Cafer Solgun
Aslolan yoldur, yürümektir. Hayalleriniz olacak, umutlarınız, çabanız, mücadeleniz; ve elbet hayal kırıklıklarınız, düştüğünüz, kaldığınız, yeniden kalktığınız, bazen mecalinizin kalmadığı hissine kapılsanız da, yürümeye devam ettiğiniz…
Aslolan yoldur, yürümektir. Marx’ın dediğince yaşadığımız hayatı insanî kılmak ise meselemiz, yılmak, yorulmak bilmeyen bir yürüyüş olmalıdır bu.
Aslolan yoldur. İnsan, bir “gelecek” tasavvuru olandır. Her şey daha iyi, güzel, güvenli ve özgür olsun diye tarif ettiği bir gelecek…
Bir gelecek tasavvuru olmayan, hayatı sürüklenerek yaşayandır; ilkeleri, değerleri, dolayısıyla bir çabası, mücadelesi yoktur. Herhangi bir canlının “fıtratındaki” güdü ve reflekslerden ibarettir varlığı.
Aslolan yoldur, yürümektir. Umutları, hayalleri, düşleri olmak, bir gelecek duygu ve duyarlılığına, sorumluluğuna sahip olmak sorunudur. “Günü yaşamak” adına gelecek duygu ve duyarlılığını karartan, muğlaklaştıran bir dünya ile kuşatılmışız; bu kuşatmanın özünde, daha iyi, güzel ve özgür olanı arayan insandan yana duyulan korku vardır. Oysa çokça dillendirilen günü ve ânı yaşamak, değerleri olmakla anlam ve kıymet kazanır, hissederek. Kalbi kararmış, duyguları körelmiş, hayatın manasını düşünmekten dahi aciz, beyni dumura uğramış olanın “günü yaşamaktan” anladığı ne olabilir ki?
Aslolan yoldur, yürümektir. Umutları, hayalleri, düşleri ve bir gelecek tasavvurunun sahibi olmak, sağlam ve ilkeli bir felsefi duruş gereksinir. Slogansı laflar edip de lafının adamı olmayan ilkesiz, omurgasız, çürük ve çürümüş kişilikler herhangi bir mantıksal tutarlılığı olmayan laf kalabalığının ardına saklanmaya çalışırlar; kalpsiz, vicdansız, sürüklenerek yaşamaya koşullu basit ve ucuz…
***
Karl Marx Kapital’de, örümceğin işini dokumacıya benzer şekilde gördüğünü, arının peteğinin de pek çok mimarı utandıracak bir emek ürünü olduğunu yazar. Ancak en kötü, beceriksiz mimarı bile en iyi arıdan “farklı” kılan şeyin, mimarın, yapıyı inşa etmeye başlamadan önce onu tasarlaması, hayalinde kurması olduğunu söyler…
Hayat işte, olur bazen; her “yenilgi” duygusu çöreklendiğinde içime, Kostas Mourselas’ın Kızıla Boyalı Saçlar’daki şu sözlerini anımsarım:
“Sefil düşünceler ve küçüklükler arasında kaybolup hayattaki büyük sırrı çözemedik, soru da cevapsız ve acımasız kalakaldı: Nasıl yaşadın, neden öyle yaşadın, neyi yapabilecekken yapmadın, başka bir yol, başka bir anlam arıyordun, yanlış zilleri, yanlış kapıları çaldın, yanlış yollara saptın, yanlış insanları sevdin, yanlış yataklarda uyudun, yanlış evlerde yaşadın. Neden hayal ettiklerini, düşündüklerini bu kadar küçümsüyorsun…”
Hep aklımızda olması gerekendir bu: “Hayal ettiklerini, düşündüklerini, umutlarını ve bu uğurdaki mücadeleni, yürüyüşünü, yürüdüğün yolları neden küçümsüyorsun?”
Mümkündür ki hiçbir şey “yolunda” gitmemiştir; olabilir. Mesele, uğruna yaşadığın ve yürüdüğündür. Değil midir ki ateşten dönemeçlerinde yaşamının, kayıp günlüklerinin birinin ilk sayfasında yazılıydı Che’nin o sözü; “Yenilirsek, ölürüz. Ne çıkar.” Geride doğru yaşanmış bir hikâyen varsa, ölüm, yaşıyor olmanın kaçınılmaz finalidir; gün be gün inşa ettiğin… Hayatını destan destan yaşayanlara selam olsun.
