Cemil KOÇAK
Bazıları Rıza Nur’un hala Nurculuğun kurucusu olduğunu sana dursun; gerçekte Türk milliyetçiliğinin önde gelen bir isminin 1960 sonrasında ortaya çıkan anıları yüzünden sansasyonel bir kişilik haline geldiğini biliyoruz. Acaba öldüğünde cenaze masrafını ödeyeni de biliyor muyuz?
Belki bilen vardır; ama ben yeni öğrendiğim için sizinle paylaşmaya karar verdim. Burada Rıza Nur’un hiç olmazsa Türkiye’ye dönüşünden sonraki siyasal faaliyetinden kısaca bahsetmeme izin veriniz: Rıza Nur, 8 Mayıs 1942 tarihinde Tanrıdağ dergisinin ilk sayısını yayınlamıştı. Tanrıdağ, “ilmî, edebî, Türkçü” bir dergiydi; derginin alt başlığında ise, “bu Türklerin dergisidir; haftalık Türkçü dergi” yazıyordu. Bu sırada Türkiye’de Türkçü ve Turancı yayınlar hızla çoğalmıştı. Derginin sahibi ve genel yayın yönetmeni Rıza Nur idi. Nejdet Sancar, Hüseyin Namık Orkun, Fethi Tevetoğlu, Hasan Ferit Cansever ve Nihal Atsız da yazarlar arasındaydı.
“Türk nasyonalizmi”
Rıza Nur, dergisinin ilk sayısında bu konuda şunları yazmıştı: “Bugün Türkiye’de fikren üç esaslı Türk milliyetçiliği vardır: 1) Turancılık; 2) Türkçülük; 3) Anadoluculuk… Birinci(si); Turancılık, Türk, Fin, Macar gibi bütün Turan nesillerini çerçevesi içine alır; fakat şunu da unutmamalı ki, asıl ‘Turan’ adı, menşeindeki anavatanı olan Orta Asya Türk yurdudur.” Rıza Nur’a göre, bu görüş artık bu anlamını yitirmişti ve Türkçülükle kaynaşmaya başlamıştı. Rıza Nur şöyle yazıyordu: “İkinci(si), ‘Türkçülük’, bütün Türkleri kadrosu içine alır.” “Üçüncüsü, Anadoluculuk’, pek infiratçı olup, Anadolu Türklerinden başka Türkü kabul etmez; sâde Anadolu Türklerine münhasırdır.” Rıza Nur, şu kanaatteydi: “En geç, diri, bir durmuş, igesi (hayattar) fikir varsa, ırkçı Türkçülüktür.”
Tanrıdağ’ın sonu
Rıza Nur’un ölümü derginin de sonu anlamına geliyordu; 4 Eylül 1942 tarihinde derginin son sayısı (on sekizinci sayısı) yayınlandı. Atsız’ın cenazedeki gözlemleri unutuldu. Hatta Rıza Nur’un Türk milliyetçi hareketi içindeki yeri de gölgede kaldı. Bunun nedeni, muhtemelen kendisinin anılarında Atatürk’e yönelik düpedüz hakarete varan satırları olabilir. Anılarının ortaya çıkmasından sonra Türk milliyetçileri, Rıza Nur ile aralarına mesafe koymak ihtiyacını hissetmiş olabilirler. Nihayet, kendisi Atatürkçü çerçevenin dışında kalmıştı; oysa Türkiye’de milliyetçiler, her zaman için Atatürkçü düşüncenin yarattığı meşruiyete ihtiyaç duymuşlardır. O kadar ki, ırkçılık ve Turancılık, onlara göre, Atatürk milliyetçiliğinin zaten vazgeçilmez ögesiydi. Rıza Nur’un Atatürk dönemine ve bizzat Atatürk’e yönelttiği sert eleştiriler, onun milliyetçiler arasındaki prestijine darbe vurmuş olmalıdır. Türk milliyetçilerinin onun bu “günâhı”nı savunmak zorunda kalmamak istemeleri anlaşılabilir bir politik pozisyondur. Ancak, Türk milliyetçiliğin tarihini yazmak isteyecek olanlar, Rıza Nur’u görmezden gelmemelidir. Tarih başka bir şeydir; politika bambaşka bir şey.
