Cemil KOÇAK
Genellikle aklımızda kalan, 1 Kasım 1922’de saltanatın kaldırıldığıdır; fakat aynı kararla hilâfetin saltanattan ayrı tutulduğunu unutmamalıyız. Bir de bu kararla Osmanlı Devleti de tarihe gömülmüş oldu; İstanbul Hükûmeti de öyle.
Yaklaşık 91 yıl önce imzalanan Mudanya Ateşkes Anlaşması’nın ardından sıra, Birinci Dünya Savaşı’nı bitirecek barış anlaşması görüşmelerine gelmişti. Fakat Osmanlı tarafının kim ya da kimler tarafından temsil edileceği henüz kesin olarak çözülememiş bir meseleydi. İngiltere, Fransa ve İtalya, hem İstanbul, hem de Ankara hükûmetini barış anlaşması görüşmelerine davet etmişti. İstanbul Hükûmeti adına Sadrazam Tevfik Paşa, Ankara’ya başvurmuş ve Osmanlı tarafını birlikte temsil etmeyi önermişti. Ama öncelikle iki hükûmet arasında görüşmelere başlanmalıydı. Mustafa Kemal Paşa, bu öneriye karşılık, Ankara hükûmetinin dışında bir hükûmet tanımadıklarını ilân etmişti. TBMM hükûmeti dışında bir hükûmet tanınmıyordu.
Meclis’te saltanata itirazlar
Batı cephesinin komutanı olarak Meclise dönen İsmet Paşa, burada yaptığı konuşmada; böyle bir ikili temsilin mevcut askerî duruma zarar vereceğini belirtti. Hâlâ işgal altında bulunan İstanbul’daki bir hükûmetin bu şartlarda temsilci olması beklenemezdi. Doğu cephesinden Meclise dönmüş olan Kâzım Karabekir de aynı görüşteydi. Meclis’te ikinci grubun önderi konumunda bulunan Hüseyin Avni Ulaş da, hilâfetin bu sırada anlayışsız ellere düştüğünden şikâyetçiydi. Meclis’teki bütün konuşmacılar, hâkimiyeti millîye fikrinin sultanlığını kabul edemeyeceğinde hemfikirdi.
Rıza Nur da aynı fikirdeydi; ona göre, aslında Osmanlı Devleti ve saltanatı üç yıl önce fiilen ortadan kalkmıştı. Sadece bunun ilânı biraz gecikmişti; şimdi bu aşamada bunu ilân etmek gerekiyordu. Kâzım Karabekir, saltanat sürenlerin lânetlendiğini açıklamıştı bile. Bir konuşmacı, İstanbul hükûmetinin vatana ihanet ettiğinin açıklanmasını istemişti. Gerek Rauf Orbay, hükûmet başkanı olarak yaptığı konuşmada; gerekse Ali Fuat Cebesoy, söz konusu ikili hükûmet modelinin batılı ülkeler tarafından siyasal amaçlarla kullanılmaya çalışıldığını belirtiyor ve buna artık son verilmesi gerektiğini bildiriyordu. Tıpkı İçişleri Bakanı Ali Fethi Okyar gibi. Bir milletvekili sarayın çoktan ölmüş olduğunu açıklamıştı. Ölülerle haberleşmeye gerek yoktu. Anlaşılan iyi gömülmemişlerdi; kesin olarak gömülmeleri gerekirdi.
Mustafa Kemal Paşa da, İstanbul hükûmetiyle muhatap olmama yönündeki önergenin kabul edildiğini açıklayacaktır. Sadrazamın başvurusu yanıtsız bırakılacaktı. Fakat ikinci aşama olarak, bu kişi ve kurumlara karşı yasal işlem yapılması da kabul edilmişti. Bu öneri biraz tartışılmıştı; fakat Rıza Nur ile arkadaşlarının önergesi Meclis gündemine alındığında, tarih 30 Ekim 1922 idi.
Rıza Nur’un önergesi
Önergeye göre; Osmanlı devleti otokrasi ile birlikte son bulmuştu. Türkiye Devleti adı ile bir halk hükûmeti kurulmuştu. Adı TBMM hükûmetiydi. Türkiye Devleti, Osmanlı Devleti’nin yerini almıştı ve onun yegâne mirasçısıydı. Anayasaya göre egemenlik ulusa verildiğinden, İstanbul’daki padişahlık yok hükmündeydi. Tarihe karışmıştı. İstanbul ve civarında artık meşru bir hükûmet olmadığından, burası da Ankara hükûmetinin yönetimine katılmıştı. Türkiye hükûmeti, hilâfeti hâlâ esir olduğu yabancıların elinden kurtaracaktı.
Meclis’te önergeye ilişkin tartışma açılması talep edilmiş; buna karşılık Mustafa Kemal Paşa, usûl tartışması açılmasına mâni olmuştu. Buna gerek yoktu; oylamaya geçmek gerekirdi. Fakat oylamada gereken çoğunluğun sağlanması tehlikedeydi. Oya katılım yeterli olmazsa, önerge kabul edilse dahi, geçerli sayılamazdı. Bu bakımdan Mustafa Kemal Paşa, mevcut üyelerin red ya da çekimser oy kullansa dahi, oylamaya muhakkak katılması gerektiği kanısındaydı; hatta oylamaya katılmayan milletvekillerinin o gün için gündeliklerinin kesilmesine de karar verildi. Fakat yine de sadece 136 üye oylamaya iştirâk edebilmişti; sadece iki red ve iki de çekimser oya rağmen çoğunluk sağlanamamıştı ve önergenin görüşülmesine ertesi gün devam edilmesi gerekiyordu.
Önerge değiştiriliyor
Mevcut önergeye karşı olan muhalefet nedeniyle 1 Kasım’da yeniden toplanan Meclis’te önerge değiştirildi. Anlaşılıyordu ki, hilâfet meselesi yüzünden, ilk önergedeki formül pek çok üyenin içine sinmemişti. Hilâfetin ne olacağı bu önergede yeterince açık değildi. Sadece yabancıların elinden kurtarılmaktan söz edilmişti. Rıza Nur, önergesine bir ek yapmıştı bu kez; buna göre, hilâfet Türklere ve Osmanlı ailesine aitti. Türkiye Devleti de halifelik makamının dayanağı olacaktı. Halifeliğe TBMM tarafından bu ailenin bilim ve ahlâk bakımından dine ve doğruluğa en yakın ve uygun olan üyesi seçilecekti.
Ama sırada bir başka önerge daha vardı; ikinci grubun önderi Hüseyin Avni Ulaş’ın önergesine göre, Türkiye halkının egemenlik yetkisi TBMM’de toplanmıştı; iradei millîyeye dayanmayan hiçbir güç tanınmayacağından, TBMM hükûmetinin dışında bir hükûmet artık yoktu. Osmanlı hükûmeti, İstanbul’un fiilî işgal tarihi olan 16 Mart 1920 tarihinden itibaren tarihe karışmıştı. Hilâfete gelince; hilâfet, Türkiye Devleti’ne ve Osmanlı hanedanına aitti. Halife, TBMM tarafından seçilecekti. Bu konudaki kıstas, Rıza Nur’un önergesindekiyle aynıydı. Ama seçim için üçte iki çoğunluk aranacaktı. Hilâfet makamının dayanağı ise Türkiye devleti idi.
Komisyon devrede
Önergelerin komisyonda görüşülmesine karar verilmişti. Aynı gün böylece komisyonca yeniden düzenlenmiş yeni bir önerge gündeme geldi. Komisyon, esas olarak Ulaş’ın önergesine ağırlık tanımıştı. Her ne kadar daha sonra 1926 İzmir suikastı nedeniyle asılarak idam edilecek olan Lazistan milletvekili Ziya Hurşit, ‘muhalifim’ dediyse de, Meclis oturumunda önerge oy birliğiyle kabul edilecektir. Osmanlı Devleti’nin tarihe gömülmesine, saltanatın kaldırılmasına ve Osmanlı hükûmetinin de lağvedilmesine ilişkin karar önemsiz bir muhalefetle; fakat hilâfetin koruma altına alındığının kesinlik kazanmasıyla birlikte oy birliği ile kabul edilebilmişti. Birinci grupla ikinci grup bu formülasyonda anlaşmışlardı çünkü. Dahası; Rauf Orbay’ın önerisine üzerine, 1 Kasım gecesinin aynı zamanda Hazreti Muhammed’in de doğum gününün yıl dönümü olduğu hatırlanarak, bu iki önemli olayın örtüşmesinden ötürü, ertesi günün bayram ilân edilmesi de kabul edilmişti.
Sadrazam Tevfik Paşa resmî devlet töreniyle gömüldü
Sadrazam Ahmet Tevfik (Okday) Paşa, Birinci Dünya Savaşı’nın kaybedilmesinden sonra 11 Kasım 1918’de hükûmet kurmuştu; Millî Mücadele döneminde 4 Mart 1920’de Damat Ferit Paşa’nın onun yerine Sadrazam olarak atanmasına kadar bu gö-revini sürdürdü. 21 Ekim 1920’de yeniden Sadrazam oldu. Son Osmanlı Sadrazamı idi. Osmanlı devletine son verilmesi, saltanatın kaldırılması ve İstanbul hükûmetinin de lağvedilmesi kararı üzerine, o da 3 Kasım’da görevinden ayrıldı. Lâkin artık sadrazamlık mühürünü devredecek kimse kalmamıştı. O da evine gitti. Osmanlı Devleti’nin II. Mahmut’tan beri resmî gazetesi olan Takvimi Vekâyi ise son kez 4 Kasım’da basıldı. Bu tarih, Osmanlı Devleti’nin sonuydu.
Milli Mücadele dönemi
Belki de asıl şaşırtıcı olan nokta; Tevfik Paşa’nın cumhuriyet döneminde 1936 yılındaki ölümüne kadar olağan hayatına devam edebilmesiydi. Bunu özellikle şunun için yazdım: Bazen Millî Mücadele’nin İstanbul ile Ankara arasında bir iç savaş şeklinde gerçekleştiğini düşünenler oluyor. Fakat Damat Ferit Paşa’nın kurduğu hükûmetler dışında aslında Millî Mücadele döneminde Ankara ile İstanbul hükûmetleri arasında düşmanlıktan çok yakınlık vardı. Özellikle Tevfik Paşa’nın hükûmetleri döneminde bu böyle idi. Nitekim, Tevfik Paşa 1936 yılında 90 yaşını geride bırakırken öldüğünde kendisine cumhuriyet hükûmeti resmî tören düzenledi. Şefik Okday, “Büyükbabam Son Sadrazam Ahmet Tevfik Paşa” kitabında şöyle yazıyor: “Cenazesi de sâde geçmiş; bir kıt’a TC askeri ve bir polis müfrezesi, eski hükûmet ricâli ve aile dostları cenazeyi takip etmişlerdi. Nâşı Ortaköy’deki Yahya Efendi dergâhına gömülmüştü. Sonraları babam Edirnekapı şehitliğinde bir aile mezarlığı hazırlayarak, nakli kubur yaptırdı. Artık Tevfik Paşa’nın kemikleri şehitlikte yatmaktadır.”
Devlet aynı kaldı
Eğer bir iç savaş söz konusu olsaydı; zaten son Osmanlı Sadrazamı’nın hayatının geri kalan kısmını sükûnet içinde, sonradan meşhur Park Otel olacak olan Gümüşsuyu’nda bulunan köşkünde geçirebilmesi mümkün olamazdı. İç savaşların tarihini birazcık bilenler bile, mücadeleyi kaybedenlerin genellikle hayatlarını da kaybettiklerini ya da hayatlarının geride kalanını sürgünde geçirmek zorunda kaldıklarını da bilirler. Osmanlı devleti sona ererken, devletin en üst düzeydeki pek çok görevlisi cumhuriyet döneminde de hayatlarına devam edebildiler. Rejim değişmiş olabilirdi, ama devlet aynı kalmıştı.
Yazarlar
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.02.2016
3.02.2016
26.03.2016
19.03.2016
13.03.2016
5.02.2016
28.02.2016
20.02.2016
13.02.2016
7.02.2016