Hilâl KAPLAN
Bundan 20 yıl önce, 26 Şubat 1992 günü, Yukarı Karabağ bölgesindeki Hocalı Kasabası'nda büyük bir katliam gerçekleştirildi. Ermenistan ordusunun işlediği bu büyük zulümde kadın, çocuk, yaşlı ayırt edilmeden, tahayyül sınırlarını zorlayan işkencelerle tam 613 kişi öldürüldü. Katledilenlerin 63'ü çocuk, 106'sı kadın ve 70'i yaşlıydı. Ancak neticede hepsi sivildi. Resmî rakamlara göre Hocalı Katliamı'ndan ağır yaralı olarak kurtulanların sayısının 487, katliam sırasında 'kaybolan'ların sayısınınsa 150 olduğu belirtiliyor.
Türkiye'de son yıllarda bu büyük zulme dair bilincin artmasını olumlu buluyorum. Ancak 1915 Zulmü'nün 100. yıl dönümünün yaklaşması ve bu zulmün "soykırım" olarak tanımlanmasına yönelik uluslar arası baskının artmasıyla Hocalı Katliamı'na ilişkin farkındalığın artması arasında bir korelasyon olduğu izlenimi ortaya çıkıyor. Sanki vicdani değil politik sebepler üzerinden kamuoyuna Hocalı mazlumları hatırlatılıyor.
"Hocalı Soykırımını Anma Gönüllüleri" diye kendini tanıtan ve sanırım belediye desteğini de arkasına alan anonim bir grup, bugün Taksim'de bir yürüyüş düzenliyor. Yürüyüşün duyurulduğu panolarda –ki metro istasyonlarından en işlek caddelere kadar her yerdeler- mevzubahis 'tamamen duygusal' sebebin ne olduğu iyice açığa çıkıyor. Panoda siyah zemin üzerine yürüyüş hakkındaki bilgiler yukarıya ve aşağıya beyaz harflerle yazılmış. Ancak tam ortada, diğerlerinden daha büyük puntolarla ve sarı kalın harflerle şöyle yazılmış: "Ermeni Yalanına Sessiz Kalma!"
Bu çağırma biçiminin kendisi iki açıdan sorunlu. Öncelikle bir mezalimi hatırlatmak üzere insanları davet ettiğiniz bir etkinlikte ön plana çıkması gereken o zulüm ve mağdurlar olmalıdır; "Ermeni yalanları" tanımlaması üzerinden karşı çıkılan bir politika değil. Zira bu durumda, Hocalı mazlumlarına ulusal veya uluslar arası politikada ulaşılması istenen bir hedef için "payanda" muamelesi yapılmış olur. Bu araçsallaştırma en başta Hocalı mazlumlarına ayıp değil midir? Zulme uğramış olmaları onlar anmak için yeter sebep değil midir? Yoksa katilin kimliği, mazlumdan daha mı önemlidir? Hocalı mazlumlarını bu söylemle karşımıza sıraladığınızda, arkada bir yerde ama mazlumların olduğu aynı yerde duran 1915 mazlumlarını görmeyeceğimiz mi varsayılmaktadır?
İkinci sorunu, "Ermeni yalanları" tabirinde bir ırkı yalanla ve zulümle eşdeğer kılan bölüm oluşturuyor. Zulmü bir ırkla özdeş kılmaktan ne zaman vazgeçeceğiz, bilmiyorum. Bu hastalıklı kabile alışkanlığını, Hz. Peygamber'in Medine Sözleşmesi'nde nefyettiği bu çirkin anlayışı, suçu bireyden bütün bir kavme teşmil ettiren bu haksız zihniyeti ne zaman terk edeceğiz?
Hocalı'da zulmedenlerin kimliği Ermeni'ydi, evet. 1915 öncesinde ve özellikle sonrasında, Rusların desteğiyle halka zulmedenlerin kimliği Ermeni'ydi, evet. Lâkin aynı zamanda 1915'te, devletin onayıyla zulmedenlerin kimliği de Türk, Kürt, Çerkes, vb. idi. Ne yapmalı şimdi? "Katil Türkler" söylemini yaymak için çaba gösteren Ermeni milliyetçileri gibi biz de "katil Ermeniler" diye mi söze başlamalıyız? 1915'te kadın, çocuk, ihtiyar ayırt etmeden sivilleri katledenler, Hocalı'daki canilerden daha mı farklıydılar?
Üstelik, İstanbul nüfusunun kayda değer bir kısmı Ermeni vatandaşlarımızdan oluşuyorken bu sloganın onlara ne hissettireceğini düşünebiliyor muyuz? Bakın, Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Rober Koptaş, "Hocalı'da öldürülen masum canlar için acı duymamak elde mi? O fotoğraflardaki parçalanmış bedenlere yürek sızısı duymadan bakabilmek mümkün mü? İster Azeri, ister Kürt, ister Türk olsun, masum insanların katledilmesinden sevinç duymak insanlığa sığar mı?" dediği yazısında o panoların kendisine hissettirdiklerini nasıl anlatıyor:
"Tedirgin adımlarla uzaklaşıyoruz çoğu zaman. Olur a, birileri büyük günahımızı, Ermeni olmaklığımızı anlar, 'Vay seni gidi yalancı!' diye üzerimize çullanır..."
Çok değil, sadece beş yıl önce "bir bebekten katil yaratan" bu kötücül dile Hrant Dink'i kurban veren, adaletin hâlâ tesis edilmediği bir ülkede yaşıyoruz. Daha fazla vatandaşımızı "güvercin tedirginliğinde" yaşamaya mahkûm etmek zulüm değil midir?
Hocalı mazlumlarını anmaya, onların acısını unutturmaya evet. Fakat Hocalı Katliamı dahil geçtiğimiz yüzyıldaki pek çok zulmün altında yatan bu zehirli dili çoğaltmaya hayır.
Yazarlar
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.06.2019
27.05.2019
6.05.2019
1.05.2019
29.04.2019
24.04.2019
16.04.2019
15.04.2019
12.04.2019
8.02.2019