ATSIZ’IN KALEMİNDEN CENAZE TÖRENİ
“1938’de Türkiye’ye dönüp Taksim’de bir kira apartmanında oturmaya başladı. Bu üç odalı mütevazi dairede dört yıl kadar yaşadı. Merhum Refik Saydam’ın yardımıyla tedahülde kalmış olan üç yıllık tekaüt maaşını aldıktan sonra, Tanrıdağ dergisini çıkararak, memlekete son bir hizmet daha yapmak istedi. Bu iş onu fazla yordu ve çok üzdü. Diğer bir takım hâdiseler de buna eklenince, ölüm kendisine daha çabuk geldi. 7 Eylülü 8 Eylüle bağlayan gece, gece yarısından beş dakika sonra, kendisinde bir fenalık duyarak uyandı. Aynı apartmanda oturan ahbabı doktor Semih Sümerman hemen gelerek bir iğne yaptıysa da, iş işten geçmişti. Ağzından kan geliyordu. Gece yarısını yirmi dakika geçerken artık Rıza Nur yaşamıyordu.
Onun hakiki dostları ölümünü pek geç haber aldılar. Biz 8 Eylül’de kendisini Beyoğlu hastanesinin bir kıyısında tabuta konmuş olarak bulduğumuz zaman şaşırdık. Yanında kimse yoktu. Onu bir kalabalığın ortasında mı bulacağımızı umuyorduk, bilmem… Çok hazin ve çok manalı bir yalnızlığın içinde Rıza Nur, ertesi günü ikindiye kadar orada yattı. Belki bu, onun toprak üzerindeki ilk rahat yatışıydı. Ömrünün yirmi yılı, yani üçte biri gurbette geçen Rıza Nur, hapislere atılan Rıza Nur, belki artık dinlenecekti.
9 Eylül günü öğleden sonra Beyoğlu hastanesine tek tük vefalı kalp sahipleri gelmeye başladı. Rıza Nur’un yaşıt akranları arasında birkaç üniversite ve lise talebesi de bulunuyordu. Çoğu birbirini tanımayan bu insanlar, burada hangi duygu ile birleşmişlerdi? Şu iki Azerbaycanlı ve şu tek Türkistanlı burada ne arıyordu? Burada resmiyet ve gösteriş bağları yoktu. Burada bir tek bağ vardı. O da Türk ırkının ve kanının bağı idi. Manzaranın en hazin tarafı, bir takım yaşlı insanların gelip, hissiz ve mütevekkil beklemeleri idi. Türk milletinin tevazuuna pek yakışan asker kumaşından elbise giymiş olan yarbay rütbesindeki şu ak saçlı askerî doktor kimdi? Niçin bu kadar sessiz ve durgundu? Rıza Nur’un eski bir dostu olduğunu bildiğim şu yaşlı eczacı ne zaman gelmişti ve neden onun sükûtu, en belâgatli bir hitabet kadar tesirliydi? Burada her şey hazindi.
Doktor Mazhar Osman’ın büyük bir değerbilirlikle gönderdiği çelenk, dışarı Türklerinin çelengi, Ülkü ve Arkadaş Basımevleri sahiplerinin sessizce gelişleri, liseli, üniversiteli, güzel sanatlı, eski elçi, eski başkonsolos, eski paşa, profesör; bana hep hazin ve manalı geliyordu. Daha tanımadığım birçok dostları bu hazin manzaraya daha çok hüzün katıyordu. Gençler Rıza Nur’un tabutunu Türk bayrağına sardılar. Teşvikiye camisinden Harbiye’ye kadar eller üstünde gelen Rıza Nur’un bütün hayatında olduğu gibi ölümünden sonra da yüreği mi kanıyordu? Değilse, tabuttan aşağı sızan o kan damlaları neydi? Tulgalı on polis tabutun iki yanında yürüyor, Riyaseti Cumhur yaveri ve İstanbul valisi de arkasından geliyordu. Bu hazin alay, Harbiye’ye kadar yavaş yavaş geldi. Sonra mezara doğru hızlı bir gidiş başladı. Cenaze arabasının arkasından giden iki otobüs ve birkaç otomobil; Peyami Safa’nın bahsettiği iki üç mangayı götürürken, yanlış bir tesadüfle Bayezıt’ta toplanmış olan diğer bir iki manga da orada boşuna beklediler. O “makberin yolunu gösteren tabut, yürüyen bir heykel olan tabut, o dilsiz ve sağır hatip” arkasında bir avuç insanla mezara doğru koşuyordu.
