Cemil KOÇAK
CHP’nin son iki kurultayında eskilerle yeniler olarak isimlendirilen parti içi şiddetli iktidar kavgası sonunda Atatürkçüler kazandı. Bir başka ifadeyle de Atatürkçüler kaybetti. Biz bundan hiçbir şey anlamadık diyenler varsa, lütfen bu yazıyı okusunlar.
Evet, beklenen oldu ve CHP’de iktidar, yani yeniler kazandı. Bu kazanım, her ne kadar ideolojik ve politik bir temele dayanmıyorsa da, yine de biraz dibini kazarak keşifte bulunmak da mükündür. Atatürkçü parti içi iktidar, Atatürkçü muhalefeti kolayca yere serdi. Bunun nedeni, muhalefetin tezlerinin ikna edici olmamasından çok, ya da en az onun kadar, bu tezleri seslendiren siyasetçilerin epey tanıdık olmasıydı. Parti içi muhalefet, iktidar olduğu süre içindeki performansıyla hatırlandığında, ne parti tabanında, ne de partinin seçmen kitlesi üzerinde yeterli ağırlığa zaten sahip değildi. Muhalefetin tek bir amacı vardı; o da yitirdiği iktidarı yeniden geri alabilmek; oysa uğradığı kaset komplosu bile kitlesine yeterince acındırıcı gelmemişti. Sadece bu bile kazanma şansları olmadığını açıkça gösteriyordu; fakat başkaca bir çareleri kalmadığından, son mermiyi de sıkmak zorunda kaldılar.
Eskiler-yeniler kavgası değil
Artık parti içi iktidar, gelecekte parti delege ağırlığı üzerinde daha da söz sahibi olacak. Muhaliflerin hiçbir şansı kalmadı. Giderler mi, aman bir an önce gitsinler diyenler varsa eğer; kendilerini evsahibi olarak gören insanların kolay kolay gitmeleri beklenemez. Kalacaklar ve evde kalış süresi uzamış uzak akrabalar gibi muamele görmeyi de kabullenecekler. Onların ardından gitmiş bazı genç politikacılar varsa eğer, onların da kendilerine yeni bir politik çıkış aramalarını tavsiye ederim.
Çok söylendi, yazıldı; kavganın temelinde ideolojik ve politik bir yön de bulunduğuna dair vurgu yapıldı. Elbette iktidar kavgasının geniş kamuoyu karşısında bir sosla süslenmesi ve öyle servis edilmesi gerekir. Bu da yapıldı. Pek başarılı olamadı, ama yine de bu sosun bileşimini analiz etmek gelecekte olacakları öngörmek bakımından yararlı olabilir. Doğru; çatışma eskilerle yeniler arasındaydı; hala da öyle; fakat ideolojik-politik bölünme farklı. Gerçekten de parti içinde birbirine tahammül edemeyecek ideolojik-politik duruşlar var. Bazı isimlerin sembolize ettiği bu çatışma gözle görülür halde. Ne var ki, pek üzerinde durulmayan, fakat geleceği bize resmeden başkaca bir önemli detay var ki, atlanmamalı. Eskilerin içinde de yenilerin içinde de aynı ideolojik-politik duruşun sahibi politikacılar var. Onları birbirinden ayıran dünya görüşleri değil, konjonktürel bir şekilde oluşmuş iktidar ya da muhalif pozisyonları. O pozisyonlar, aslında eskilerin yanında rahatça yer alabilecek ya da alması gereken pek çok ismi bugünkü şartlar içinde yenilerin yanında ve içinde görmemize neden oldu. Ayrım çizgileri net olabilir; fakat çok sayıda ismin eskilerden mi, yoksa yenilerden mi olduğunu belirleyen bu ideolojik çizgi değil, kendilerini, zaman zaman da tesadüfen, iktidar kanadında mı, yoksa muhalefet kanadında mı buldukları.
Bazıları için pek de akla yakın gelmeyeni ben baştan yazayım: Yakın zamanın parti içi kavgası, gerçekten de ideolojik düzlemde patlak verecek. Hayır, eskilerin eskiler olarak hiçbir başarı şansları yok, zaten hiç de olmadı. Fakat parti içi iktidar içinde müthiş çekişme büyük olasılıkla iki sene sonra patlak verecek. O zamana kadar da alttan alta sürecek; eskilerden bazılarının bir şekilde iktidarın ideolojik ayrışmasında kanatlardan birine yaklaşması, yakınlaşması ve hatta onunla birleşmesi sürpriz sayılmaz.
