Halil BERKTAY
[14-15 Temmuz 2020] Problemin somut çehresi şu: Bir yandan, adı üstünde, bir timar sistemi söz konusu. Yani devlet en azından kısmen timara (fiyefe) dayalı bir devlet. Ordusu ve bürokrasisinin önemli bir bölümüne nakit maaş ödeyemiyor. Bunun yerine, hizmet koşullu toprak dağıtıyor. Üç beş on köyün tarım ve toprak vergilerini toplama hakkını tevcih ettiği, (Farsçadan) sipahi denen atlı savaşçılar, bu küçük timarlarının geliriyle kendi silâh, zırh ve sair donanımlarını temin ediyor. Ayrıca, kendilerine takdir edilen gelirin büyüklüğüne göre, birkaç da cebelü denen yardımcı asker besliyor. Timar (geliri) büyüdükçe, asıl timar sahibinin “kapı”sında beslemesi ve donatması gereken cebelü sayısı da artıyor. Alaybeyleri, sancakbeyleri, beylerbeyleri, vezirler… en tepedeki veziriazama çıktığımızda, diyelim bir Sokollu Mehmed Paşa’nın “kapıhalkı” içinde çok iyi donanımlı belki 500 cebelü yer alabiliyor. Sipahiler, üzerlerindeki irili ufaklı beyler ve hepsinin cebelüleri, 16. yüzyılın ikinci yarısına bakarsak, Avrupa şövalyeleri kadar ağır zırhlı olmayan 70-80 bin kişilik bir hafif süvari gücünü meydana getiriyor. Barış zamanında, taşrada köylünün tepesinde oturup kanun ve nizamı koruyor; savaş zamanında, yerine, yönüne ve rotasyondaki sıralarına göre sefere eşmeleri gerekiyor. Gitmezlerse, timarları ellerinden alınabiliyor.
Bu kadarının, Avrupa Ortaçağının Feodalizm diye bilinen örgütlenme ve yapılanmasına ne kadar benzediği çok açık. Zaten geçmişte pek çok Batılı Şarkiyatçı ve ilk Osmanlı tarihlerinin yazarları görüyor bunu. Devlet düzeninin tamamını değilse bile en azından bu ayağını taşra süvarisi (provincial cavalry), toprağa dayalı süvariler (territorial cavalry), hattâ kestirmeden feodal süvariler (feudal cavalry) olarak niteliyorlar. Ancak bir noktadan sonra, farklar da göze batıyor. Ortaçağ fiyeflerinin hızla ve ileri düzeyde özelleşip ırsîleşmişliğine karşılık Osmanlı timar sisteminde uzun süre böyle bir özelleşme ve ırsîleşme yaşanmıyor. Timar toprağı esas itibariyle esas olarak devletin (sultanın) üst-mülkiyetinde kalıyor ve alıcıların (fiyef sahiplerinin) ailelerinde nesilden nesile geçen bir mevrus mülke dönüşmüyor. Max Weber’in deyimleriyle, Osmanlı timarı “patrimonyal” olmaktan çok “prebendal” karakterini koruyor. Madalyonun diğer yüzünde, Avrupa’da “alt-feodalleşme” (Lat. subinfeodare, İng. subinfeudation) denen olay, yani fiyef içinde fiyef dağıtma, Osmanlıda mevcut değil. Yani meselâ bir beylerbeyi, teknik anlamda hass denilen kendi büyük timarını bölüp içinden astlarına daha küçük timarlar dağıtamıyor. Bu yolla kendine özel metbular (feudatories) peydahlayamıyor. Büyük küçük bütün timarlar doğrudan sultan tarafından veriliyor. Bu, yukarıdan aşağı bir tâyin (atama) ilişkisi. Avrupa Ortaçağında üst-bey (süzeren) ile alt-bey (vasal) arasında karşılıklı biat-sadakat ilişkisi Osmanlıda söz konusu değil. Veziriazam – vezir – beylerbeyi – sancakbeyi – alaybeyi – subaşı – sipahi hiyerarşisi, bağıtsal vasallık (contractual vassalage) değil tâyin ve itaat ilişkilerine dayanıyor.
