Halil BERKTAY
[14 Haziran 2017] Mesele sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Trump’a çok yakın durmaması, “aynı karede” fotoğraf vermemesi değil. Medyanın da buna dikkat etmesi; Erdoğan ile Trump’ı “aynı kare”ye koymamaya özen göstermesi; bu iki lider arasında kolay ve ucuz paralellikler çizmemesi. Trump’ı Türkiye okuyucusuna “ABD’nin Erdoğan’ı” diye anlaşılabilecek şekillerde lanse etmekten vazgeçmesi.
Fakat maalesef gerek ABD seçim kampanyası boyunca, gerekse seçim sonuçları alındığı andan, yani 2016 Kasım başlarından itibaren bu hatâ çok işlendi.
(a) Türkiye’nin Obama’nın Ortadoğu ve Suriye politikasından şikayetçi olması, Trump’a bu açıdan fazla kredi açmaya götürdü. PYD/YPG’ye karşı Türkiye’yi tercih edeceğine dair gerçekçi olmayan beklentileri besledi.
(b) Buna, Obama döneminde Amerika’nın eski hegemonyacı rolü ve konumundan vaz geçtiği (ve bunun iyi olmadığı); Trump kazandığında ise dünyayı yönetme iddiasının yeniden şahlanacağı gibi başka bir damar da karıştı. Türkiye’nin yeri, demokrasi, insan hakları ve çeşitli marjinal dâvâlar arasında kaybolup esası gözden kaçıran hımbıl Demokratlara karşı aslan Cumhuriyetçilerin yanı olarak belirlendi. ABD’nin hele Ortadoğu’da yeniden doğrulup kükremesi, Türkiye için ne anlama gelebilirdi? O ânın ve umutların öforisi içinde kimse bunu pek düşünmedi.
(c) FETÖ’ye karşı destek ve özellikle Fethullah Gülen’in Türkiye’ye iadesi, en azından ABD’den sınırdışı edilmesi konularında da benzer bir iyimserlik yükseldi. Bir kere buna, Amerika’nın bütün karmaşık hukuk süreçleri aşılarak bir çırpıda yapılabilirmiş gibi bakıldı. Türkiye’nin içinde ve medyada koparılan gürültü, kendi illüzyonunu, sahte gerçekliğini yarattı. Ha oldu ha olacak beklentisine girildi. Hattâ basının bir bölümü ABD’den ve Trump çevresinden gelen her habere Gülencileri üzdü mü sevindirdi mi diye bakar oldu. Beş on Türk öğrencinin Gülen karşıtı posterler taşıyan fotoğraflarına Pennsylvania’nın korkudan titrediği mealimnde resim altları yakıştırıldı. Trump ekibinden özellikle Michael Flynn neredeyse “bizim adamımız” gibi görülmeye ve gösterilmeye başladı.
(d) Daha genel olarak, AKP’nin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Türkiye’deki vesayet rejimine karşı mücadelesi ile Trump’ın ABD’deki konumu arasında kolay ve yüzeysel paralellikler kuruldu. Amerikan demokrasisinin Türkiye’ye kıyasla çok daha olgun ve süzülmüş, durmuş oturmuş kurumları, iyi işleyen bir başkanlık sisteminin zorunlu fren ve dengeleri (checks and balances) değil, aynen Türkiye’deki gibi halkın özgür iradesini kuşatan dikenli teller şeklinde yorumlandı. Bu da daha baştan Trump’ı Erdoğan benzeri bir “halk kahramanı”na dönüştürmeyi; Trump’ın zaferini “halkın zaferi” gibi yorumlamayı beraberinde getirdi.
* * *
Bunlar hep yanlıştı, sakattı, ucuz benzetmeler arayışıydı. Yanlıştı, çünkü soyut planda ele alındığında, evet, her demokrasinin seçimlerin ve parlamentoların yanı sıra başka hukuk kurumlarına da ihtiyacı vardır. Hukuki çerçevesi olmayan demokrasi olmaz. Dolayısıyla halkın iradesinin ifade bulmasını tamamlayan her kurum bir tür vesayet gibi görülemez. Türkiye başkadır, ABD başka. Amerika’da söz konusu kurumlar, Türkiye’deki gibi askerî-bürokratik bir modernizasyonun (ya da demokrasiyi içermeyen bir modernizasyonun) ürün ve araçları olarak ortaya çıkmadı. Doğrudan doğruya demokrasi sürecinin bir parçası ve sonucu olarak hayat buldu.
Zararlı oldu, çünkü (i) Trump’ın ne kadar görgüsüz bir hödük olduğunun; (ii) Amerikan milliyetçiliği ve tekelci kapitalizmi uğruna bütün dünyaya ne kadar zarar verebileceğinin; (iii) özellikle İslâm âlemini ne gibi yeni çatışma ve keşmekeşlere sürükleyebileceğinin... gözardı edilmesine ve bu konularda Türkiye kamuoyunun doğru bilgilendirilmemesine yol açtı. En basiti, Trump’ın İslamofobik seyahat yasaklarının ABD mahkemelerince bloke edilmesi, “yargı darbesi” teorisini olur olmaz her ülkeye, rastgele uygulama eğiliminde olanları (kendileri tabii kabul etmese de) açmaza düşürdü, zor durumda bıraktı.
