Cemil KOÇAK
25 NİSAN sabaha karşı İngiliz, Fransız birlikleriyle kısaca ANZAC olarak adlandırılan Avusturalya ve Yeni Zelanda askerleri Gelibolu’ya ayak bastılar. Yaklaşık 75 bin kişilik bir ordu, donanmanın mayınlar ve topçu savunmasına karşı geçmeyi başaramadığı boğaz harekâtının tamamlayıcısı sayıldı. Bu ordunun amacı, boğazın iki yanına dizilmiş bulunan topçu bataryalarını ele geçirmek, imhâ etmek ve böylece donanmaya yol açmaktı. Böylece askerî tarihin bu ölçekteki ilk amfibi harekâtı da başlamış oldu.
Amaç kara savunmasını geçebilmek
Sürpriz bir saldırının ardından savunma yerini alıncaya dek geçecek zamanda iki koldan birden Gelibolu’nun sırtları ele geçirilecek ve ardından da boğaza inilerek burada konuşlanmış bulunan bütün bataryalar ve tabyalar imha edilecekti. Çıkarma bölgeleri savunma açısından belirsizliğini korurken zaman en önemli unsurdu. Sürpriz bir saldırı, şaşırtma da verilerek, savunma güçleri yerini almaya fırsat bulamadan gerçekleşecekti. Savunmayı tereddütte bırakmak için öncelikle sahte çıkarmalar yapılacaktı. Anadolu yakasında Kumkale’ye yapılacak çıkarmanın sorumluluğu Fransızlara aitti. Bu grubun misyonu, bu bölgede bulunan önemli sayıdaki Osmanlı gücünü bölgeye çivilemek, yani diğer çıkarma yerlerine takviye olarak sevk edilmelerini engellemekti. Kumkale’ye çıkanlar küçük bir gruptu, fakat karşılarında bulunan muazzam büyüklükteki Osmanlı birliklerini başarıyla oyaladılar. Fransızlar önemsiz zayiat miktarıyla savunmanın karşı saldırıya geçtiği anlarda, Osmanlı kuvvetlerini fena halde ezdiler. Bu bölgedeki Osmanlı askerlerinin neredeyse yarısı savaş dışı kaldı. Asıl çıkarma bölgelerindeki faaliyetin ardından bu bölge derhal boşaltıldı. Böyle sahte bir çıkarma gösterisi bir de Suvla körfezi civarında düzenlenmişti; burada da pek çok gemi sanki her an çıkarma yapacakmış gibi ileri geri gidip geliyor ve sahildeki Osmanlı birliklerinin bir başka noktaya takviye olarak gitmesini engellemeye gayret ediyordu.
ANZAC grubunun
Arıburnu çıkarması
Ama asıl iki önemli merkezde gerçek çıkarmalar gerçekleşti, hemen hemen aynı anda üstelik. İlk grupta ANZAC birlikleri bugün Anzak koyu olarak bilinen dar plaj alanına, yani tam olarak Arıburnu yükseltilerinin tam karşısına çıktılar; aslında çıkmaları planlanan yer burası değildi. Onlar çıktıkları plajın yaklaşık iki kilometre daha aşağısına, Kabatepe önüne çıkmayı öngörmüşlerdi; fakat muhtemelen gece karanlığındaki çıkarma sırasında kayıklarının akıntı yüzünden daha kuzeye kaydığının farkında değillerdi. Çıktıkları yer başbelası bir bölgeydi; plajın darlığı lojistik desteği güçleştiriyordu; fakat burası o kadar çıkılmayacak bir yerdi ki, savunma burada hiçbir önlem almamıştı. Kıyıdaki gözetleme birlikleri, çıkarmayı haber vermiş, daha sonra mermileri bitinceye dek vuruşmuş ve nihayet geri çekilmeye başlamıştı. Muazzam bir sayı üstünlüğüyle ANZAC askerleri önlerindeki sırtlara doğru atıldılar. Zorlu sırtları pek de savunma ateşi yemeden aştılar; nihayet bütün sırtların düz çizgisi olarak bilinen Kocaçimendağı silsilesine kadar vardılar. Conkbayırı da buradaydı. Bugün Conkbayırı’na doğru çıkan karayolunun solunda kalan kısımlar, işgal edilivermişti bile. Tepelerin düşmesi demek, savunmanın eteklere gerilemesi ve savunma pozisyonlarının bir hayli tehlikeye düşmesi anlamına geliyordu; bu durumda tepelerin tutulması savunma güçleri açısından hayatî önemdeydi.