Öyleyse Osmanlı timar sistemi feodal mi, değil mi? Bana sorarsanız, birincil özellikleri itibariyle Avrupa çıkışlı Feodalizm kategorisinin bu haline dahi hayli yakın. 1970’ler ve 80’lerdeki pozisyonum itibariyle, pekâlâ feodal diyebildiğim kadar yakın. Ama öte yandan, ikincil dediğim özelliklerin uymadığı da açık. Biraz zorla, ite kaka tıkıştırılabiliyor o klasik Feodalizm kümesine. Benim tarihsel sosyoloji veya sosyolojik tarih yanım ağır basıyor. Beni bir ölçüde tatmin edebilir. Buna karşılık daha klasik tezgâhlardan çıkma Avrupa Ortaçağ tarihçilerini olsun, Osmanlı tarihçilerini olsun tatmin edemiyor. Şunu da kabul etmeliyim ki, geçmişte benim tercih ettiğim çözüm feodalizm kavramıyla biraz oynayıp değiştirme ve gevşetmeyi; sırf Avrupa’ya özgü ikincil özelliklerinden arındırıp salt “fiyefe dayalılık” özüne indirgemeyi gerektiriyor.
İyi ama alternatifi ne? İlk alternatifi, Osmanlıya da, diğer Avrupa-dışı emsallerine de “feodal değil” (ve ne oldukları bizi ilgilendirmiyor) deyip noktayı koymak. Başka bir deyişle, dünkü yazımda çizerek gösterdiğim “küçük küme” (Feodalizm) ile “büyük küme”yi (Asya ve Afrika’nın yaygın fiyef sistemlerini ve bunlardan doğan değişik iktidar konfigürasyonlarını) Feodalizmden tamamen ayrı tutmak. Eşitlememek, hattâ kısmen örtüştürmemek. 19. yüzyıla özgü 1/0 ikilemini, ak-kara zıtlığını olduğu gibi korumak.
Ne ki, birinci çözüm (eşitleme çözümü) tatmin edici değildiyse bu daha da az tatmin edici, çünkü en temel benzerliği (şu veya bu şekilde bir fiyef/timar sisteminin varlığını) gözden kaçırmış; akrabadırlar dahi diyememiş ve tamamen farklıdırlar, birbirlerine toptan yabancıdırlar demiş oluyorsun. Ki bu da fazlasıyla zorluyor akıl ve mantığı, titiz ve disiplinli bir akılyürütmenin düşünsel (felsefî) kurallarını. Üstelik, bir adım daha atıp Feodal değildir, Asya Üretim Tarzıdır dersen, profesyonel Osmanlı tarihçileri buna da çok kızıyor (hattâ belki daha fazla kızıyor). Hakikaten de Marx’ın anlatımıyla Asya Üretim Tarzı, hayli geri bir muhayyel model. İşbölümü çok zayıf. Ticaret, piyasa, para ekonomisi yok. Şehirler birer askerî kamptan, ordugâhtan ibaret. Büyük şehir ve kasabaları, uluslararası, bölgesel ve yerel ticaret örüntüleriyle Osmanlıyı nasıl sokarsınız bu kalıba? Nitekim Ömer Lütfi Barkan isyan ediyor. Toplumların tarihsel gelişme şemasında henüz köleciliği daha idrak etmemiş bir merhaleye Osmanlı nasıl sokulabilir diyor.
Benzer sorunlar, Avrupa Ortaçağ serfleri ile Osmanlı reayasını karşılaştırdığınızda da gündeme geliyor. Barkan çok ama çok abartıyor aradaki farkı. 1930’ların ikinci yarısında bu konuda yazdıkları, serfi “bir çeşit köle” sayan 19. yüzyıl yaklaşımıyla malûl. Bir yandan serfi olabildiğince aşağı itip köleye yaklaştırıyor, diğer yandan reayayı olabildiğince yukarı çekip günüzümüzün özgür çiftçilerine yaklaştırıyor. Evet, biraz farklılar. Ama aynı zamanda, ikisi de birer bağımlı köylü tipi. Tepelerinde oturan genellikle savaşçı kararkterdeki hakim sınıflar, bu bağımlı köylülerin artı-ürününe belişrli bir fiyef sistemi çerçevesinde vergi-rant yoluyla el koyuyor.
Öyleyse? Her iki kertenin hakkını nasıl vereceğiz? Çözüm eşitlemekte de değil, eşitsizlemekte de değil, başka bir yerde yatıyor.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024