Halil BERKTAY
Peki, bu en yukarıdaki adamlar gerçekte ne kadarını görür, duyar ve bilir, etraflarında ve aşağılarda, toplumun reel hayatında olup bitenin ?
Bu açıdan, modernite öncesi ile modern devletler elbette çok farklı. Geleneksel tarım ve köylü toplumunda, kamusal alan dar veya nâmevcut; merkez bürokrasisi zayıf (çünkü herkese maaş ödemeye yetecek nakit yok). Buna karşılık ulaşım yavaş; halk okuryazar değil; yazılı bilgi ve haber dolaşımının, yüksek mercilere başvuru olanaklarının büyük ölçüde dışında. Özetle, ara kademeler çok fazla ve bütün koşullar yerelliğe yatkın.
Bu çerçevede asıl hükümdar pek de bilemeyebilir toplumsal yaşamın ayrıntılarını. Bu, devletin tarafsız olması demek değil, kuşkusuz. O kadarı bir “yanlış bilinç”tir, “çağın yanılsaması”dır. Ezilenlerin kahredici saflığını yansıtır. Öte yandan, tabii ki Osmanlı sarayının saydamlığı düşük; kovuklaşma, klikleşme ve bilgiyi yastık altında saklama kapasitesi çok daha fazladır. Zaten sultanlar ve bütün diğer rical de, bu yüzden, en güvendikleri kişilerden özel maiyetler kurma ihtiyacını duyarlar.
Buna karşılık modern devlet çok farklıdır. Nazarı ve eylemi çok daha derine nüfuz eder.
Bürokrasisi ve istatistikleri; askerlik şubeleri, vergi memurları, nikâh daireleri ve okullarıyla köy ve mahalle seviyesine, hattâ özel hayata girer. Auden’a, herkesin hayatının her ânını kaydettiği “Meçhul Vatandaş”ın (The Unknown Citizen) ironik şiirini yazdırtır. Bütün toplumda “Büyük Ağabey Seni İzliyor” hissini uyandırır. Sadece totaliter rejimler için değildir, Orwell’in imajı. Totalitarizm imkânını bizatihî modernite yaratır. Ve bunlar ancak demokrasiyle; daha iyisi, Popper’in “açık toplum” diye özetlediği karşı-olanaklarla : özgür basınla, özgür radyo ve televizyonla, sansürsüz internetle, serbest haber, bilgi ve fikir dolaşımını kolaylaştıran eski-yeni bütün faktörlerle, kamusal aleniyetle, anketlerle, politika ve seçimlerle ilgili hemen her şeyin herkes tarafından bilinir olmasıyla, kısmen dengelenebilir.
Öyle veya böyle, haberleşme örüntülerinin ileri iletişim teknolojisiyle kurulduğu; kamusal alanın açıldığı ve okuryazar bir kamuoyunun ortaya çıktığı sosyal formasyonlarda, modern devlet aygıtlarının tepesinde oturan kişilerin, çok çeşitli ölçütlerle “önemli” diyebileceğimiz olayları duymamış ve bilmiyor olmaları ihtimali çok zayıftır –tersten söyleyecek olursak, bizim bu tür inkâr girişimlerine inanmamız çok daha zordur. Bal gibi biliyorlardır aslında. Evren mi haberdar değildi, Diyarbakır hapishanesinde yapılanlardan ? Stalin mi haberdar değildi, kendi emrettiği ve günü gününe rapor aldığı, Moskova duruşmalarına giden 1930’lar terörü sırasında eski yoldaşlarına, Buharin, Zinovyev, Kamenev, Radek, Pyatakov ve diğerlerine reva görülen sorgulama ve “itiraf” alma tarzından ? Hitler’i bir yana; Nürnberg’de yargılanan diğer üst rütbeli Naziler, Göring, Hess, Jodl, Keitel, Kaltenbrünner gibileri mi haberdar değillerdi, kapısında “Emek insanı özgür kılar” (Arbeit macht frei) yazan Auschwitz’de sürüp giden üretim sürecinin gerçek niteliğinden ?
