Ümit KARDAŞ
Fransız siyaset bilim uzmanı Benjamin Gourisse, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihinde devlet kesimleri, politik ve ekonomik kesimler, legal ve illegal kesimler arasında iç içe geçişler ve üst üste binmelerden oluşan akışkan bir manzaranın oluştuğu tespitini yapmakta.
Söz konusu olan devleti fethedilmesi gereken bir yer ve başka arenalarda kullanılabilecek kaynakları biriktirme olanağı veren bir mevkiler bütünü olarak görme anlayışı. Çoğul konumlanışların ve paylaşılmış çıkarların bulunduğu bir arena.
Aslında devletin tekçi ideolojisine dayalı kamusal icraat programlarının geliştirilmesi ve yürürlüğe konulması resmi aktörlerle kamu icraatının hedef kitlesi konumundaki kesimlerin üyeleri arasındaki bir dizi alışveriş ve anlaşmaya dayanmakta.
Devletin asli görevleri arasında yer alan güvenlik konusunda dahi, resmi aktörlerle toplumsal güçler arasındaki anlaşmalar yetki devri biçimine dönüşmekte. İmparatorluk’tan bu yana resmi aktörlerin; ekonomik gruplar, aşiretler, tarikat ve cemaatler, mafya örgütlenmeleri ve sabıkalı suçluların resmi veya gayriresmi olarak yetkilendirilmesine yönelik mekanizmalar kurdukları görülmekte.
İmparatorluk’ta kolluk gücü olarak zaptiye, düzensiz şiddet olaylarıyla mücadele etmek yerine, düzene uyulmasını sağlama gücüne sahip fedailere, örgütlü çetelere ve milis kuvvetlerine dayanarak şehirde sözünü geçirebiliyordu.
19. yüzyıl sonunda II. Abdülhamit bazı Kürt aşiretlerini devletin müttefiki haline getirerek Hamidiye Alayları’nı kurdu ve devletin bazı yetkilerini onlara devretti. Bu alaylar süvari subayları tarafından eğitildi, aşiret reislerine rütbe verilerek maaşa bağlandı. Söz konusu yapılanma Ermenilere karşı kullanıldı. Böylece Güneydoğu Anadolu’da yaşayan Ermeniler, dinsel karşıtlık üzerinden Kürtlerin bir bölümüne kırdırılmış oldu.
Aynı geleneğin devamı olarak 1980’li yıllarda, PKK’ya karşı savaşın yoğunlaştığı dönemde, devlet bir kez daha tenkil sürecinde sivil destek arayacak, İçişleri Bakanlığı’na bağlı köy koruculuğu kurumu kurulacaktı. Halen yetki kullanan silahlı ve üniformalı köy korucularının maaşları hazineden ödenmekte.
Jön Türkler de azınlıklara karşı temellendirdikleri ideolojilerini devletin baskı aygıtı haline getirdiler, bunun zeminini de İttihat ve Terakki üzerinden yarattılar. Bu örgütün askeri önderi olan Enver, milliyetçi Balkan komitalarının ayaklanmalarını bastırmada gayrı nizami savaş içinde birçok çete savaşına katılmış olması nedeniyle, Anadolu’da da halkı uyandırarak Bulgar çetelerine benzer çeteler oluşturma fikrine kapılmıştı.
Nitekim Teşkilat-ı Mahsusa örgütü, yine bu örgütün özel harekât timi olan “Emirber Çeteler” diye bilinen fedailer grubu bu düşüncenin ürünü olarak oluşturuldu. Genelde İstanbul’da yaşayan ve asker olmayan kişilerden oluşan bir nevi milis gücüydü. Bu milis gücünü oluşturan kişilerin arasında bıçkınlar, kabadayılar, tulumbacılar, mahkûmlar, imamlar, şeyhler, hamallar, mavnacılar gibi sivil insanlar vardı.
