Halil BERKTAY
[30 Ağustos 2015] Yaz bir kere daha çalışmakla geçti. Derken, ailecek topu topu bir haftalık tatilimize çıktık -- ve sonuna geldik bile. Önceki günlerde olduğu gibi gene erkenden kalktım; güneşten sararmış dikenlerin arasından, çocukluğumun Urla İskelesi ve Çeşmealtı kokularını hatırlayarak geçip denize indim; henüz kimsecikler yokken girdim “ilk su”ya; hep aynı tempoda yüzdüm, sabahın sükûnetinde henüz uyanmamışçasına süzülen kefalları, kumda eşelenen mırmır ve barbunyaları, tek tük sargosları, eriştelerin ardından çıkıveren iki güzel çipurayı gözucuyla seyrede seyrede. 800 kulaç = iki kilometre = 50 dakika. Bir yandan, hiçbir şey düşünmemeye çalışıyorum ve büyük ölçüde başarıyorum da, sol kolumu saymak ve her seferinde iki buçuk metre kaymaktan başka. Diğer yandan, bastırılmış düşünceler, yapılmamış işlerin tedirginliği, bekleyen e-postalar, Ekim başındaki konferans, siyaset, sol, savaş, tarih, teori, yarım kalmış bir çeviri, beş ayrı yazının hazırlık notları -- hepsi hâlâ orada, aşağılarda, kafamın gerisinde ve kahverengi algların örttüğü taşların altında; azıcık, ama sadece azıcık kontrol altında.
Çıktım; kabullendim günlük hayata dönmeyi. Eskiden basılı gazete alırdık; Taraf toptan Cemaate geçeli beri o da yok. Her Pazar Hürriyet, kalabalık sayfalarıyla kedinin odasına, kumunun altına serip sık sık değiştirmeye yarıyor. İnternette gezinirken, Okay Gönensin’in Serbestiyet’e erkenden yüklenen yazısı çarpıyor gözüme: Kürtler ayrılmak istiyor mu? Sonuçta, katılıyorum tabii. Ama henüz oraya varmadan, ikinci paragraftaki cümleleri hafif yutkunmama, durup düşünmeme neden oluyor:
… son Kürt isyanı da “özyönetim” ilânı aşamasını yoğun terörle birlikte yürürlüğe soktu.
“Özyönetim” bağımsızlık demek değil, hattâ yerel yönetimlerin güçlendirilmesinden çok
farklı bir kavram da değil. Tabii bunu ilân edenlerin kafasındaki içeriği bilmiyoruz, ama
en azından bu tespitleri yapabiliriz.
Gönensin en kaba bazı yanlış anlamalara karşı gardını almış gerçi; “özyönetim” ilânı “yoğun terörle birlikte” geldi de demiş, “bunu ilân edenlerin kafasındaki içeriği bil”mediğimizi de kaydetmiş. Gene de aradaki “‘Özyönetim’ bağımsızlık demek değil, hattâ yerel yönetimlerin güçlendirilmesinden çok farklı bir kavram da değil” ifadesi hayli problemli. Çünkü aslında bambaşka bir düşünce sistemi ve konseptler setine ait olan terimlerle PKK’nın tam ne yaptığını görmeme tehlikesini doğuruyor.
Biraz geriye gidelim. Ağustos’un ilk yarısındaki bu “özyönetim” ilânları, (a) öncelikle AKP düşmanlığının belirlediği ve her türlü siyaset tercihi ile yorumuna yön verdiği cephede ilginç reaksiyonlara -- bazen de reaksiyon yokluğu ve boşluğuna -- yol açtı. Nitekim kimileri bu gidişatı hiç görmedi. PKK’nın “yeni devrimci halk savaşı”nı aslında erken seçime gidip kazanma hesabıyla Erdoğan’ın çıkarttığı (yani AKP’nin bu konuda belirli bir kastı ve planı olduğu) iddiasındakilerin bir bölümü, yolunu biraz da muhalefet partilerinin AKP’yle koalisyon kurmama inadının döşediği erken seçimin kazaî ve tesadüfî karakteriyle birlikte, asıl PKK’nın uzun süreli savaş çıkarma planı, yığınağı ve sair (kadro, cephane, örgütlenme, şehirlerde yoğunlaşma, HDP ve DBP’yi ayırma, YDG-H’ye olağanüstü insiyatif verme, vb) hazırlığını da tümüyle gözardı etti ve ediyor. (b) Kimileri ise olayı gördü ve şimdi bunu nasıl savunabiliriz telâşına düştü. Bazıları sağa sola (benim özetim) “ne var, özerklik Avrupa demokrasisinin de gereği değil mi” kabilinden tweet’ler attı. Böylece ya her fırsatta PKK’ya kol kanat germeye yatkınlıklarını yansıttı. Ya da en azından, silâh zoruyla ve tek yanlı olarak ilân edilip merkezî devleti “tanımamayı” içeren “özyönetim”ler ile barışçı ve demokratik toplumlarda yerel idarelerin özerklik derecesi arasındaki farkı idrak edemediklerini ortaya koydu.
