Cemil KOÇAK
Eskimiş, tozlanmış, bodrumlarda, tavan aralarında, arşivlerde kaderine terk edilmiş, tozlu yığınlar içinde kalmış kâğıtları elden geçirmek, tarihçinin günlük işleri arasında sayılabilir. Bu, yalnızca nostaljik bir gezinti de değildir. Geçmişi didiklemenin ve öğrenmenin yolu buradan geçer çünkü...
İsmet Paşa’nın küçük bir ricası
Koral’ın emekliye ayrılmasının hemen ardından Başbakan İsmet İnönü, bizzat kendi el yazısıyla, İstanbul Dolmabahçe Sarayı’ndan 23 Ekim 1929 tarihinde Millî Savunma Bakanı Abdülhalik Renda’ya yazdığı şifreli bir yazıda, “Emin Paşa’nın dâhil olduğu grupta birkaç zat, eylül girmezden birkaç gün evvel tekaüde sevk edildiklerinden mağdur olmuşlardır. Reisicumhur hazretleri de [Atatürk] bana bahis buyurdular. Bunların tekaüt muamelesinin eylül içinden tashihen icrası için iktiza eden muameleye tevessül buyurulmasını rica ederim efendim.” diyordu.
Anlaşılan o ki, emeklilik işleminin birkaç gün önceye alınması, muhtemelen emekli maaşının hesaplanmasında fark yaratıyordu ve işlemin bu nedenle birkaç gün geciktirilmesi istenmişti. Maalesef İsmet Paşa’nın talebinin yerine getirip getirilmediğini bilmiyorum.
Kendisi Füreya’nın babası olur da…
Koral’ı hatırlamadığınızı tahmin ediyorum. Olabilir; fakat ünlü seramik sanatçısı Füreya’yı herhalde bileceksiniz. Eğer bilmiyorsanız, hiç olmazsa Ayşe Kulin’in 2000’li yılların hemen başında, zamanında çok satan, satış rekorları kıran “Füreya” kitabını hatırlamanız gerekir. Belki yeni farkına vardınız, fakat kitabın kahramanı olan Füreya, Mehmet Emin Koral’ın kızıdır. Meşhur Şakir Paşa’nın evlâtlarından Hakkiye Koral’la evliliğinden olan kızıdır.
İsterseniz kitaptan birkaç satır da paylaşayım: “Hakkiye’nin kocasını iç güveysi almıştı eve. Genç adam kaç kere en azından mutfak masraflarına katkıda bulunmayı teklif etmişti; ama Sadrazam yaverliği, büyükelçilik yapmış koskoca Osmanlı paşası, damadından iaşe parası alacak değildi elbette. Üstelik Hakkiye kocasıyla birlikte bahçenin dışındaki küçük evde oturuyordu. Kiliseye bakan kapının karşısında küçük ahşap evi tamir ettirip, büyük kızının düğün armağanı yapmıştı. Şakir Paşa, Avrupa’da bir süredir moda olmaya başlayan çekirdek aile örneğini yaşatmak istemişti kızına. (…) Modern hayatta her aile kendi evinde yaşamalı diye düşünmüş, ilk evlenen büyük kızının evini ayırmıştı. (…) Hakkiye ancak yatmadan yatmaya gidiyordu küçük eve. Zaten kocası da asker olduğu için çoğu kez yalnız kaldığından…”
Hakkiye Hanımla Emin Beyin evliliği
Kitaptan bir parça daha aktarıyorum: “Hakkiye bunları söylerken hafifçe dalıyordu gözleri. Nikâhtan önce, taa uzaktan tek bir kere gördüğü kocasıyla baş başa kaldıkları düğün gecesini hatırlıyordu. Hiç tanımadığı, hiç bilmediği, en az kendisi kadar heyecanlı ve şaşkın esmer genç adam, odalarına çekildiklerinde, ceketini çıkarmış, kemerini çözmüştü. Hakkiye’nin kulakları uğulduyordu. Yatağın kenarına oturmuş, beklemişti. Namaz seccadesine yürüyen kocası, namazını kıldıktan sonra, seccadeden alnına yapışmış pullarla karşısına gelip durduğunda, bir kahkaha fırlamıştı Hakkiye’nin dudaklarından. Şaşkın şaşkın bakmıştı kocası. ‘Emin Beyefendi, alnınıza pullar yapışmış da…’ Kara kaşlarının üstündeki pulları almak için elini uzatmıştı usûlca. Ama sinirleri boşalmış olduğundan, kendini tutamıyor, sürekli gülüyordu. Emin Bey de gülmeye başlamıştı. Ancak o zaman görmüştü kocasının beyaz muntazam dişlerini.”
