Cemil KOÇAK
YÖK 1981 yılının sonlarında hayatımıza girdikten sonra, 1982 anayasasının kabulüyle anayasal bir organ haline geldi. Acaba bu dönem YÖK yeniden düzenlenebilir mi?
YÖK yasasının bir maddesi de, üniversitelerde Atatürk ilke ve inkılâpları dersini zorunlu kıldı. Otuz yıldan bu yana bütün üniversite mezunları ve hali hazırda üniversiteye devam etmekte olan gençler bu derse katıldılar, sınavından geçtiler ve bu durum hala devam ediyor. Önümüzdeki dönemde YÖK yasasında değişiklikler yapılacağı yönünde bazı kuvvetli sinyaller bulunmakta. O halde YÖK’ün bir anayasa değişikliği sırasında artık anayasal organ olmaktan çıkarılması ve bu meyanda yasasında da önemli değişiklikler yapılması gündeme gelirse; Atatürk ilkeleri ve inkılâpları dersinin de zorunlu ders olarak kaldırılmasının önerilmesi yerinde olacaktır.
12 Eylül’ün ideolojik yönelimi
Bu dersin zorunlu oluşunun nedeni, elbette 12 Eylül darbesinin oluşturmak istediği ideolojik-politik yönelimdir. Her askerî darbenin kendine özgü bir Atatürkçülük anlayışı olduğu gibi, 12 Eylül’ün de vardı. 1980 sonrasında ordunun topluma benimsetmek istediği, benimsemediği takdirde en azından görünürde kabullendiğini göstermesi arzu edilen Atatürkçülük, bundan sadece yirmi yıl önce yine bir ordu darbesiyle, 1960 sonrasında yani, aslında gerçekleşmemiş miydi diye soracak olanlara, 12 Eylül’ün yanıtı muhakkak olumsuz olurdu. O kadar olumsuz olurdu ki, 27 Mayıs devrim şehitleri olarak adlandırılan ve o dönemde büyük bir törenle Anıtkabir’de toprağa verilen gençlerle daha sonra öldüğünde yine buraya gömülmesi uygun görülen Cemal Gürsel’in mezarlarını Atatürk’ün yanından kaldırmayı uygun görmüştü. Galiba tepkiyi hissettikleri için olacak; İsmet İnönü’nün mezar yerini de her ne kadar değiştirmek istedilerse de, buna sanırım cesaret edemediler. Yeni Atatürkçüler, eski Atatürkçülerin Atatürkçülüklerini beğenmemişlerdi. Atatürkçülüğün ne olduğuna ise ordunun iktidarda olan grubu karar veriyordu.
Eğitim sistemi rejimi içselleştiriyor
Uygun görülen Atatürkçülük belirli bir ideolojik ve politik formatta resmî eğitimin içine yedirilmeli; ilk, orta ve lise eğitiminin resmî ideoloji ve tarih görüşünü oluşturmalıydı. Yeni internet sitesi Zaytung’un “hala doymayanlar için” başlığıyla sunduğu üniversite inkılâp tarihi dersleri de, ne olur ne olmaz, gençlerin hala yeterince endoktrine edilememiş olabileceğinden endişe ve kuşku duyanlar açısından son bir umut ışığı olarak görülmüş de olabilir. Bu sürecin hiçbir işe yaramadığını düşünenlere kötü haberi vermek isterim: Hayır, resmî eğitimin en büyük başarısı, zaten temel başarı kriteri de baştan böyle saptanmıştı, eğitim süzgecinden geçen bütün gençlerin dönemin konjonktürel siyasal koşullarının ortaya çıkardığı resmî ideoloji ve tarihi içselleştirmesini sağlamasıdır. Eğitim basamaklarının yükselmesiyle resmî ideolojinin ve tarihin savunulması arasındaki yakın istatistiki bağ, kısaca millî eğitim olarak adlandırılan bu sürecin amacına olabildiğince ulaştığını bize göstermektedir. Millî eğitim açısından yegâne sorun, nüfusun çok önemli bir kısmının eğitim ve dolayısıyla da endoktrine edilme süresinin kısalığıdır. Eğer herkesi yeteri kadar uzun bir süre eğitmek imkânı olabilseydi, belki de millî eğitim politikası da cumhuriyetin başında kendisine sunulan misyonu yerine getirebilmenin onurunu yaşayabilirdi.
Her üniversiteye bir Atatürk Enstitüsü
Elbette pek çok kez politik düzenlemeler baştaki amacı karşılamakta yetersiz kalır; nitekim Atatürk ilkeleri ve inkılâpları dersinin zaman içindeki evrimi, bir çaresizliği yansıtmaya da başlamıştır. Üniversite öğrenci sayısının inanılmaz boyutlarda olduğu bir dönemde belirli bir dersin bütün üniversite öğrencilerine sunulmak zorunda kalınması, bu uygulamayı gönülden desteklemiş ya da desteklemeye hazır pek çok yöneticinin dahi günlük hayatın pratiğinde yetersiz kalması ile sonuçlandı. Ders pratikte yapılamaz hale geldi; fakat kâğıt üzerinde devamı yasal bir zorunluluktu. Gerçi bugün de bütün üniversitelerde sadece bu dersi vermekle görevli pek çok Atatürk ilkeleri ve inkılapları enstitüsü bulunmakta; pek çok genç bu dersi vererek kendisine bir çalışma sahası da yaratmaktadır. Dersi alan öğrenciler açısından ise sorun değişiktir; derse devamın zorunlu olmaması avantajdır. Zaten başka nasıl olabilirdi ki, bütün öğrenciler derse gelse, yığınla dershane inşa edilmek zorunda kalınırdı. Onun için derse devam son derece düşüktür; zaten uzun yıllardan beri ezberlediklerini yeniden duymak öğrenciler açısından da heyecan verici sayılamaz. Çoktan seçmeli bir sınavla konu ebediyen kapatılır. Merak etmemek de elde değildir; sadece bu dersten kaldığı için mezun olamamış tek bir üniversite öğrencisi olmuş mudur acaba? İkinci merak konusu ise başkadır: başarılı bir dersin ardından bütün üniversite mezunları hayatlarının geri kalanını da Atatürkçü görüşle mi geçirmektedir acaba?
