Halil BERKTAY
Gerçi, Gaziantep’teki bomba olayından sonra ne denebilir, bilmiyorum ama. Ben gene de Kürt sorununda barışçı çözüm umudu hâlâ varmış gibi düşünmeye ve konuşmaya devam edeyim.
Olimpiyatlar bitti, Hüseyin Aygün kaçırıldı, ben de 16 Ağustos Perşembe gecesi 23’te kendimi Sevilay Yükselir’in yönettiği dörtlü bir aHaber panelinde buldum. Diğer katılımcılar, CHP milletvekili Namık Havutça; AKP eski genel başkan yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat; bir de Leylâ Zana’nın (ve daha birçok BDP’li ve PKK’lının) avukatı Cabbar Leygara’ydı. Konuya giriş noktamızı, Aygün’ün serbest bırakıldıktan sonra verdiği demeçler üzerine maruz kaldığı (terörü övme, teröristleri şirin gösterme gibi) suçlamalar oluşturdu.
İlk turun sonuna doğru söyleyeceğim gibi, bana göre burada hiç böyle bir şey yoktu. Aygün basın toplantısında ve özel demeçlerinde hep sâkin, yumuşak ve aynı zamanda dik durdu; kendisine CHP’den istifa etmesi için baskı yapıldığında, böyle şeyler silâhların gölgesinde konuşulmaz diye reddettiğini anlattı. PKK’lı gençlerden “savaşı anlamsız buluyorlardı” diye söz etmesi dahi, bence onlara bir mesaj niteliğindeydi. Öte yandan sözleri ve ses tonunda bir yumuşaklığı koruması, bence barışta rol oynayabilmek için uzun vâdede çeşitli taraflarca dinlenebilirliğini korumak isteyen politik bir olgunluğun işaretiydi.
Ama tabii panelde mesele benim değil, asıl CHP ve AKP’nin bu konuda ne düşündüğüydü. Özellikle CHP’nin konumu ilginç; içinde hem güçlü bir ulusalcı kanat var, hem de yenileşme iddiasında. Onun için moderatör ilk Namık Havutça’ya yöneltti soruyu. Aldığı (aldığımız) cevapta, Aygün’e hiçbir eleştiri veya kınama yoktu; iyiydi bu. CHP’nin Kürt sorununa samimiyetle çözüm aradığını söyledi; eh, buna da bir pay verelim, iyi diyelim iyi olsun. Öte yandan üç unsur daha vardı ki hepsinin üzerine bir soru işareti koymamıza yol açtı. Bir, PKK’dan hep bir devlet diliyle, “kanlı terör örgütü” diye söz etti. İki, Kürt sorunu sanki sırf son on yılın ürünü ve AKP’nin eseriymiş gibi konuştu; bir yerde, iş “açılım”lar yüzünden bu hale geldi gibi imâlarda dahi bulundu. Üç, CHP’nin “üniter devlet”i ve “Anayasa’nın ilk beş maddesi”ni “ödünsüz” savunacağını defalarca vurguladı.
Sıra bana geldiğinde, önce Aygün’den yana konuştum; yukarıda özetlediklerimi dile getirdim. İkincisi, PKK’nın Aygün’ü bilmeden, kazara, tesadüfen kaçırmış olabileceğini öne süren Cabbar Leygara’ya itiraz ettim. Ama bunu bir, belki iki sonraki yazıya bırakacağım. Şimdilik önemli olan, CHP konusunda ne dediğim (ve Namık Havutça’nın nasıl “cevap” verdiği). Şunu dedim (veya demeye çalıştım), ilk tur konuşmamın sonuna doğru : Kürt sorunu, bütün Türkiye’nin birinci sorunudur. Ancak, yüzde yüz değilse bile ona yakın ölçüde geniş tabanlı bir parlamenter ve toplumsal konsensusla çözülebilir. Bu noktada sözüm CHP’ye. Çünkü MHP’yi bir kenara koyuyorum; Kürt meselesini (ya da herhangi bir demokrasi meselesini) illâ MHP’yle (de) çözeceğim diyen, aslında hiçbir şeyi çözemez ve çözmek de istemiyordur muhtemelen. Buna karşılık AKP ve CHP, “gerekli ve yeterli” bir konsensus anlamına gelir. Onun için CHP, “AKP’yi köşeye sıkıştırmak” gibi küçük ve ucuz hesapları bir yana bırakarak bu işe ciddiyetle ve içtenlikle yaklaşmalı. Yapabilirler mi ? Belki. Zira CHP, sadece “devletin partisi,” hem de “kurucu partisi” değildir. 1946-50’den sonra uzun bir muhalefet döneminden de geçtiler, DP’ye, AP’ye, MC hükümetlerine karşı. Bunun beraberinde getirdiği daha halkçı bir damar da olmalı. Fakat hemen ekleyeyim ki, “Anayasanın ilk beş maddesi”nde “ödünsüz” israr sözlerinde ifade bulan Atatürkçü zihniyetle çözüm olanaksızdır.
