Halil BERKTAY
[2 Haziran 2020] Troller, biliyorsunuz, Germen-İskandinav folklorundaki orman cüceleri. Günümüzden kabaca 100,000 – 30,000 yıl önce Avrupa coğrafyasında Neandertaller ile Homo sapiens birlikte yaşıyordu. Sonra Neandertaller yokoldu. Biz, yani Homo sapiens, dünyada yalnız ve yakın akrabasız kaldık. Neandertallere dair anılarımızın trollerde yaşadığı sanılıyor. Belki de Homo sapiens’in bilinçaltındaki ilk ırkçılık katmanını oluşturuyor.
Geçenlerde bir grup arkadaş aramızda konuşuyor, daha doğrusu yazışıyorduk. Konu prehistorik troller değil, doğrudan günümüz medyası ve trolleriydi. Geçmişte yakından tanıdığımız, askerî-bürokratik vesayete karşı demokrasi safında birlikte yer aldığımız, aynı gazetede yazdığımız, ya da röportaj verdiğimiz veya televizyon programına konuk olduğumuz birkaç isim üzerinde duruluyordu. Şimdi çok başka yerlere uçmuşlardı. Nasıl yapabiliyor, böyle olabiliyorlardı? Sırf bir maddî çıkar ilişkisi miydi? Bilerek mi yalan yazıyorlardı? Yoksa konumları ve söylemlerine gerçekten inanıyorlar mıydı?
Kendimce cevap vermeye çalıştım, belki benden biraz daha materyalist yorumlara yatkın muhataplarıma. Çıkarcılık, demeye getirdim, vardır tabii (ve buna ayrıca değinebilirim). Ama esas açıklama olamaz. Birincisi, kimse kasıtlı ve bilinçli bir yalancılığı çok uzun süre devam ettiremez. Artık benimsemediği bir paradigmayı inatla savunamaz. Pörsür, sarkar, buruşur. Açık verir şuradan buradan. İkincisi, sırf çıkar ilişkisi 20. yüzyılın otoriter rejimleri ve kişiye tapma kültlerinin, bırakın geniş halk kitlelerini, milyonlarca aparatçik’i nasıl kadrolaştırıp seferber ettiğini açıklayamaz.
İman başattır; bu işin olmazsa olmazıdır. Kendi içinde çeşitli aşamalardan geçer. Muhtemelen söz konusu lidere gerçekten ve çok ciddî surette hayran olmakla başlar. Ortada bir akım, bir hareket, bir parti vardır. Önce aklen, vicdanen bu mücadele içinde yer alınır. Daha sonra, tabii ideolojisine göre, bazı durumlarda aidiyet kollektiften bireye akar. Partiye bağlılık, lidere (ve liderin kendinde vehmettiği misyona) bağlılığa dönüşür. Bu noktada, artık her bir siyasî adımı kendi içinde tartmaktan, doğru mu yanlış mı diye yargılamaktan vazgeçilir. Lider belirler. Lider öyle istiyorsa doğru demektir. Çin 1966-1976 arasında Büyük Proleter Kültür Devrimi diye bir facia yaşadı. Bizzat Mao başlatmıştı, “revizyonistler” ve “kapitalist yolcular” diye gördüğü (Liu Şaoşi ve Deng Şiaoping gibi) rakiplerini parti içinde altedemeyince kitlesel şiddet sayesinde yıkabilmek uğruna. ÇKP’nin üst düzey kadrolarının büyük bölümü, bütün içsel kuşku ve tereddütlerine rağmen Mao’nun peşinden gitti. Sonra, Mao 1976’da öldüğünde Politbüro derhal durdurdu Kültür Devrimi felâketini. Derken herkes özeleştiri yapmaya başladı. O sırada yaşlı ve kıdemli komünistlerden biri, niçin ve nasıl sürüklendiğini (Mao’yu kastederek) “O kadar çok olayda hep haklı ve doğru çıkmıştı ki, bu sefer de bir bildiği vardır diye düşündüm” sözleriyle açıklamıştı.