Fedailer örgütünün nizamnamesindeki düzenlemeler gizli devletin de amaçlarını ortaya koymaktaydı. Bu örgüt birçok siyasi cinayet işleyerek, devlet iktidarını bu cinayetlerin yarattığı terörle güçlendirdi. (Suat Parlar - Osmanlıdan Günümüze Gizli Devlet) Rumlara ve Ermenilere yönelik tenkil, imha ve katliamlarda bu örgütlenmeler içinde bulunan özel aktörler kullanıldı.
İttihatçılar işi yargısız infazdan özel işkence yerleri açmaya kadar (Bekirağa Bölüğü- İ.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi) götürdüler. İşkence aletleriyle donatılan bu binalarda vatan haini ilan edilen muhaliflere her türlü işkence yapıldı. Devlet terörünü alabildiğine kullanan İttihatçılar cezaevinde tutuklu bulunan siyasi muhaliflerden bazılarını güç gösterisi amacıyla cezaevinden çıkartıp, yargılamadan idam edebildiler. Devlet kurumları ise bu örgütleri perdeleyerek destek verdi.
Türkiye’de 1980 öncesi sağ-sol çatışması zirveye çıkarken, Kahramanmaraş katliamı askeri darbeye giden yolu açtı. "Komünist ve Aleviler'in Sünniler'i katledeceği” iddialarıyla 23 Aralık 1978’e gelindi.
“Bir Alevi öldürmenin iki kez hacca gitmek kadar sevap kazandırdığı” yolundaki fetvalar ve “Komünistlere ölüm”, “Müslüman Türkiye” benzeri sloganlar eşliğinde, Aleviler'in yaşadığı mahalleler Ülkücü gençliğin de aralarında bulunduğu gruplarca otomatik silahlarla tarandı, işaretlenen bazı evler yakıldı. Halkla çatışmayı önleme gerekçesiyle, zaten askerle birlikte hiçbir ciddi önlem almayan polis sokaklardan tamamen çekilince cinayetler katliam boyutuna ulaştı.
MHP Genel Başkanı Alpaslan Türkeş'e göre ülkücüler güvenlik güçlerine yardım etmekteydi. Sonuçta sıkıyönetim ilanıyla birlikte askeri darbenin yolu açılmış oldu. Askeri darbeden sonra tutuklanan ülkücüler devlet tarafından istismar edildiklerini beyan ettiler. Nitekim Agâh Oktay Güner sitemini “Fikirlerimiz iktidarda, biz içerdeyiz” sözleriyle belirtti.
1980’li, 1990’lı yıllarda güvenlik kurumlarınca oluşturulan PKK’ya karşı vurucu güç olarak kullanılmak üzere sağcı militan ve milislerin de içinde bulunduğu özel harp örgütlenmelerinin eylemleri insan hakları ihlalleriyle birlikte anılmakta. Bu yapılanmaların şeffaflığı ve hesap verebilirliği ise bulunmamakta.
Linç eylemlerinde paramiliter güç olarak kullanılan kesimlerin varlığı da belirttiğimiz zihniyet ve pratiğe bir örnek olarak verilebilir.
Devletin güvenlik alanında görev yapan resmi aktörlerle, bunlarla ilişki içinde bulunan ve illegal yetkiler kullanan özel aktörler insan hakları ihlalleri sonucu işledikleri suçlar nedeniyle yargılanıp cezalandırılamamaktalar. Bu da söz konusu aktörler bakımından cezasızlık sonucunu doğurmakta ve insan hakları ihlallerini çoğaltmakta.
Sonuç olarak devletin asli görevlerinden olan güvenlik alanında özel aktörlere yetki devredilmesi uygulamalarında süreklilik olduğu, İmparatorluk’tan bu yana bu durumun devleti karanlığa doğru derinleştirip, hukuk dışına çıkaran bir gelenek olarak tevarüs edildiği anlaşılmakta.
Siyasi, ekonomik, sosyal talepleri güvenlik boyutu üzerinden paramiliter unsurları da kullanarak bastırma zihniyeti ve pratiği, çağrı yapıldığında her an silahlarıyla ortaya çıkabileceklerini belirten özel yapılanmaların varlığı, isimleri illegal eylemlerle anılan ve iktidar partileriyle yakın ilişkiler içinde olan mafya türü örgüt liderlerinin beyanları AKP iktidarı döneminde de hiçbir şeyin değişmediğini ve Türkiye’nin neden bir hukuk devleti olamadığını açıkça göstermekte.
