Vahap COŞKUN
Siyaseti tanımlamak zor bir iş; en muteber otoriteler arasında bile bu kavram hakkında bir mutabakat yok. Öne çıkarılan hususun farklı olmasına bağlı olarak, çok sayıda siyaset tanımı yapmak mümkün. Bununla birlikte siyasetin alanını belirlemeye dönük bir çabada başlıca iki noktaya işaret edilebilir.
Birincisi, vasıf ve kimliklerimiz birbirinden farklı olsa da bir arada yaşamak mecburiyetindeyiz. Birlikte yaşamak ise birçok probleme kaynaklık ediyor. Siyaset, yaşamın idamesi için bu sorunların çözülmesi ve insanların hayatlarının düzenlenmesi amacıyla gerçekleştirilen faaliyetleri -- yani genel kuralların konmasını, korunmasını ve gerektiğinde değiştirilmesini -- ifade eder.
İkincisi, sorunların bir hal yoluna konulması gerektiğinde bir mutabakat olsa da, nasılçözülmesi gerektiği noktasında bir mutabakatın bulunmamasıdır. Herkes sorunları çözülmesini ister ama iş çözümün ne ve nerede olduğuna gelince fikirler farklılaşır. Herkesin bir çözüm tahayyülü vardır; kendi düşüncesinin diğerlerinkinden daha iyi olduğunu savunur ve onlarla yarış içine girer. Siyaset, rekabet halindeki bu fikirlerin çatışma ve uzlaşmalarını anlatır. Siyasetin doğası hem kıyasıya mücadeleyi hem de işbirliğini içerir.
“Dâvâ adamı”
Bu bağlamda siyaset insani varoluşumuzun zorunlu bir parçası. Çünkü ne yalnız yaşayabiliriz, ne güllük gülistanlık, her türlü tasadan azade bir hayat sürebiliriz, ne de tek bir yol üzerinde hemfikir olabiliriz. Birlikte yaşayacağız, sorunlarla cebelleşeceğiz ve farklı düşünceleri savunacağız. Her zaman böyle olacak, dolayısıyla siyaset de varlığını daima koruyacak. Siyasetin olmadığı bir hayat ancak -- o da belki -- cennette mümkün olabilir.
Ne ki, Türkiye’de siyasete olması gerekenden daha büyük bir anlam atfediliyor. Siyasetin toplumsal ve gündelik dertlerimize alternatif çareler bulmak için yapılan bir faaliyet olarak nitelenmesi siyasetçilerimize yetmiyor. Onlar bir “dâvâ” ile ilişkilendirip siyasete mistik bir boyut katıyor. “Bu bizim dâvâmız… O bir dâvâ adamı… Dâvâmız için ne gerekiyorsa yaparız” gibi lâfları ağızlarından düşürmüyorlar. Siyasetin “sosyal kuralları koyma, koruma ve değiştirme faaliyeti” biçimindeki yalın tarifi onları kesmiyor. Onlar siyaset derken, çoğu kez, Gürbüz Özatınlı’nın deyimiyle “bizim en derinde yatan varoluşsal sorunlarımıza ‘büyük ideal’ üzerinden vaat edilen çareleri” kastediyorlar. (“Dâvâ Söylemi”, Karar, 04.06.2016, http://www.karar.com/yazarlar/gurbuz-ozaltinli/dava-soylemi-1251)
Siyasetin dâvâ mistisizmine dayanılarak yapılması yeni bir olay değil. Şükrü Hanioğlu, “kolektif hafızanın hatırlayabildiği dönemlerden beri mega toplumsal projelerin ‘siyaset’ olarak kavramsallaştırıldığı”nın altını çiziyor. 18. asrın sonundan günümüze gelinceye değin siyaset, toplumda topyekûn bir dönüşümü hedefleyen mega projeler geliştirmek ve tatbik etmek olarak telakki edilmiştir (Sabah, 22 Ocak 2017, http://www.sabah.com.tr/yazarlar/hanioglu/2017/01/22/butun-kotuluklerin-anasi-ne)
Toplum mühendisliği
Siyasete bir “toplumsal mühendislik” anlamı yükleyen bu bakışın başlıca iki özelliği vardır. Birincisi, toplumla tek yönlü bir ilişki kurar. Birileri halk için doğru ve iyinin ne olduğunu bildiğini varsayar; siyasetin gayesi bu doğru ve iyiyi hâkim kılmaktır. İnsanlar yeterli bilinç seviyesine sahip olmadıkları ve/ya yanlış yönlendirildikleri için bunun farkında olmayabilirler. Siyasetçinin vazifesi -- halk karşı çıksa da -- bu doğru ve iyiyi hayata geçirmektir. Zira bu yapıldığında, kendisi için iyinin ve doğrunun ne olduğunu bilmeyenler de dâhil olmak üzere, herkes için en faydalı netice elde edilmiş olacaktır.