Buna benzer şeyler söyledim ve ikinci tura girdik; Sevilay Yükselir gene Namık Havutça’ya ne diyorsunuz diye sordu ve insana derin bir ümitsizlik hissi veren felâket de işte o zaman başladı. Aldı Havutça; benim “devletin kurucu partisi” tesbitimde bir olumsuzluk değil, tam tersine bir olumluluk gördü ve kasıla kasıla, aşağı yukarı şunları söyledi : Evet, biz elbette yeni bir devlet kurduk; Atatürk Osmanlı’nın külleri içinden emperyalizme karşı tam bağımsızlık mücadelesine önderlik etti ve saltanatı yıkarak bu halkın çocuklarının önünü açtı. Daha sonra ülke IMF’ye teslim edildiyse, hocama soruyorum, bunun sorumlusu biz miyiz ? Türkiye’de bugünkü ağır ekonomik tablonun sorumlusu kim ? On yıldır Türkiye’yi kim yönetiyor, söyler misiniz ?
Buyurun bakalım, en klişeleşmişinden size bir “politikacı” söylemi. İki tane ciddi lâf işitti; baş edemedi; derhal Balıkesir miting meydanı havasına girdi. İnsan biraz nerede ve kiminle konuştuğunu tartar; ezberlenmiş nutuklardan uzak durur. Beni ister istemez, 2002’den bu yana bütün “açılım”ları öncelikle kimin, nasıl sabote ettiğini; zaten AKP’nin de bunu fırsat bilip hemen geri çekildiğini hatırlatmaya zorladı. Sonra da ne Dengir Mir’e, ne bana tek kelimeyle cevap veremedi.
Ertesi gün bir toplantıya yetişmek için taksiye bindim ve “Ulus kapısından Robert Kolej” dedim. Şoför “Kolejin yetiştirdiği en büyük adam” olarak Bülent Ecevit’ten başladı; köy-kentler kurulmuş olsa bugün Kürt sorunu diye bir şey olmayacağıyla devam etti; “bizim İzmir’in” bütün bu “Doğulu göçü”ne rağmen gene de “en kültürlü kent” olduğunun altını çizdi; “bugünkü hükümetin vatan hainliği” ve “bunları yatırıp enselerinden kör testereyle kesmek gerektiği”yle noktayı koydu. Neyse ki çabuk vardık da “ha, hı”yla idare edip, fazla sinirlenmeden inebildim arabadan. Ama bir akşam, bir sabah; biri vekil biri taban böyle iki CHP vak’ası yetti doğrusu.
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYADevlet, Komün ve Demokratik Sosyalizmin İnşası; Barış ve Demokratik Toplum Manifestosu... 14.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRLaleli Çamaşırhanesi -3- Videoya çektiler: ‘Cırt’ sesi geldikçe bağırıyor! “Maşallah, Maşallah!..” 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın ötesi… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERHarakiri Bütçesi 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEABD, Suriye için neye karar verdi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKandil’in polemikçisi şampanya sosyalistlerine karşı 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÖcalan’ın mektubu üzerine bazı gözlemler 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidarın ağzındaki bakla!... 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürt Sorunu 2.0’a Hazır mıyız? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluBüyük sorunları çözememe serisi bu kez bitecek mi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALEş Şara’dan yeni bir Esad çıkarmak mı? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKaçıncı CHP? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolAK Partili bir okurla sohbet 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuCeylanpınar cinayeti… 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanAmerika çökmekte olan bir uygarlık mı? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSeçime henüz vakit varken sandık hesabı 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZÖzel’in bütçe konuşmasında sürece dair mesajları 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciEn büyük tehlike NÜFUS yokluğu 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilTürkiye neden sanayileşemiyor: Sermayenin, güvenin ve kurumların zayıflığı öyküsü 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENFeti Yıldız kime sesleniyor? 11.12.2025 Tüm Yazıları




























Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024