Halil BERKTAY

Tatilden (son) ABD’nin ve TC’nin Cumhuriyetçileri
9.02.2013
3559

 Tatil kaldıysa artık. Döneli çok oluyor ve bu bir hafta iş yoğunluğundan cehennem gibi geçti. Ama o sâkin günlerde düşünüp yazmayı planladıklarımı bitiremedim.


Değişimin diyalektiği

Biri, geçen günkü Münih müze sohbetinden devamla, oradaki ve buradaki muhafazakârların benzerlikleri ve ilişkileriyle ilgili. Söylemeye gerek var mı; Türkiye’deki muhafazakârlar deyince tabii AKP’yi değil CHP’yi kastediyorum. Günümüzde en statükocu, en taşlaşmış, değişime en kapalı parti, kesim, ideoloji, ne derseniz deyin, Atatürkçülük ve Atatürkçü mirasa yaslandığı için/ölçüde de CHP. Bu da tamamen, Marksizmin korumamız gereken görece doğru tesbitlerinden birine uygun: zamanla her şey zıddına dönüşüyor; bir dönem ileri olan zamanla tutuculaşıyor; bir dönemin yeni kurumları eskiyip daha fazla gelişmenin önünde bir engel, yarılması gereken bir kabuk haline geliyor.

Bu noktada, İttihatçılığın ve sonra Kemalizmin “başından beri” (ne demekse) “gerici” olduğu ve “sağı” temsil ettiği fikrine karşı da ki var, böyle düşünenler bir uyarıda bulunmak isterim. Bana göre bu, tarihsel değil idealist bir yaklaşım; her çağın kendine özgü bir siyasî mevzilenişi ve bu çerçevede gelişen kutuplaşmaları olduğunu gözardı ediyor. Daha gerçekçi olan ise belki şöyle bakmak: Modernist Türk milliyetçiliğinin birinci ve ikinci kuşakları, 20. yüzyılın ilk yarısında (Garp) “medeniyet”i(ni) yakalamayı amaçlayan hamleler yaptılar ve bir dizi yeni kurum yarattılar. “Ancak böyle olabilirdi” demek ne kadar yanlışsa, “ah keşke böyle olmasaydı” demek de o kadar yanlış. Ahistorik. Doğrusu, her şeyin bir bedeli olduğunu ve zaman içinde bu bedellerin öne çıktığını akılda tutmak. Tarih somut olarak “öyle” değil böyle aktı ve bedeli de şunlar oldu. Önce Tanzimatın, sonra Jön Türk Devriminin, ardından Kemalist Devrimin bir çeşit cebrî yürüyüşle, yukarıdan aşağı verilmiş bir marş marşla “muasır medeniyet seviyesi”ne ulaşma projesi, değişen dünya koşullarının da etkisiyle tıkandı ve zaman içinde olumsuz mirası öne çıktı. Şimdi yeni bir tarihsel sorunlar öbeği ve yeni sosyo-ekonomik güçlerin beslediği farklı dinamikler söz konusu. İşte bu süreçtir ki CHP’yi, “Atatürk ilke ve inkılâpları”nı korumak adı altında statükoya yapıştıkça yaya bıraktı, bırakıyor.


Marjinalleşen mağluplar

İş kitabiyata gelince, tarihsel materyalizmin altyapı-üstyapı çelişkisi, belirli bir ekonomik temel veya üretim tarzına bir süre hizmet eden belirli üstyapıların, bir yerden sonra o ekonomik temelin daha fazla gelişmesini kösteklemesi gibi çeşitli önermelerini, icabında Marx ve Engels’ten sûre ve âyet gösterircesine sıralayacak olanların, bu basit uygulamalı örneği bir türlü idrak edemeyip AKP’yi “en sağ” ve “baş düşman” bellemeleri, gene Marksizmin “yanlış bilinç” (false consciousness) ve “çağın yanılsaması” (illusion of the epoch) gibi kavramlarına tıpatıp oturuyor. Bir diğer gösterge, CHP’si, ordusu, Atatürkçülüğü ve ulusalcılığı ile Türkiye’nin siyaset sahnesinin sağ kanadının, Amerikan siyasetinin sağ kanadıyla birbirlerine nasıl yaslandıkları, ne kadar benzeştikleri, ne gibi çarpıcı paralelliklerinin oluştuğu. Ergenekon’un, AKP’ye karşı bir darbe girişimi için George W. Bush yönetiminden destek aramış olduğu çok açık da, bunun ardında “marjinalleşen mağlup”lara özgü nasıl bir kader ortaklığı yattığının farkında mıyız acaba?

ABD’deki son seçim kampanyası sırası ve sonrasında çok yazılıp çizildi; neo-con’ları, “dinî sağ”ı, Rush Limbaugh gibi uzlaşmazlık vaizleri, Tea Party gibi buram buram taşra dar kafalılığı kokan “diriliş” fondamentalizmleriyle, Bill Clinton ve Barack Obama’ya karşı duydukları çığrından çıkmış nefretle Cumhuriyetçi Parti, öyle doktriner bir sağcılığa kaydı; Doğu ve Batı kıyılarının liberal ana ekseninin yanı sıra kadınları, siyahları, beyaz olmayan bütün diğer grupları, Hispanikler ile legal veya illegal bütün göçmenleri, çevrecileri ve LBGT özgürlük akımlarını o denli karşısına aldı ki... Bir bakıma ABD ölçülerinde “millî” bir parti olmaktan çıktılar ortadaki seçmenlere hitap edememek anlamında; dolayısıyla hiç beklenmedik dünya krizleri patlak vermedikçe ve/ya Demokratlar çok büyük hatâlar yapmadıkça, kısa ve orta vâdede seçim kazanmaları, eh, imkânsız değilse de çok zor gözüküyor. Cumhuriyetçiler arasında “ılımlı” (moderate) sözcüğünün artık küfürle bir tutulması yüzünden, Mitt Romney gibi görece merkezci bir politikacının bile, başkan adayı oluncaya kadar radikal sağcılık gösterilerinde bulunması, başkan adaylığını sağladıktan sonra ise “orta”lamaya çalışmak gibi çok zor bir manevraya girişmesi ama başaramaması, bunun son kanıtını oluşturmakta.

İlginç olan, GOP’un aşırı sağının Romney’lere ayak bağı olması gibi, CHP’deki ulusalcıların da yenilik karşıtı istemezükçülüğü. GOP’un Rush Limbaugh ve Sarah Palin’leri varsa, CHP’nin de Muharrem İnce’leri, Birgül Ayman Güler’leri var. Üstelik hiç GOP gibi popüler ve kitlesel olmadılar. Değişen Türkiye’de, GOP’un yüzde 40’larına da değil, yüzde 20’nin bile altına mahkûmlar.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar