Cemil KOÇAK
BİRİ İNGİLİZLERE SAVAŞI KAZANDIKLARINI SÖYLEMELİ
Efendim, hikâye filmlik. Birkaç sene oluyor piyasaya çıkalı. Piyasa da piyasa ha; ne koyarsan satılıyor. Onun için fazla özene de gerek yok. Alıcısı olduktan sonra her malın kaliteli olması için neden de yok. Maksat satış olsun. Tekrarlayacağım izninizle: evet, ulusalcı cephenin yeni bir Atatürk imgesi oluşturması gerekiyor anlaşılan; klasik, geleneksel Atatürk öyküleri artık pek öyle doyurmuyor gibi. Neden mi? Basit bir nedenden dolayı; çünkü resmî ideoloji ve tarih, o kadar çok yerden su alıyor ki, maşallah Titanik gibi batmakta. Delikler hem çok hem de geniş. Bunları yeniden onarmak için daha da büyük, daha da inanılmaz, daha da efsanevî öyküler bulup derlemek, eski kurgunun içine yerleştirmek lâzım. İyi de, bunlar nereden toplanacak? Kaynaklar belli ve hepsi tüketilmiş durumda. O halde, durumdan vazife çıkarmak ve artık düpedüz uydurmak gerekir. Nasıl olsa genişçe bir kitle bu uydurmaları ağzı açık beklemektedir. Yutturmak için de öyle işi ciddiye almak gerekmez; uydur uydur söyle yani; tarih değil mi zaten, başka nasıl olabilir ki?
Samsun vizesini İngilizler verdi
Kısa süre öncesine kadar bunu bilmiyorduk; iyi ki söylendi de öğrendik. Yoksa bir başka karizmatik öyküden yoksun kalacaktık. Tamam uzatmıyorum artık ve öyküye geliyorum. Efendim, 19 Mayıs sabahı Samsun’a varan Atatürk’ü tutuklamak için Samsun’daki İngiliz tabur komutanına İstanbul’daki İngiliz işgal güçleri komutanlığınca emir verilmiş. Neden, bilemiyoruz. Çünkü, Atatürk’ün Samsun’a gitmesine izin veren bizzat İngiliz işgal kuvvetleriydi. Eğer vize vermeselerdi, az daha Bandırma İstanbul’dan ayrılamayacaktı bile. Nedense fikirlerini değiştirdikleri anlaşılıyor; üstelik sadece birkaç saat içinde. Arkalarından seslenmek yerine, daha önce yazdığım şekilde, Deniz Feneri Operasyonu’nu düzenlemişler, ama sonuç tabiî fiyasko olunca; başkaca bir ihtimal kalmadığından olacak, bu kez tutuklanmasını emretmişler. Gerçekten de Samsun’da İngiliz işgal kuvvetleri vardı; hatta kısa bir süre önce buradaki işgal gücü tabur düzeyine de yükseltilmişti. Yine de Atatürk’ün Karadeniz kıyısının işgale uğramış yegane limanına çıkmak istemesi, hemencecik İngilizlerin eline düşme tehdit ve riskini göze almış olması düşündürücüdür. Nitekim kendisini avlamak isteyen İngilizler, neden onu İstanbul’da mesela işgal komutanlığının bulunduğu Pera Palas’ta kalırken yakalamaz, hatta Samsun’a gitmesi için vize verir hiç anlaşılamaz. O kadar ki, vizeyi veren İngiliz subayı, Bandırma yolcularını görüp de, kuşkulanıp üstlerini uyarmış olmasına rağmen!
İngiliz subayı: “taburum emrinizdedir!”
