Halil BERKTAY
[23 Aralık 2014] Bitişikte iki çift görüntü yer almakta. En solda, 1450’lerin 42 satırlı Gutenberg İncili; onun yanında, bir Osmanlı tapu tahrir defteri. En sağda, yukarıdaDomesday Book’tan Latince (Ortaçağ Latincesi) bir sayfa ve altında, Ahmed Karahisarî’ye atfedilen ama oğluna da ait olabilecek bir 16. yüzyıl Kuran’ı. Kutsal kitaplar malûm; diğerleri izaha muhtaç. Timar sisteminin 15. yüzyıl ortaları ile 16. yüzyıl sonları arasındaki işleyişi çerçevesinde Osmanlı devleti, sancak veya kazalara 30-40 yıl aralarla “il yazıcıları” denen heyetler yollayıp erişebildiği bütün tarımsal gelir kaynaklarını kaydettirir; ortalama vergi akışını bu bilgilere dayandırmaya çalışırdı. Çok yeni ve özgün bir sistem değildi gerçi; yüzyıllar önce Avrupa’da da pekâlâ biliniyordu. Nitekim Normandiya Dükü William İngiltere’nin fethini tamamladığında, 1085 yılı itibariyle ülke çapındaki her türlü toprak tasarrufu ve vergi yükümlülüğünün saptanmasını emretmiş; çıkan sonuçların 1086 tarihli tutanağı, özgün adıyla Liber de Wintonia (Winchester Defteri), hükümlerinin itiraz edilemezliği nedeniyle 12. yüzyıldan itibaren (Orta İngilizce yazılışıyla) Domesday Book(Kıyamet Kitabı) diye anılmaya başlamıştı. Fakat demek ki bu “resim”lerde konular üç aşağı beş yukarı aynı: (a) tektanrıcı inanışlar; (b) bağımlı köylülerin artı-ürününe nasıl el konacağı. Ama iki değişik yazının salt görsellik boyutu, muazzam sembolik önem kazanıyor; ayırıcı bir rol oynuyor; farklı kültür ve kimlik dünyalarının hem simgesi hem kilidi haline geliyor.
Anlaşılabileceği gibi, “herkes gider Mersin’e, ben giderim tersine” misali, birkaç hafta rötarla Osmanlıca meselesine dönüyorum. Bu da çok oldu geçmişte. Her şey çok hızlı akıyor; gündem habire değişiyor; bir önceki aşama unutulup gidiyor. HB neden sonra, çok arkalardan, kör topal yetişiyor (veya yetişemiyor). Ama belki böylesi daha iyi. Bizde tartışma denen şeyler, tartışma değil zaten. Daha çok, el kaldırıp tavır alma, ben şu yanda veya bu yandayım deme gösterileri. Stand up and be counted (kalk, hazırolda dur, sayıma katıl). Kimsenin öğrenmeye, ufkunu genişletmeye, hele tutumunu değiştirmeye niyeti yok. Dostlar alış verişte görsün.
İşte böyle teselli ediyorum kendimi, olay soğuduktan sonra, sâkin kafayla biraz derli toplu şeyler yazmak yüzde bir daha yararlı olabilir diye. Tekrar pahasına: Eğitim Şûrası’nın kamusal alana bir dizi yeni İslâmî kültür ve inanç sembolü dikme atılımında en çok tepkiyi (3) Osmanlıca dersleri çekti (konu numaralamam 13 Aralık’tan devam ediyor). Her iki tarafta inanılmaz cahillikler sergilendi. Savunanlar insanların “hiç olmazsa” dedelerinin mezar taşlarını ya da cami, çeşme ve diğer anıtların üzerindeki kitabeleri okuyabilmesinden dem vurdu (asıl onları sökmenin çok zor olduğunu akıllarına dahi getirmeden). Karşı çıkanlar, ana dilini iyi bilen herkesin, o dilin daha eski biçim ve aşamalarını da rahatlıkla okuyabileceğini iddia etti — bu yolla, güya Osmanlıcanın “bir yabancı dil olmadığını,” dolayısıyla özel olarak öğretilmesi ve öğrenilmesi gerekmediğini ispatlamak için. Hattâ çoğu zaman, yazı ile dilin kendisi arasındaki ayırım bile gözetilmedi; Arap alfabesinden türetilmiş Osmanlı “eski yazı”sı ile Osmanlı Türkçesi arasındaki fark güme gitti.