En kritik cümle budur benim için. Yaşadıklarımız karşısında, farklı mahallelerin ayrı kökenlerden gelişip giderek buluşan ve kesişen hayat tecrübeleri karşısında… en masum olanımızın bile içtenlikle, inanmışlıkla kuracağı temel cümledir. İşte bir yere kadar bu güven ve özgüvenle gider insanlar. Fakat gene yukarıdaki örnekte imâ edildiği gibi, o muazzam inanış ve bağlanış bir yerden sonra sarsılmaya başladığında ne olur? Bu noktada yoldaşlar iyiye ayrılır: realistler (= ampirisistler; ahlâküstücü, amoral Makyavelistler) ve idealistler (= teorisistler; çok uzun süre içselleştirdikleri dâvâdan kopamayan ütopyacılar). Birinciler için, evet, çıkar giderek ağır basar. Bunu da illâ şu kadar maaşa, şöyle bir villaya, bir zamanlar Sovyetlerdeki Nomenklatura’yı karakterize eden türden ayrıcalıklara indirgememek gerekir. Herhalde iktidara, özel bir çevreye, dar bir halkaya mensubiyetin; “etkili” ya da “sözü dinlenir” sayılmanın ve “ekran yüzü” haline gelmenin; kendi astları olmasının ve onlara emir verebilmenin manevî tatmini, en az bunlara eşlik eden maddî tatminler kadar, belki daha büyüktür. Liderin eteklerine tutunarak yükselmişlerdir ve gidecek başka yerleri yoktur. Onsuz, gerçek çapsızlıklarına, zavallılıklarına indirgenirler. (Bir Yagoda, bir Yezhov, bir Jdanov, bir Voroşilov nedir Stalinsiz? Kolayı var; oturup Stalin’in Ölümü filmini seyredin veya tekrar seyredin.) Dolayısıyla halen nemalanmak kadar, asıl cezalandırılmamak (iktidar cennetinden kovulmamak, düşmemek, her şeyi bir çırpıda yitirmemek) önemlidir.
İkinci gruptakilerin durumu ve sorunu daha karmaşıktır. Bunlar görece entellektüeldir; müktesebatlarına göre değişse de, fikir, düşünce, içsel tutarlılık diye bir meseleleri vardır (olması gerekir). Dolayısıyla ilk ateşli bağlanışı (gençlik heyecanını mı desek?), en azından bir kısmında tek tük soru işaretleri izlemeye başlar. Giderek çoğalır ve tehlikeli boyutlara ulaşır. Bu soru bana, kendi düşünsel dönüşümüm bağlamında çok soruldu: kendi kafanızda ne zaman ayrı düşmeye başladınız, mensup olduğunuz Maocu hareketten? Ama bu madalyonun sadece bir yüzüdür ve o kadar ilginç değildir aslında. Başlar işte; yeni ve aykırı fikirler nasıl gelirse gelir. Asıl ilginç olan madalyonun diğer yüzüdür: içinizde kopmaya başlayan fırtınaları nasıl bastırabildiğiniz; âdetâ beyninizin iki lobu arasında bölünmüş, şizoid bir varlık biçimini ne kadar sürdürebildiğinizdir.
Bu da son kertede patika bağımlılığına (path dependency) dayanır. Bizatihî mahalleye yerleşmişlik ve bir cemaate intisap etmişlik insanı kuşatır, sarıp sarmalar. Biraz boşanma sıkıntısı gibi, ama bin beteridir. Günlük hayattaki bütün kolaylık ve kanıksamışlıklarınızdan kopmayı göze alamazsınız. Arkadaşlarım/ız ne diyecek? Kaynanam, kayınpederim ne diyecek? Çocuklarımıza nasıl izah edeceğiz? Ben bu çevre dışında neyim ki? Sıfırdan başlayabilir miyim? (1980’lerin ikinci yarısında Aydınlık çevresi kısmen dağılırken, şimdi hayatta olmayan çok zeki, çok kinik (cynical), çok Makyavelist bir arkadaşım, aynen böyle, tamı tamına bu sözcüklerle anlatmıştı, hemen bütün düşüncelerinden ve ayrıca kişiliğinden nefret ettiği Doğu Perinçek’ten gene de neden kopamayacağını. “Halil, sen tarihçisin, akademik özelliklerin var, parti dışında bir hayatın var. Benim yok. Benim sözümona elektrik mühendisliğim, buzdolabı tamirciliğinden başka neye yarar?”) Böyle karakter ve kişilik trajedileri yaşanır. Binbir bağ sizi geri çeker. Girilen mecradan çıkamamayı, geri dönüş yapamamayı empoze eder.