Tepeler o gece birkaç kez el değiştirdi
Bu aşamada savunma da harekete geçti: Önce Yarbay Şefik Aker alayıyla saldırıyı karşıladı; bir sonraki tepede Yarbay Mustafa Kemal Beyin alayı da kısa sürede, hemen hemen aynı anda taarruza katıldı. Bundan sonrası günün ve gecenin kanlı muharebesiyle sürdü. ANZAC öncü birliğinden bazı askerlerin Conbayırı’ndan boğazı gördüğü kayda geçmiştir; bu şu anlama geliyordu; Conkbayırı ile civarındaki pek çok tepe o gün ve o gece ve sonrasında karşılıklı olarak birkaç kez el değiştirdi. Savunma da saldırı güçleri de sürekli takviye alıyorlardı; fakat güç dengesi ve zaman hızla savunmanın lehine dönmüştü. Karaya çıkanlar, neredeyse ilk gün eriştikleri mesafelerin neredeyse dokuz ay sürecek olan bitmez tükenmez çarpışmaların sınırı olduğunu tabiî ki bilmiyorlardı.
Seddülbahir çıkarması
BUGÜN Çanakkale şehitleri âbidesinin yanından boğazın çıkışına doğru bakıldığında, Morto Koyu’nu da içine alan ve yarımadanın beş bölgesine yayılan plajlara İngiliz ve Fransız birlikleri çıktılar. Bu kez kuzeyde ANZAC cephesinde etkili olmayan donanma destek ateşini de yanlarına almışlardı. Arıburnu’ndaki tepeler donanmanın taarruz güçlerine etkili bir yardımda bulunmasını engellerken, Seddülbahir cephesinde durum tam aksiydi. Savunma güçleri açıktaydı; en yüksek tepe olan Alçıtepe dahi yeterince yüksek değildi ve yarımadanın en güneyindeki bütün savunma güçleri, donanmanın etkili ve ölümcül ateşine gece gündüz açıktı. Bu bakımdan savunmanın durumu gerçekten de güçtü. Burada taarruz eden birliklerin ilk gün hedefi, bölgenin en yüksek tepesi olan Alçıtepe ile Kirte köyünü ele geçirmekti; daha sonra kuzeydeki birliklerle, ANZAC grubu ile birleşecekler ve bütün savunmayı imha etmiş olacaklardı. Fakat bütün bu harekâtın kısa zamanda tamamlanması gerekiyordu; aksi halde savunma yerine yerleşebilir ve bunun sonucu bu kez taarruzdakiler için ölümcül olabilirdi. Bazı plajlarda çıkarma sorunsuz ilerledi; bir çoğunda etkili ve yoğun savunma ateşi görüldü. Hatta bir bölge bu nedenle tamamen terk edildi. Bir kez daha taarruz kuvvetlerinin asker miktarı ile savunma gücü pek de kıyas kabul etmezdi. Çok küçük bir savunma gücü, gün ve gece saldırıları önledi, yavaşlattı, çok kez yeni taarruzları kırdı. Ama onlar da sonunda ezildiler. Neyse ki akşamdan itibaren takviye birlikleri sökün etti. Güç dengesinin kurulması zaman aldı. Birkaç gün boyunca saldırı ve karşı saldırılar üst üste tekrar etti. Bugün Seddülbahir’deki büyük İngiliz anıtından ya da yeniden elden geçirilmiş, restore edilmiş eski tabyadan bakıldığında sağda solda bulunan plaj çıkarma bölgelerinin önündeki durgun deniz, o sırada kan gölüne dönmüştü çoktan ve hep de öyle hatırlandı. Bugün denizi arkasına alıp da Alçıtepe’ye bakan bir kişi, bu bölgede binlerce askerin karşılıklı olarak nasıl aylarca savaşabildiğini anlamakta güçlük çekecektir elbette. Ne var ki, taarruz edenler bu cephede de birkaç gün içinde ilerleyebildikleri noktadan daha öteye hiçbir zaman geçemediler.
Siper savaşı ölümcüldü
BATI cephesinin siper savaşı tecrübesi de daha yeni başlamıştı; komutanlar, askerlerinin kahramanca öne atılıp karşı siperi alt edebileceğinden emindi henüz. Bunun içindir ki, her iki siperde de bulunan gençler, pek çok kez kendilerinden beklenen kahramanlığı gösterdiler ve her defasında diğer siperin önünde yıkılıp kaldılar. Makinalı tüfeklerin, şarapnellerin, yoğun piyade atışının, el bombalarının koruduğu siperlerin içine kadar girebilen askerler bile burada tutunamıyordu. Her saldırı birkaç bin gencin ölümü ya da yaralanmasıyla hem de bilemediniz bir saat içinde bitip tükeniyordu. Binlerce gencin ölüsü üzerinde kazanan bazen eğer biraz şansı varsa birkaç yüz metre ileriye gidebiliyordu. Eğer bir karşı saldırıyla bu toprağı da kısa bir süre sonra yitirmediyse.
