Halil BERKTAY
Düzeltme notu: Torosyan’ın kitabı bağlamında, bu hafta üç yazı yazmıştım: (1) Tartışmanın geniş çerçevesi; (2) Tartışmanın dar çerçevesi; (3) Bir metnin iç kritiği ne demektir. Kırk yılda bir, bir karışıklık olmuş; ikinci yazı, yani “dar çerçeve” dün çıktı; asıl giriş, yani “geniş çerçeve” ise bugün yayınlanıyor. Üçünün doğru sırayla okunması bakımından bunu belirtmek ihtiyacını duyuyor ve okuyuculardan özür diliyorum. Halil Berktay.
*
Biliyorsunuz, Ayhan Aktar (AA) hakkımda üç yazı yazdı, Torosyan eleştirilerime cevap gibi (28, 29, 30 Kasım 2012, HerTaraf). Gibi diyorum, çünkü aslında esasa ilişkin hiçbir somut noktaya cevap vermedi, veremedi. Bunun yerine, sadece ve sadece hakaret etti; Halil şöyledir böyledir dedi. Onlara da geleceğim, ama önce, mesele nedir, onu bir gözden geçirmek istiyorum. Çünkü bu iş, benim kişiliğim veya siyasî geçmişimden çok önemli. Burada bilim söz konusu, bilimsel ahlâk söz konusu, bilim ve tartışma standartları söz konusu. Özetle, birkaç yüz kişi bile ilgilense, bu bir bilim ve kültür sorunu ve dolayısıyla önemli.
Geniş çerçeve şu: 1915’te bir facia yaşandı. İttihatçı milliyetçiliği, Osmanlı Ermenilerini, bizatihî (Müslüman Türk değil) Ermeni oldukları için, bir tehdit olarak algıladı. Tehcirle yerleri yurtlarından etti. Söküp aldı, mülksüzleştirdi, konvoylar halinde yollara sürdü. Doğu ve güneydoğu Anadolu’ya girdikleri andan itibaren, korkunç saldırılara uğradılar. Orada ve Suriye çöllerinde yüz binlercesi öldü. Türk dışişlerinin duayenlerinden Kâmuran Gürün bile 250,000 diyor. Britannica’nın 20. yüzyıl edisyonlarında 650,000 rakamı verilmekte. Bazı kaynaklarda bu 850,000’e çıkıyor. Son yıllarda Ermeni diaspora’sının milliyetçi kanatlarında 1.5 milyon “ölü”den söz edilmekte. Bu, başbakanın ve diğer bazı politikacıların Çanakkale’de 250,000 “şehit”ten söz etmesi gibi bir şey. Doğrusu şöyle: 250,000 toplam zayiat rakamı. Ölü sayısı ise 80,000 dolayında. Benzer bir şekilde, 1915-16’da 1.5 milyon Ermeni dendiğinde, bu ölü sayısı değil, ancak tehcire tâbi tutulanların toplamı olabilir.
Öyle veya böyle, bir-iki milyonluk bir Osmanlı Ermeniliği kitlesi devlet eliyle yok edildi. 2005’teki “Osmanlı Ermenileri” konferansının gürültüsü arasında da yazmış ve söylemiştim: tek bir Ermeni öldürülmemiş olsaydı bile, bu tam anlamıyla bir etnik temizlikti ve Birleşmiş Milletler’in 1948 Konvansiyonuna göre, evet, bu kadarı da soykırım sayılır. Çünkü bu Ermeni toplumu veya topluluğu varlığını sürdürmenin maddî-manevî koşullarından tümüyle yoksun bırakılmıştı. Kaldı ki, konvoylara ilk saldırı ve katliamların, İttihatçıların hem zekî hem amoral, proto-faşist “kötü ruhlu deha”sı Talât Paşa’nın gizli emirleri doğrultusunda, Teşkilât-ı Mahsusa saha görevlilerince organize edildiğini de çeşitli ipuçlarını birleştirerek saptıyoruz. Ermeniler için “av mevsimi”nin açılmış olduğu sinyali böyle verildi. Dolayısıyla devletin kendi vahşeti, kâh dinî nedenlerle, kâh mal ve mülklerine göz diktikleri için Ermenilerden nefret eden yerel unsurların vahşetini de tetikledi. Böylece katliamlar, ikincil ve üçüncül halkalar halinde genişledi. Ama hepsi, asıl devlet tezgâhının türevlerinden ibaretti.
Türkiye toplumu, son 10-15 yılda bu soykırım gerçeğiyle, ya da isterseniz Osmanlı Ermenilerinin imhası gerçeğiyle diyelim (bence çok fark etmez) karşılaşıyor ve yüzleşmeye zorlanıyor. On yıllardır tekrarlanan “Ermeni yalanları” masalı delik deşik oluyor; tarihî gerçekler çoğalan katkılarla ortaya çıkıyor. Yayınlar artıyor, yeni doktora tezleri yazılıyor, arşivlerden her geçen gün taze bilgiler günışığına çıkıyor.
Bu süreç kendi coşku ve heyecanını da yaratıyor ve işte bu noktada dikkatli olmak gerek. Bir tehlike, tarihî gerçeği savunmaktan, genel bir “Ermeni-sever”liğe savrulmak. Buna bağlı bir diğer tehlike, Ermeni diaspora’sında yazılan her şeyi ihtiyatsız bir sempatiyle doğru kabul etmek. Oysa her muazzam tarihî olayda olduğu gibi bunun da içinde, velev mağdurlar safında, farklı ideolojik görüşler olur; nefret kaynaklı abartılar olur; yeni göç ettiği toplumda yer tutmak ve öne çıkmak için başına gelenleri bire bin katarak anlatanlar olur; sırf şöhret uğruna, hiç yaşamadığı şeyleri hikâye edenler bile olur. Özellikle Türkiye’nin yeni nesil tarihçileri, bu tür malzemelere yaklaşırken ekstra bir özen göstermelidir. Çünkü ana sahnenin kulisinde bazıları, “işte gördünüz mü, Ermenilerin yazdığı her şey yalandır” diyebilmek için pusuda bekliyor.
Torosyan’ın kitabına ilişkin tartışma, işte bu nedenle ehemmiyet, hattâ vahamet arzediyor. Ayhan Aktar tamamen bu tuzağa düşmüştür; Agos röportajının bir paragrafıyla Taner Akçam, kısmen düşebileceğinin işaretlerini vermektedir. Buradan devam edeceğim.
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- PKK ve Türk solcuları (3) Silâh, savaş, “Önderlik
10.03.2025 - Yarısı biten sürecin kalan yarısına dair
8.03.2025 - PKK ve Türk solcuları (2) “Adam öldürmeyi oyun mu sandın?”
8.03.2025 - PKK ve Türk solcuları (1) Silâh ve şiddet fetişizmiyle dolu otuz yıl
6.03.2025 - Trump’ın, yeni tip Hitler ve bilinçsiz Leninist olarak portresi
10.02.2025 - Bir demokrasi ve mücadele alanı olarak “ahlâklı denetim”
29.01.2025 - Eksik ve kaygılı bir devrimperestlik: Amerikan Devrimi
25.01.2025 - Marksizmden önce devrim, terör, diktatörlük
16.01.2025 - “Bir günde giriverdik demektir Şamı Şerif şehrine”
24.12.2024 - Kültür Bakanına birkaç soru
20.11.2024
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURPKK neden Schrödinger'in kedisine benzedi? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞALTINA, DÖVİZE BAK GÖR HALİNİ… 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm süreci… Yüzlerde hâlâ niye kaygı ifadesi var? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNPKK’nin çekilme hamlesi ne anlama geliyor? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRBatı’nın krizi, küresel düzenin çözülüşü: Türkiye için dönüm noktası üzerine senaryolar ne? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanBöyle giderse bu tren bu tünelden çıkmaz 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolSarkozy hapiste 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’de milliyetçiliğin reformu meselesi 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkumuş hainler ülkeden kaçıyor! 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENVe casusluk hikâyesi 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANNereye doğru gidiyoruz? 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçYoğurtsuz, tereyağsız ve tavuk etiyle iskender kebap olur mu? Olur ama… 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçayİstikrarsızlık üreten istikrar programı 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarışın Halklaşması ve Demokratik Toplum Sürecine Çağrı... 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÇete savaşı mı? 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünAsker göndermek ya da göndermemek… 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUMuhalefetin gerçeklikle bağı koparsa… 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (2) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKronik siyaset bunalımı… 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkan‘Büyük iddialar, büyük kanıtlar gerektirir’ 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHukuk binasını yıkmayın efendiler 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalProtestolar Amerika’yı sallıyor (mu?) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Türk soylu yabancı” mı, “herkes Türktür mü (vatandaş?) daha doğru? 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTGöbeklitepe… Urfa İzlenimleri – 2 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZKomisyon yerli ve demokratik çözümün yol haritasını hazırlamalı 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBir toplum geleceğe nasıl hazırlanır? 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDem Parti’ye çullanmanın hafifliği 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNMadencilik yasasının gölgesinde hasat: Çatalağaç zeytin taşınamaz 21.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTürkiye’nin dilleri, İslam’ın lehçeleri, Allah’ın ayetleri 20.10.2025 Tüm Yazıları
































enver kıdık
sen milli görüşcümüsün,almanyada milli görüş teşkilatını dolandıran yaklaşık 1 milyon euro iç eden sen değilmisin .gerçi o paranın hayrınıda görmedin ki
yusuf kıdık
bu ve buna benzer değerlendirmelerin saadet partisi ve milli görüşcü samimi insanların önüne konulmak istenen yeni engel ve hilelerin bir ön çalışması olduğunu düşünmekteyim,velev ki yazarın iddiaları doğruysa bile bundan milli görüşcülere ne,milli görüşcüler zaten sözkonusu/malum! çalışmalara katılmadığı gibi onlarada aldanıp bu güne kadar onlarla birlikte hareket etmedi, zira milli görüşcüler makam mevki ve para hırsıyla hareket etmedi, bu olumsuz saiklerle hareket edenler ise milli görüşten ayrıldılar ve yazarın bahsettiği milli görüşcülerin içine düşmesini beklediğiniz tehlikenin içine balıklama daldılar, dolayısıyla böyle yazılardaki gayreti istihbarat birimlerinin beyhude yere manuple/ yanıltma ameliyesi olarak uğraştıklarını belirtmeliyim,evet insan elbette hatasını anlayabilir fakat onların hatalarının ülkemize nelere mal olduğunu bu gün hem bir tek dostumuzun kalmayışıyla hemde gerçek bir savaş krizi yaşayarak görmekteyiz, müslümanların daha çok fakirleştiği,ülkenin daha çok borçlandığı,işsizlerin artışı, üretimde gerileme,ülke servetinden hemen herşeyin satılması,batı ürünlerinin en ücra köşelere dahi yaygınlaşması kısacası sömürünün olabildiğince artması da işin bir başka yönü.MİLLİ GÖRÜŞCÜ OLAN HİÇ KİMSENİN GÖMLEĞİNİ ÖIKARMADAN KABUL EDEBİLECEĞİ BİR ŞEY DEĞİLDİR BU OLANLAR. ergenekoncularda bunu istemiyorlarmıydı, buyrun o zaman ergenekoncuların aşkı kimeymiş hükmen ortaya çıkmaktadır,yanıltmaya çalışmayalım lütfen.
yusuf kıdık
tekrar özetlemek gerekirse,yazının içeriği ve üslubu istihbarat birimlerinin manuple metodlarına benzemektedir, amaç önümüzdeki, seçimlerde seçmeni etkileyip saadet partisini istedikleri oy oranında tutabilmektir.böyle numaraları sadece türkiyenin değil, bölge ülkelerinin müslümanlarıda artık yemeyecek çünkü bölgede akapa den sonra vatanlarının tehlikeye düştüğü gerçeğini gören milyonlarca müslüman hep bir ağızdan EMPERYALİZM DEFOL DİYE HAYKIRMAKTADIRLAR ve bununla birlikte gelecek seçimlerde de türkiye seçmeni türkiyenin iki partisinden! biri olan SAADET partisini seçeceklerdir ALLAHın izni ile.
yusuf kıdık
tekrar özetlemek gerekirse,yazının içeriği ve üslubu istihbarat birimlerinin manuple metodlarına benzemektedir, amaç önümüzdeki, seçimlerde seçmeni etkileyip saadet partisini istedikleri oy oranında tutabilmektir.böyle numaraları sadece türkiyenin değil, bölge ülkelerinin müslümanlarıda artık yemeyecek çünkü bölgede akapa den sonra vatanlarının tehlikeye düştüğü gerçeğini gören milyonlarca müslüman hep bir ağızdan EMPERYALİZM DEFOL DİYE HAYKIRMAKTADIRLAR ve bununla birlikte gelecek seçimlerde de türkiye seçmeni türkiyenin iki partisinden! biri olan SAADET partisini seçeceklerdir ALLAHın izni ile.