“Hakkiye’nin kocası Emin Bey (…) iyi yetişmiş gençler olmakla birlikte, Şakir Paşa ailesinin eğitimine ve dünya görüşüne oldukça yabancı, orta sınıftan gelme ordu mensuplarıydılar. Hakkiye, evliliğinin en başında, Halıcıköy’de kocasının ailesiyle birlikte oturmaya çalışmış, ama yaşam tarzları çok değişik olduğu için, yeni ailesine intibak edememişti. Kocasının evinde ne kitap okunuyor, ne müzik çalınıyordu. Kadınlar ve erkekler uluorta bir arada oturmuyorlardı. İçi sıkıldığında ya da bir eksiği olduğunda, çarşafına sarınıp dışarı çıkması bile hoş karşılanmıyordu. Hakkiye, bu hayata ancak dokuz ay tahammül edebilmiş, sonra kalkıp kendi ailesinin yanına yerleşmişti.”
Cevat Şakir babasını vurunca…
Çok uzun yıllar sonra Halikarnas Balıkçısı olarak tanınacak olan Cevat Şakir’in, babası Şakir Paşa’yı tabanca ile vurarak öldürmesi haberi de köşke ulaştığında, bu kötü haberi ilk alan yine Emin Bey olacaktır. Kitapta Emin Beyin niçin Anadolu’ya çok geç katıldığı da açıklanmaya çalışılmıştır. Oğlu tarafından öldürülen kayınpederi Şakir Paşa’nın bir anlamda vasiyetine uymuştur Emin Bey.
Koral’ın Millî Mücadele’deki hizmeti
Elbette Koral’ın Millî Mücadele’ye çok geç katılmış olması dikkatinizi çekmiş olmalıdır; yine de derhal çok üst düzey bir göreve atanması dikkat çekicidir; fakat bunun önemli bir nedeni vardır. Koral, İstanbul’da Harbiye Nezareti’nde görevli iken, İstanbul’dan Anadolu’ya silâh sevkiyatının gerçekleşmesinde katkıda bulunmuştu. Kitapta bu sahneler de anlatılmaktadır. Bu aşamada belirtmeliyim ki; Emin Paşa’nın mütarekeden hemen sonra, 1 Mart 1919’da atandığı Karadeniz Boğazı Müstahkem Mevkii Komutanlığı, herhalde bu işi hayli kolaylaştırmıştı! Bu görevde bir yıl kadar kalmıştı çünkü. Koral, milli ordu İzmir’e girdikten sonra atandığı İzmir komutanlığı sırasında ailesinden yine ayrı kalacaktır. Hakkiye hanım, Füreya ile birlikte İstanbul’da kalmayı tercih etmiştir; sadece tatillerinde İzmir’e gidecekler, ama bir süre sonra İzmir’e taşınacaklardır. En yakınlarından biri de, Atatürk’ün eşi olacak olan Lâtife Hanım olmuştu. O kadar ki, davetli sayısı hayli dar tutulmuş olan Atatürk ile nikâhında, Emin Paşa ile eşi de bulunmuştu! O sırada İzmir valisi Abdülhalik Renda idi. Füreya ise, İzmir’de ailesi ile beraber kalmamıştı; eğitimi için İstanbul’daydı.
Ve sonrası…
Emin Paşa’nın başına gelenleri yine kitaptan izleyelim: “Emin Paşa, iki yıla yakındır felâketlerle boğuşmaktaydı. Eskişehir’de kolordu kumandanlığı yapmakta iken, hakkında yapılan bir ihbarla hayatı cehenneme dönmüştü. Ahlâkî bir nedenle istifası istenmişti. (…) Hakkındaki ihbarı öğrenince, istifa etmemiş, askerî mahkemede yargılanmayı tercih etmiş ve aklanmıştı.” Fakat hastalanmıştı da. “Emin Paşa, çok ıstıraplı bir sinir hastalığına yakalanmıştı. Belkemiği iltihap içindeydi.” Füreya’nın “babası, hastalığı nedeniyle istifa etmiş ve tedavi görmek üzere Viyana’nın yolunu tutmuştu. Emin Paşa’nın başına geleni ve hastalığının nedenini ise, kitapta Füreya’ya itirafından öğreniyoruz. Anlatılana göre, Eskişehir’de komutan iken eşini aldatmıştı ve yakalanmıştı da! Skandal çıkmaması için boşanma gerçekleşmemişti. Ama evlilik hayatı bitmişti. Askerlikten ayrılmak zorunda kalması, kitapta istifa olarak geçiyor; ardından da aile hayatının darmadağın olması, Emin Paşa’nın sağlığını bozmuştu. Bu öykü, onun malûlen emekliye ayrılmasını da açıklıyor. Emin Paşa, Atatürk’e kırgındı. Hakkiye hanım da benzer duygular içindeydi. Eşine yapılan haksızlık, Atatürk’ün çevresinin eseriydi ona göre.