Her neyse, zararın neresinden dönülürse kârdır; tabur komutanı Salter, derhal emri yerine getirmek üzere şehre iner; yani Samsun’a. Artık bu ne demekse; zaten tabur kentte değil midir? Kendisi mi şehir dışındadır, bilemeyiz. Birden şehirde siyah çizmeli, siyah kalpaklı, kilot pantalonlu, ama tabiî sert bakışlı insanlarla karşılaşır ve aniden bunların Türk subayları olduğunu anlar. Demek o zamana kadar hiç Osmanlı subayı görmemiştir; asker kıyafetini tanımaz ya da bizim subaylar tebdili kıyafet gezmektedir her nedense. İskeleye iner ki, ana baba günüdür. Sabah namazından çıkan herkes oradadır artık. Tuhaf, çünkü Bandırma’nın kalabalıklar tarafından karşılanmadığını da biliyoruz. Belki Salter hiç kalabalık görmemişti o zamana kadar. Silâhlı subaylar da İngilizleri çevirmişlerdir. İskelede tutuklamanın güç olacağını görünce Salter, motoruna atlar, gemiye çıkar, ama yanında getirdiği askerlerini geride bırakır; sadece Rum tercümanını almıştır yanına. Atatürk’ün karşısına çıktığında heyecandan ne diyeceğini bilemez ve kısa bir süre sonra Kâzım Karabekir’in Erzurum’da söyleyeceği şu cümleyi kurar kendiliğinden: “Taburum emrinizdedir.”
Osmanlı Harbiyesi'nin göremediği
Belki de bu söz sonradan dalga dalga yayıldı ve ta Erzurum’a kadar ulaştı, Karabekir’in de kulağına geldi, nitekim o da öyle diyecektir: “Kolordum emrinizdedir paşam”. Salter neden böyle demiştir; kendisi de bilmez; fakat mavi gözlü, sert bakışlı kişiyle karşılaştığı andır bu. Nedense o kadar sert bakışlı subayla iskelede karşılaştığında bunu demek aklından geçmemiştir. Neden mi? Belki de onlar sadece sert bakışlıydı da ondan. Fakat gözleri mavi değildi! Hem mavi gözlü, hem de sert bakışlı subaylara İngilizler dayanamayıp teslim oluyorlar da ondan. Ah, bunu Osmanlı harbiyesi birinci dünya savaşında bilseydi, bütün komutanlarını sarı saçlı ve mavi gözlülerden seçseydi, belki de savaşın kaderini bir saç rengi ile göz rengi bile değiştirebilirdi. Ah Enver ah, bizi nelerden mahrum ettin!
Salter, bir kadına esir düşüyor
E tabiî, teslim olduğuna göre bütün tabur esarete uğrar. Çorum’da, Çankırı’da ve Kastamonu’da kurulan esir kamplarına yerleştirilir. Tuhaf, çünkü bütün İngiliz tutsaklar, Mondros ateşkes anlaşmasına göre serbest bırakılmışlardır zaten, ortada bir esir kampı kalmamıştır. Üstelik esir kampı, daha bu sırada Atatürk’ün emrindedir! Salter, Ankara’da nedense dört yıl bir kadının gözetiminde kalır. Bir Türk kadını, subayı göz hapsine almıştır; siz onun hizmetçi olduğuna bakmayın, aslında sıksa suyunu çıkaracak kadar da kuvvetlidir. Bu tanım bizzat Salter’in. İngiliz subayına hizmet eden bir Türk kadını, pek öyle kabul edilebilir bir şey değil, öykünün bu kısmı biraz rahatsızlık verici. Çünkü bu hanımla dört yıl aynı evde oturduğunu söylüyor ki, umarım hepsi o kadardır!
Öykü birden daha da garip bir hal alıyor; çünkü Salter’e soracak olursanız, dört yıl Ankara’da kalmış; fakat savaş bitince diye devam ediyor, kendilerinin Malta’daki Türk esirleriyle değiştirildiklerini belirtiyor. Oysa Malta’dakiler daha 1921 yılının Ekim ayında serbest bırakılmışlardı; üstelik İngiliz subaylarıyla değiş tokuş edilmişlerdi. Hayret, Salter’in hafızası zayıf, insan ne kadar tutsak kaldığını doğru hatırlayamaz mı?
