Ümit KARDAŞ
“Geçmiş, artık yeni oyunun önsözü sayılmalı ; Gelecek ise senin ve benim gösterimize bağlı.”
William Shakespeare
Devlet ve onun şekillendirdiği toplum, bireyi devlet ideolojisi kodlarının oluşturduğu zihniyet üzerinden ele geçirmeye çalışmakta. İşte “ele geçirilemez” ve “öngörülemez olmak” bu anlamda çok önemli.
Doğduğunda insanın zihni boş bir sayfadır (tabula rasa). Büyüdükçe zihnine aile, devlet ve onun ideolojik aparatları olan okul, çevre, ordu, yargı, bürokratik kurumlar ideolojik kodlarla saldırmaya başlar. Böylece devlet ideolojisinin kodlarıyla dolan zihin artık hayatla ve toplumla ilişkisini bunun üzerinden kurar. Zihnimiz sanki küçük bir devlet gibi çalışır.
Zihinlerde oluşan ve hayata yansıyan zihniyet çoğalarak çoğunluğu oluşturur. Ne kadar farklı olmaya çalışsanız, ne kadar okuyup gözlem yapsanız da söz konusu zihniyet sizi bir yerde yakalar ve aşağıya doğru çekmeye çalışır. Hele bu zihniyet çıkarların maskesi haline getirilmişse iş daha da karmaşık bir hal alır.
Frankfurt Okulu Marksistlerinden Theodor Adorno, “bütün yanlıştır” ilkesinden hareketle toplumda egemen olan ideolojinin bu “bütünsel” yanlışın ya da yalanın bir yansımasından ibaret olduğunu belirtir.
Zihniyet toplum ile bireyin mücadele ettiği bir çatışma alanına döner. Bu nedenle “gerçek tarihsel savaşım” ideolojiye, toplumsal zihniyete karşı bir savaşımdır; çünkü savaşılması gereken toplumu temelden biçimlendiren “toplumsal bilinç” tir. İdeoloji, toplum içindeki insanların en incelmiş beğenilerinden en gündelik algılarına dek, onların düşünsel yapılarını derinlemesine biçimlendirirken yarattığı kültür insani değerlerden uzaklaşır.
İdeolojinin zihin üzerinde yarattığı hegemonya yalnızca tahakküm ve güç yani baskı yoluyla kurulmamakta aynı zamanda rıza da üreterek, gönüllük oluşturarak güç unsuruyla birlikte etki altına girme olarak değerlendirilmekte.
Türkiye kamuoyu, Cumhuriyetin 1982 Anayasasıyla pekişen tekçi-despotik zihniyetinin yarattığı iklimin verili kırmızı çizgileri içinde düşünce üretildiğini sanıyor. Düşünce ürettiğini sanan kodlanmış bir kesim, tek bir yeni kelime ve kavram üretmeden klişeler içinde dönüp duruyor. Oysa düşünce edimi kalıplaşmış düşüncelerin dışına çıkıldığında başlar.
Türk-İslam sentezine dayalı tekçi ideolojik yapının oluşturduğu zihniyet ve ürettiği “kod”lar toplumu ve seçimlerde oy veren kitlenin büyük bir çoğunluğunu kuşatmış ve bu çoğunluk söz konusu zihniyeti içselleştirmiş durumda. Bu çoğunluğa karşılık gelen ister sağda ister solda olsun tüm siyasi partiler programlarına ne yazarlarsa yazsınlar aynı zihniyetle sakatlanmış durumdalar.
Bu yazıyı değerli siyasetçi Selahattin Demirtaş’ın 31/10/2025’te T24’te yayınlanan yazısındaki yaklaşımı bana yazdırdı. Demirtaş, yazısında gayet iyiniyetli ve samimi olarak barış ve kardeşlikten söz ediyor:
“Yasa toplumda, halkta, millette yapılır; Meclis ise o yasayı norma dönüştürür ve bağlayıcı hale getirir. Dolayısıyla kardeşliğin yasaları önce halkın bağrında, yüreğinde, benliğinde ve bilincinde yapılmalıdır.