Güldürmeyin beni. Burada tâyin edici olan, her şeyden önce bir siyasal rejimin, bir iktidar biçiminin ve onu uygulayan esas kuvvetin (ama NASDAP, Gestapo ve SS’ler, ama SBKP, OGPU veya NKVD, ama 12 Eylül 1980 cuntası, dayandığı silâhlı kuvvetler, sıkıyönetimleri ve kontrgerillası, özel harp dairesi) içsel niteliği, hizmet töresi, orada yaşayan ve çalışanların son derece iyi bildiği bütünsel atmosferidir. Bu sütunda geçmişte de zikrettim; eski BM genel sekreteri Kurt Waldheim, (maalesef sonunda kazandığı) Avusturya Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde, Nazi Partisi üyesi ve Wehrmacht’ta teğmen olduğu ortaya çıktığında, önemsiz bir görevde olduğu için yapılanları bilmediğini iddia etmişti de, Mark Mazower bütün bir kitap yazmıştı (Inside Hitler’s Greece, 1993), Alman ordusuna mensup herhangi bir kişi (üstelik de işgal altındaki bir ülkede, Yunanistan’da görev yapan bir istihbarat subayı) için bunun neden imkânsız olduğunu ortaya koyan. Öyle bir dil, öyle bir görev anlayışı, öyle özel bir terminoloji yaratılmıştı ki, diyor Mazower, kimse bunun dışında kalamaz, anlamadığını söyleyemezdi. Suç herkesi kapsıyordu.
Peki, dolayısıyla neyi bilir ve belki neyi bilmez, Evren, Stalin, Hitler (ya da Waldheim) gibileri ? Faraza emri altındaki işkencecilerin tek tek kimliklerini, künyelerini, ya da işkence yöntemlerinin ayrıntılarını –saatlerce dövmeyi, ayakta tutmayı, uyutmamayı, kızgın borulara bağlamayı, domuz bağını, tırnaklarını sökmeyi, falakayı, Filistin askısını, elektrik vermeyi, cop sokmayı, dışkı yedirmeyi– bilmeyebilir pekâlâ, tabii kendisi alt rütbelerden bunları yapa yapa terfi etmemişse. Gerçi Talât Paşa ve Pinochet bunları dahi biliyordu. Ama diğer “büyük adam”lara böyle somut enformasyon gene kendi emir ve talimatlarıyla sunulmamış da olabilir, lideri sahte bir masumiyetle çevreleyip politikalarının korkunç sonuçlarından korumak adına. Paşam, Führerim, Birinci Sekreter Yoldaş ! Aldatılmış Kürtleri tekrar Türklüğe kazanmak –Parti’ye ve Sovyet rejimine ihanet çemberini kırmak– ırkımızın saflığını korumak için, vatansever güvenlik güçlerimizce gereken her şey yapılmaktadır. Buna benzer örtük, imâlı ifadeler yeter de artar bile.
Nâzım, Atatürk ve Atatürkçülükle devam edeceğim.
Yazarlar
-
Nevzat CİNGİRTBürokrasi, tarımın gerisinde kaldı 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciFaizi MB’mi yoksa Adliye mi belirliyor? 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZPKK’nın son açıklaması: Süreç devam ediyor, ama nasıl ? 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUTrafik, yargı ve casusular 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞHamdi Ulukaya (Çobani) en zengin Türkiyeli seçilmesi üstüne... 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“İnsanın ümüğüne bu kadar çökülmez…” 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇözümün kolaylaşması isteniyorsa… 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBu bir haber değildir: Türkiye, doğal alan kaybında birinci 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİİmamoğlu'na casusluk tutuklamasının akla getirdikleri 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselMerkez Bankası zor bir viraja girdi 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFed mi, TCMB mi? Çetrefilli bir soru, ironik bir cevap 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Süreç’te yeni safha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanBöyle giderse bu tren bu tünelden çıkmaz 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURPKK neden Schrödinger'in kedisine benzedi? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm süreci… Yüzlerde hâlâ niye kaygı ifadesi var? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRBatı’nın krizi, küresel düzenin çözülüşü: Türkiye için dönüm noktası üzerine senaryolar ne? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞALTINA, DÖVİZE BAK GÖR HALİNİ… 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNPKK’nin çekilme hamlesi ne anlama geliyor? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünAsker göndermek ya da göndermemek… 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANNereye doğru gidiyoruz? 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçayİstikrarsızlık üreten istikrar programı 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÇete savaşı mı? 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçYoğurtsuz, tereyağsız ve tavuk etiyle iskender kebap olur mu? Olur ama… 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’de milliyetçiliğin reformu meselesi 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarışın Halklaşması ve Demokratik Toplum Sürecine Çağrı... 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (2) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalProtestolar Amerika’yı sallıyor (mu?) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKronik siyaset bunalımı… 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkan‘Büyük iddialar, büyük kanıtlar gerektirir’ 25.10.2025 Tüm Yazıları
































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024