Ama kabul etmek gerekir ki (c) Kandil’in bu manevra için seçtiği “demokratik özerklik” ve/ya “özyönetim” kavramlarının, geniş kamuoyu açısından da kafa karıştırıcı bir yanı var. PKK 1970’lerde Kürt milliyetçiliğinin, ultra-Stalinist örgüt anlayışının ve Maoist halk savaşı yaklaşımının özellikle amansız ve insafsız bir karışımı temelinde hayat buldu. Öte yandan, son otuz küsur yıllık evrimi içinde özellikle Stalinist-Maoist boyutlarının tarihî bakımdan miadını doldurduğunun farkına vardı. Örgütsel pratiklerinde, içe dönük aynı sertliği ve dışa dönük aynı haşin hegemonyacılığı çaktırmadan sürdürse de, kamuoyuna açık program ve platformları itibariyle kısmen değiştirmeye çalıştı. Avrupa’da yerleştiği, büyük bir Avrupa kanadı peydahladığı, Avrupa kamuoyundan destek sağlamaya çalıştığı ölçüde, kendini beğendirmeye çalıştığı Avrupa demokrasisinin kavramlarını -- içini boşaltıp başkalaştırarak da olsa -- kendi sistematiğine ithal edip oradan buradan yamamayı denedi.
Bu noktada çok dikkatli olmak lâzım. Böyle terim ve kavramların Batı/Avrupa düşüncesi ve uygulamasındaki, hattâ Türkiye siyasetindeki konumu ve anlamı ile PKK’nın bunları nereye oturtup ne için kullanmaya kalkıştığı çok farklı olabiliyor. Birinden diğerine geçmek olanaksız. “Demokratik özerklik” ve şimdi de “özyönetim” sözcükleri bunun belki en tipik örneği. Hariciye mesleğinde eski bir fıkra vardır; Ankara’da oturduğum yıllarda Yeni Zelandalı bir arkadaşım anlatmıştı. Feministleri ve kadın hakları aktivistlerini biraz kızdırabilir (ve belki geçtiğimiz yıllarda, örneğin Taraf’ta da yazmışımdır), ama öyle de olsa tekrar aktaracağım. “Bir leydi ile bir diplomat arasındaki fark nedir?”Olay her ikisinin de, zıt yönlerde bile olsa, ağızlarından çıkandan farklı bir şeyi kastetmelerinde düğümleniyor. “Leydi hayır derse, aslında belki demektir. Belki derse, aslında evet demektir. Evet derse, leydi değildir zaten. Buna karşılık diplomat evet derse, belki demektir. Belki derse, hayır demektir. Hayır derse, diplomat değildir zaten.”
PKK/KCK’nın dili de bu fıkradaki gibi; lâfız başka niyet başka; bir şeyler diyorlar ama dedikleri, sizin kulağınıza çalınan kelimelere tekabül etmeyebiliyor. Benim hatırımda kaldığı kadarıyla, en az 2010-2011’den beri “demokratik özerklik”ten söz ediyorlar örneğin. Nitekim Öcalan da o yıllarda bunu, ilk bakışta ayrılma hedefinin alternatifi ve barışçı, “Türkiyeli” çözüme giden yol haritasının bir parçası olarak ortaya attı -- ama döndü dolaştı; artık Öcalan’ın satır aralarındaki niyeti de öyle miydi, yoksa özel olarak Kandil mi o yöne büktü, bilemiyorum, ama barışçı, parlamenter demokratik bir rejimdeki yerel yönetim özerkliği anlayışından çok farklı bir noktaya geldi. Bunu 2011’in o çok yapay ve yapmacık savaş sürecinde yaşadık. Gerçekte, yerel yönetim özerkliği için savaşılır mı hiç? Ama savaşıldı işte; “demokratik özerklik” için savaşıldı, PKK’ya sorarsanız. Özetle, şu ortaya çıktı:“PKK/KCK demokratik özerklik derse, demokratik değil sadece özerklik demektir; özerklik derse, bağımsızlık veya bağımsızlığa denk bir hegemonik iktidar demektir; bağımsızlık derse, PKK değildir zaten.”