Göz yaşartıcı savunma
Salter, ülkesine döner ve tutuklanır. Ne de olsa savaşı kazanan ordunun subayı olarak kaybedenlere karşı sadece bir çift mavi göz ve sert bakış karşısında esir olmayı kabullenmiştir. Savunmasında İngiliz politikasının başarısızlığını konu eder, savunması işe yarar ve beraat eder. İngiliz adaleti yerine gelmiştir! Sonra Ankara’da yeniden Atatürk’ü ziyaret eder. Ama o da ne? Bir çift mavi göz karşısında taburuyla teslim olan bu subay, aradan yıllar geçtikten sonra yeniden göreve davet edilmez mi? Üstelik istihbarat subayı olarak. Salter bu kez ikinci dünya savaşı sırasında İngiliz hava kuvvetlerinde uçuş eğitimi almak üzere gelen Türk pilotlarıyla birlikte olacaktır. İngilizlerin Salter’e güven duymaları boşuna değildir; sahi Allahaşkına bu İngilizler nasıl savaş kazanıyorlar yahu?
TARİHSEL KAYNAKLAR NE DİYOR PEKİ?
Pek çok şey diyorlar, ama hiçbirinde böyle bir gelişmeden söz edildiğini duyan olmamış. Mesela Atatürk, “Nutuk”ta kendisine daha ilk adımda teslim olan İngiliz taburundan söz etmiyor. Yayınlanmış yüzlerce, binlerce sayfalık belgenin hiçbirinde böyle bir olaydan söz edilmiyor. Ne İngiliz işgal kuvvetlerinin kendi iç yazışmalarında böyle bir tutuklama emrine yer veriliyor, ne de İngiliz ve Osmanlı arşivlerinde böyle bir bilgiye rast gelinmiş. Mesela Atatürk, hiçbir zaman bir İngiliz taburunu esir aldığını İstanbul’a yazmamıştır. Herhalde İngilizlerin haberi olmaması için! Dahası Bilâl Şimsir’in hazırladığı “İngiliz Belgelerinde Atatürk” kitabında da (TTK yayını) bu yönde bir belge bulunmamaktadır. Hatta 21 Mayıs tarihli bir belgede yüzbaşı Hurst Samsun’dan Calthorpe’a yazdığı raporda, Atatürk’ün Samsun’a vardığını bile bildirmektedir! Gotthard Jaeschke’nin “Kurtuluş Savaşı ile İlgili İngiliz Belgeleri” kitabında da (TTK yayınıdır) aynı bilgilerle karşılaşılmaktadır. Hurst kim midir? Samsun’daki İngiliz kuvvetinin başındaki kişidir! Hadi sallayın sallayın da, bari duvara vurmayın!
SİLÂHLI KUVVETLER DERGİSİ’NDE YAYINLANMIŞ
Öyküyü bizzat Salter’den işittiğini iddia ederek nakleden Kemal İntepe’nin yazısının Silâhlı Kuvvetler Dergisi’nde yayınlandığı belirtiliyor; beni doğrusu yazının kendisinden çok böyle bir dergide hiçbir süzgeçten geçirilmeksizin yayınlanmış olması şaşırtır. Derginin yayın tarihi de 1984’müş. Tam olarak 12 Eylül sonrası; e yakışır doğrusu. Garip olan bu tarihî gerçeğin neden yirmi beş yıl kadar gözlerden uzak kalabildiğini anlamak; sonra birden bire neden piyasaya arzı endam ettiğini bilebilmek. Yanıtı hazır: ulusalcılığın mitoloji yaratma tarihine (yoksa yarışına mı demeliydim) bakınız, her şeyi orada göreceksiniz. Fakat biraz da izan lazım tabiî. Acaba bunları yazanlar, kendi yazdıklarına gerçekten de inanıyorlar mı? Yoksa bir zamanlar Türk Tarih Kongresi’nde söylendiği gibi, tarihin sadece arzu edilir şekilde yazılmasının daha doğru olduğunu mu düşünüyorlar. Evet yanlış okumadınız; uydurukçuluk yeni bir şey değil kesinlikle. Aksine resmî tarih tezlerinin ortaya konulduğu 1930’lar Türkiyesinde gerçekleşen tarih kongrelerinde bazı üyeler, geçmişe ilişkin bilgilerin gerçek olup olmadığının o kadar da önemli olmadığını, önemli olanın sadece işe yarar bir tarih inşa etmekten geçtiğini bile söylemişlerdi. Galiba sıra artık torunlarına geldi!
Yazarlar
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.02.2016
3.02.2016
26.03.2016
19.03.2016
13.03.2016
5.02.2016
28.02.2016
20.02.2016
13.02.2016
7.02.2016