Füreya ile Kılıç Ali’nin evliliği
Füreya’nın ilk evliliği kısa sürmüştü. Kılıç Ali, Atatürk’ün çok yakınında bir kişiydi. Ailenin de bir şekilde yakınıydı. Hatta Cevat Şakir’in aftan yararlanarak hapishaneden çıkmasından sonra, bu kez de devlet büyüklerine hakaretten yargılanması sırasında, Kılıç Ali, onun cezasını hafifletecek tavassutta da bulunmuştu. Bu arada, Kılıç Ali’nin Füreya’ya talip olmasının Atatürk’ün çok yakını olan Nuri Conker’in tavassutu ile gerçekleşmesi, Emin Paşa’yı bayağı şoke etmişti. Kılıç Ali, Füreya’nın neredeyse babası yaşında olduğundan, bu öneriye pek de sıcak bakmamıştı Paşa. Ancak Füreya evliliğe evet diyence, babaya da diyecek bir şey kalmamış olmalıydı!
Başkaca kitaplar da var
Bir de Şirin Devrim’in “Şakir Paşa Ailesi” kitabını tavsiye ederim; bu hayli egzantrik ailenin öyküsünü merak ettiyseniz eğer. Devrim’in yazdığına göre, Hakkiye Hanım, harbi umumide gönüllü hastabakıcılık da yapmış; sonra İstanbul belediyesinde meclis üyeliği de yapacak olmasının yanında. Son olarak, Nermidil Erner Binark’ın “Şakir Paşa Köşkü” kitabını da ihmal etmeyin derim. Eğer aile tarihine meraklıysanız. Belki de bu eskimiş kâğıt parçasıyla ben de Şakir Paşa ailesinin tarihine bir mürekkep damlası damlatabilmişimdir; kimbilir?
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Sovyetler boğazlarda imtiyaz talep etmişti
9.02.2016 - Sovyetler Montrö Antlaşmasını değiştirmek istedi
3.02.2016 - Türk sovyet anlaşması 1945 yılında feshedilmişti
26.03.2016 - Sadece donanmayla mı? Çok zor...
19.03.2016 - Sıkıyönetim bildirilerini hatırlarken
13.03.2016 - Sosyalistlerin hatırlamak istemediği tarih
5.02.2016 - Başarısız bir ‘ihtilal’ daha var
28.02.2016 - Bitmeyen Halkevleri meselesi
20.02.2016 - İttihat ve Terakki Cemiyeti CHP’ye sesleniyor
13.02.2016 - CHP ‘propaganda bürosu’nun önemini keşfediyor!
7.02.2016
Yazarlar
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA“Masada Milyonlar Var” 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
ışıl türer
yazınız akıllara bir felsefenin osmanlı zamanından bu zamana süregelen halini gözler önüne getiriyor.Felsefe teolojinin hep gerisinde kalmaktadır bu ülkede bunun nedeninie aslında açıkladınız....Kaldı ki bilirsiniz bu ülkeye anayasanın getirilmeside tepeden indirmeydi.diyeceğim o ki eğer bir insanın kalbine ne kadar korku salarsanız o kadar düşünemez sınırı olan bir felsefe yapmaya kendini iter.Dolayısıyla insanlara çobanı sorgulatmadan kul hakkını kaldıramayız.Oturup konuşulmadan ise etik problemler çözülmeyecektir
Hüseyin Azizefendioğlu
Çok fazla teorik olmasına ve ülkemiz realitesinde icrasına raslanmamasına rağmen yazınız, temel bir konuya başlangıç olması itibarıyla çok güzel bir yazı. Umarım bu konunun özünü teşkil edecek idari ve hukuki totaliter uygulamaları birgün irdeleyenler olacaktır. İslam dininde kul hakkı, en fazla önemsenen ve en ağır ceza konusu olan bir konudur ki, Allah’ın bile affetmediği bir husus olarak ciddi bir şekilde rivayet edilir ve önemsenir. Medeni dünya hukukunda kul hakkı, insan hak ve hukuku olarak geçer ki, örneğin Almanya Anayasasının birinci maddesi: (insan onur ve haysiyetine dokunulamaz!) Türkiye Cumhuriyeti’nin totaliter ve vesayetçi hukukunda ise İnsan hak ve hukukunun değeri teoride de, uygulamada da mevcut değildir; bunun yerine Amirin takdir yetkisi, hatta kurumun takdir yetkisi gölgesinde insan hak ve hukukunu ayaklar altına alabilmektedir. Dolayısıyla amirlik ve kurum yetkileri, bildiğimiz insan hak ve hukuku açısından kötüye kullanılmakta, insan hak ve hukuku ayaklar altına alınmakta, bu hususta hassasiyet gösteren bir mağdur ve mazlumun durumu amirler ve kurumlar tarafından kişisel husumet haline getirilmekte ve dolayısıyla mağdur ve mazlumlar ezilebildiğince ezilmeye devam edilmektedir. Bu zulum uygulamasına ne mevcut hükümet, ne de mevcut yargı dokunmuştur. Bu zulmun yıkılması, zalimlerin de yargı tarafından olmasa da Allah tarafından hak ettikleri cezaya çarptırılması dileği ve umuduyla...