Melih ALTINOK
“Türkiye Türklerindir” gazetesi dün, aynı zamanda HSYK Başkanı sıfatı da taşıyan Adalet Bakanı’nın kurum ile ilgili bir tasarrufunu şu şekilde manşete taşıdı:
“Özel Yetkili Bakan!”
Mesaj net: “Siyaset gölge etmesin başka ihsan istemez!”
Hakikaten insan hayret ediyor.
Öyle ya, gelişkin demokrasilerde siyaset kurumunun müdahil olmadığı alan “sorun” olarak görülüyor değil mi? Peki Türkiye’de siyasetin çekilmek zorunda bırakıldığı ve “ideal” olarak kendisine ait alanlara dönme girişimleri üzerine niye fırtınalar kopartılıyor?
Evrensel olarak “yargıya müdahale” tanımı da, siyasetin atamalar boyutundaki “etkinliğini” değil, süren yargısal aşamalara karışmayı tarif etmek için kullanıyor. Bu nedenle, “normal” demokrasilerde, parlamentolar hatta hükümetler ya da Başkanlar yargıda atamalar boyutunda söz sahibi olunca “halkın egemenliğinden” bahsediliyor. O halde niçin aynı durum bizim memlekette kuvvetler ayrılığı ilkesine “ihanet” sayılıyor?
Bunun tek bir nedeni var. O da bugüne değin “gerçek” devletin bir ideolojik aygıtı olarak vazife gören siyaset kurumunun, kuvvetler ayrılığı ilkesinde alt sıralardan, hak ettiği yere, diğer güçlerle eşit seviyeye gelme cüreti göstermesi. Yürütme ve yasamanın üzerinde Demokles’in kılıcı gibi sallanan askerî ve sivil bürokrasinin dümen suyundaki yargı vesayetinin gevşemeye başlaması.
Çünkü bu “yakın tehlike” vesayetin sabık unsurlarının siyasal, ekonomik ve moral ayrıcalıklarını tehdit ediyor. Siyaset kurumunu aynı zamanda şeffaflık öngören bu perspektifi, vesayet rejiminin ülkenin ekonomik ve politik alanında oluşturduğu kara deliklerinden muhteşem rantlar devşirmeye alışmış “beyazları” rahatsız ediyor.
Kusura bakmasınlar, sıkı gümrük duvarlarının yalnızca ekonomiyi değil, kültürel ve politik atmosferi de sınırlandırdığı, bu alanlara dair birikimi misak-ı milli sınırları içinde güdükleştirdiği o günler geçti cancağızım.
Açıldı el kapıları. Çok şükür, Kapıkule’nin ötesinde de gürül gürül akan, devinen bir dünya olduğunu ve o coğrafyadaki “teamülleri öğrendik, tartışıyoruz.
Nihayet, darbelerle, muhtıralarla, “sokak meşruiyetiyle” itibarsızlaştırmaya çalıştığınız siyasetin evrensel pratiklerine sahip çıkmanın demokratlığın alametifarikası olduğunu öğrendik. Aksi tavrın, bu süreçleri “cici demokrasisi” gibi kavramlarla küçümsenen ise “devrimcilik” değil, vesayet rejiminin tetikçiliğini yapmak olduğunu idrak ettik.
Evet, dünyanın demokratik-özgürlükçü sol pratikleri açısından küçük, yıllarca kuvvetlerin “hava, kara ve deniz” şeklinde üçe ayrıldığı bir ülkenin sakinleri içinse dev bir adım. Ama geç olsun güç olmasın işte.
Zira “eloğlu” Üsküdar’ı çoktan geçti. Örneğin, askerî vesayet ve demokratikleşme üzerine kapsamlı çalışmalarıyla tanınan Juan Linz ve Alfred Stepan, Franco diktatörlüğünün ardından İspanya’da “geçiş” sürecinin tamamlandığını şu göstergelerden çıkartıyorlar:
“Hükümet serbest ve genel seçimlerin neticesinde görevdeydi, politika üretmek için mutlak otoriteye sahipti ve de iure (hukuki) olarak diğer birimlerle güç paylaşmak zorunda değildi.”
Linz ve Stepan Avrupa demokrasilerinde üzerinde konsensüs sağlanan bu önermelerinde, diğer kuvvetler olan yasama ve yargının da, askerî vesayet sonrası kurulan “yeni demokrasi tarafından” inşa edilmeleri gerektiğini önemle vurguluyorlar.
“Geçiş”i atlatıp “sağlamlaştırma” sürecine girdiği tüm otoritelerce kabul edilen İspanya’da kuvvetler ayrılığının niteliği pekâlâ tartışılabiliyor.
Kimse de çıkıp demokratlara “hükümet yalakasısınız, diktatörlük istiyorsunuz” demiyor.
Çünkü orada ak koyun kara koyun belli.
İsterseniz biraz daha geriye gidelim.
Lenin, 1905 Şubat Devrimi sonucunda ortaya çıkan ikili iktidarın tüm yetkilerini, halkın temsilcisi olan ve yine ona hesap verme sorumluluğu taşıyan Sovyetlere devretmesi gerektiğini Nisan Tezleri’nde şu meşhur mottoyla ifade etmişti:
“Bütün iktidar Sovyetlere!”
İktidarı, güvenilmez (o dönemin de bidon kafalıları) halka devretmeye başından beri karşı olan Stalin ise, Sovyet Devrimi’nin Lenin dönemindeki bu demokratik perspektifini “aşamalı devrim” gibi gerekçelerle daralttıkça daralttı. Sonuçta SSCB’de tüm iktidar, merkez komite bürokrasinin elinde toplandı ve komünizmin bu ilk çocuğu büyüdükçe Frankeştayn’a dönüşüp milyonlarca insana hayatı zehir etti.
Ancak her şeye rağmen Lenin’in bu demokratik önermesi, köklü bir sosyal demokrasi geleneğinin her zaman güçlü olduğu Batı demokrasilerinde de yıllardır aksiyom muamelesi görüyor. Bereket, Türkiye’de de “bütün iktidar sivillere” diyen demokratlar var artık. Ama kaderin garip bir cilvesi, eski vesayet rejiminin kapıkulları da ısrarla Stalin’i takip ediyorlar.
Rahat uyu Stalin, yıllar sonra bile Türkiye’de izinde olanlar var!
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA“Masada Milyonlar Var” 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
2.06.2022
17.05.2021
11.05.2019
10.05.2019
6.05.2019
1.05.2019
29.04.2019
22.04.2019
17.04.2019
8.02.2019