Özellikle belirteyim; ben bir Osmanlı tarihçisi değilim. Öte yandan Osmanlı tarihçileri ve tarihçiliğiyle haşır neşirim; yıllardır, içinde çok seçkin Osmanlı tarihçilerinin yer aldığı Tarih bölüm veya programlarında bulundum, hattâ koordinatörlüğünü yaptım ve halen de yapıyorum; müfredatlarını hazırlamaya, Osmanlı Tarihi master ve doktorasının “araştırma dilleri yükümlülükleri”nin (kaç yıl ve hangi düzeye kadar Osmanlıca, kaç yıl Arapça, kaç yıl Farsça vb) belirlenmesine katkıda bulundum. Eh, diyelim ki ikinci elden de olsa belirli bir bilgim var bu konularda. Herhalde bu yüzden, en çok, ileri geri lâf yetiştirirken bunca Osmanlı tarihçisinin nasıl yetişiyor olabileceğini hiç düşünmeyen, üniversitelerin Tarih bölümlerine ve dil derslerine açıp bakmak zahmetini dahi göstermeyenlere hayret ediyorum.
(4) Çıkış noktası itibariyle, evet, bu sorunun kaynağında yatan, modernist Türk milliyetçiliğinin Türkiye’nin Doğu uygarlığına mı, Batı uygarlığına mı dahil ve ait olacağına dair, 1920’ler ve 30’lardaki tasavvurlarıdır. Yazı Devrimi veya Harf Devrimi denen olay bu açıdan problemlidir, tartışılmalıdır. Oral Çalışlar’ın da İsmet İnönü’den alıntılarla hatırlattığı gibi (12 Aralık: Osmanlıcayı neden yasakladılar?), “eski yazı”ya karşı ve Latin alfabesi lehine sayıp dökülen, ilkinin imkânsız denecek derecede zor olduğu ve ümmîliğe, cehalete yol açtığı, ya da ilkiyle değil ancak ikincisiyle çağdaş bilim yapılabileceği gibi gerekçelerin hemen hepsi palavraydı ve palavradır. Bu sis perdesinin ardındaki asıl neden bir kimlik mühendisliğiydi; Kemalistlerin modernizasyon uğruna Türkiye’yi İslâm kültür dairesinden çıkarıp Batı kültür dairesine aktarma projesi ve bu doğrultuda, ülkeyi mevcut toplumsal belleğinden koparıp üzerine yeni, Batılı bir toplumsal bellek ve kültür monte etme çabasıydı. Şart değildi, çünkü modernleşme pekâlâ geçmişle ve gelenekle farklı bir ilişki kurulmasıyla da elele gidebilirdi. Ama o gün içinsentezciler değil mutlakçılar kazanmış ve onların Batı toptancılığı egemen olmuştu. Çözüm bilimsel veya objektif anlamda değil, politik açıdan “biricik” hale gelmişti. En başta işaret ettiğim gibi, bu açıdan değişik yazı türlerinin farklı görselliği de başlı başına sembolik, bir yığın başka çağrışımla yüklü bir önem taşıyordu.
O zamanın galiplerine göre geri kalmışlığın sorumlusu olan eski kültür ve bellek “eski yazı”yla dokunmuştu; “eski yazı” üzerinden bütün bir İslâm, Arap ve Fars geleneğine bağlıydı. İlerlemenin önünün açılması uğruna, yeni kültür ve bellek “yeni harfler” üzerinden, Eski Yunan ve Roma temelleri üstünde yükselmiş Batı kültürü ve kimliğine bağlanacaktı.
