Gökhan BACIK
Korona bütün uluslararası düzeni etkileyecek. Bu olay, İslam dünyasında da bazı dinamikleri güçlendirecek bazılarını ise zayıflatacak.
Korona krizi, İslam dünyasında geleneksel din yorumuna ve İslamcı siyasete karşı büyüyen bir yeni kuşak tepkisinin arttığı bir ortamda çıktı. Korona, bu yeni kuşağın güçlenmesine ve geleneksel din yorumundan daha da uzaklaşmasına yol açacak.
Türkiye örneğinden bakarsak bu dinamiği zaten gözlemliyorduk. Örneğin KONDA’ya göre ülkede kendini modern olarak tanımlayanların sayısı yüzde 29’dan yüzde 45’e yükselmiştir. Bekir Ağırdır bunu “geç bir modernleşme” olarak tanımlıyor.
İran örneğine bakarsak bu ülkede de bir süredir zorunlu başörtüsüne karşı yükselen protestolar benzer bir geç modernleşme olarak okunabilir.
Aktivist Masih Alinejad’ın başlattığı eylemler kısa sürede büyük ilgi kaynağı haline geldi. Kampanyanın önemli isimlerinden Alireza Kiani gibilerine on binlerce insan destek verdi. Nitekim, Alinejad’ın sosyal medyada takipçi sayısı 2,5 milyona ulaştı. İnternet üzerinden Devrim Sokağının Kızları hashtagi ile başörtülerini çıkaran kadınların paylaştığı kısa videolar rejimi sarstı.
2018 yılında yapılan bir ankete göre İran toplumunun yaklaşık yarısı başörtüsü konusunun bireysel bir tercih olduğunu ve devletin bu işe karışmamasını düşünmekte.
Şunu unutmamak gerekiyor zorunlu başörtüsünü tartışmak İran rejiminin özünü tartışmaktır. Bu açıdan başörtüsü konusu, İran örneğinden yeni genç kuşağın mevcut siyasi ve İslami söylemden uzaklaşmasını simgeliyor.
Başta işsizlik gibi ekonomik sorunlardan dolayı İran’da 25 yaş altı kuşak ile İslamcı rejim arasında büyük bir kopuş söz konusu. İranlı gazeteci Ahmad Zeidabadi, ülkede pek çok kesimi buluşturan ortak değerin “rejimden memnuniyetsizlik” olduğunu söylüyor.
Burada iki noktanın altını çizmek gerekiyor: Birincisi hem Türkiye hem İran’da korona krizi üzerinden başlayacak yeni toplum ve devlet algısı tam olarak geleneksel ve hâkim dini yoruma tepkinin arttığı bir dönemde gerçekleşiyor.
Dolayısıyla korona krizi, Türkiye ve İran gibi toplumlarda bir süredir devam eden din, toplum ve siyasal rejim üzerine yükselen yeni kentli genç kuşağın bakış açısını ve evrimini ciddi olarak etkileyecek.
Şöyle bir karşılaştırma yapalım: 1999 depremi Türkiye’de sekülerizmin zayıfladığı ve İslami söylemin yükseldiği bir toplumsal konjonktürde yaşandı. 1999 depremi ile ortaya çıkan dinamikler Türkiye’de Kemalizm’e karşı siyasal ve teorik muhalefeti güçlendirmiştir. Halbuki, Kovid-19 krizi, Ortadoğu’da dini söylem ve aktörlerin zayıfladığı buna karşı yükselen yeni sekülerizm talebinin olduğu bir ortamda gerçekleşiyor.
Korona krizi ile başlayan süreç açık bir şekilde geleneksel din yorumuna büyük bir darbe vuruyor. Camilerin kapatıldığı, dini aktörlerin sessizliği büründüğü bir ortamda bütün TV kanallarında bilim kurulu üyeleri yeni otorite olarak sabah akşam selamlanıyor.
Modern Türkiye tarihinde toplumsal düzeyde ilk defa açık biçimde bilimin dinden daha birincil bir referans haline geldiğini gözlemliyoruz.
“Bilimin dediğini yapmak” şeklinde özetlenen bir slogan hükümetten sokağa oradan aileye yeni hayat biçimini etkiliyor. Neredeyse on yıldır 7/24 insanlığın her sorununa çözümün kendisi olduğunu iddia eden geleneksel din yorumu ise kenara çekilmekten ve daha çok tepki çekmemekten başka bir strateji geliştiremiyor.
İkinci nokta ise şu: Hem Türkiye hem İran’da İslamcı aktörler ekonomik olarak çok zayıflar. Kendilerine korumak için ellerinde kalan yegane araç otoriterleşmek.
Acil sorunlara yüksek kamu harcaması gerektiren yöntemlerle cevap veremeyen Türkiye ve İran yönetimleri çaresizce ekonomik krizin derinleşmesini izliyor. Dolayısıyla hakim İslami aktörlerin hem söylemleri artık ilgi çekici değil hem de ekonomik yönetimleri insanları mutlu etmiyor.
Ancak burada bir noktayı hatırlamak gerekiyor: Bütün insanlığı şok şeklinde etkileyen büyük olaylar dindarlığı farklı şekilde etkilenebilir. Örneğin, Avrupa’da veba salgını sonrası bazı dini gruplar daha radikalleşmiş ve bütün olup biteni Tanrı’nın bir cezası olarak okumuştur. Bu gruplar daha marjinal bir din yorumuna kaymış ve aşırı dini uygulamaları (günahkarları sorunun kaynağı olarak düşünüp cezalandırmak gibi) benimsemiştir.
Benzer bir durumun İslam dünyasında iki grupta ortaya çıkacağını öngörmek gerekiyor:
İlk olarak, eğitimsel ve yaş olarak geleneksel dini yorumdan asla vaz geçmeyecek kişiler dünya olaylarına daha mistik bakacaklardır. Karantina altında tutulan umreden dönen yurttaşlar arasından polise “Ankara ve İstanbul seçimlerini kaybettik hastalık bundan oldu” diye bağıran vatandaş buna bir örnektir.
Bu yaklaşım aynı biçimde Türkiye, Mısır ve İran gibi ülkelerde iç havza olarak tanımlanacak dünyaya daha kapalı kasaba ve bölgelerde güçlenecek. Bir bakıma şehirli İslam ve taşra İslam arasındaki farklılık daha büyüyecek.
Benzer radikalleşmeyi tarikatlar ve cemaatlerin çekirdek yapısına sadakatte kusur etmeyen kişilerde gözlemleyeceğiz. Dünyayı bir grup illüzyonu ile gören bu kişiler, korona ölümlerini ilahi bir ceza olarak yorumlayacaklar.
Dolayısıyla, Kovid-19 sonrası İslam dünyasında tarikatlar ve cemaatler daha da içe kapanacaktır. Zaten köken olarak Mesiyanik bir bakışa sahip bu yapılar, doğal nedensellikten daha da kopacaklar ve tamamen ahir zamancı bir doğaya evirileceklerdir. Bu evirilme sonucu bilimsel nedenselliğe inanan, bireysel özgürlüğü değerli gören kişilerin tarikat ve cemaatlerde barınması daha zorlaşacaktır.
Yazarlar
-
İbrahim Kahveciİşsizlik Vergisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Terörsüz Türkiye süreci’ ile 15 Temmuz’u birlikte anma… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Kutup başı” 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYBırakın ömür boyu otursunlar o koltuklarda 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluCoğrafyanın kader olmadığı ülke... 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluAKP’nin AB planı: Çözüm süreci, sermaye akışı için nasıl kullanılacak? 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜRECE DOĞRU TUTUM 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Öcalan’ın Önerisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKendini gerçekleştirebilecek kehanet: DEM-Cumhur İttifakı 16.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol15 Temmuz ve OHAL 16.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNETürkler, Kürtler şimdi de Araplar ve sonra yeryüzünün bütün halkları 16.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATarihi Anlamak, Yargılamak Değil; TKP ve TBKP, Yasallık, Yenilenme ve Kürt Özgürlük Hareketi Üzerine 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALU“Beraber yürüyeceğiz” ama nereye doğru Payidar! 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHepiniz oradaydınız be-2 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSürecin en büyük riski 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNGeri Dönüşsüz Yol 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanZenginin malı züğürdün çenesi: Bu tekneler neden yanıyor? 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanSoykırım ekonomisini ifşanın bedeli 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞErdoğan’ın imkânsız hayali: Suriye’de Rojava’yı Türkiye’de CHP’yi kendi kaderine terk etmeye razı bi 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanPKK silahları yaktı acaba şehre de demokrasi gelir mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKMutlular, kızgınlar, endişeliler: Kürt sorunu nasıl çözülecek? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞTARİHSEL “TKP’NİN TARİHİ” YAZILMALI… 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIK11 Temmuz’dan sonra sıra neye geldi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRYeni süreç, yeni stratejiler: İktidardaki çatlaklar ve çelişkiler muhalet için tuzak mı, yoksa fırsa 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayDış borç ve sosyalist kemer sıkma 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünTürkiye kazandı… 13.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.06.2025
27.05.2025
24.03.2025
10.03.2025
23.02.2025
16.02.2025
27.01.2025
3.12.2024
19.11.2024
7.11.2024