Cemil KOÇAK
YÖK 1981 yılının sonlarında hayatımıza girdikten sonra, 1982 anayasasının kabulüyle anayasal bir organ haline geldi. Acaba bu dönem YÖK yeniden düzenlenebilir mi?
YÖK yasasının bir maddesi de, üniversitelerde Atatürk ilke ve inkılâpları dersini zorunlu kıldı. Otuz yıldan bu yana bütün üniversite mezunları ve hali hazırda üniversiteye devam etmekte olan gençler bu derse katıldılar, sınavından geçtiler ve bu durum hala devam ediyor. Önümüzdeki dönemde YÖK yasasında değişiklikler yapılacağı yönünde bazı kuvvetli sinyaller bulunmakta. O halde YÖK’ün bir anayasa değişikliği sırasında artık anayasal organ olmaktan çıkarılması ve bu meyanda yasasında da önemli değişiklikler yapılması gündeme gelirse; Atatürk ilkeleri ve inkılâpları dersinin de zorunlu ders olarak kaldırılmasının önerilmesi yerinde olacaktır.
12 Eylül’ün ideolojik yönelimi
Bu dersin zorunlu oluşunun nedeni, elbette 12 Eylül darbesinin oluşturmak istediği ideolojik-politik yönelimdir. Her askerî darbenin kendine özgü bir Atatürkçülük anlayışı olduğu gibi, 12 Eylül’ün de vardı. 1980 sonrasında ordunun topluma benimsetmek istediği, benimsemediği takdirde en azından görünürde kabullendiğini göstermesi arzu edilen Atatürkçülük, bundan sadece yirmi yıl önce yine bir ordu darbesiyle, 1960 sonrasında yani, aslında gerçekleşmemiş miydi diye soracak olanlara, 12 Eylül’ün yanıtı muhakkak olumsuz olurdu. O kadar olumsuz olurdu ki, 27 Mayıs devrim şehitleri olarak adlandırılan ve o dönemde büyük bir törenle Anıtkabir’de toprağa verilen gençlerle daha sonra öldüğünde yine buraya gömülmesi uygun görülen Cemal Gürsel’in mezarlarını Atatürk’ün yanından kaldırmayı uygun görmüştü. Galiba tepkiyi hissettikleri için olacak; İsmet İnönü’nün mezar yerini de her ne kadar değiştirmek istedilerse de, buna sanırım cesaret edemediler. Yeni Atatürkçüler, eski Atatürkçülerin Atatürkçülüklerini beğenmemişlerdi. Atatürkçülüğün ne olduğuna ise ordunun iktidarda olan grubu karar veriyordu.
Eğitim sistemi rejimi içselleştiriyor
Uygun görülen Atatürkçülük belirli bir ideolojik ve politik formatta resmî eğitimin içine yedirilmeli; ilk, orta ve lise eğitiminin resmî ideoloji ve tarih görüşünü oluşturmalıydı. Yeni internet sitesi Zaytung’un “hala doymayanlar için” başlığıyla sunduğu üniversite inkılâp tarihi dersleri de, ne olur ne olmaz, gençlerin hala yeterince endoktrine edilememiş olabileceğinden endişe ve kuşku duyanlar açısından son bir umut ışığı olarak görülmüş de olabilir. Bu sürecin hiçbir işe yaramadığını düşünenlere kötü haberi vermek isterim: Hayır, resmî eğitimin en büyük başarısı, zaten temel başarı kriteri de baştan böyle saptanmıştı, eğitim süzgecinden geçen bütün gençlerin dönemin konjonktürel siyasal koşullarının ortaya çıkardığı resmî ideoloji ve tarihi içselleştirmesini sağlamasıdır. Eğitim basamaklarının yükselmesiyle resmî ideolojinin ve tarihin savunulması arasındaki yakın istatistiki bağ, kısaca millî eğitim olarak adlandırılan bu sürecin amacına olabildiğince ulaştığını bize göstermektedir. Millî eğitim açısından yegâne sorun, nüfusun çok önemli bir kısmının eğitim ve dolayısıyla da endoktrine edilme süresinin kısalığıdır. Eğer herkesi yeteri kadar uzun bir süre eğitmek imkânı olabilseydi, belki de millî eğitim politikası da cumhuriyetin başında kendisine sunulan misyonu yerine getirebilmenin onurunu yaşayabilirdi.