Siper askerler için hem koruyucuydu; hem de ölümcül bir sığınak. Koruyucuydu; çünkü donanma ateşine karşı olsun, topçu ateşine karşı olsun askerler kendilerini çukurun içine gömerek her türlü ateşe karşı emniyete alıyordu, olabildiğince tabiî. Fakat diğer yandan çürütücüydü de. Biraz önce sohbet ettiği arkadaşının cesediyle haftalarca başbaşa kalmak zorundaydı; parçalanmış ve çürümüş cesetler içinde yaşamak direnç kırıcıydı. Birliklerin sık sık değiştirilmesi gerekiyordu. Bu bakımdan bu cepheden geçen asker sayısı yüzbinlerle ifade edilmektedir. Beslenme koşulları da kötüydü; hijyen hiç yoktu. Bunun içindir ki, hastalıktan ölme ihtimali, bir kurşun yarasıyla ya da şarapnel parçasıyla ölmekten çok daha yüksekti. Yaralı ve hastaların geriye hastaneye taşınması ayrı bir sorundu. Ölüm siperin içinde pusuya yatmıştı daha çok; siperin dışındakini saymazsak tabiî. Osmanlı kuvvetlerinin 65 bin civarında şehidi olduğu hesaplanıyor; 100 bin yaralı vardı. Yine de yaralıların tedavi oranı hayli yüksek sayılırdı. Esirler, kaçaklar ve savaşamayacak duruma gelenlerle birlikte 150 binin üzerinde zayiat vardı. Cephe gerisinde ölen hasta ve yaralılarla birlikte 100 bin şehide kadar yükselen bir rakam tahmin edilmektedir. Toplam savaş zayiatı ise, hep şehit sayısı olarak telâffuz edilmesi artık bıkkınlık vermiş olan 250 bindir. Karşı tarafın zayiatının da aynı rakama ulaşmış olması, bu küçücük bölgedeki savaşın ne denli kanlı olduğunu bize yeniden hatırlatmalıdır. Sonunda taarruz grubu daha fazla direnmenin anlamı olmadığını anladı ve yarımadayı gayet başarı bir operasyonla tahliye edebildi. Belki de taarruz kuvvetlerinin en büyük askerî başarısı, filmin son karesi oldu. Osmanlı savunmasına hiç çaktırmadan o kadar askeri ve büyük miktarda malzemeyi yeniden gemilere yüklemeyi başardılar. Hem de her iki cephede birden. Gelibolu, artık sadece hafızalarda ve mektuplarda kalmıştı.
BİNBAŞI HALİS ATAKSOR’UN KALEMİNDEN
“24/25 Nisan 1915/saat 04.00:
9. Fırka kumandanlığına; Arıburnu’na düşmanın bir miktar kadar asker çıkardığı şimdi bölükkumandanlığından bildirmekle, düşmanın kovulup atılması için bölük kumandanlığına emir verildiği…
25 Nisan 1915; düşman Arıburnu üzerindeki sırtlardan Kabatepe’nin gerilerindeki sırtlara sarkmaktadır. Elimizde ihtiyat kuvvetimiz yoktur. (…) Alayımız Arıburnu sırtlarının doğusundaki düşmana saldırıyor. 57. Alay Kocaçimen istikâmetinden ilerliyor.
3 Mayıs 1915: Kıt’alar harp alanında kalan şehitleri geceleyin imkân buldukça gömecektir.
10 Mayıs 1915: Sol kanat kumandanı bugün siperleri denetlemesinde bir çok ölünün halen kaldırılmadığını görmüştür. Bu gece üç taburun sıhhiye eratı, siperlerdeki bölüklerin değiştirilmesinden sonra, ne kadar ölü varsa toplayacaktır ve sabaha kadar herhalde siperler ve dolayları temizlenmiş olacaktır.”
(Binbaşı Halis Bey; Çanakkale Raporu)
Yazarlar
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.02.2016
3.02.2016
26.03.2016
19.03.2016
13.03.2016
5.02.2016
28.02.2016
20.02.2016
13.02.2016
7.02.2016