Kitlelere tepeden bakan siyasetin ikinci özelliği ise, Hanioğlu’nun ifadesiyle, “siyasal hareketlerin çoğulculuk ve temsili bir ‘amaç’ olarak görmemeleri, onlara mega projelerin önündeki engel ya da onları uygulamak için yararlanılabilecek ‘araçlar’ biçiminde yaklaşmalarıdır.”
Çoğulculuğun kılıcı genellikle muhalefette iken çekilir, ama iktidara yerleşildiğinde çoğulculuk tehlikeli bir hal alır ve içi boşaltır. Temsil, salt seçimlerle sınırlı tutulur. Aynı şekilde, hukuk devleti ve demokrasi de, ulaşılması gereken bir menzil olarak görülmez; bunlara “dâvâ”ya hizmet ettikleri oranda araçsal bir değer biçilir.
Rehbere itaat
Bu iki özellik -- kaçınılmaz olarak -- başka iki problemi de beraberinde getirir. İlki, tek yönlü ilişkinin, halkın talepleri alma ve onlara cevap üretebilme yeteneğini köreltmesidir. Siyasetçi en iyiyi bildiğine göre, başkalarının sesine kulak kabartmaya ihtiyaç duymaz. Bu da toplumla sürekli bir ilişki kurmasına ve ilişkileri güncellemesine mani olur.
Bir “dâvâ” adına siyaset yüce bir kata konduğunda, sıradan insanlardan her müşkülata ses çıkarmadan katlanmaları istenir. Ortada “kutlu bir dâvâ” varsa, neferlerine düşen, her ıstırabı sineye çekmeleridir. Zira her şey o büyük gün içindir. Dâvâ hedefine vardığında, yani o büyük gün geldiğinde, çileler unutulacak, acının yerine mutluluk alacaktır. O nedenle dâvânın rehberlerine itaat etmek gerekir.
İkincisi ise, çoğulculuğu, hukuku, temsili ve demokrasiyi araçsallaştırmanın, taraflar arasında uzlaşma olanaklarını törpülemesidir. Desteğini aldığı grupların taleplerini karşılarken diğer gruplara kör olmak, iktidar olanaklarını belli kesimler için seferber ederken diğer kesimlerin isteklerini ertelemek veya karşılamamak için bin dereden su getirmek, tansiyonun yüksekte seyretmesine neden olur. Diyalog, müzakere ve uzlaşma kanalları kapanır, kutuplaşma artar ve siyaset sürekli bir çatışma alanına dönüşür.
Gerek kafadaki bir hedef doğrultusunda halkı bir kalıba dökmenin, gerekse değerleri araçsallaştırarak çatışmayı körüklemenin varacağı yer ise, otoriterliktir. Zamanın ruhuna ve iç-dış şartlara bağlı olarak otoriterin kimliği ve rengi değişim gösterebilir. Lâkin siyaset bu minval üzerinden yürüdüğü müddetçe, bir uçtan diğerine savrulsa da, otoriterlik kültürü kendisini yeniden üretir ve sürdürür.
“Tanrı Lider”
Özaltınlı, sözü geçen yazısında “büyülü dâvâ söylemi”nin birçok “yan etki”sinin olduğunu belirtiyordu. Gerçekten de, bir “dâvâ” ne kadar çok abartılırsa sıradan beklentileri o kadar çok geriye iter ve varlığı eleştirilemez bir heyecanı kışkırtır. Dâvâ, kendisinin dışında kalanları değersizleştirir ve bir adım ötesinde düşmanlaştırır. Sağduyuyu köreltir. Kitlesel tapınmanın kapısını açar. Lideri bir siyasetçi olmaktan çıkarır ve onu Tanrılaştırır.
Son zamanlarda bu dâvâ söylemi doruklara tırmanmış vaziyette. Bu hamaset beni boğuyor. Çünkü sorgusuz sualsiz tabi olmayı ve bütün benliğiyle adanmayı çağrıştırıyor. Eleştirilere kulağı kapatmayı ve muterizlere “hain” muamelesi yapmayı imliyor. Siyaseti makul çerçevesinden çıkarıp ona ulvi bir mânâ yüklüyor. Gözlerin dikildiği kutsal amaç veya dâvâ için her aracın kullanılmasını mubah görüyor.
O nedenle “dâvâ” lafı kulağıma çalındığında çok sıkılıyorum. “Aman, dava benden uzak olsun” diyor ve söze “dâvâ” ile girilen ortamlardan kaçmaya gayret ediyorum.
Size de tavsiye ederim.
Yazarlar
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA“Masada Milyonlar Var” 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
30.05.2025
21.05.2025
15.05.2025
29.04.2025
21.04.2025
15.04.2025
8.04.2025
28.03.2025
19.03.2025
16.03.2025