Aşikâr ki bugün Osmanlıca dersleri dendiğinde bütün bu anılar yeniden canlanıyor ve Müslümanlar ile laikler arasındaki kutuplaşmaya bir de buradan su taşınmaya başlıyor. Birileri bunu, Türkiye’nin Batılı kimliğini (ve daha genel olarak, Cumhuriyetin bütün kazanımlarını) yok etmeye yönelik bir karşı-devrim gibi görüyor. Diğerleri ise, 1920’lerdeki haksız ve yanlış kopuşun haklı ve doğru rektifikasyonu sayıyor. İbre bir uçtan diğerine savrulmakta. Fakat acaba bugünün galiplerinin (bir kısmının) özlediği restorasyon, reel olarak gerçekleşebilir mi? Kimilerinin “sağcı” diye burun kıvırılp okumaya tenezzül etmediği Etyen Mahçupyan, Eğitim Şûrası hakkında peş peşe yazdığı beş önemli yazıda (Akşam, 11-14-16-18-21 Aralık), eskiden Batılılaşmacılar mutlakçılıkta israr eder, gelenekçiler ise savunma hattını sentezcilikte kurmaya çalışırken, bu sefer İslamcı kesimin sentezciliği bırakıp mutlakçılığa kaydığına; (benim “aradığımız bütün değerler Mehmed Âkif ve Necip Fâzıl’da mevcuttur” diye özetleyebileceğim) bir basitçiliğin vücut bulduğuna; bu değerlerin Türkiye’nin geleceğine nasıl güç katacağının ise hiç açıklanamadığına; her halükârda, büyük bir yüzeysellik tehlikesi doğduğuna, hem de defalarca işaret etti.
Hemen tamamen katılıyor ve Osmanlıca derslerinin 1920’lerde ampüte edilen eski kültürü, belleği ve kimliği neden geri getiremeyeceğini gösterebilmeyi umuyorum.
Yazarlar
-
Mehmet TIRAŞALTINA, DÖVİZE BAK GÖR HALİNİ… 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanBöyle giderse bu tren bu tünelden çıkmaz 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm süreci… Yüzlerde hâlâ niye kaygı ifadesi var? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNPKK’nin çekilme hamlesi ne anlama geliyor? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURPKK neden Schrödinger'in kedisine benzedi? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRBatı’nın krizi, küresel düzenin çözülüşü: Türkiye için dönüm noktası üzerine senaryolar ne? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkumuş hainler ülkeden kaçıyor! 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANNereye doğru gidiyoruz? 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçYoğurtsuz, tereyağsız ve tavuk etiyle iskender kebap olur mu? Olur ama… 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENVe casusluk hikâyesi 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarışın Halklaşması ve Demokratik Toplum Sürecine Çağrı... 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolSarkozy hapiste 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’de milliyetçiliğin reformu meselesi 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÇete savaşı mı? 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçayİstikrarsızlık üreten istikrar programı 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünAsker göndermek ya da göndermemek… 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (2) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHukuk binasını yıkmayın efendiler 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUMuhalefetin gerçeklikle bağı koparsa… 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkan‘Büyük iddialar, büyük kanıtlar gerektirir’ 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKronik siyaset bunalımı… 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalProtestolar Amerika’yı sallıyor (mu?) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZKomisyon yerli ve demokratik çözümün yol haritasını hazırlamalı 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Türk soylu yabancı” mı, “herkes Türktür mü (vatandaş?) daha doğru? 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTGöbeklitepe… Urfa İzlenimleri – 2 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDem Parti’ye çullanmanın hafifliği 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBir toplum geleceğe nasıl hazırlanır? 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNMadencilik yasasının gölgesinde hasat: Çatalağaç zeytin taşınamaz 21.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTürkiye’nin dilleri, İslam’ın lehçeleri, Allah’ın ayetleri 20.10.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezKültürel hegemonya: “Hay Bin Yakzan” bize ne söyler? 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTKürt siyasi temsili sorunu 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRMilyonlarca dolarlık LPG filosu ve otel zinciriyle Paramount operasyonunun en dikkat çekeni: Şaban K 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERFransa’yı krizden kurtaran emeklilik hakları 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl Bora“Çetin Ceviz Çıkan Ankara Ahalisi” 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIREkonominin düzelmesi Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bağlı… 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuHukuksuz Türkiye inadı ve af… 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞTrump’ın meşruiyeti var mı ki! 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÇifte hukukta son perde: Ünsal Ban nasıl kaçtı? 16.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar dışarıda güvercin içeride şahin: Neden? 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAMilli takım ışık saçtı: Maçın kahramanını açıkladı 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENSadece DEM mi, ya CHP'nin ettikleri? 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRDEMOKRATİK TOPLUM VE "YILIŞIK" FOTOĞRAF 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları




































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024