Güvenlik alanındaki açıklanan durum yanında devlet alanının çıkarlar bağlamında anlaşmalar çerçevesinde paylaşılmasına en çarpıcı örnek siyasi partilerin partizanca atamalar yapabilme bakımından sürekli olmasa da oynadıkları merkezi rol gözükmekte. İktidardaki partiler, devlet memurlarının atama ve terfi yetkisini liyakat esasını gözetmeden kendilerini destekleyenlere yönelik etkili bir ödüllendirme yöntemi olarak kullanırken idareyi de kendi yanlarına çekmeyi sağlamaktalar.
Bu durumda devlet ele geçirilecek bir kurumlar topluluğu olarak görülmekte. Şekillenen genel devlet yapısı içinde hükümetteki makamlar bir ekonomik ve toplumsal kaynaklar bütününe erişme imkânını temsil etmekte.
Nihayet, tarihsel olarak, ekonomik politik tercihlerden en çok yararlanan ve bu nedenle söz konusu politikaların belirlenmesine etkili bir şekilde katılan ekonomik çevreler ile iktidarlar arasında güçlü ilişkiler bulunmakta.
1920’li yıllardan itibaren üretim araçlarının ve ekonomik faaliyetlerin çoğunluğunu devletçilik ilkesi doğrultusunda elinde tutan tek partili devlet iktidarı ile ilişki kurarak bundan yararlanan bir milli burjuvazi oluştu.
Milli burjuvazi kamu iktisadi teşekkülleri aracılığıyla piyasa tekelleri, ithalat imkânları elde etti, uygun koşullarda kredi aldı. Bunun sonucu işveren örgütleri ve ticaret odaları devlet alanında uzlaşma süreci yaratarak ekonomik politikaları belirleme imkânına sahip oldular.
1980’li yıllardan bu yana ekonomi politikasında neoliberal tercih söz konusu olduğundan kamu kurumlarıyla ekonomik gruplar arasındaki etkileşimler yeniden şekillenmiş oldu. Bu durum devletin ekonomiden geri çekildiği gibi algılansa da gerçek durum böyle olmadı.
Ekonomik güç grupları iktidardaki partilerle daha yakın ilişkiler kurdular. Genç Cumhuriyet’te olduğu gibi ekonomik gruplar büyümek için siyasi iktidara yakın olma geleneğini sürdürmekteler.
İktidarın politik beklentileriyle, ekonomik grupların iktisadi çıkarlarının bütünleştirilmesi, iktidar partisine yakın durma bağlamında mekanizmalar üretilmesine katkı yapmakta. AKP iktidarına yakın duranlara ya da bir dönem Gülen hareketine mensup olanlara sağlanan imkânlarla yeni ekonomik grupların oluştuğu bir gerçek. Bugün ise bu ekonomik gruplara birçok tarikat ve cemaatin katıldığı bilinmekte.
Toplu Konut İdaresi Başkanlığı ( TOKİ ) örneği de devletin müdahale alanının daralmadığını, daha çok yeniden tanımlandığını göstermekte. İnşaat alanında kamu arazilerinin özel piyasaya transferinin sorumluluğunu üstlenen TOKİ özel-kamusal işbirliğinin başaktörü durumunda.
Güvenlik, siyaset ve ekonomi alanında çizilen bu çerçevede devlet yapısı, toplumdan görece bağımsızlaşmış bürokratik bir örgütten çok, bir iktidar sahası görünümüne bürünmekte.
Bu nedenle her türlü kesim güç kazanmak, ekonomisini büyütmek ya da ideolojisini dayatmak üzere devlet alanını fethedilmesi gereken bir yer olarak görmekte ve bu alandaki güç çatışmalarından kendi yararına çıkarlar elde etmeye yönelik uzlaşmalara gitmekte.
