Halil BERKTAY
[23 Şubat 2016] İşler, dersler. Yarıda kalan bir Stalin dizisi. Ve bugün.
On gün aradan sonra ne yazayım? Ne diyeyim, ne söyleyeyim? Geçtiğimiz hafta, Türkiye’nin son sekiz ayda (Temmuz’dan bu yana) uğradığı dördüncü büyük terör saldırısı meydana geldi (Suruç, Ankara Garı, Sultanahmet, Ankara Merasim Sokak). 28 kişi öldü, 61 kişi yaralandı. Hükümet bombacının kimliğini Salih Neccar olarak açıkladı.
Üç gün sonra, ne olduğunu kimsenin doğru dürüst bilmediği, ama PKK’nın bu gibi durumlarda hep öne sürdüğüTAK sahneye çıktı (herhalde kendilerine çıkın ve üstlenin, şimşekleri PYD/YPG’den kendi üzerinize çekin talimatı verildi). Biz yaptık, militanımız da Abdülbaki Sönmez’dir dediler. İlk verdikleri resmin etrafında bir photoshop tartışması yaşandı. Giderildi, ikinci fotoğraf yayınlandı, durum açıklık kazandı. Van’da bir baba, bu benim oğlumdur, şu kadar yıldır kayıptı, soyadımız da Sönmez değil Sömer’dir diye düzeltti. İki teşhis birleşti, buluştu. Abdülbaki Sömer’in, Türkiye’ye giriş çıkışlarını Suriyeli mülteci Salih Neccar kimliğiyle gerçekleştirdiği anlaşıldı.
Öyle veya böyle; 17 Şubat 2016’da bir katliam cereyan etti Merasim Sokak’ta. Arapça katl(fiil), kesmek, adam öldürmek (murder). Türkçede (a’yı uzatmaksızın) katil diye söyleniyor. Yapan ise (a’nın uzatılmasıyla) kâtil veya kaatil (murderer). Sözcük anlamıyla katl-i âm, halkın ya da büyükçe bir topluluğun kesilmesi, katledilmesi (öldürülmesi); günümüz Türkçesiyle toplu kıyım (massacre veya mass murder).
Buna göre, 20 Temmuz 2015 Suruç saldırısı da bir katliamdı; 10 Ekim 2015 Ankara Garı saldırısı da bir katliamdı; işte şimdi bu da bir katliam. Her cinayetin mutlaka bir cânisi, her katliamın mutlaka en az bir (veya birkaç veya birçok) kâtili var. 17 Şubat 2016 katliamının kâtili de Abdülbaki Sömer, Kürtçe adıyla Zinar Raperin, sahte kimliğiyle Salih Neccar. Az buz değil; 28 kişinin kâtili. Giriştiği intihar saldırısında kendisinin de ölmüş olması bu gerçeği değiştirmiyor. Herhangi bir savaş veya çatışma sırasında değil; silâhsız insanları bilerek, isteyerek, taammüden, topluca öldürebilen soğukkanlı bir kâtil, bir câni olarak karşımızda duruyor.
Terör, terör örgütü, terör saldırısı vb söyleminden bıktım. Evet, öyle; ama bu “polisiye” klişeler (Erkan Koca’nın ifadesiyle “objektif güvenlik” terminolojisi; Serbestiyet’te bkzTerörün ardından, bugün, yani 23 Şubat 2016) çok daha derin bir gerçekliğin üstünü örtmeye de yarıyor. Türkiye’nin insanları bu gerçeklikle yüzleşmek, vicdanî bir hesaplaşmaya girmek zorunda. Bunun için başka, kalıplaşmamış, kişilere sorumluluk veren, tek tek bireyleri durup düşünmeye sevkedecek ifadeler bulmak lâzım. Böyle bir fiilin ve böyle bir failin, hiçbir ahlâk anlayışı ve öğretisinde yeri yok. Amerika’da sık sık görülen okul-kampüs katliamlarının, Charlie Hebdo saldırısının, sonraki Paris bomba ve tarama eylemlerinin, IŞİD boğazlamalarının, Suruç’un, Ankara Garı patlamasının sorumluları gibi, Abdülbaki Sömer de hunhar (sözcük anlamıyla kan dökücü) bir canavar. Bırakın terör üzerine varyasyonları. Topluma bunu böyle anlatabilme sorunu önümüzde duruyor.
