Halil BERKTAY
Atatürk’ün, 16-17 Ağustos 1931’de Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti Yüksek Riyaseti’ne hitaben yazdığı “haşiye”de Türk ve İslâm tarihi hakkında dile getirdiği görüşlerin eleştirisini, kaldığım yerden sürdürüyorum. Önce, 1a’dan 1g’ye kadar dokuz maddelik bir sistematik oluşturmuş (16 temmuz): kendi yorum ve açıklamalarımın ilk yedisini de bunlara denk düşecek paralel bir dizi halinde 2a’dan 2e’ye sıralamıştım (21 temmuz). Şimdi, İslâm hassa orduları ve Türklerin konumuna geliyorum.
(2f) Atatürk’ün bu konuya yaklaşımı bana tarihî gerçekler ve gerçeklik açısından özellikle ilginç geliyor. Daha önce de belirttiğim gibi, akademik tarihçilik açısından bu, iki kere iki dört kadar, ya da yerçekimi, termodinamik yasaları ve elementler tablosu kadar iyi bilinen bir mesele. Üzerinde hiçbir şüpheye yer yok : bu köle, kul, gulam veya kapıkulu orduları elle tutulur bir realite.
Meselenin elbette iki yanı var. Kölelik hem genel, evrensel bir hukukî statü. Bu niteliğiyle yeryüzünde son derece yaygın. Hem de özgül biçimleri var. İşte askerî kölelik bunlardan biri. Sadece İslâm âleminde gözleniyor. Hükümdar “kendi” toplumunun dışından edinilen (erkek) kölelerin dikkatle seçilmiş bir bölümünü, uşak ve hizmetçi olarak, ya da toprakta, zanaat üretiminde, madenlerde değil, askerî alanda kullanıyor. Özel muhafızlarını, en sıkı ve güvenilir hassa ordusunu, içinde doğduğu yer ve çevreden koparılmış, köksüzleştirilmiş bu insanlardan kuruyor.
Osmanlı yeniçerileri, sadece bunun en gelişmiş ve bize okutulan, dolayısıyla en iyi bildiğimiz örneği. Gökten zembille inmiş değil. Arkasında yüzlerce yıllık bir yığın deneme ve model var. Osmanlılar nasıl kapıkullarını bile isteye Müslüman değil Hıristiyanlar arasından seçiyorlarsa (çünkü icabında o Müslüman topluma karşı da kullanacaklarsa), Araplar da askerî kölelerini gene Arap kabilelerinden değil, daha çok, bitişik bozkır alanlarının Türk boylarından temin ediyorlar (çünkü icabında, Arap-İslâm imparatorluğu ve toplumunun diğer unsurlarına karşı kullanacaklar).
Biraz diyalektik. Bütün bu (Türk ve diğer) gulamların köleliği de bir gerçek, askerî bir kast oluşturmaları da. Yani hem tamamen, bütün varlıklarıyla, canlarına varıncaya dek efendilerine aitler, onların iradesi altındalar. Hem de bazen, bir saray darbesiyle iktidarı ele geçirip kumandanları adına hüküm sürmeye başlayabiliyorlar. Ancak, Türklerin klasik İslâm diyarlarına hâkim olması bu gibi “pretoryen devlet”lerle değil, büyük aşiret kitlelerinin 11. yüzyıldan itibaren Ön Asya’ya göç etmesiyle gerçekleşiyor. Bu andan itibaren ve Birinci Dünya Savaşı’na kadar, Orta Doğu’yu “Türk askerî aristokrasisine müstenid” devletlerin (Fuat Köprülü) yönettiğini görüyoruz.
Bütün bunlar, Türkiye’de ve dünyanın her yerinde, bütün ciddî Tarih programlarında lisans ve lisansüstü öğrencilerimize verdiğimiz en temel, en basit bilgiler. İtiraz edilecek hiçbir yanı yok. Gocunacak hiçbir yanı da yok. Bütün kavimlerin geçmişi inişli çıkışlı. Kölelik, esaret, bağımlılık, sömürgelik hal ve dönemlerini yok sayabilir miyiz ? Bugünün bağımsız milletleri, “şimdi özgür olduğumuza göre, eskiden şu veya bu imparatorluk içinde yer aldığımız hiç söylenmesin” diyebilirler mi ? Afrika kökenli siyah Amerikalılar “madem artık eşit ABD vatandaşlarıyız, eskiden köle olduğumuzdan hiç söz edilmesin” diyor mu ? Feministlerin aklından, kadınların binlerce yıllık eşitsizliğini tarihten silmek geçiyor mu ?
Atatürk’ün, Arap-İslâm hassa ordularında Türk kökenli asker-kölelerin varlığına ilişkin tavrı, işte bu tür çağdaş, bilimsel kavrayış ve duyarlılıklarımıza da ters düşüyor. Görülüyor ki Atatürk için, bir, Türk-Arap farkı ve karşıtlığı çok önemli; iki, yüksek olan ve olmayan ırklar çok önemli; üç, sadece bugün değil bütün geçmişte, kimin efendi-sahip-hâkim, kimin ise köle-esir-zelil-naçiz olmuş olduğu çok önemli. “Biz” bu kötü Araplara köle olmuş olamayız. Olmuş olsak bile, bu söylenmemeli. İllâ tarihte olmuş her şeyi söylemek zorunda değiliz. Bir kısmını söyleriz, bir kısmını söylemeyebiliriz. Tarih bize mutlaka her gerçeği ifade etmemizi emredemez. –Atatürk’ün 16-17 Ağustos ’31 mektubunda, bu konudaki tavrını, aşağı yukarı bu şekilde özetleyebiliriz.
Katılmadığımı ifade etmek isterim. Bütün bilim insanları gibi tarihçiler için de gerçek ve gerçeğe bağlılık, her şeyin üzerindedir. Bir norm, bir meslek töresi olarak öyle olmak zorundadır. Bu en temel aidiyetten, başka hiçbir amaç uğruna tâviz verilemez. Verilirse bilimsel namus biter, meslek de biter. Farklı görüşlerde olsalar da birbirlerinin metodolojik dürüstlüğünden şüphe etmeyen, bu asgarî müştereki koruyarak tartışan ve gerçeğe her seferinde biraz daha yaklaşmaya çalışan bir tarihçiler loncası veya camiasından geriye hiç ama hiçbir şey kalmaz.
Tarihçilerin kendi paradigması adına yalan söyleyeceği karşı tarafça ve herkesçe, daha baştan kabul edilen kamplara ayrışması; farklı yaklaşımlardan çok daha vahim bir buluşamaz ve konuşamazlığa kapanması, kaçınılmaz hale gelir.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024