunu kabul ediyorsa, Takriri Sükûn yasası getirmeliydi! Bazı DP’liler de Atatürk büstlerinin zamanında “yaranmak gayretiyle ve ticari kazanç” amacıyla yaptırıldığından söz ediyorlardı. Hiçkimseye kutsiyet atfedilemezdi. Fahri Ağaoğlu, böylece demokrasinin geriletildiğinden bahsediyor, hatta heykellerin saldırıya uğramasının bizzat böyle bir yasayı isteyenlerce tertip ettirildiğini ileri sürüyordu. Nitekim tasarının meclise gelmesiyle saldırılar da durmuştu bile. Sinan Tekelioğlu, sanki müneccim gibi şöyle diyordu: “Yarın üniversitede inkılâp dersleri okutan bir hoca Atatürk’ün mevcut olan nutkunun haricinde bir şey söylerse, hocayı mesûl mü edeceğiz? Çünkü Atatürk’ün eseridir.” Hürriyet boğuluyordu. Pek çok kişi mahkemelerde derdini anlatmaya çalışacaktı. Hiçkimse “rahat ve huzur içinde bir arkadaşıyla” konuşamayacaktı. Atatürk’e küfretti derseler ne olacaktı? Atatürk’ün resminin basılı olan bir gazeteye helva sarılırsa, ne olacaktı? Hiçkimse esaret altında yaşamak zorunda değildi. Bir DP’li de, “Atatürk’ün de bütün düstur ve görüşleri, karar ve hareketleri kanaatimce yüzde yüz hatadan sâlim ve her türlü tenkit ve ıslâh ihtiyacından münezzeh değildir” diyordu. Yasanın uygulanması, “vatandaşlar için devamlı bir huzursuzluk ve üzüntü kaynağı” olacaktı. Bu olsa olsa totaliter rejimin yasası olabilirdi. Bizzat Halide Edip Adıvar da tasarıya karşı çıkıyordu; kendi deyimiyle “put” yaratmamak gerektiğine değiniyordu. Bir başkası, CHP’nin de Atatürk’ün eseri olduğunu hatırlatarak, CHP’yi eleştirmenin de tasarıya göre suç mu oluşturacağını soruyordu. Hatta DP’nin resmi yayın organı sayılan Zafer gazetesinin tasarının onaylanması için yayın yapması da DP’li üyelerce sertçe eleştiriliyor ve grubun baskı altına alınmak istendiği ileri sürülüyordu.
Adnan Menderes tasarıyı vargücüyle savunuyordu
Menderes, hükûmetinin getirdiği tasarıyı savunmak için birkaç kez bizzat kürsüye çıkmak zorunda kalacaktır. DP içindeki muhalefet o denli güçlüydü ki, tasarının kabul edilip edilmeyeceği tamamen belirsizdi. Muhalefeti yatıştırmak için Menderes, fikir özgürlüğüne karşı çıkıldığı iddiasını reddediyordu. Elbette Atatürk’ün ülkenin kurtuluşunda gösterdiği gayreti takdir etmek başkaydı, diğer yandan onun demokratik rejimi gerçekleştirmemiş olmasını eleştirmek başkaydı. DP, “onun eserlerinden bugünün zihniyetine uymayanlarını kabul etmemekte”, eleştirmekte devam edilecekti. Sadece hakaret engellenmek isteniyordu. Tasarının meclis görüşmeleri sırasında muhalefet o kadar etkindi ki, bizzat Menderes sık sık kürsüye çıkmak ve DP’lileri ikna etmeye çalışmak zorunda kalacaktır. Hatta zaman zaman kendi milletvekillerine oturduğu yerden tâbiri caizse laf yetiştirmek zorunda da kalacaktır. Hatta bizzat Menderes DP’lilerce eleştiriliyordu. Yasa onaylanmamalıydı; “aksi halde kendisini harcamış” olacaktı! Sait Bilgiç, Atatürk’ün de “melek” olmadığını belirterek, bazı “beşerî zaafları” olabileceğini anlatıyor ve soruyordu: “Tarihçi böyle bir nokta üzerinde duracak olursa” cezadan kendisini kurtarabilecek miydi? Tarihçinin dilini bağlamaya hiçkimsenin hakkı yoktu. Tasarıyı destekleyen DP’liler ise, olası bir reddin karşı siyasî cephenin eline suistimal edeceği bir koz vereceğinden endişe ediyorlardı. Hamit Şevket İnce de, heykellere saldırıların Büyük Doğu, Şebilülreşat ile Orhon dergilerinden etkilendikleri iddiasındaydı.
Ya CHP ne diyordu bakalım?
BELKİ de sanıldığının aksine CHP tasarıya karşı hayli mesafeliydi. Öncelikle DP hükûmetinin tasarıyı hazırlamak zorunda kalmasını iddialarının doğruluğuna kanıt olarak gösterme eğilimindeydi. Bu bakımdan CHP açısından tasarı DP’nin irticaya cesaret vermekte olduğu yolundaki önermesini destekliyordu. Tasarının yeniden komisyona iade edilmesini isteyen CHP, metnin yeterli açıklıktan yoksun olduğunu iddiasındaydı; tasarı şekli koruyor, ancak işin özüne değinmiyordu. Tasarının esas olarak cumhuriyeti ve devrimi koruması gerekirdi.
Nihayet hükümetin dediği oldu
ELEŞTİRİLER üzerine tasarının anayasaya aykırı olup olmadığının incelenmesi amacıyla anayasa komisyonuna iletilen tasarı, komisyon üyelerinin yedisinin red edilmesi yolundaki hamlesine karşılık, komisyon başkanının oyunun iki sayılarak sekiz üyenin oyuyla onaylanmıştı. Komisyon raporu üzerindeki tartışmalar da mecliste hayli gürültü koparmıştı. Mecliste DP grubundan önemli sayıda milletvekilinin tasarının aleyhinde olmasına rağmen hükûmet büyük bir ısrarla işin sonunu kovalamıştı. Hükûmet üyeleri, tasarının ifade özgürlüğünü kesinlikle sınırlandırmayacağını taahhüt ediyorlardı. Hatta bizzat Menderes bu sözü veriyordu. CHP, hiçkimsenin tasarıya karşı olmadığını bildiriyordu, fakat bütün devrimler korunmalı ve tasarıya bu da eklenmeliydi. Maddeler üzerinde de hayli tartışma oldu. Muhalifler hiç olmazsa metnin tam olarak neyi cezalandırmakta olduğunun açıklığa kavuşması için epeyce değişiklik önergeleri verdiler, bazıları da kabul edildi ve tasarı bugünkü haline geldi.
Yasanın kaldırılması mümkündür ve gereklidir de
İfade özgürlüğünün sağlanması yakın tarihimize ilişkin tartışmaların serbest ve sağlıklı bir şekilde sürdürülebilmesi açısından gereklidir. Yasanın kaldırılmasından yana olduğunu yakın zamanda bizzat CHP genel başkanının ağzından televizyonda duyduğumuza göre, AKP de bu alanda rahat bir adım atabilir artık. Anayasanın değiştirilmesi hadi zor veya imkânsız; peki ama iki büyük partinin bir araya gelerek ânında kabul edebilecekleri bir hamleyle kaldırılabilecek basit bir yasanın hala kamuoyu gündeminde kalmasını izah edecek kim vardır? Bir zamanlar Menderes de dahil DP’liler, yasanın Kâzım Karabekir’in anılarının dahi yasaklanmasına varacağını elbette düşünmemişlerdi. Ama düşünmeliydiler. Ülkenin içinde bulunduğu siyasî konjonktüre göre, ifade özgürlüğünü sınırlayan her yasada yer alan kelimeler bile zamanı geldiğinde, onu benimseyenlerin dahi aklına gelmeyecek ya da öngöremeyeceği şekilde kullanılabilir ve kullanılmıştır da. Hali hazırda Atatürk’ün hatırasına alenen hakaret eden kişi ceza tehdidi altındadır. Hakaretin ne olduğuna ise, dönemin siyasî koşullarına uygun olarak karar verilir. Eleştiri ile hakaret arasındaki ince çizginin kolayca birbirine karışması; önce bu çizgiyi aştığı düşünülen kişinin medyada hedef olması ve hakkında kampanya açılması ile başlar; ardından savcılar göreve davet edilir ve arkası da gelir. Bir de bakmışsınız, tek bir kelime hakaret olmuş çıkmıştır. Yakın tarihimizin tozlu sayfalarına göz atılmasını engelleyen yasa, aslında altmış yıldan bu yana akademik araştırma ve ifade özgürlüğünün önünde önemli bir barikattır ve öyle de kullanılmıştır
Yazarlar
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.02.2016
3.02.2016
26.03.2016
19.03.2016
13.03.2016
5.02.2016
28.02.2016
20.02.2016
13.02.2016
7.02.2016