Anlatamazsak… Olabilecek en vahim kırılma ve parçalanmanın eşiğindeyiz demektir. PKK, Abdülbaki Sömer’e alabildiğine sahip çıkmış; bir kahraman gibi uğurlamış. “Heval Zinar” denmiş; “kendi halkı için canını feda etmiştir” diye konuşmalar yapılmış. “Diktatör”lerin “gençlerin verdiği mücadele” ile devrileceği belirtilmiş. Eyleminin “katliam politikalarına cevap” olduğu vurgulanmış (yani asıl katliam, PKK’nın silahlı kent işgallerinin yol açtığı çatışmalarmış; sevinin 1128’ler, kulaklarınız çınlasın). Taziye çadırı kurulmuş. Geçmişte hendek ve barikatlardaki “direnişçi”leri öven HDP eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın (dahi) bu sefer “acımasız saldırı”yı daha ilk gün kınamasına karşın, törenlere HDP milletvekili Tuba Hezer’le birlikte diğer bazı HDP ve DBP yöneticileri de katılmış.
Özetle, fetişist bir şiddet âyini gerçekleştirilmiş. Apaçık bir “haklı şiddet” kutlaması ve kutsaması yapılmış.
Bu, işin her bakımdan ve tam anlamıyla şirazesinden çıkması demek. Bakın, HDP bile bir anlamda dağılıyor, parçalarına ayrışıyor, ne yaptığını hiç ama hiç bilmez hale geliyor bu ölüm rüzgârı karşısında. Ahlâk, değer, rasyonalite, karşılıklı konuşabilme, argüman kurabilme, ikna edebilme -- hiçbir şey kalmıyor tutunabileceğimiz. Eğer bu böyle olacaksa. Artık hiçbir eşyanın, hiçbir ortak adını koyamayacaksak.
Onun için diyorum ki, ülke olarak, toplum olarak çok kritik bir noktaya gelmiş bulunuyoruz.
Yazarlar
-
Nevzat CİNGİRTBürokrasi, tarımın gerisinde kaldı 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇözümün kolaylaşması isteniyorsa… 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Süreç’te yeni safha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“İnsanın ümüğüne bu kadar çökülmez…” 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFed mi, TCMB mi? Çetrefilli bir soru, ironik bir cevap 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciFaizi MB’mi yoksa Adliye mi belirliyor? 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZPKK’nın son açıklaması: Süreç devam ediyor, ama nasıl ? 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBu bir haber değildir: Türkiye, doğal alan kaybında birinci 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUTrafik, yargı ve casusular 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİİmamoğlu'na casusluk tutuklamasının akla getirdikleri 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞHamdi Ulukaya (Çobani) en zengin Türkiyeli seçilmesi üstüne... 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselMerkez Bankası zor bir viraja girdi 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNPKK’nin çekilme hamlesi ne anlama geliyor? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRBatı’nın krizi, küresel düzenin çözülüşü: Türkiye için dönüm noktası üzerine senaryolar ne? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm süreci… Yüzlerde hâlâ niye kaygı ifadesi var? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanBöyle giderse bu tren bu tünelden çıkmaz 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURPKK neden Schrödinger'in kedisine benzedi? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞALTINA, DÖVİZE BAK GÖR HALİNİ… 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünAsker göndermek ya da göndermemek… 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÇete savaşı mı? 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarışın Halklaşması ve Demokratik Toplum Sürecine Çağrı... 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçayİstikrarsızlık üreten istikrar programı 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANNereye doğru gidiyoruz? 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçYoğurtsuz, tereyağsız ve tavuk etiyle iskender kebap olur mu? Olur ama… 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’de milliyetçiliğin reformu meselesi 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHukuk binasını yıkmayın efendiler 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKronik siyaset bunalımı… 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalProtestolar Amerika’yı sallıyor (mu?) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkan‘Büyük iddialar, büyük kanıtlar gerektirir’ 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (2) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBir toplum geleceğe nasıl hazırlanır? 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTürkiye’nin dilleri, İslam’ın lehçeleri, Allah’ın ayetleri 20.10.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezKültürel hegemonya: “Hay Bin Yakzan” bize ne söyler? 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRMilyonlarca dolarlık LPG filosu ve otel zinciriyle Paramount operasyonunun en dikkat çekeni: Şaban K 19.10.2025 Tüm Yazıları






































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024