Hakan TAHMAZ
Sosyolog ve filozof Bruno Latour’un, Down to Earth isimli kitabında “Hiçbir bilgi tek başına ayakta duramaz; herhangi bir bilgi ya da gerçeklik ancak ortak bir kültür, güvenilir kurumlar, makul kamusal bir hayatın varlığı ve az çok güvenilir bir medya ile desteklendiği zaman dirençli kalabilir” diyor.
Artık Türkiye’nin siyasal sorunu olmaktan çıkan, birçok ülke medyasında kendine yer edinen ve siyaset gündemini meşgul etmeye başlayan Sedat Peker’in bugüne kadar yayınladığı yedi video gösterisini bu gözle değerlendirdiğimizde, gördüğümüz manzara ürkütücü.
Sedat Peker’in gerçeğin kırıntılarıyla oyalanıyor olması çok fazla bir şey ifade etmiyor. Hiç bilmediğimiz bir hakikati açığa çıkarmış, söylemiş değil. Bir hakikati yeniden topluma, siyaset kurumuna hatırlatmış olması; çete, polis, siyaset ortaklığının mağdurlarının ve karşı olanların yabana atabilecekleri, hafife alabilecekleri bir şey olmadığı gibi, abartılacak bir durum da değil.
Birçok yönüyle buna benzeyen, Susurluk döneminde bu türden ortaya saçılan veya ortaya çıkan, herkesin bildiği hakikatlerin gizlenemez hale gelecek şekilde netleşmiş olmasının, toplumsal değişime ve dönüşüme yol açmayabileceğini, yaşayarak gördük.
Sedat Peker’in bugüne dair anlattıkları, o dönemin gazetelerinin birçoğunda sürmanşet olan, köşe yazılarında konu olan ve siyasal değerlendirmelerin/analizlerin neredeyse ortak paydası olan “Susurluk sonrası hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” sözünün bir kıymet-i harbiyesi’nin olmadığını gösteriyor.
Bunun nedeni hak, adalet ve hukuk temelli ortak toplumsal tahayyülün ve evrensel değerlerin güçlü ve yaygın bir şekilde oluşturulamamış olmasıdır. Bir biçimde hakikat arayışının ve hakikatin değersizleştirilmesi amaçlı çabaların yaygınlaşmasıdır, ülkenin demokrasiden, hak ve adaletten aynı ölçüde ve paralel bir biçimde uzaklaşmasıdır. Hakikati gizlemenin, gölgelemenin bu ülkede bir bedelinin olmamasıdır. Dahası bütün bu politikaların karar merkezinde, Sedat Peker’in 7.videosunda da yer aldığı gibi, ülkemizde devlet aklı olarak anayasal bir kurum olan Milli Güvenlik Kurulu gibi toplumun ve siyasetin hala dokunulmaz kıldığı, sorgulatmadığı “kutsal” bir kurumun olmasıdır.
Susurluk davasında yargılanan eski MİT’çi Mehmet Eymür, komisyon ifadesinde bir gerçeği şu sözlerle ifade etmişti: “Şurası muhakkak ki yeryüzündeki bütün devletler ve bütün derin devlet çarkları birer suç örgütü niteliği taşıyabilir. Gizli veya açık, derin veya sığ; bütün devletler şu yahut bu ölçüde haksızlık yaparlar, hatta zalimdirler. Eymür’ün bu sözleri; Sedat Peker’in devlete bir lafımız yok diyerek sanki birbirinden bağımsızlarmış gibi parça parça anlattıklarının toplamının özetidir.
Susurluk tecrübesi: demokratik muhalefet
Sedat Peker, 7.videosunda, bu gerçeğin toplum hafızasında canlanmasına yol açacak sinyaller yolladı, bazı konulara değindi. Faili meçhul cinayetler ve uyuşturucu ticaretiyle ilgili dile getirdiği iddialar, tanıklıkları, duyumları ve Kürt sorunu vurgusu bu baptan değerlendirilebilecek konular. İktidarın çözüldüğü bir dönemde, Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi’nden kurtulma iddiasında olanlar bir karar vermenin eşiğindeler.
Demokratik muhalefet, Mehmet Eymür’ün yukarıdaki ifadesinde yer alan devletle yüzleşecek, hakikati açığa çıkaracak ve toplumda onarıcı adaleti sağlayacak toplum ve devlet tahayyülüyle harekete geçmek durumunda. Gayrimeşru iktidar ortakları arasındaki çatışmanın sonucu ortalığa saçılan bilgilerin ve gerçeklerin, bütün yön ve boyutlarıyla aydınlatılması çabasına ve mücadelesine yoğunlaşmak zorundalar. İktidarın hukuksuz, yasadışı, kirli ilişkilerinin ve işbirliklerinin üstünü örtmesini zorlayacak nitelikte ve etkide mücadele ne ölçüde gerçekleştirilirse, o ölçüde demokratik bir ülkenin yaratılmasının imkânı oluşacaktır. Yüzleşmekten ve hakikatin açığa çıkmasından korkanlar, onarıcı adaleti sağlamaya cesaret edemeyenler, bir biçimde eski çarkın dişlisi konumunda kalmaya mahkûmlar.
Bu bakımdan soruna, Susurluk deneyimiyle yaklaşıldığında; ne “yesinler birbirlerini” yaklaşımıyla Kurtlar Vadisi dizisi izler gibi izlemenin, ne de Mehmet Ağar’ın Güldal Mumcu’ya ifadede ettiği “bir tuğla çekilirse duvar yıkılır.” Yaklaşımı ile muhalefetin hiçbir anlamı, mantığı ve Türkiye’ye kazandıracağı bir şey de yok. Çürümüş yıkılmak zorunda Ağar’ın sözünü ettiği güce ulaşmak, iktidarın oyun alanını daraltmak veya sınırlamakla mümkün olabilir. Ayrıca bu demokratik muhalefetin veya başka bir Türkiye isteyenlerin temel toplumsal sorumluluğudur.
Bu sorumluluğu yerine getirmekten, statükocu oluşumları ve devletin bekası korkusuyla veya siyasal bagajları nedeniyle geri duranların, sesini çıkarmayanların; bu ülkeye katabilecekleri, evrensel ve insancıl hukuka denk düşen hiçbir katkıları olamaz. Sadece çete/mafya, siyaset, devlet ilişkisinin toplumsal meşruiyet kazandırılmasının ortağı olurlar.
Yazarlar
-
Taha Akyol‘Azerbaycan Turan yolu’ 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur Akgün8 Ağustos mutabakatı… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURRojbaş İmamoğlu, geçmiş olsun Evre ve yeni YAE’cilere dostane uyarılar… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKomisyon'un çimentosu Bahçeli 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciDemokrasi işgal edilirse… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktanİktidar, Bahçeli’nin hukuk uyarılarını dikkate almalı 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTürkiye terörsüz olacak, bölünmeyecek.. Amenna.. Ya Suriye’den gelecek tehdit? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
5.08.2025
29.07.2025
25.07.2025
23.07.2025
19.07.2025
11.07.2025
21.05.2025
1.04.2025
20.02.2025
1.02.2025