Hilâl KAPLAN

Barışa IŞİD operasyonu
5.09.2014
1761

 Suriye'de, baskıcı rejime karşı ilk isyan Mart 2011'de başlamıştı. Muhalif gruplar uzunca bir süre başta ABD olmak üzere Batılı devletlerden destek bekledi. Ancak başta ABD olmak üzere 'Suriye'nin Dostları' grubundaki devletler muhaliflere esaslı bir destek vermedi. Şık salonlarda hoş toplantılar organize etmenin geri kalmış silahlarla Rusya'nın güçlendirdiği Esed ordusuna karşı sahada mücadele edenlere bir faydası yoktu.

Bu şekilde yıllar geçti. Bu süreçte çok şey değişmiş, Esed'le yapılan mücadele sonucu hafif silahlarla ayakta kalmaya çalışan muhalifler muhtelif parçalara bölünmüş, yabancı savaşçı sayısı Esed ordusundayla beraber savaşan İran ve Hizbullah askerleri kadar olmasa da muhalifler tarafında da artış göstermişti.

Kuruluş ismi IŞİD olan katiller ordusu, böyle bir ortamda, ilk isyanın başlangıcından tam iki sene sonra, 2013 Nisan'ında Suriye'de kuruldu.

Türkiye, IŞİD'i terörist listesine aldığında tarihler Ekim 2013'ü gösteriyordu. Bu anlamda Türkiye, örneğin Birleşik Krallık'tan bile altı ay önce IŞİD'in terörist bir grup olduğunu ilan etmişti.

Obama, Ukrayna'yı işgal eden Rusya'ya veya toplu katliamcı Esed'e yönelik güçlü retorik dışında bir varlık gösteremezken, Türkiye, muhalif grupları meşru bir çizgide kalmaya yöneltmeye çalışıyordu. Hatta 'İslâmî Cephe' adı altında, ılımlı grupları biraraya gelmek noktasında teşvik edici ülkelerin başında geldiği de biliniyor.

O cepheden bir savaşçı, geçtiğimiz hafta Guardian'a yaptığı açıklamada durumun vahametini şöyle anlatıyor:

'IŞİD, istese Moğol ordusu gibi akın edebilir ama şu anda iyi davranmaya çalışıyorlar. Daha önce onlarla uğraştık. Onlarla müzakere diye bir şey olamaz. Yine savaşmak zorunda kalacağız.'

Ne var ki aynı makale ve birçok benzeri, IŞİD'in ortaya çıkmasından ötürü birincil sorumlu olarak Türkiye'yi göstermeyi başarıyor. Sebep ise Türkiye'nin ölümden kaçan Suriyeli mülteciler için uyguladığı 'açık kapı' politikasının yabancı savaşçıların da bölgeye girmesine sebep olması.

Batıdaki yabancı savaşçıların ortaya çıkışındaki toplumsal nedenlere bakmak ya da Suriye muhalefetine sırtını dönerek bölgeyi radikal unsurlar için bir cazibe merkezi haline getiren sorumsuz Batı politikalarını değerlendirmeye gerek yok. Suçlumuz hazır: Türkiye!

İddialara ilişkin bakış açımı 'IŞİD'mediğimiz yalan kalmadı' yazımda ifade etmiştim.

Şimdi de Batılı ülkelerin, IŞİD'in ortaya çıkışından ötürü Türkiye'yi günah keçisi ilan ederek başardıklarına bakalım:

İç kamuoylarında, kendi ülkelerinden IŞİD'e katılan savaşçıların ortaya çıkış sebeplerini irdelemeyi erteliyorlar.

Muhaliflere destek vermeyerek oluşan otorite boşluğuna IŞİD'in oturduğu gerçeğinin tartışılmasının, kendi pasif ve tereddütlü politikalarının eleştirilmesinin önünü alıyorlar.

Esed ordusunun ve İran-Hizbullah milislerinin IŞİD'i aratmayan katliamlarını arka plana atıyorlar.

IŞİD'i bahane ederek PKK'yı ağır silahlarla donatıyorlar. Bir yandan Türkiye-IŞİD işbirliği zihinlere kazılıyor, diğer yandan da ABD-Türkiye istihbarat işbirliği tam da bu süreçte Alman dergisi Der Spiegel'e (Hani 'Cehenneme git Erdoğan' başlığını atan dergi) sızdırılıyor.

Ayrıca hem Hizbullah lideri Nasrallah'ın hem de İsrail sağını temsil eden Jerusalem Post gazetesinin Türkiye'nin IŞİD'e fon verdiğine dair iddialarda bulunduğunu göz önünde bulundurursak, IŞİD'in operasyon çekmede âdeta bir İsveç çakısı olduğu anlaşılır.

Sonuçta PKK'yı destekleyen Kürt kamuoyu Ak Parti'ye karşı kışkırtılıyor. Bu hükümetle barış değil, ancak savaş olacağı tezi -içimizdeki savaşkan solcumsuların da katkısıyla- öne çıkartılıyor.

Çözüm sürecine çekilen bu kaçıncı operasyon bilmiyorum ama boşa çıkartılması için çok dikkatli olmak gerekiyor.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar