Halil BERKTAY
13-14 Nisan 2017] Tepedeki başlık resmine biraz dikkatle bakın. 19 Nisan - 16 Mayıs 1943 Varşova Gettosu Ayaklannması’nın son fotoğraflarından biri. Meçhul bir SS askeri tarafından çekilmiş olmalı. Nowolipie caddesi üzerinde, Smocza kavşağına yakın bir nokta. Direniş ezilmiş; saklandıkları yeraltı kazamatlarından zorla sökülüp alınan bir Yahudi kafilesi, “sevk noktası”na ilerliyor. Sevk nereye? Muhtemelen Majdanek’e; belki Treblinka veya Auschwitz’e. Bu insanların hayatı, birkaç gün, en çok birkaç hafta içinde, gaz odalarında noktalanacak. Söyleyin, kendinizi onların arasında tasavvur edebiliyor musunuz? O kadar umutsuz? O kadar biçare? O kadar ölümle yüzyüze?
İsterseniz, kimi ve neyi Nazizmle suçlayacağımızı ondan sonra düşünelim.
* * *
Bir haftayı geçti, son yazımı yazalı. Belki iyi de oldu. Beyaz Saray basın sekreteri Sean Spicer’a, Amerikalıların (hem de yönetimdeki, başkanın çevresindeki Amerikalıların) bile Faşizmi ve Nazizmi ne kadar az bildiğini gözler önüne serme fırsatı tanıdı.
11 Nisan Salı günkü olağan basın toplantısında Spicer, kaş yapayım derken göz çıkardı. Esad rejiminin muhaliflerin elindeki bir yerleşime karşı sarin gazı kullanıp (çoğu kadın ve çocuk) yüzü aşkın sivilin canına kıymasının, Rusya’nın ise bu vahşeti savunmaya kalkmasının nasıl bir vicdansızlık olduğunu anlatmaya çalışırken, Esad’ı Hitler’den bile kötü olmakla suçladı. “Biz İkinci Dünya Savaşında [bile] kimyasal silahlara başvurmadık” dedi ve devam etti: “Biliyorsunuz, Hitler kadar aşağılık biri dahi kimyasal silâh kullanacak kadar alçalmadı.”
Salondan, şaşkınlıktan nefesi kesilen insanların çıkardığı inanmazlık nidaları yükseldi. Bazı muhabirler söz alıp ne demek istediğini sordu. Spicer gaz odalarında can veren Yahudileri ve Nazizmin diğer kurbanlarını gözardı ettiğini neden sonra farketti. Eli ayağı birbirine dolandı; Hitler’in de “kimyasal madde”lere başvurduğunu kabul etmekle birlikte, gene de bir fark var diye, şöyle saçma sapan bir cümle kurdu: “Bence iş sarin gazına geldiğinde, [Hitler] gazı Esad’ın yaptığı gibi kendi halkına karşı kullanmıyordu.”
Galiba savaşta, cephede, açık arazide silâh olarak kullanmadı demeye çalışıyordu, ama doğrusu bana düşmez, bu iletişim özürlü basın sözcüsüne olmadık iyi niyet kredileri açmak. Bu arada, Nazi ölüm kampları için “Holokost merkezleri” gibi garip bir ifadeye başvurması da, Spicer’ın kültür (veya kültürsüzlük) düzeyine ilişkin soru işaretlerinin çoğalmasından başka bir şeye yaramadı. Kamuoyundan çok büyük bir tepki dalgası yükseldi. Özellikle “kendi halkı” sözcüklerine takılanlar, ölüm kamplarında katledilen toplam 5.6 milyon Yahudinin 160-180,000 kadarının doğrudan doğruya Alman Yahudisi olduğunu hatırlatmaktan da geri durmadı. Sean Spicer özürler diledi dilemesine. Ama Trump ekibinin duyarsızlığı ve tarihten habersizliği konusunda yarattığı izlenimi (ya da, zaten üstüste biriken bu tür izlenimlere ek katkısını) silmek pek mümkün olamadı.
* * *
Kıssadan hisse: benzer bir duyarsızlık, Türkiye için de söz konusu olabilir mi acaba? İster Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, ister hükümet yanlısı medyanın Avrupa’ya yönelik Faşizm ve Nazizm suçlamalarında, bir de empati eksikliği boyutu var mı?
Bu dizinin başlarında, Faşizmin ve Nazizmin özü illâ ırkçılık, toplama ve ölüm kampları, ya da Yahudi soykırımı değildir, demiştim. Ne ki, en çarpıcı ve çıkıntı yanlarıdır aynı zamanda. Bütün dünya, hele Alman Nazizmini, insanlığa çektirdiği bu en müthiş acılarla hatırlıyor. Nazizm denince, derhal Auschwitz geliyor akla. Bu da belirli bir düşünsel abartı reaksiyonuna; karşımıza çıkan her ırkçılık, ayırımcılık, “ya sev ya terket”çilik veya yabancı düşmanlığı tezahürünü (aradaki bütün nüansları ve mantık aşamalarını atlayıp) kestirmeden Faşizm ve Nazizm diye damgalamamıza zemin hazırlıyor.
Neden yanlış olduğunu sekiz yazı boyunca anlatmaya çalıştım. Öncelikle teoriden gittim: Faşizm, sadece millî birlik ve beraberliği tehdit ettiği düşünülen kesim ve akımlara, etnik-dinî grup veya ideo-politik bloklara değil, daha önemlisi, bu güçlere belirli bir özgürlük alanı sunmak ve olanak hazırlamak suretiyle milletin bölünmesine (veya birleşememesine) katkıda bulunduğu kabul edilen demokrasiye de düşmanlıküzerinde yükseliyor. Bütün “öteki”lerin imhası, aslen hukuk devletinin imhasını gerektiriyor. Faşizm ve Nazizm henüz muhalefetteyken başlıyor bu süreç. Mussolini’nin Kara Gömleklilerinin, Hitler’in Kahverengi Gömleklilerinin her saldırısı, her cinayeti, sadece bu “yatay şiddet” uygulamalarının hedef aldığı siyasî rakiplerini değil, himaye gördüğü ve cezasız kaldığı ölçüde bizatihî hukuk devletini de orasından burasından didikliyor, kemiriyor; hukuka ve devlete olan inanç ve ihtiyacı adım adım ufalayıp aşındırıyor. Sonra iktidara geldiklerinde, İtalya’da 1922-25 arasında, Almanya’da 1933-34’te, bütün boyut ve unsurlarıyla hukuk devleti derhal ve toptan yok ediliyor. Bu da habire tırmanan daha büyük ve daha amansız şiddet boşalımlarının önünü açıyor. Limitte, “Nihaî Çözüm”ü mümkün kılıyor (bu cümle iki farklı vurguyla söylenebilir: “Nihaî Çözüm”ü dahi mümkün kılıyor; “Nihaî Çözüm”ü de bu mümkün kılıyor).
Dolayısıyla herhangi bir ülkeyi, rejimi, hükümeti veya hükümet sistemini Faşizm ve/ya Nazizm diye nitelemeden önce, hukuk devleti temel çerçevesinin yerli yerinde durup durmadığına bakmak lâzım. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Almanya ve Hollanda’ya yönelik suçlamaları, en başta bu açıdan yanlış. -- Ana argümanım kabaca bu merkezdeydi; üç aşağı beş yukarı bunları anlatmaya çalışıyordum.
* * *
Ancak iş bununla bitmiyor. Başka bir boyutu daha var. Şu, “en çarpıcı ve çıkıntı yanlar”la ilgili. Evet, işin özü olmayabilir ama gene de bir başka açıdan çok önemli. Toplama ve ölüm kampları dahil, (hukuk devletinin yokolmasıyla elele giden) şiddetin sınırsızlığı, başka hiçbir hareket, devlet veya ideolojiyle karşılaştırılabilir gibi değil. Hem nitel, hem nicel açıdan bir aşırılık ve sınırsızlık söz konusu. Bunu, Faşizmin -- ister “standart Faşizm” ister “ekstra Faşizm” (Nazizm) vasfı ve kimliğiyle -- kâh iktidara geldiği kâh istilâ ettiği ülkelerin, tabii özellikle de Nazi işgaline maruz kalan ülkelerin halkları yaşadı. Daha ilk andan itibaren, önlerinde benzersiz bir dehşet uçurumu açıldı. Normal insan düşüncesinin idrak edebileceği, normal ifade olanaklarının yansıtabileceği bir tecrübe değil (değildi), onlarınki. Bugün yeryüzünde hasbelkader varolan bizler, bunu ancak ikinci elden öğrenmeye çalışabiliriz.
Tarih bilmek önemlidir kuşkusuz. Karmaşıklığını, çok katmanlılığını bilmek önemlidir. Bir takım olay ve tarihleri ezberden sıralamak değildir burada mesele. Lâf yetiştirmek, “öteki”nin cemaziyülevvelini hatırlatmak, nisbet vermek de değildir. Asıl kritik nokta, tarih içinde varolan insanları duyabilmek, insanlığın yaşadıklarını paylaşabilmektir.
Bunun içine bizim de, başkalarının da, herkesin de tarifsiz acıları girer. Bilfiil başımızdan geçmemişse de, dolaysız tecrübe açığımızı sanat, edebiyat, şiir, resim ve sinemayla biraz olsun kapatabiliriz. Bazı şeyleri, aynı canhıraş parçalayıcılıkla olmasa da, içimizde, ruhumuzun derinliklerinde hissedebilmeliyiz.
Tam olarak neydi, nasıl bir şeydi Nazi dehşeti? Sanırım daha birkaç yazı boyunca, artık herhangi bir siyasî eleştiri bağlamında da değil, sırf bir öğrenme ve anlama alanı olarak bunun üzerinde durmaya devam edeceğim.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024