Halil BERKTAY
• Dersler bitti; sınavları okumak da bitti; not vermek ve notları girmek de bitti (22 Ocak Salı akşamı, sistemin kapanmasına tam beş dakika kala). Öğrenim çıktılarını da yetiştirmek filân derken, gerilim gene de ertesi gün akşama kadar sürdü. 24 Ocak’ta ise siga siga (bizim eski Girit ağzımızdır, yavaş yavaş demek) tatil havasına girer gibi oldum. Derken akşama doğru hem hükümet, hem devlet, herhalde son Kürt açılımına daha fazla sevinmeyelim diye, ayrı ayrı “hediye”ler sundular: Pınar Selek’e ağırlaştırılmış müebbet; İçişleri Bakanlığı’na Muammer Güler.
• Bu nasıl bir siyasî gelenek ve ne kadar şizoid bir sistemdir; daha uygun bir deyim bulamadığım için, biraz eski de olsa “düzen partileri” diyeceğim işte o düzen partilerine özgü içsel iş bölümünde, AB veya Dışişleri veya Kültür ve Turizm gibi “dışa dönük” bakanlıklara (veya hattâ MEB’e) hangi görece demokratik “vitrin” kişilikleri gelirse gelsin... Sıra, adı üstünde “iç işleri”ne gelir gelmez, en karanlık ve şaibeli unsurların ne kadar güçlü bir hegemonyasıdır, polisi ve jandarmayı ve bilinen-bilinmeyen, legal, yarı-legal veya ekstra-legal bütün diğer aygıtlarıyla “güvenlik devleti”ni ve o “güvenlik devleti”yle koordinasyonu, hep onlara ve gene onlara liyakatini böyle nice hizmet ve aidiyet ve ketumiyetlerle ispatlamış olanlara bıraktıran?!
• Sabah çok erken kalkıp bir haftalığına bir yere kaçacaktım, biraz kopmak, kendi başıma kalmak, huzur ve sükûnet bulmak, kafa dinlemek için. Al sana huzur; haydi şimdi sâkinleş bakalım. Gecenin 3’üne doğru zor daldım ve kör karanlıkta saat çalınca fırladım. Daha öğleden evvel uçakta (topu topu iki saatlik Münih yolunda) bir içki, bir içki daha. Kendimi, Tony Judt’ın (Timothy Snyder tarafından konuşturulduğu ve ölümünden sonra yayınlanan) Thinking the Twentieth Century’si (Yirminci Yüzyılı Düşünmek) ile The New York Review of Books’un son sayıları arasında bir yerde kaybetmeye çalışıyorum.
• Steven Spielberg’in, 12 dalda Oscar’a aday gösterilen Lincoln filmi hakkında, (Yale’den, İngiliz Edebiyatı profesörü) David Bromwich bir yazı yazmış, How Close to Lincoln? diye (NYRB, cilt LX, sayı 1, 10 Ocak – 6 Şubat 2013): başlığından da anlaşılabileceği gibi, filmdeki Lincoln’ın “gerçek Lincoln”e ne kadar yakın olduğunu sorguluyor. Bizim basında bu tür bir eleştiriye rastlamadım; tabii ıskalamış olabilirim ama, doğrusu pek de mümkün değil zaten; Rusya’da serfliğin ilgası (1861) gibi, onunla aynı yıl köleliğin ilgası uğruna başlayan Amerikan İç Savaşı da (1861-1865), ister “millî” tarih kitaplarımızın, ister standart tarih kültürümüzün tümüyle dışında kalır ve kimse, 1858 Arazi Kanunnâmesi gibi bazı temel Tanzimat reformlarının, yeryüzünün iki ucundaki bu diğer olaylarla zamandaşlığını bilmez, farketmez bile.
• Fakat şimdi üzerinde duracağım nokta, serflik, kölelik veya mirî mülkiyet gibi pre-kapitalist toprak tasarrufu ve emek kullanım biçimlerinin ABD’de, Rusya’da ve Osmanlı İmparatorluğu’nda hep 19. yüzyıl ortalarında tasfiye edilmesi (veya tasfiyesine yönelik adımlar atılması) değil; sadece demokratik bir politikacı demokrasi içinde ve demokratik hedefler uğruna faaliyet gösteren bir siyaset ve devlet adamı olarak Abraham Lincoln. Zaten film de, David Bromwich’in yazısı da bunun hakkında: her şey, İç Savaşın “Kuzey”in zaferiyle sonuçlanacağı belli olmuşken, 1864 sonundaki başkanlık seçimlerini de yüzde 55’le kazanan Lincoln’ın, Ocak-Şubat 1865’te anayasaya bir Onüçüncü Madde ekleyip köleliği toptan yasaklama çabası etrafında dönüyor. Olay, bu anayasa değişikliğini Kongre’den geçirme kavgası.
• Bromwich’in ilginç gözlemleri var, kısmen filmde de görülebilen “tarihsel Lincoln” hakkında. En basiti, hitabetiyle ilgili. Lincoln’ın sesi, 1.93’lük boyuyla mütenasip, gök gürültüsü gibi bir bariton değil, hayli tiz bir alto’ymuş. Bu da bilinirmiş ve Spielberg’in ekibinde birileri bunu çok iyi çalışmış olmalı ki, Lincoln’ı oynayan Daniel Day-Lewis’in normal sesini tizleştirmeyi ve daha asabî, alttan alta homurtulu kılmayı başarmışlar.
• Burada ister istemez iki şey geliyor insanın aklına. Bir, tarihsel bir film ve hele tarihî bakımdan iyi bilinen kişilikler söz konusuysa, ayrıntıda titizlik ne demektir, görüyoruz (Muhteşem Yüzyıl hakkında ileri geri konuşan herkesin kulakları çınlasın). Fakat iki, elin Amerikalısının Lincoln’a reva gördüğü böyle özenli bir gerçekçilik, “Türk büyükleri”ne uygulanabilir mi? İki buçuk yıl oluyor; Atatürk’ün sesinin genellikle bilindiği gibi “tiz (ince) değil, tok ve gür” olduğu keşfedilince millî bir yaramıza merhem sürülmüş, göğsümüz kabarmıştı. Ümit Kıvanç’ın 14 Ağustos 2010 tarihli Ata’nın sesi tiz değil!Ata’nın sesi tiz değil! hicvine dönüp bakmanızı tavsiye ederim.
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- PKK ve Türk solcuları (3) Silâh, savaş, “Önderlik
10.03.2025 - Yarısı biten sürecin kalan yarısına dair
8.03.2025 - PKK ve Türk solcuları (2) “Adam öldürmeyi oyun mu sandın?”
8.03.2025 - PKK ve Türk solcuları (1) Silâh ve şiddet fetişizmiyle dolu otuz yıl
6.03.2025 - Trump’ın, yeni tip Hitler ve bilinçsiz Leninist olarak portresi
10.02.2025 - Bir demokrasi ve mücadele alanı olarak “ahlâklı denetim”
29.01.2025 - Eksik ve kaygılı bir devrimperestlik: Amerikan Devrimi
25.01.2025 - Marksizmden önce devrim, terör, diktatörlük
16.01.2025 - “Bir günde giriverdik demektir Şamı Şerif şehrine”
24.12.2024 - Kültür Bakanına birkaç soru
20.11.2024
Yazarlar
-
Nevzat CİNGİRTBürokrasi, tarımın gerisinde kaldı 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciFaizi MB’mi yoksa Adliye mi belirliyor? 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZPKK’nın son açıklaması: Süreç devam ediyor, ama nasıl ? 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUTrafik, yargı ve casusular 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞHamdi Ulukaya (Çobani) en zengin Türkiyeli seçilmesi üstüne... 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“İnsanın ümüğüne bu kadar çökülmez…” 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇözümün kolaylaşması isteniyorsa… 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBu bir haber değildir: Türkiye, doğal alan kaybında birinci 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİİmamoğlu'na casusluk tutuklamasının akla getirdikleri 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselMerkez Bankası zor bir viraja girdi 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFed mi, TCMB mi? Çetrefilli bir soru, ironik bir cevap 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Süreç’te yeni safha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanBöyle giderse bu tren bu tünelden çıkmaz 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURPKK neden Schrödinger'in kedisine benzedi? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm süreci… Yüzlerde hâlâ niye kaygı ifadesi var? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRBatı’nın krizi, küresel düzenin çözülüşü: Türkiye için dönüm noktası üzerine senaryolar ne? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞALTINA, DÖVİZE BAK GÖR HALİNİ… 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNPKK’nin çekilme hamlesi ne anlama geliyor? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünAsker göndermek ya da göndermemek… 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANNereye doğru gidiyoruz? 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçayİstikrarsızlık üreten istikrar programı 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÇete savaşı mı? 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçYoğurtsuz, tereyağsız ve tavuk etiyle iskender kebap olur mu? Olur ama… 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’de milliyetçiliğin reformu meselesi 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarışın Halklaşması ve Demokratik Toplum Sürecine Çağrı... 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (2) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalProtestolar Amerika’yı sallıyor (mu?) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKronik siyaset bunalımı… 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkan‘Büyük iddialar, büyük kanıtlar gerektirir’ 25.10.2025 Tüm Yazıları
































fahri Öktem
Ermenilerin sığındığı bir semtte, aynı cadde üzerinde aynı yaşlarda Ermeni kadınlar hedef alınıyorsa,..... eh bunu YAZAN IRKCIYA diger basinda tabiiki der KATIL ERMENI diye ! Istanbulda GÜNDE KAC KADIN VE ERKEK siddetle MUHATAP OLUYOR diye haber yaparsan IRKCI OLMADIGIN bilinir, ama her seyi AZINLIK GÖZLÜGÜ ile GÖREN DE ASLEN IRKCILIK YAPIYORDUR...