Gene de aydın, okur yazar takımı için, asıl belirleyici olan, paradigmatik körlük dediğimiz zihniyet yapısıdır. Her sabah kendini yeniden ikna etmekle perçinlenir. Bu perçinleme de başkalarına, ötekilere, ideo-politik düşmanlara saldırı yoluyla sağlanır. (Adım adım yaklaşıyoruz, son dört beş yılın trolleşmesini anlamaya.) Kendimden örnek vereyim; bir zamanlar ben de bir cins troldüm derken ne kastettiğimi açmaya çalışayım. 1973-1980 arası, Solda fraksiyonlaşmanın doruğuydu. Henüz kimse bilmiyordu ama kapitalizm değil komünizm dünya çapında çöküşe gidiyormuş meğer. Belirgin tezahürü, sosyalist ülkelerin ve uluslararası komünist hareketin parçalanmasıydı. Paralelinde, Türkiye’de sosyalist solun kendi içinde 50 küsur gruba bölündüğü bir dönem yaşanıyordu. Hepsi aynı boy ve ağırlıkta değildi kuşkusuz. Üçgenin bir köşesinde, üç Sovyet taraftarı parti vardı: TKP, TİP ve TSİP. İkinci köşesinde, (Mahir Çayan’ın THKP-C’sinin türevleri diyebileceğimiz) Dev-Yol, Dev-Sol ve Kurtuluş. Üçüncü köşesinde de Maocu akımlar. Çıkardıkları haftalık dergiler itibariyle: Halkın Sesi, Halkın Yolu, Halkın Kurtuluşu, Halkın Birliği. Bütün bu toz dumana dışarıdan bakabilenler tarafından, topluca “Halkın Sülâlesi” diye anılıyorlardı.
Ben de bunlardan birini, Halkın Sesi’ni çıkaran ekip içinde çalıştım galiba iki yıl. Hapisten 1974 affıyla çıktım; 1975 yazında dört ay askerlik yaptım; 1977 sonbaharında ise yeniden sınava girip Ankara SBF’deki eski kürsümün asistanlığını tekrar kazandım. İşte o 1975 – 1977 arası, yani 28-30 yaşlarım olmalı. İmzasız yorum ve haberlerle kimbilir kaç sayfasını doldurmuşumdur, düşünmek istemiyorum. Ama (başka kimse adına değil, sırf kendim için konuşayım) ruh halimi çok iyi hatırlıyorum. İki köşetaşı vardı her haftanın gündemine bakışımın. Bir: dünyada ve Türkiye’de bizi doğrulayacak (Maoculuğu, Sovyet sosyal emperyalizmi teorisini, Üç Dünya teorisini vb doğrulayacak) neler oluyor? İki: ötekilerimiz ne demiş, ne yapmış son yedi gün içinde? Biz yüzde yüz doğru Marksistiz ya; bütün o revizyonist ve oportünistler, sınıf düşmanlarımız, neler yazmış çürütülmesi gereken? Önüme diğer fraksiyonların çıkardığı yığınla dergiyi alıyor, tarıyor ve önemli gözüken yazılara böyle bakıyordum açıkçası. Cidden okumak ve üzerinde düşünmek için değil. Bir şeyler öğrenmek için, maazallah, hiç değil. Sadece zaaflarını saptayıp nereden vuracağımıza karar vermek için. Bir şeytan taşlama egzersiziydi açıkçası. En önemlisi, kendimi ve kendi şüphelerimi düşünmeme olanak bırakmıyordu.
Budur işte, her sabah ötekilere, düşmanlara saldırmak suretiyle kendini yeniden ikna etmek.
Onun için, şimdi kamusal alanı bu kadar kirletmelerine hayıflandığımız medya trollerini çok iyi anlıyorum. Ruhlarını tanıyorum, bu gibilerin. Habire hedef ve düşman aramalarının çok güçlü, çok önemli bir nedeni var. Yukarıdan talimatı aşan bir neden. Her sataşma ve lâf atmalarıyla, her küfür ve hakaretleriyle aslında varoluşsal (existential) bir şey yapıyorlar. Nefret üzerinden şüphelerini bastırıyor, patika ve paradigma bağımlılığını pekiştiriyor, kendi kendilerini teyid ve tesis ediyorlar.
Öyle çok esrarengiz bir şey değildir trollük. Tersine, Hannah Arendt’in Eichmann dâvâsını izledikten sonra genel olarak kötülük (evil) için söylediği gibi, çok sıradan, çok harcıâlem (banal) bir şeydir. Elbette ihtiras ve açgözlülük, dolayısıyla haysiyet ve seviye farkları olabilir. Yelpazenin bir ucunda, ne kadar alçabileceğin, ya da diğer ucunda, asgari bir vekarı ne kadar koruyabileceğin, karmaşık belirlenimlere bağlıdır. Biraz da eğitim ve aile terbiyesiyle ilişkilidir kuşkusuz.
Ama son tahlilde, kitlesel iletişim araçlarındaki muazzam gelişmeler sayesinde 20. ve 21. yüzyıllar biraz da bir troller çağıdır. Her dâvâ, her dogmatik militanlık, her kapıkulluğu, her ideolojik silâhşörlük kendi trollerini üretir.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024