Bütün yetkilerin merkezde hatta bugünkü sistemde merkezdeki tek kişide toplandığı bir ülkede devlet iktidarı alanında cereyan eden güç ve çıkar elde etmeye yönelik çatışmaların hukuk zemininde çözülmesi, hukuk devletinin gerçekleşmesi, insan haklarının hukuk güvenliği altında bulunması mümkün gözükmemekte.
Türk modernleştirmesi demokrasi ve hukuk devletini içermediğinden, çevreden gelen muhafazakâr temsilciler de kravat takıp, AVM ve şekilsiz gökdelen dikmeyi becerdiler ama tıpkı modernleştirmeciler gibi hukuk bilincine, demokrasi kültür ve geleneğine sahip olmadıklarından çoğulcu, katılımcı, özgürlükçü ve hukukun üstünlüğüne dayalı bir demokrasiyi inşa etme erdemini gösteremediler.
Yazarlar
-
Mümtazer TÜRKÖNEHüseyin Kocabıyık’ın sözü 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat Sevinç'Belirsizlik' kullanışlı bir idare yöntemidir, yurttaşı iki dudak arasına hapseder! 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSürecin ikinci ve belki de “final” sezonu 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalMüslüman düşmanı Hegseth ve ‘İslami rejimler’in suç ortaklığı 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezAtaerkil pazarlık 2.0 ve cinskırım 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBaşkan da olsan meşruiyet şart 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanErdoğan ve kurmayları acaba neden isteksiz davranıyor? 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAMilli takım ışık saçtı: Maçın kahramanını açıkladı 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHatay’ı haritasına ilk kim koymuştu? 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm sürecinde bazı işaretler 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENYargıda “Kin” motivasyonu 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTOysa Her Şey Çok Farklı Olabilirdi… 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTutuklama tutkusu 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUUyuşturucu kullanımı ortaokullara kadar indiyse… 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBorsada vurgun nasıl yapılır? 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuTürkiye neden bu kadar siyasi? 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilAteş hattında bir ülke: Suriye sahnesinde Türkiye 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAÖzgür Önderlikten , Özgür Topluma; 9 Ekim Komplosuna Karşı Halkların Demokratik Direnişi... 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENSadece DEM mi, ya CHP'nin ettikleri? 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDevletin sahipleri ve DEM Parti! 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’nin geleceği giderek daha az tartışılırken… 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman ülkelerde adalet yok ama adalet masalları çok güzel! 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞEnflasyon, bir temel hak olan mülkiyet hakkının ihlali ve öneriler 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇEREkonomide akıldışılık sona erdi mi? 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRTürkiye yeniden karanlık film günlerine mi dönüyor? 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBirinci Yılında Süreç: Olanlar, Olmayanlar 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSiyasi değil sosyolojik, hatta psikolojik 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezFenerbahçe'nin Yeni Yönetimine İlk Açık Mektup 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer balkonuna havuz yapılan rezaletin perde arkası! Buna nasıl izin verildi? 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİYapıttan Yapana: Zatî olana yolculuk 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’dan sonra AKP dağılır 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞ“DEVLETİ ZENGİN”,”VATANDAŞI AÇ VE YOKSUL” ÜLKE… 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye’nin sosyal devletin rolünün yeniden inşası kaçınılmaz 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Trumpizm’in güç gösterisi nereye kadar? 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNGazze Planı: Bölgesel teslimiyete giriş 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraDevlet Millet Kucaklaşması 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayOVP’nin iç çelişkileri ve stratejik yönelimi 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇ“Siyasette zorlama yoktur!” 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRDEMOKRATİK TOPLUM VE "YILIŞIK" FOTOĞRAF 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ile Batı arasındaki “sözleşme” bozuluyor mu? 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTCumhurbaşkanı, “muhalefet”, “Kürtler” 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
7.09.2025
1.09.2025
27.08.2025
7.08.2025
4.06.2025
25.05.2025
11.05.2025
24.04.2025
2.04.2025
28.03.2025