Halil BERKTAY
[10Temmuz 2018] Peki ya şimdi? 15 Temmuz darbesinin ikinci yıldönümüne birkaç gün kala, tersten bir tür “ihtilâl hukuku” açısından Türkiye’nin şimdiki durumu nedir?
Kestirme cevap: Çözüleceğini; bu mecradan çıkılacağını ve bir dizi yanlıştan, hattâ felâketten dönüleceğini umuyorum.
Gülencilerin karanlık girişiminin (a) ordunun diğer kesimlerinin katılmaması ve (b) halkın sokaklara dökülüp direnmesi sonucu yenilgiye uğramasını, hemen o gün (16 Temmuz 2016 tarihli) üç yazıyla kutlamıştım (“Onur gecesi (1) Atlattığımız badire”; “Onur gecesi (2) Diren Türkiye!” ve “Onur gecesi (3) Utan BBC!”; şimdi hepsi için bkz Halil Berktay, Tarihçi Gözüyle Siyaset, Kopernik 2017, 11-24). Doğruydu ve bugün de olsa aynı tavrı alırım. O gece ağır yaralı halde götürüldükleri hastanelerden “sizi kim sokağa döktüyse onlar kurtarsın” diye geri çevrilip kan kaybından ölen gençler olduğunu da biliyorum ve unutmayacağım.
Fakat ardından, bir uyarı da kaleme almıştım, iki hafta içinde. Hatırlarsınız; o sırada kimileri darbenin yenilgisine düpedüz ağlıyor; kimileri susuyor veya prensip olarak, ama zoraki kınıyor; kimileri “tiyatro” veya “danışıklı dövüş” yorumlarına prim veriyor; kimileri ise “Erdoğan kazandı, Türkiye kaybetti” diye yazıyordu. Ben öyle determinist ve peşin hükümlü değildim. Çünkü her durumda Erdoğan ve AKP düşmanı bir devirmeci değildim. Yanlış da mümkündü, doğru da. Şöyle demiştim (mealen): Evet, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve AK Parti’nin eline muazzam bir güç ve insiyatif geçmiş bulunuyor. Bir çeşit “devrim sonrası durum” içindeyiz. Tarihte sadece devrimler, devrim yapmaya girişip de kazanan tarafa, âdetâ herşeyi yapabilecekleri böyle bir kudret bahşeder. Yaşamakta olduğumuz hummalı günlerde ise Erdoğan ve AKP aşağı yukarı aynı sonuca bir devrim yoluyla değil, bir karşı-devrim girişimini püskürtmek yoluyla ulaşmış bulunuyor. Bu fırsatı nasıl değerlendirecekler? Savunma ve cezalandırma psikozuyla bir “dar çizgi” uygulamasına mı dönecekler? Yoksa demokrasiden yana olan bütün toplum kesimlerini kucaklamaya yönelik bir “geniş çizgi” mi izleyecekler? Birincisini değil ikincisini yeğleyeceklerini umuyorum (“Yeni Türkiye”nin nasıl şekilleneceğini açık bıraktığım “İkinci Cumhuriyetten Yeni Türkiye’ye” [1-2 Ağustos 2016] yazım için, şimdi gene bkz Halil Berktay, Tarihçi Gözüyle Siyaset, Kopernik 2017, 31-36).
Sanırım Engels, sanırım Tarihte Zorun Rolü’nde (ya da belki aynı metnin bir diğer versiyonu sayılabilecek Almanya’da Devrim ve Karşı-Devrim’de) uyarır okuyucusunu, tarihin hep “iyi tarafından” değil, çoğu zaman “kötü tarafından” geliştiği konusunda. Biz (yani Marx ve ben), der, Almanya’da aşağıdan yukarı bir demokratik devrim ummuştuk, monarşiyi ve aristokrasiyi devirecek. Öyle olmadı; tersine, o monarşi ve aristokrasi, Prusya’nın ve Bismarck’ın önderliğinde, yukarıdan aşağı, otoriter bir millî devrimi gerçekleştirdi. (Bunların ne kadarı Engels’in kendi sözleri, ne kadarı benim yorum ve genişletmelerim, emin değilim şu anda. Anahtarlarımı üniversitede unuttuğum için sokakta kalınca mecburen sığındığım kafede, hatırımda kaldığı kadarıyla aktarıyorum.)
Korkarım bize ve bizde de öyle oldu; tarih “iyi” değil daha çok “kötü” yanından gelişmeye yüz tuttu. Zira iktidar benim istediğim ve umduğum birinci (geniş) çizgiye değil, ikinci (dar) çizgiye oturdu; “Yenikapı ruhu”nu sürdürmek yerine Devlet Bahçeli’nin ansızın yaptığı, “demokratikleşme olmaksızın, salt başkanlık” diye özetlenebilecek teklifi kabul etti; bu da (neredeyse aynen Engels’in Bismarck Almanyası için kullandığı terimlerle ve zaten Türkiye tarihinde daha önce de defalarca görüldüğü üzere) “demokratik” yerine “millî”nin tercihi anlamına geldi. Olaylar bu yönde geliştikçe ben de somut, ampirik bazda; case by case denebilecek bir yaklaşımla eleştirilerimi dile getirmekten geri durmadım (hepsi Tarihçi Gözüyle Siyaset ve Batı Sol Türkiye başlıklı derleme kitaplarımda, âdetâ gün be gün yer alıyor; bu açıdan en son, bkz “Sorular (1a) Türkiye nereye (2002’den 2016 darbe girişimine kadar)” [9-10 Haziran] ve “Sorular (1b) Türkiye nereye (darbe sonrasından günümüze kadar)” [10-11 Haziran 2018]).
Dolayısıyla bütün o tahlilleri burada bir kere daha tekrarlayacak değilim. Sadece şuna işaret etmek istiyorum: AK Parti’nin gittikçe katılaşan “dar çizgi”si hukuk ve yargı açısından da ciddî sonuçlar doğurdu. Hukuk ile siyaset arasındaki sınır bulandı; siyasî açıdan beğenilmeyen ve tepki duyulan, hukuk açısından da suç gösterilir oldu. İktidarın dili medya tarafından büsbütün hırçınlaştırılıp şirazesinden çıkmış bir sözel şiddete dönüştürüldü. Ölçü, insaf, nüans, hakkaniyet veya en basit gerçek duygusu çöpe atıldı. (Muhaliflere yazanların da zerrece inanmadığı en “bel altı” biçimlerde çamur atılması çabalarında, bir gazetenin Karar yazarı Etyen Mahcupyan’ı Hrant Dink’in öldürülmesi komplosu içinde yer almakla suçlayan ve akıllara seza biçimde, inatla birkaç gün sürdürülen yayınları, herhalde yepyeni ve benzersiz bir standart oluşturdu.) Hedef FETÖ’den bütün Gülencilere sıçramak ve en aşağıdakilere, inanmak ve bağlanmak dışında başka hiçbir şey yapmamışlara kadar Cemaatin tamamını “silâhlı terör örgütü”ne dönüştürmekle kalmadı; muhalif veya muteriz diğer kesimlere doğru genişledi de genişledi ve neredeyse “hain” olmayan kalmadı. Özellikle “dışarı”yla her türlü ilişki casuslukla bir tutuldu. Her taşın altında bir üst akıl keşfedildi. Her protesto doğrudan Batı emperyalizmine bağlandı. Her kıpırtı yeni bir Gezi devirmeciliğinin başlangıcı sayıldı.
Maalesef böyle iki yıl geçirdik hukuk ve yargı açısından. 15 Temmuz 2016’dan 16 Nisan 2017 Anayasa Değişikliği Referandumu’na, sonra 16 Nisan 2017 referandumundan 24 Haziran 2018 seçimlerine giden süreçlere, dün saydığım tarihsel örneklerden tabii çok daha yumuşak, boşluklu ve geçirgen de olsa, “üç Ali”leri ve Vişinsky’leri olmasa da, sehpalar ve Gulag’larla noktalanmasa da, gene belirli bir olağanüstü hukuk, kendine has bir tür “ihtilâl hukuku” damgasını vurdu.
Bunları, artık herhalde sürdürülmesi kolay olmayan bu aşırılıklardan şimdi belki dönüş başlayabileceği ve (bir ihtimal) bunu önümüzdeki aylarda hep birlikte yaşayabileceğimiz için, nisyana isyan bâbında zikretmek ihtiyacını duyuyorum.
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYADevlet, Komün ve Demokratik Sosyalizmin İnşası; Barış ve Demokratik Toplum Manifestosu... 14.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRLaleli Çamaşırhanesi -3- Videoya çektiler: ‘Cırt’ sesi geldikçe bağırıyor! “Maşallah, Maşallah!..” 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın ötesi… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERHarakiri Bütçesi 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEABD, Suriye için neye karar verdi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKandil’in polemikçisi şampanya sosyalistlerine karşı 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÖcalan’ın mektubu üzerine bazı gözlemler 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidarın ağzındaki bakla!... 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürt Sorunu 2.0’a Hazır mıyız? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluBüyük sorunları çözememe serisi bu kez bitecek mi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALEş Şara’dan yeni bir Esad çıkarmak mı? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKaçıncı CHP? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolAK Partili bir okurla sohbet 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuCeylanpınar cinayeti… 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanAmerika çökmekte olan bir uygarlık mı? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSeçime henüz vakit varken sandık hesabı 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZÖzel’in bütçe konuşmasında sürece dair mesajları 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciEn büyük tehlike NÜFUS yokluğu 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilTürkiye neden sanayileşemiyor: Sermayenin, güvenin ve kurumların zayıflığı öyküsü 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENFeti Yıldız kime sesleniyor? 11.12.2025 Tüm Yazıları




























Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024