Hiç bir gömme töreni bu kadar sade ve samimi olmamıştır. O gün hafızaların seslerinde yanık bir eda mı vardı, göğün bulutlu ve serin havası mı elemliydi? Her halde bir başkalık gönüllere kadar işliyordu. Mezar kapanırken, oradakilerin hepsinin gözleri yaşlıydı. Etrafta çevre çevre kardeşi, Ebüzziya Velid, avukat Mehmet Ali, Orhan Seyfi [Orhon], Yusuf Ziya, Hilmi Ziya, Peyami Safa, eski Sivas mebusu Rasim, avukat İffet, İsmet Rasin, Azerbaycanlı Sadık ve Ali Ekber, Türkistanlı İlhan, Ülkü Basımevi sahibi Muharrem, Arkadaş Basımevi sahibi Şemseddin, Doktor Mustafa Hakkı Akansel, Doktor İzzettin Şadan, eski elçi Tevfik Kâmil, Şeyhislâmzade Muhtar, eczacı Vedat, eski başkonsolos Fahrettin Hayri Beğler; edebiyat, tıp, mimarî ve lise talebeleri, tanımadığım vefakâr arkadaşlar ve gençler, nihayet oradaki tek kadın Tolunay Atsız, sessiz duruyorlardı. Mezar kapandıktan sonra o yaşlı dost, o candan insan irticalen, “Büyük Türk Rıza Nur, bütün hayatında dimdik kalan, kanaatlerini her yerde açıkça söyleyerek nikbetlere katlanan büyük Türk Rıza Nur, Türk milletinin nuru Rıza Nur” için ne güzel sözler söyledi. Bugünkü tenhalıktan yarın bu kabri bir ziyaretgâh haline getirecek kalabalıklar doğacağını anlattı. Sonra gökten birkaç damla yağmur düştü ve biz, ölen değil, vatan topraklarına karışan Rıza Nur’u orada yalnız bıraktık. (Atsız, Çınaraltı dergisi; Sayı: 52; 19 Eylül 1942).
NUR’UN VARİSLERİ BULUNAMADI
Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi’nde bulduğum bir belgeye göre, İstanbul vali ve belediye başkanı Lütfi Kırdar, 23 Kasım 1942 tarihinde Başbakanlık Müsteşarı Cemal Yeşil’e yazdığı bir yazıda; “merhum Dr. Rıza Nur için de keza mezarlıklar müdürlüğünce 238 Lira sarf edilmiş olup, burada varislerinden bir kimse de bulunmamış olduğundan, bu para da mezarlıklar müdürlüğü hesabında açık kalmıştır. İcabının tetkik buyurularak, her iki paranın da gönderilmesine müsaade ve delaletlerini rica eder, saygılar sunarım” diyordu.
Yazıda söz konusu edilen “her iki para”nın ne olduğunu merak eden okuyuculara da bilgi vermek isterim. Yazının başında, diğer bir cenazeye daha değiniliyordu: “Aksaray bomba hadisesinde yaralanıp 2 Temmuz 1942 tarihinde vefat eden bayan Nazire’nin cenazesi hükûmet namına birinci sınıf üzerinden kaldırılmış ve bu suretle belediye mezarlıklar müdürlüğünce 200 Lira sarf olunmuştur.”
Cenazede bile sınıf ayrımının yapıldığını öğrendiğimiz bu hesaba göre, Rıza Nur’un cenazesi de birinci sınıf kalkmış olmalıdır. En azından harcanan miktara bakarak bunu söyleyebiliriz! (Merak edenler için özel not: Aksaray’a yanlışlıkla düşen bomba, birkaç kişinin ölümüne ve yaralanmasına neden olmuştu. Galiba Yavuz’un bir tatbikatı sırasında yanlış ateşlenen bir top mermisi, Aksaray’ın göbeğine isabet etmişti.)
Yazarlar
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.02.2016
3.02.2016
26.03.2016
19.03.2016
13.03.2016
5.02.2016
28.02.2016
20.02.2016
13.02.2016
7.02.2016