***
Bu yazının özü ve özeti de bir destan olsun.
Dünyanın en eski edebi eserlerinden kabul edilen Gılgamış destanını bilirsiniz. Efsaneye göre Gılgamış, Uruk şehrinin güçlü, bilge ve kibirli bir “yarı tanrı” kralıdır. Hakkındaki şikâyetler ayyuka varınca tanrılar onunla aynı güçte Enkidu adında bir rakip yaratırlar. Ancak Enkidu ile Gılgamış dost olurlar. Bunun üzerine Enkidu tanrılar tarafından cezalandırılır; ağır bir hastalığın ardından ölür.
Bunun üzerine en yakın dostunu yitirerek “ölüm” ile yüzleşen Gılgamış, ölümsüzlük arayışına girer. Ölümsüzlüğün sırrını öğrenmek istediği Utnapiştim ona tanrıların insanlara “sonsuz yaşam” bahşetmediğini söyler.
Gılgamış, dönüş yolunda insanı gençleştiren bir bitki bulur ama bir yılan onu çalar ve Gılgamış’ın ölümsüzlük arayışı hüsranla sonuçlanır. Efsanenin sonunda Gılgamış, geç kalmış da olsa, ölümsüzlüğün, insanın geride bıraktığı eserleri, hikâyeleri olduğunu anlar…
***
Deyin ki bu satırların yazarı Munzur’dan bir avuç su içmiş ve atalarının manevi huzurunda kavl-i kararını yenilemiştir yol’a ve yürümeye dair…
Deyin ki dağların hafızasına kazılı tarihin öğrettikleri ne unutulabilir ne de karartılabilir; acıyla, çileyle, özveri ve emek destanlarıyla, kanla yazılmıştır…
Deyin ki Seyit Rıza şahsında, Hüseynî kararlılığı, Zeynebî direnişi onurlandıran ölülerimizin duruşuna, direnişine, hatırasına saygı ve minnetle sahiplenmek, yol ve yürümek inadımızın sebebi ve güç kaynağıdır…
Yazarlar
-
Nevzat CİNGİRTAlbayrak’ın Gelgitleri.. 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSiyasi değil sosyolojik, hatta psikolojik 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomideki Gelişmelerin Değerlendirilmesi 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBen Şüheda Sena Öğütalan; masumiyetim tek teminatımdı, kâbusum oldu… 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAGerçek sanık sandalyesinde 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENSiyaset arenasında birileri hesabını yanlış yapıyor 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolErdoğan ve Trump 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer balkonuna havuz yapılan rezaletin perde arkası! Buna nasıl izin verildi? 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİYoksa bu gelen hukuk ve demokrasi mi? 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kahveci‘Orta Sınıf’ bu kez kazanıyor… 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Kim bu Devlet Büyükleri?” 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBirinci Yılında Süreç: Olanlar, Olmayanlar 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’dan sonra AKP dağılır 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİYapıttan Yapana: Zatî olana yolculuk 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanÖzgür Özel sol medyanın gazına gelmedi 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKaan’ın motorları ve bir soru: Türkiye’nin F-35 alması şart mıdır? 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSumud tecrübesi bize neler söylüyor? 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Trumpizm’in güç gösterisi nereye kadar? 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞ“DEVLETİ ZENGİN”,”VATANDAŞI AÇ VE YOKSUL” ÜLKE… 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye’nin sosyal devletin rolünün yeniden inşası kaçınılmaz 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEller Bağlı Duruş: Barışın ve Özgürlüğün Ahlâkî Politik Çığlığı... 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraDevlet Millet Kucaklaşması 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNGazze Planı: Bölgesel teslimiyete giriş 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANFotoğraflar tarafsız değil 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayOVP’nin iç çelişkileri ve stratejik yönelimi 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUBir fotoğrafın bana düşündürdükleri… 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTCumhurbaşkanı, “muhalefet”, “Kürtler” 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ile Batı arasındaki “sözleşme” bozuluyor mu? 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMeşruiyet ve toplumsal cinsiyet: Eşbaşkanla tokalaşılmadı 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇ“Siyasette zorlama yoktur!” 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRDEMOKRATİK TOPLUM VE "YILIŞIK" FOTOĞRAF 4.10.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.09.2025
14.09.2025
5.09.2025
29.08.2025
22.08.2025
17.08.2025
10.08.2025
1.08.2025
25.07.2025
19.07.2025