İşin esası ideoloji, teori, norm değil duygudur. Kardeşlik önce duyguda kurulur, sonra Meclis onu norma, yasaya dönüştürür. Ortada duygu yokken yasa yapmaya kalkarsanız hem zorlanırsınız hem de halkın iradesinin tersine adım atmış olursunuz. Her şeyi getirip yasaya bağlamak ve sanki yasalar çıksa tüm sorunlar hemen o saat çözülecekmiş gibi bir beklentiye girmek büyük hatadır. Mesela Meclis yarın, 'Kürtler ile Türkler kardeştir ve birbirlerini sevmek zorundadırlar' diye bir yasa yapsa mesele hallolur mu? Sabahına herkes birbirini sevmeye mi başlar? …Evet, Kürt ile Türk kardeştir, birbirlerini kardeş gibi, ana gibi, yar gibi sevmelidir.”
Demirtaş yazısında kilit kavramın “kardeşlik” olduğundan söz etmekte. Türk ve Kürtlerin birlikte yapması gereken etkinlik ve ritüellerin yapılmayışını eksiklik olarak görmekte. Kanımca bu meselede kilit kavram “saygı” olmalı. Farklı etnik kimlik, kültür ve dile sahip kesimlerin taleplerinin anayasal düzeyde hukuki güvenceye kavuşturulması ön koşul olarak anlaşılmalı. Kardeşlik, tahammül etmek, hoşgörü göstermek gibi kavramlar yerine başat kimliğin ve diğer tüm kimliklerin birbirlerine saygı gösterme kültürünü edinmesinin önemli olduğunu düşünüyorum.
Kaldı ki! Cumhuriyet dönemi boyunca iktidarlar, Kürtlere her türlü yolun açık olduğunu, Türk ile Kürdün birlikte savaştıklarını, binlerce yıldır kardeş olduklarını belirttiler. Sürecin mimarı sayılan MHP’nin komisyon üyesi Feti Yıldız son açıklamasında yeni anayasada mevcut değiştirilemez maddelerle birlikte Anayasanın dil ile ilgili 42. ve yurttaşlık tanımıyla ilgili 66. maddelerinin kırmızı çizgileri olduğunu, bu düzenlemeleri hiçbir şekilde tartışmayacaklarını çok kesin bir dille açıkladı.
Türkiye tekçi-despotik zihniyette önemli bir sıçrama yapmadan, terörün tüm nedenlerini tartışmadan, gerçekçi çözümleri müzakere etmeden silahın bırakılması ve kardeşlik üzerinden bir sonuca ulaşılması mümkün gözükmemekte.
İktidarın hukuku ayaklar altına alarak halkın önemli bir kesiminin seçilmiş temsilcilerini tutuklattığı, yerlerine kayyım atadığı yerde iktidarla uzlaşarak nitelikli bir demokrasiye varmak, kadim sorunları çözüm yoluna sokmak mümkün gözükmemekte. Demirtaş’ın bu hususa ilişkin tespiti önemli: “Muhalefete yönelik ve özellikle CHP’yi hedefe koyan 'mutlak butlan, iptal, tutuklama, kayyım, casusluk, rüşvet' operasyonlarıyla ayrışma iyice derinleştirildi. 30 yıllık hapis cezalarını bitirmiş siyasi mahpuslar, hasta mahpuslar bile cezaevinden çıkamadılar. Kayyım atanmış tek bir belediye bile halka iade edilmedi. Kürt – Türk kardeşliği pekiştirilmeden, üstüne Türk – Türk ayrışması eklendi.”
Türkiye zihniyet sıçraması yapabilir mi? sorusuna mevcut ideolojik zihniyet kalıbının toplumun büyük çoğunluğu ve siyaseti oluşturan sistem içi tüm siyasi partileri tarafından içselleştirildiği gerçeği karşısında olumlu bir cevap vermekte zorlanıyoruz.
Yolun meşakkatli, dikenli ve engellerle dolu olduğunu anlayalım. Sistem partileri tarafından aldatılmayalım. Zihniyet labirenti içinde sıkışmış müesses nizamı zorlayacak yeni oluşumlara, yeni düşüncelere, kavramlara, kelimelere ihtiyacımız var.
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları



























Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
4.11.2025
17.10.2025
1.10.2025
7.09.2025
1.09.2025
27.08.2025
7.08.2025
4.06.2025
25.05.2025
11.05.2025