Bugün ise Trump’ın (a) PYD/YPG konusunda en ufak bir değişiklik yapmadığı gibi, (b) Suudi Arabistan ziyaretiyle başlattığı yeni İran politikasının ve (c) onun uzantısında oluşan Katar ablukasının, hem Ortadoğu’da yeni bir Sünni-Şii mezhep çatışması başlatmak açısından arzettiği tehlike, hem de özellikle Türkiye’nin her bakımdan ne kadar aleyhine olduğu (ve daha da olacağı), artık iyice sırıtmaya başlamış bulunuyor.
Üstelik, daha önce de belirttiğim üzere, Trump’ın kendisi gerçekten çok kritik durumda. Rusya soruşturmasını tehlikeli noktalara götürmesinden korkarak işten attığı eski FBI direktörü James Comey’in Senato Komisyonu önündeki ifadesinin tahribatını, Adalet Bakanı Jeff Sessions’ın ifadesi onarmaktan çok uzak kaldı. Tersine, Sessions’ın birçok soruya habire “hatırlamıyorum” diye cevap vermesi ve geçmişte söyledikleriyle çelişkiye düşmesi, muhtemelen Trump yönetiminin bir kere daha aleyhine oldu.
Şunu da eklemek isterim ki Amerikan hukuk prosedürlerinin hiç şakası yoktur; bu gidişle pekâlâ impeach etmek suretiyle başkanlıktan uzaklaştırabilirler Trump’ı. Ve unutmayalım, o karar da alınırsa herhengi bir mahkeme tarafından değil, Temsilciler Meclisi ve Senatosu dahil Kongre’nin birleşik oylarıyla alınacaktır. Yani sonuçta, Amerikan milletinin en yüksek iradesini yansıtacaktır. Neresinden bakarsanız bakın, bu ihtimal karşısında “Trump dostu” bir profil vermek hiç iyi kaçmaz. Türkiye’nin bütün yumurtalarını bir sepete (ve hele yanlış sepete) koymaması gerekir. Medya açısından ise, “korkma, bizim gibi sıkı dur, sonunda altedersin” havalarına girmemek iyi olur. Tersine, işin doğrusu Trump’ı emperyalist, İslamofobik, anti-demokratik tutumlarından hareketle giderek daha fazla eleştiriyor olmaktır. Trump sonunda (Kongre’nin üçte iki oyuyla) impeach edilirse, bunu da Türkiye halkına “yargı darbesi” gibi göstermemeye şimdiden hazırlanılmalıdır.
Yazarlar
-
Nevzat CİNGİRTBürokrasi, tarımın gerisinde kaldı 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciFaizi MB’mi yoksa Adliye mi belirliyor? 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZPKK’nın son açıklaması: Süreç devam ediyor, ama nasıl ? 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUTrafik, yargı ve casusular 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞHamdi Ulukaya (Çobani) en zengin Türkiyeli seçilmesi üstüne... 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“İnsanın ümüğüne bu kadar çökülmez…” 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇözümün kolaylaşması isteniyorsa… 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBu bir haber değildir: Türkiye, doğal alan kaybında birinci 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİİmamoğlu'na casusluk tutuklamasının akla getirdikleri 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselMerkez Bankası zor bir viraja girdi 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFed mi, TCMB mi? Çetrefilli bir soru, ironik bir cevap 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Süreç’te yeni safha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanBöyle giderse bu tren bu tünelden çıkmaz 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURPKK neden Schrödinger'in kedisine benzedi? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm süreci… Yüzlerde hâlâ niye kaygı ifadesi var? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRBatı’nın krizi, küresel düzenin çözülüşü: Türkiye için dönüm noktası üzerine senaryolar ne? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞALTINA, DÖVİZE BAK GÖR HALİNİ… 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNPKK’nin çekilme hamlesi ne anlama geliyor? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünAsker göndermek ya da göndermemek… 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANNereye doğru gidiyoruz? 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçayİstikrarsızlık üreten istikrar programı 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÇete savaşı mı? 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçYoğurtsuz, tereyağsız ve tavuk etiyle iskender kebap olur mu? Olur ama… 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’de milliyetçiliğin reformu meselesi 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarışın Halklaşması ve Demokratik Toplum Sürecine Çağrı... 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (2) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalProtestolar Amerika’yı sallıyor (mu?) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKronik siyaset bunalımı… 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkan‘Büyük iddialar, büyük kanıtlar gerektirir’ 25.10.2025 Tüm Yazıları
































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024