Ve şimdi aynı oyunu bu sefer “özyönetim” üzerinden oynamaya kalkıyorlar. Neydi “özyönetim” (autogestion), 20. yüzyılın ikinci yarısı kültürü ve tarihinde? Özgün anlamıyla, sosyalist planlama içinde bir arayıştı. Sovyet sistemi çok aşırı merkeziyetçi bir devlet sektörü ve Gosplan eliyle aşırı katı bir kumanda ekonomisi demekti. Zamanla kabalığı, hantallığı ve israfı belirginleşince, şu veya bu ölçüde desantralizasyona (adem-i merkeziyete) yönelik reform denemeleri başgösterdi. Sovyet bloku içinde Macaristan, Sovyet bloku dışında ise Tito’nun Stalinizme meydan okuyan Yugoslavya’sı bu açıdan en ileri gitti. Özellikle Yugoslavya, belli başlı üretim araçlarının devletin değil işletmelerin kendi mülkiyetinde olmasının daha genel teorisini kurdu. Bunun, Marx’ın ilk “toplumsal mülkiyet” anlayışına devlet mülkiyetinden daha yakın olduğu ileri sürüldü. İşletmeler kendi üretim ve yatırım kararlarını (daha) büyük ölçüde kendileri alacak; fiyat politikalarını kendileri saptayacak; kârlarının da (daha) büyük bölümünü kerndilerine alıkoyacaklardı. Bir çeşit “sosyalist piyasa”da “özer karar-vericiler” gibi davranmaları öngörülüyordu. Sosyalizmi kurtarma çaresi olarak o da olmadı, yürümedi; o ayrı mesele. Ama Avrupa’da 1960’lar ve 70’lerde “özyönetim” deyince anlaşılan işte buydu; siyasal birimlerin self-government’ını değil, ekonomik birimlerin self-management’ını ifade ediyordu.
Peki, PKK “özyönetim”den ne anlıyor? “Özyönetim” diye yapıp uygulamaya koyduğu nedir? Yazılıp çizilen tonla şey arasından, sadece Serbestiyet’teki beş yazıyı öne çıkaracağım. İlk defa (1) Oral Çalışlar bu yeni gelişmeye anahatlarıyla dikkat çekti; HDP veya hattâ DBP’den çok, 15-20 kişilik daha önce hiç duyulmamış “kent meclisleri” veya “halk meclisleri”ninhiç yoktan zuhur ettiğini gözledi (Kürt kentlerinde “özyönetim” ilânı, 15 Ağustos; Declarations of “self-government” in Kurdish cities, 16 Ağustos 2015). (2) Yıldıray Oğur, çok daha ayrıntılı incelemesinde, (i) bütün “Ankara’dan yönetilmek istemiyoruz” beyanlarının nasıl birbirinin tıpatıp aynısı olduğunu (yani yerel bir insiyatifin değil, gayet merkezî bir karar ve dayatmanın gözlendiğini); (ii) bu deklarasyonların HDP değil DBP tarafından yapılabilmesi için PKK/KCK’nın çok önceden bir HDP-DBP ayrışması yarattığını (yani uzun vâdeli bir planlama ve işbölümü çerçevesinde DBP’nin bu uğurda öne sürülmesi ve riske edilmesinin öngörülmüş olabileceğini); (iii) gene bu deklarasyonların, YDG-H güçlerinin söz konusu şehir ve kasabalara fiilen el koyma girişimleriyle de elele gittiğini vurguladı. Dicle Haber Ajansı’nın Varto’ya ilişkin şairane betimlemelerini de aktararak, bu yüzden kamusal alanın önce tamamen askerîleştiğini ve sonra harabeye döndüğünü dile getirdi (PKK’nın fantezileri, Kürtlerin gerçekleri, 17 Ağustos).
(3) Abdullah Kıran HDP’nin yüzde 90’ın üzerinde oy aldığı yerlerde hendek kazılarak “demokratik özerklik” ilân edildiğini söylemeyi “siyaset diliyle açıklanamayacak bir vaka” ve “olsa olsa bir katliam dâveti” olarak niteledi. Tek taraflı olarak “özerklik” değil, ancak “bağımsızlık” ilân edilebileceğinin altını çizdi: “Özerk olan, bir merkez ile hukukî bir bağ içerisindedir.” Kıran geçmiş ile bugünün farkını da “İttihatçı akıl bu tür eylemleri bir soykırım gerekçesi olarak kabul ederdi” ve “eğer devlet yetkilileri 90’ların aklıyla hareket etseydi, bu yerlerde katliamlar yaşanırdı” sözleriyle hatırlattı (Barış konusunda kimi tesbit ve öneriler, 24 Ağustos).