Her üniversiteye bir Atatürk Enstitüsü
Elbette pek çok kez politik düzenlemeler baştaki amacı karşılamakta yetersiz kalır; nitekim Atatürk ilkeleri ve inkılâpları dersinin zaman içindeki evrimi, bir çaresizliği yansıtmaya da başlamıştır. Üniversite öğrenci sayısının inanılmaz boyutlarda olduğu bir dönemde belirli bir dersin bütün üniversite öğrencilerine sunulmak zorunda kalınması, bu uygulamayı gönülden desteklemiş ya da desteklemeye hazır pek çok yöneticinin dahi günlük hayatın pratiğinde yetersiz kalması ile sonuçlandı. Ders pratikte yapılamaz hale geldi; fakat kâğıt üzerinde devamı yasal bir zorunluluktu. Gerçi bugün de bütün üniversitelerde sadece bu dersi vermekle görevli pek çok Atatürk ilkeleri ve inkılapları enstitüsü bulunmakta; pek çok genç bu dersi vererek kendisine bir çalışma sahası da yaratmaktadır. Dersi alan öğrenciler açısından ise sorun değişiktir; derse devamın zorunlu olmaması avantajdır. Zaten başka nasıl olabilirdi ki, bütün öğrenciler derse gelse, yığınla dershane inşa edilmek zorunda kalınırdı. Onun için derse devam son derece düşüktür; zaten uzun yıllardan beri ezberlediklerini yeniden duymak öğrenciler açısından da heyecan verici sayılamaz. Çoktan seçmeli bir sınavla konu ebediyen kapatılır. Merak etmemek de elde değildir; sadece bu dersten kaldığı için mezun olamamış tek bir üniversite öğrencisi olmuş mudur acaba? İkinci merak konusu ise başkadır: başarılı bir dersin ardından bütün üniversite mezunları hayatlarının geri kalanını da Atatürkçü görüşle mi geçirmektedir acaba?
Halkçılık ilkesi neden ön plana çıkmadı
Yasa, yüksek öğretimin bir amacını da, Atatürk ilkeleri ve inkılâpları doğrultusunda Atatürk milliyetçiliğine bağlı öğrenciler yetiştirmek olarak formüle etmiştir. İnsan okur okumaz hayretler içinde kalıyor; neden ilkelerden biri bu kadar öne fırlamış diye. Oysa örneğin öğrenciler neden özel olarak Atatürk halkçılığına ya da inkılâpçılığına bağlı olarak yetiştirilir diye özel bir vurgudan kaçınılmış; niçin altı ilkeden sadece biri olan milliyetçilik bu kadar baskın hale gelmiş de, geri kalan beş ilke (burada saymayacağım, bilemeyenler herhangi bir sınıftan yeniden başlayabilirler) o kadar da önemli görülmemiş? Yoksa ilkeler arasında bir hiyerarşi mi bulunmakta? Belki de milliyetçilik en üsttedir de, mesela devletçilik daha alt sıralarda olabilir mi? Maalesef 12 Eylül’den sonra bu yönde bir açıklama yapılmadığından, bu sorulara yanıt vermek kolay da değil. Yine de kuşkulanmamak mümkün değildir; Atatürk milliyetçiliğini aşılayan bir yüksek öğretim, yasanın hükmünü yerine getirmekte, fakat diğer ilkeleri de acaba yeterince ve dengeli olarak aynı anda sunabilmekte midir? Bütün üniversite mezunlarının ve öğrencilerinin mesela devletçi olmamalarının sorumlusu olarak bugün kimleri görmeliyiz?
