Halil BERKTAY
[8 Şubat 2022] Bu konuya iki gün önceki giriş yazımda (bkz Bazı yöntem sorunları, 6 Şubat 2022), böyle kestirimlerin geçerlilik sınırlarını sorgulamıştım. Bütünüyle yanlış ve yararsız mıdırlar, demiştim; kesinlikle hayır. Alacakaranlıkta, el yordamıyla ulaşılan ilk genellemelerdir. Güçlü sezgi ve içgörüleri içerebilirler. Bazen, belki çoğu zaman, değişimin ve içine girilen momentin bazı önemli boyutlarını yakalamayı başarırlar. Ama dikkatle kullanmak gerekir. Her teşbihin geçerlilik sınırları fazla zorlanır ve yarım doğrular mutlak doğrulara dönüştürülmeye; söz konusu ilk genellemelerden sert prediktif modeller, üstelik bir de normatif stratejiler çıkarsanmaya kalkılırsa, bunlar da başka kalıp ve dogmalara dönüşebilir. Hatâ olasılıklarının giderek çoğalmasına yol açar.
Bugünün uluslararası konjonktürüne bakarken, bu uyarıları kendi kendime de tekrarlamak, habire altını çizmek ihtiyacını duyuyorum. Dolayısıyla olabildiğince tasvirle (betimlemeyle) yetineceğim; prediktif ve preskriptif düzeylere, hiç olmazsa makro planda, pek sıçramamaya çalışacağım. Gene de hemen söyleyeyim; iki savaş arasını, 1918-1939 yıllarını bir parça bilen biri, hele bir tarihçi için, bazı benzerliklerden ve telkin ettiklerinden kaçınmak çok zor. (1) Birinci Dünya Savaşının sonu ve hanedan imparatorluklarının dağılmasıyla birlikte esen ilk cumhuriyet, anayasa ve demokrasi rüzgârı (2) daha 1920’den itibaren tersine dönmüş; bir dizi askerî diktatörlük, kraliyet diktatörlüğü ve sair otoriter rejimler kurulmaya başlamıştı. (3) İster ulusal, ister uluslararası planda, kutuplaşma tırmanıyor, merkez veya ara zemin yokoluyor, her şey ve herkes uçlara savuruluyordu.
(4) Aşırı solda Komünizm, aşırı sağda Faşizm ve Nazizm, demokrasi karşıtlığının (ya da liberalizmden ve demokrasiden kaçışın) en ekstrem örnekleriydi. (5) Söylemeye gerek var mı: hepsi sonuna kadar düşmandı, Batıya, temsil ettiği (ona izafe edilen) değerlere ve işbu “Batı değerleri”nin (güya) dışarıdan dayatılmasına. (6) Tabii benzer bir duruş, anti-kapitalizm ve anti-emperyalizm adına sosyalist sol için de geçerliydi. (7) Ancak bu yelpaze simetrik değildi. Komintern hamaseti içinde doğup büyümüşlüğümüzün yanılsamalarını bir yana bırakalım. Bütün çözümlerin sağda arandığı bir dönemdi. Aşırı sağın çekim gücü, aşırı solun çekim gücünden kat be kat fazlaydı.
(8) O gün de yükselen bazı büyük devletler vardı. Bunlar Avrupa’da Faşizme sarılan (Faşizmi icat eden demek daha doğru olur) İtalya ile Nazizme sarılan Almanya’ydı. Uzak Doğu’da onlara, Meiji Restorasyonu’ndan hızla emperyalizme ve militarizme sıçrayan Japonya eşlik ediyordu. (9) Hepsi hiper-milliyetçiydi, hepsi saldırgandı, hepsi yayılmacıydı. (10) Her birinin, geçmiş (reel veya hayalî) mağduriyetlerinden türettiği hak ve toprak iddiaları vardı.
(11) Bu iddialar kâh demografik-lingüistik, kâh tarihsel (daha doğrusu sahte-tarihsel), kâh doğrudan doğruya askerî güvenliğe ilişkin gerekçelere dayandırılıyordu. “Burada biz [ya da bizimkiler, soydaşlarımız] çoğunluktayız, dolayısıyla bizim olmalı.” Veya “burada ilk biz vardık, dolayısıyla bizim olmalı.” Veya “bu topraklar altın çağını bizimle yaşadı, dolayısıyla bizim olmalı.” Daha da hayâsız bir Makyavelizmle: “Güvenliğimiz için bu tampon bölgeye ihtiyacımız var, dolayısıyla bizim olmalı.” (12) Bazı durumlarda, kendine özgü bir “misak-ı millî” tasavvuru da işin içine giriyordu, özellikle Almanya örneğinde: “Bu topraklar [batıda Alsace-Lorraine, doğuda Danzig Koridoru vb] bizden koparılıp başkalarına verildi, dolayısıyla bizim olmalı.”
(13) Öyle veya böyle; hepsi, millî beka dâvâlarından kaynaklanan birer Büyük Almanya, Büyük İtalya, Büyük Japonya projesinin peşindeydi. (14) Nazizm için bu, Versailles’da uğranan haksızlıktan filizlenip, “bilimsel ırkçılık”la sulanıyor, Ortaçağın Kutsal Roma İmparatorluğu nostaljisiyle besleniyor ve limitte, “üstün” Almanların Üçüncü Reich’ına — “aşağılık” Slavların köle emeğine dayandırılacak bir Doğu Avrupa lebensraum’una (yaşam alanına) uzanıyordu. (15) İtalya için bu, Pax Romana’nın (Roma Barışının), Roma İmparatorluğu’nun Akdeniz ve Afrika egemenliğinin canlandırılması demekti (tabii gücü yettiği kadar). (16) Japonya için bu, Kore, Çin ve Hindiçin’yi kapsayacak bir “Büyük Doğu Asya Ortak Refah Bölgesi”nde somutlanıyordu.
(17) Sonuçta hepsi emperyaldi, emperyalistti, şu veya bu Yeni Düzen adına ateş, barut ve kanla çıkageliyordu. (18) Dönüp baktığımızda, hiçbiri çok dayanamadı aslında. Mussolini 1922-43 arasında yirmibir, Hitler 1933-45 arasında oniki, Japon militarizmi 1931 Mançurya (Mukden) Vakasıyla başlatırsak ondört, 22 Şubat 1936 darbe girişimiyle başlatırsak dokuz yıl ayakta kalabildi. (19) Ancak bu kısa insiyatif dönemleri boyunca elbette çok güçlüydüler, korkunçtular ve bu sayede çeşitli ülkelerde kendilerine biat edenler — hayranlar, işbirlikçiler, beşinci kollar peydahladılar. (20) Hattâ Nazizmden önce ve bağımsız olarak kurulan birçok diğer sağcı diktatörlük ve otoriter rejim de, Hitler 1933’de iktidara geldikten sonra bağımsız kalamayıp Almanya’nın yörüngesine girdi. Berlin’e boyun eğdi, İkinci Dünya Savaşında Alman ordularının müttefiki, yedek gücü oldu.
(21) İtalyan, Alman ve Japon emperyalistleri, bu işbirlikçilerinden de yararlanarak, yayılma hamleleri sırasında her türlü hileye, tertibe, darbeye, yalan dolana, provokasyona, “sahte kimlik” (false flag) operasyonlarına başvurdu. Her birine küstahlıkları, fütursuzlukları, uluslararası diplomasi kurallarına, kurumlarına ve dünya kamuoyuna aldırmazlıkları eşlik etti.
(21.1) Yukarıda sözünü ettiğim Mançurya (Mukden) Vakası. Çin’in Mançurya diye bilinen kuzeydoğu ucunda konuşlanan ve Tokyo’daki sivil hükümetten tamamen bağımsız davranan (Japon) Kwantung Ordusu, 29. Piyade Alayında görevli bir teğmen aracılığıyla, (Japonya’ya ait) Güney Mançurya Demiryolu’nun Mukden (şimdi Şenyang) yakınlarındaki kesimine çok küçük çaplı bir sabotaj düzenledi. Azıcık dinamit patlatıldı ve hat hemen hiç zarar görmedi. Bütün trolleriyle birlikte Japon propaganda aygıtı, derhal ve toptan Çin milliyetçilerini suçladı. Ordu bu gerekçeyle taarruza geçti ve Mançurya’nın tamamını işgal etti. Burada kukla Mançukuo devleti kuruldu. Milletler Cemiyeti’nin görevlendirdiği Lytton Komsiyonu, Japonya’nın sahtekârlığını gözler önüne serdi. Japonya’nın karşılığı, Milletler Cemiyeti’nden çıkmak (yani ben bu kurallarla oynamıyorum demek) oldu.
(21.2) Habeşistan Krizi. 1934’te Afrika’nın Boynuzu’ndaki Eritre ve Somali kıyı şeritleri zaten İtalyan sömürgesiydi. Ancak İtalya buralara yaptığı askerî yığınak sayesinde asıl Etyopya’ya, o zamanki adıyla Habeşistan’a saldırmayı tasarlıyordu. Somali sınırındaki Walwal Karakolu aslında fazla ilerideydi, Etyopya toprağındaydı ve boşaltılması gerekirdi. Bu da başlı başına bir provokasyon teşkil ediyordu. Nitekim 22 Kasım 1934’te Walwal’a ulaşan bir Etyopya milis gücü, İtalya-Somali garnizonunun geri çekilmesini talep ettiğinde gerginlik tırmandı. Yöreye İtalyan takviye birlikleri gönderildi ve 5-7 Aralık’ta çıkan çatışmalarda 100’ü aşkın Etyopyalıyla birlikte 50 kadar İtalyan ve Somalili asker de can verdi. Mussolini aradığı bahaneyi bulmuştu. İtalyan orduları 3 Ekim 1935’te savaş ilân etmeksizin hem kuzeyden hem doğudan taarruza geçti. 5 Mayıs 1936’da Addis Ababa düştü. Yaptırım girişimlerinin cılızlığına karşın İtalya da (ben de oynamıyorum diye) Milletler Cemiyeti’nden çekildi ve “İtalyan Doğu Afrikası”nı (Africa Orientale Italiana’yı) kurdu.
(21.3) Anschluss (Avusturya’nın ilhakı). Anschluss “birleşme” veya “katılma” demek; hemen tam enosis karşılığı. Milliyetçilik boğazlaşmalarında, ilk vücut bulan bir ulus-devlet çekirdeğinin başlangıçta dışında kalan, yani irredenta konumundaki soydaş ve/ya dindaşların, “dış” Germenlerin, “dış” Slavların, “dış” Türklerin, “dış” Yunanlıların vb nihayet kendileri de kurtulduğunda o ilk birime şu veya bu şekilde dahil olmalarını anlatır. Alman ulus-devletinin Prusya-Avusturya kapışması yoluyla kurulmasının ardından, toz duman yatıştığında ve Avusturya artık ikincil konuma düştükten sonra, bu özlem Alman milliyetçiliğinin Pan-Germanist varyantında 20. yüzyıl başlarından beri hep mevcuttu. Sosyal-Katolik ve korporatist diye tarif edebileceğimiz Anavatan Cephesi’nde somutlanan özerk Avusturya Faşizmi karşısında, “birleşme” özlemine Avusturya Nazi Partisi sahip çıktı. Başbakan Dollfuss 1934’te bir suikaste kurban gitti. Halefi Kurt Schuschnigg, 11 Mart 1938’de bir Nazi darbesine maruz kaldı. İstifaya zorlandı. Ertesi gün sınır kapıları açıldı. Alman birlikleri alkışlarla, bando mızıka eşliğinde Avusturya’ya girdi.
(21.4) Münih İhaneti. Ortaçağın göç ve kolonizasyon hareketleri, büyük bir Alman diasporası doğurmuştu. Orta ve Doğu Avrupa’nın Çekoslovakya’dan başlayıp Polonya’dan geçerek tâ Volga kıyılarına kadar uzanan geniş alanlarında kalabalık Alman grupları (= Almanca konuşan topluluklar) mevcuttu. Bunlar Nazizmin yeniden canlandırdığı Pan-Germanizmin kolay hedefi oldu. Hitler Avusturya’yı ele geçirdikten sonra 1938 Sonbaharında Çekoslovakya’ya yüklendi. Almanya’ya bitişik ve yoğun bir Alman nüfusun yaşadığı, Nazi Partisi’nin de çok örgütlü olduğu Südetler bölgesini talep etti. 17 Eylül’den itibaren, adım adım düşük yoğunluklu bir savaşa girişti. Müthiş bir tehdit ve propaganda baskısı kurdu. Çek hükümeti direndi. Güçlü bir orduları vardı ve dağlık arazi, Alman tank tümenlerinin blitzkrieg taktiklerine elverişli değildi. Hitler’in şantajı ve blöfüne direnilecekse, burada direnilecekti. Ne ki, İngiliz ve Fransız yatıştırmacılığı ağır bastı. Çekoslovakya ile aralarındaki, tâ 1924-25’ten kalma karşılıklı yardım ve saldırmazlık anlaşmalarına da ihanet ederek, güya “Avrupa’da kalıcı barış” uğruna 30 Eylül 1938 tarihli Münih Anlaşmasıyla düpedüz sattılar Çek hükümetini. Tabii hiçbir sözünde durmadı Hitler. Wehrmacht önce Südetleri, sonra bugünkü Çekya’yı, sonra Çekoslovakya’nın tamamını işgal etti. Südetleri verin, başka hiçbir şey istemeyeceğim diyen Führer ertesi yıl bu sefer Polonya’ya göz dikince, korkunun ecele faydası olmadığı görüldü. Yatıştırmacılık iflâs etti. Batılı Müttefikler çok daha elverişsiz koşullarda da olsa direnmek zorunda kaldı. 1 Eylül 1939’da İkinci Dünya Savaşı patlak verdi.
(22) Yükselen emperyalistler karşısında biat ve işbirlikçilik, savaş öncesiyle sınır kalmadı. Mihverin 1939-42 arasındaki üstünlüğü, işgale uğrayan ülkelerde Faşizm ve Nazizm kuklalarının, Norveç’ten türeyen adıyla Quisling’lerin, Fransa’dan türeyen adıyla Pétain’lerin, Yugoslavya’da Ustaçi’lerin ve daha nicelerinin ihanetiyle elele gitti. Ancak Mihverin yenilgisidir ki hepsinin sonunu getirdi.
Şimdi buradan yetmiş seksen yıl sonrasına sıçrayıp, yukarıdaki 22 maddenin günümüzde karşılığı var mı, ya da ne kadar var diye sormaya başlayabiliriz.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024