Yenilerin kavgası da yakında
Hiçbir zaman lider olamayan ve olamayacak olan genel başkanın önünde epey badirelerle dolu iki yılı daha var. Bu süre içinde, sadece eskilerin başağrıtıcı manevraları ve parti içi, örgüt içi bıktırıcı kavgalarıyla uğraşmak zorunda kalmayacak. Buna muhtemelen bazı milletvekillerinin egosantrik çıkışlarını da ekleyebiliriz. Sadece bununla uğraşmak zorunda kalsaydı eğer, yine de başarılı olma ihtimali vardı. Ama hayır, onu bekleyen asıl zorluk, kendi kurduğu “takım”la. Bu “takım”, takım değil. İçlerinden pek çoğu genel başkanın muğlak çizgisine karşı, eskilerin ideolojik çizgisinin yanında yer almakta bir an için tereddüt etmez ve etmeyecektir de. Ama ne zaman? Kritik soruya sıra geldi. Genel başkan, son iki yıldır yaptığını yapmaya devam edecek. Yalpalayarak durumu idare edecek. Bari kendi “takım”ı içinde çatlak oluşmaması için gayret gösterecek. Bunun tek bir yolu var; hiçbir konuda hiçbir şekilde net politik tavır sergilememek. Aksi halde, genel başkan “takım”ı içinde de tıpkı eskiler-yeniler çatışmasına benzer ve hatta çok daha şiddetli bir kavganın kopacağından emindir. Diyeceksiniz ki, o halde takımını tamamen kendine göre düzenlesin. Bu öneri akla yakınsa da, siyasî gerçekliğe aykırı. Böyle yaparsa, bu defa da parti tabanını daraltacak.
CHP’nin darboğazı seçmenidir
CHP’nin seçmeni, partinin açmazının nedenidir. Genel başkanın “ekibi”nin içinde bazı küçük adımlar atmayı deneyen tek tek inisiyatifler, aslında sadece parti içinde eskilerin muhalefetiyle karşılaşmıyorlar; sadece bu olsaydı, bu engeli kolayca aşabilirlerdi; aksine CHP seçmeninin tepkisiyle karşılaşıyorlar ve genel başkanlarının kendilerine destek olamamasının gerçek nedeninin de bu olduğunun farkındalar. Parti seçmeni, temelde ulusalcı-ergenekoncu ideoloji ve politikanın göbeğine yerleşti, yerleştirildi. Şimdi de parti bunun bedelini ödüyor. Bu çizgiden en küçük bir faklılık, çizgi dışına çıkmak bir yana, söylemde kelime değişikliği bile, büyük itirazlara ve tepkilere neden oluyor. Yoksa, eskilerin yerinde başkaları olsa, iddiaları, tezleri parti seçmeni bazında hayli gürültü koparırdı. Hatta çok kez ikna edici de olabilirdi. Aslında eskilerin ideolojisi, başka bir ifadeyle eskilerin Atatürkçülüğü, yenilerinkiyle karşılaştırıldığında, parti tabanında ve seçmeninde daha ağır basmaktadır. Yenilerin hiçbir adım atamamasının ana nedeni de budur. Biliyorlar ki, seçmenlerinin kıyısından uzaklaşırlarsa, artık parti içinde de iktidarı yitirirler. Seçmenlerinin ise tek bir beklentisi var: AKP’yi yerinden etmek. Bunun için pek aklı yatmasa da genel başkanın ekibine destek vermeye hazır.
Seçmenin umudu 15 puanda
Evet, genel başkanın tek şansı var: önümüzdeki yerel seçimi, CHP’li seçmenlerin başarı olarak görebilecekleri şekilde sonuçlandırmak. Dikkat ederseniz oy oranı filan demiyorum. Yeter ki, genel seçimler öncesinde CHP’nin genel başkanın politikası doğrultusunda iktidar partisini yakalayabilecek bir aşamaya gelmiş olduğu görülsün. Arada oy oranında dağlar kadar fark olduğu sürece, parti seçmeninin hiçbir oranı başarı saymayacağını daha şimdiden söylemek mümkün. Mesela, arada % 10-15 oranlık bir fark, CHP seçmeninin umudunu artıracaktır. Bu olmadığı sürece seçmeninin genel başkana verdiği destek bir gecede sadece azalmakla kalmayabilir, tamamen sona da erebilir. Medyanın bile bu aşındırmayı giderebilmesi çok güçtür; zaten medyanın bu aşındırmanın bir başka destekçisi olmayacağını kim söyleyebilir? Demek ki önümüzdeki iki yıl çok kritik. Neredeyse yerel seçimle aynı ana denk gelecek bir cumhurbaşkanlığı seçimi ise, başarısızlığı sadece katmerler. Ne olursa olsun, her iki seçimden birinin umut vermesi lazım. Bu bakımdan da ilkindeki başarısızlık ölümcül sonuçlar verebilir. İki sene sonra parti seçmeninin uğrayacağı yeni bir hayalkırıklığı, ki çok olasıdır, genel başkanın sadece kendisinin değil, fakat onun sembolize ettiği, tasavvur edilen pek çok ve sadece söylem düzeyinde kalmaya mahkûm politikanın da sonunu getirecektir.
CHP’de değişmeyen tartışma ‘gerçek Atatürkçülük’
Peki, ya iki sene sonra diye sorduğunuzu şimdiden duyar gibiyim. Genel başkanın “takım”ı içinde ciddî bir ideolojik ve politik iktidar kavgası başlayacak. Muhtemelen ulusalcı-ergenekoncu taraf, diğer tarafı kolayca ezecek. Çünkü, diğer taraf o zamana kadar genel başkanın ne olduğu belirsiz, fakat aynı zamanda da başarısız politikasının sahibi olarak faturayı ödeyecek. Oysa partinin seçmen tabanının gerçek özlemlerini dile getiren ve tutumunu hep buna göre ayarlayan diğer ekip, gerek parti içinde, gerekse CHP’li seçmen temelinde genel başkanın ağzında gevelediği bütün söylemleri bir anda bir yana iterek, gerçek Atatürkçülüğün partisi olmayı ve sadece Atatürkçülüğün partisi olmayı partiye benimsetecek. Böylece parti seçmeni, “yeniler”le de bir çıkış olmayacağını, partinin siyasî bir geleceği olmadığını anlamış olacak. Ama hiç olmazsa var gücüyle geçmişine sarılacak. Hiçbir zaman iktidar olamayacağının farkında, ama flamasına ve kendi dünyasına sımsıkı sarılarak ayakta kalmayı sürdürecek.
Yo, küçümsemeyin sakın! % 20’lik ve asla gidecek başkaca bir yeri olmayan, kalmayan bir seçmen kütlesini küçümsemek hiçkimsenin haddine düşmez. Bir müsait iklimde, konjonktürde belki bu kitle iktidarı paylaşabilir de. Herşey iktidar partisinin performansına bağlı aslında. Hele AKP’de bir çatlak, parçalanma, iç çatışma ve bunun doğal sonucu oy kaybı, belki de bu ulusalcı-ergenekoncu yeni politikanın başarı hanesine yazılır, belli olmaz. Peki, o halde şimdiki genel başkanın seçeneği kim(ler) olacak? Ben Emine Ülker Tarhan derim. CHP’nin sadece genel başkanı değil, lideri de olabilir. Öncelikle kadın. Bu sırada kadınlara pozitif ayrımcılığın zirve yaptığı partide önemli bir avantaj. Partinin seçmen kitlesinde geniş ölçüde yer alan kentli eğitimli kadınlar arasında da sempati toplamaması imkânsız. Sarışın, genç, Avrupai görünümlü kadın lider, parti tabanında ve seçmeni üzerinde çok etkili olur. Ulusalcı ekibin üzerinde kolayca birleşebileceği bir isim Tarhan. Ulusalcılık, ergenekonculuk çizgisinde, Alevilik damarını da içine katarak CHP, bugünkü iktidar bölgelerinde daha uzun yıllar ayakta kalır ve çok iş yapar. Bugünkü genel başkanın ve onun “ekibi” sayılan diğer isimlerin gemiden atılması, hiçbir etki yaratmaz. Kimse onlar için üstelik seçim başarısızlıklarının ardından gözyaşı dökmez. Bugün Baykal-Sav çizgisine gösterilen rağbet neyse, işte o kadar yandaşları olur. Yeter ki, şimdiki genel başkanın yanında ve arkasında durur gibi yapan ulusalcı ekip, sakin olsun. Sabırsızlık göstermesin. Genel başkanın tutumu karşısında angaje olmasın. Zamana oynamasını bilsin. CHP’nin gerçek evsahibi ulusalcılardır, Atatürkçülerdir ve onlar kazanacaktır. Zamanı geldiğinde Atatürkçüler, Atatürkçüleri yine yenecektir.
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları


































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.02.2016
3.02.2016
26.03.2016
19.03.2016
13.03.2016
5.02.2016
28.02.2016
20.02.2016
13.02.2016
7.02.2016