(4) Cengiz Alğan söz konusu “özyönetim” ilânlarının (i) Yıldıray Oğur’a benzer biçimde, sırf Kandil’in diktasıyla gerççekleşmesini; (ii) içeriksizliğini ve bir adım sonrasını düşünmemişliğini; (iii) her türlü kitle bilgilendirmesi, hazırlığı ve desteğinden yoksunluğunu, topluca “ciddiyetsizlik” diye niteledi ve hicvetti (Kelebek ömürlü “özyönetim”ler, 28 Ağustos; “Self-governments” as short-lived as butterflies, 30 Ağustos). (5) Kurtuluş Tayiz, bu “özyönetim”in PKK’nın bir tür şehir gerillası olarak önem kazanan “gençlik yapılanması” olmaksızın düşünülemiyeceğini; tersten söyleyecek olursak,”özyönetim”in tam da söz konusu “gençlik yapılanması”nın iktidar hegemonyası demek olduğunu (olacağını) ve halk için kara terörden başka bir anlama gelmeyeceğini bir kere daha ortaya koydu (YDG-H: PKK’nın kara gömleklileri, 28 Ağustos 2015).
Öyleyse nedir, PKK’ye göre “özyönetim”? Eski Stalinist-Maoist perspektiflerinde “proletarya diktatörlüğü” ya da onun biraz dönüşüme tâbi tutulmuş versiyonu olarak “demokratik halk iktidarı” kuram ve kavramlarının olduğu yere yapıştırılmış bir etikettir. Batı’ya ve Türkiye kamuoyuna belki Avrupa demokrasisini çağrıştırır, ama PKK’nın “yeni şişeler içinde gene eski şarabını” (old wine in new bottles) tüketmesini sağlar. Gene fıkramıza dönersek,“PKK öz derse, kendisi demektir; yönetim derse, başka kimseye hayat hakkı tanımayan silâhlı hegemonyası demektir; kendi yönetimim derse, PKK değildir.” Süsleme ve yutturma marjı kalmayacağı için.
Yazarlar
-
Nevzat CİNGİRTBürokrasi, tarımın gerisinde kaldı 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZPKK’nın son açıklaması: Süreç devam ediyor, ama nasıl ? 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselMerkez Bankası zor bir viraja girdi 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUTrafik, yargı ve casusular 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Süreç’te yeni safha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİİmamoğlu'na casusluk tutuklamasının akla getirdikleri 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇözümün kolaylaşması isteniyorsa… 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFed mi, TCMB mi? Çetrefilli bir soru, ironik bir cevap 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“İnsanın ümüğüne bu kadar çökülmez…” 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞHamdi Ulukaya (Çobani) en zengin Türkiyeli seçilmesi üstüne... 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciFaizi MB’mi yoksa Adliye mi belirliyor? 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBu bir haber değildir: Türkiye, doğal alan kaybında birinci 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURPKK neden Schrödinger'in kedisine benzedi? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm süreci… Yüzlerde hâlâ niye kaygı ifadesi var? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRBatı’nın krizi, küresel düzenin çözülüşü: Türkiye için dönüm noktası üzerine senaryolar ne? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanBöyle giderse bu tren bu tünelden çıkmaz 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNPKK’nin çekilme hamlesi ne anlama geliyor? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞALTINA, DÖVİZE BAK GÖR HALİNİ… 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANNereye doğru gidiyoruz? 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçYoğurtsuz, tereyağsız ve tavuk etiyle iskender kebap olur mu? Olur ama… 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünAsker göndermek ya da göndermemek… 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçayİstikrarsızlık üreten istikrar programı 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÇete savaşı mı? 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’de milliyetçiliğin reformu meselesi 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarışın Halklaşması ve Demokratik Toplum Sürecine Çağrı... 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalProtestolar Amerika’yı sallıyor (mu?) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHukuk binasını yıkmayın efendiler 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKronik siyaset bunalımı… 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkan‘Büyük iddialar, büyük kanıtlar gerektirir’ 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (2) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBir toplum geleceğe nasıl hazırlanır? 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTürkiye’nin dilleri, İslam’ın lehçeleri, Allah’ın ayetleri 20.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERFransa’yı krizden kurtaran emeklilik hakları 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRMilyonlarca dolarlık LPG filosu ve otel zinciriyle Paramount operasyonunun en dikkat çekeni: Şaban K 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezKültürel hegemonya: “Hay Bin Yakzan” bize ne söyler? 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTKürt siyasi temsili sorunu 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl Bora“Çetin Ceviz Çıkan Ankara Ahalisi” 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuHukuksuz Türkiye inadı ve af… 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIREkonominin düzelmesi Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bağlı… 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞTrump’ın meşruiyeti var mı ki! 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar dışarıda güvercin içeride şahin: Neden? 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAMilli takım ışık saçtı: Maçın kahramanını açıkladı 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENSadece DEM mi, ya CHP'nin ettikleri? 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRDEMOKRATİK TOPLUM VE "YILIŞIK" FOTOĞRAF 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları













































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024