Halkçılık ilkesi neden ön plana çıkmadı
Yasa, yüksek öğretimin bir amacını da, Atatürk ilkeleri ve inkılâpları doğrultusunda Atatürk milliyetçiliğine bağlı öğrenciler yetiştirmek olarak formüle etmiştir. İnsan okur okumaz hayretler içinde kalıyor; neden ilkelerden biri bu kadar öne fırlamış diye. Oysa örneğin öğrenciler neden özel olarak Atatürk halkçılığına ya da inkılâpçılığına bağlı olarak yetiştirilir diye özel bir vurgudan kaçınılmış; niçin altı ilkeden sadece biri olan milliyetçilik bu kadar baskın hale gelmiş de, geri kalan beş ilke (burada saymayacağım, bilemeyenler herhangi bir sınıftan yeniden başlayabilirler) o kadar da önemli görülmemiş? Yoksa ilkeler arasında bir hiyerarşi mi bulunmakta? Belki de milliyetçilik en üsttedir de, mesela devletçilik daha alt sıralarda olabilir mi? Maalesef 12 Eylül’den sonra bu yönde bir açıklama yapılmadığından, bu sorulara yanıt vermek kolay da değil. Yine de kuşkulanmamak mümkün değildir; Atatürk milliyetçiliğini aşılayan bir yüksek öğretim, yasanın hükmünü yerine getirmekte, fakat diğer ilkeleri de acaba yeterince ve dengeli olarak aynı anda sunabilmekte midir? Bütün üniversite mezunlarının ve öğrencilerinin mesela devletçi olmamalarının sorumlusu olarak bugün kimleri görmeliyiz?
Her derste Atatürkçülük işlenecek
Yanlış anlaşılmasın sakın; Atatürk ilke ve inkılâplarını gençlere aşılama misyonu yalnızca bu derse özel bir ayrıcalık olarak tasarlanmamış; aksine bütün yüksek öğretimin amaçlarından bir tanesi bu. Bu şartlar altında termodinamiğin yasaları dersinde de Atatürk milliyetçiliğinden söz etmemek olmaz tabiî. Aksi, yasanın ihlaline girer. Yasanın doğru yorumu, bütün üniversite derslerinin bu amaçla düzenlenmesi ve yine mesela botanik dersinin morfogenez anlatımında da benzer konulardan muhakkak söz edilmesidir. Moda tasarımında mesela, Atatürk milliyetçiliğinden ne ölçüde ve ne kapsamda söz edildiğini duymak isterdim. Biz de duyamadık diyen öğrencilere tavsiyem, üniversite yönetimine, yetmezse YÖK’e başvurarak, şikâyetlerini muhakkak dile getirmeleridir.
Görevlerini öğrenemeyen öğrenciler
Yasada yer alan toplum yararını kişisel çıkarının üstünde tutan gençler yetiştirmek amacına rağmen, kendisinin bireyci, çıkarcı, egoist olarak mezun edildiğini ileri sürecek olan öğrencilerin de yasal haklarını yargı organları önünde talep etmelerini öneririm. Hele Türkiye Cumhuriyeti devletine karşı görev ve sorumluluklarını hala bilemeyen ve bunları davranış haline getirmekte zorlanan gençlerin aileleri de, içine düştükleri bu zor durumdan yüksek öğretimin sorumlu olduğunu iddia ederek maddî ve manevî tazminat davası açabilirler. Hele özel üniversitelere bunca cömert ödemede bulunan ailelerin hiç kuşkusuz haklarını aramamaları düşünülemez. Fakat sadece öğrencilerin ya da ailelerinin haklarını öne çıkarmak haksızlık olacaktır; yasada açık bir hüküm var; Atatürk milliyetçiliğine bağlı hizmet bilincinin kazandırılması acaba mümkün olabildi mi? Hizmet verir ve alırken bu konunun da yeniden gözden geçirilmesine sıra gelmedi mi?
Peki, dersin kaldırılmasına sıra geldi mi?
YÖK yasasında yapılacak yeni bir düzenleme sırasında pratikte tamamen işlevsiz kalmış bu derse; gerçekte ise demokratik bir rejimde kendisine yer bulmasına imkân olmayan bir endoktirinizasyon sürecine son vermenin zamanı hala gelmedi mi? Bu dersin üniversite eğitiminden tamamen kaldırılması, dersi veren öğretim görevlileri ve üyeleri ile dersi alan öğrenciler tarafından önemli bir angaryanın sonu anlamına gelecektir. Bunun yerine işlevsel başka formüller bulunabilir; zaten sosyal bilim alanında eğitim gören öğrenciler Türkiye tarihiyle ilgili farklı derslerle karşılaşıyorlar; teknik dalda eğitim gören öğrenciler için zorunlu olmamak koşuluyla Türkiye’nin yakın tarihiyle ilgili sosyal bilimciler tarafından verilmekte olan derslere bir talep yaratılmaya çalışılabilir. Eğer zaten öğrencinin talebi yoksa, zorunluluk yalnızca bir angarya haline gelir; tıpkı bugün gibi, hem öğrenciye, hem de hocaya.
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları













































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.02.2016
3.02.2016
26.03.2016
19.03.2016
13.03.2016
5.02.2016
28.02.2016
20.02.2016
13.02.2016
7.02.2016