Her derste Atatürkçülük işlenecek
Yanlış anlaşılmasın sakın; Atatürk ilke ve inkılâplarını gençlere aşılama misyonu yalnızca bu derse özel bir ayrıcalık olarak tasarlanmamış; aksine bütün yüksek öğretimin amaçlarından bir tanesi bu. Bu şartlar altında termodinamiğin yasaları dersinde de Atatürk milliyetçiliğinden söz etmemek olmaz tabiî. Aksi, yasanın ihlaline girer. Yasanın doğru yorumu, bütün üniversite derslerinin bu amaçla düzenlenmesi ve yine mesela botanik dersinin morfogenez anlatımında da benzer konulardan muhakkak söz edilmesidir. Moda tasarımında mesela, Atatürk milliyetçiliğinden ne ölçüde ve ne kapsamda söz edildiğini duymak isterdim. Biz de duyamadık diyen öğrencilere tavsiyem, üniversite yönetimine, yetmezse YÖK’e başvurarak, şikâyetlerini muhakkak dile getirmeleridir.
Görevlerini öğrenemeyen öğrenciler
Yasada yer alan toplum yararını kişisel çıkarının üstünde tutan gençler yetiştirmek amacına rağmen, kendisinin bireyci, çıkarcı, egoist olarak mezun edildiğini ileri sürecek olan öğrencilerin de yasal haklarını yargı organları önünde talep etmelerini öneririm. Hele Türkiye Cumhuriyeti devletine karşı görev ve sorumluluklarını hala bilemeyen ve bunları davranış haline getirmekte zorlanan gençlerin aileleri de, içine düştükleri bu zor durumdan yüksek öğretimin sorumlu olduğunu iddia ederek maddî ve manevî tazminat davası açabilirler. Hele özel üniversitelere bunca cömert ödemede bulunan ailelerin hiç kuşkusuz haklarını aramamaları düşünülemez. Fakat sadece öğrencilerin ya da ailelerinin haklarını öne çıkarmak haksızlık olacaktır; yasada açık bir hüküm var; Atatürk milliyetçiliğine bağlı hizmet bilincinin kazandırılması acaba mümkün olabildi mi? Hizmet verir ve alırken bu konunun da yeniden gözden geçirilmesine sıra gelmedi mi?
Peki, dersin kaldırılmasına sıra geldi mi?
YÖK yasasında yapılacak yeni bir düzenleme sırasında pratikte tamamen işlevsiz kalmış bu derse; gerçekte ise demokratik bir rejimde kendisine yer bulmasına imkân olmayan bir endoktirinizasyon sürecine son vermenin zamanı hala gelmedi mi? Bu dersin üniversite eğitiminden tamamen kaldırılması, dersi veren öğretim görevlileri ve üyeleri ile dersi alan öğrenciler tarafından önemli bir angaryanın sonu anlamına gelecektir. Bunun yerine işlevsel başka formüller bulunabilir; zaten sosyal bilim alanında eğitim gören öğrenciler Türkiye tarihiyle ilgili farklı derslerle karşılaşıyorlar; teknik dalda eğitim gören öğrenciler için zorunlu olmamak koşuluyla Türkiye’nin yakın tarihiyle ilgili sosyal bilimciler tarafından verilmekte olan derslere bir talep yaratılmaya çalışılabilir. Eğer zaten öğrencinin talebi yoksa, zorunluluk yalnızca bir angarya haline gelir; tıpkı bugün gibi, hem öğrenciye, hem de hocaya.
Yazarlar
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA“Masada Milyonlar Var” 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.02.2016
3.02.2016
26.03.2016
19.03.2016
13.03.2016
5.02.2016
28.02.2016
20.02.2016
13.02.2016
7.02.2016