Selva Demiralp

Selva Demiralp
Selva Demiralp
Tüm Yazıları
Hissedilemeyen büyümenin anatomisi
9.12.2025
23

Geçtiğimiz hafta iki önem­li makroekonomik veri açıklandı. Hafta başında duyu­rulan çeyreklik büyüme veri­si, ortalama piyasa beklentisi olan %0,5’in oldukça üzerinde, %1,1’lik bir artışa işaret etti. Bir önceki çeyrekteki %1,6’lık büyü­me ile kıyaslandığında %1.1’e ge­rileyen büyümede bir momen­tum kaybı olduğu söylenebilir. Ancak TCMB’nin 2026 sonu için koyduğu %16’lık enflasyon he­defi, ve bu hedefi tam ortasına alıp “gerçekleşme ihtimalinin yüksek olduğunu” ima eden tah­min aralığı göz önüne alındığın­da, büyümedeki bu hafif yavaşla­ma trendinin enflasyonda 2026 yılında beklenen 15 puanlık bir dezenflasyon hedefini karşıla­maktan uzak olduğunu söyleye­biliriz.

TCMB, %16’lık yıl sonu enflas­yon hedefine gerçekten bağlıysa, 2026 yılında reel faizi düşürme­den (hatta belki artırarak) yola devam etmek zorunda görünü­yor. 2025 yılının ikinci yarısında yüzde 10’a yaklaşan reel politika faizine rağmen yüksek kalmaya devam eden enflasyon beklen­tileri ve dirençli kalan büyüme, parasal aktarım mekanizması­nın etkin şekilde çalışamadığı­nı gösteriyor. Enflasyonla mü­cadeleyi en maliyetsiz hale geti­ren kredibilite rüzgarını arkasına alamayan mer­kez bankası, kapsamlı bir kalkınma programı­nın da yokluğunda enf­lasyonu düşürmek için talebi düşürmekten baş­ka yok bulamıyor. Gelge­lelim iki buçuk yılı bulan yüksek faiz ortamında re­el sektörün ve hanehalkı­nın bir yandan “büyüme­yi hissedemiyoruz” diğer yandan “bu kadar yüksek faizle daha faz­la ilerleyemeyiz” serzenişleri­ne kayıtsız kalamayan bir mer­kez bankasının “kemer sıkmaya devam” diyebilmesi de hiç kolay değil.

Çelişkiler ve sorunlar

Kasım 2024 itibarıyla, 2025 sonu için belirlenen %21’lik he­defin yaklaşık 10 puan üzerin­de bir enflasyonla yılı kapatacak olan bir merkez bankası, normal şartlarda faiz indirimine uzak durmak zorundadır. Diğer yan­dan, bu kadar uzun süren ve 2025 boyunca giderek artarak pozitif kalan reel politika faizinin, enf­lasyonu yalnızca 15 puan düşü­rebilmiş olması da düşündürücü. Bir diğer şaşırtıcı soru da şu: Re­el sektör ve hanehalkı yüksek fa­izden bu kadar şikâyet ederken, yıllık büyümeye %3,2 katkı ya­pan tüketim nasıl bu denli güçlü kalabiliyor?

Ekonomi büyürken gelir dağılımı bozuluyor

Büyüme verisini gelir yönte­miyle incelediğimizde, son soru­ya dair önemli ipuçları görüyoruz. Üçüncü çeyrek itibarıyla işgücü­nün gelirden aldığı pay %38,4’ten %35’e düşerken, sermayenin payı %41,3’ten %46,7’ye yükselmiş du­rumda.

Gelir dağılımındaki bu bozulma yeni bir durum olmayıp özellikle 2019 sonrası dönemde belirgin­leşmiş ve “hissedilemeyen büyü­me” olgusunun ana nedenlerin­den biri hâline gelmiş durumda. 2021 sonrasında uygulanan ne­gatif reel faiz politikaları ile enf­lasyonu patlatarak gelen büyüme, %11’lik bir büyüme rakamına rağ­men toplumda memnuniyetsizli­ğe yol açmıştı. Ekonominin aşırı ısınmasıyla kontrolden çıkan enf­lasyon, gelir dağılımını ciddi bi­çimde tahrip etti ve etmeye devam ediyor. Bunun anlamı şu: Bir taraf­tan ekonomik pasta büyürken, ge­niş toplum kesimlerinin pastadan aldığı pay küçülüyor. Küçük bir ise kesim ise diğerlerinin dilimlerini de kendine çekiyor.

Yandaki grafik, 2015 sonrası dö­nemde gelir dağılımında en üstte­ki %20’lik grubun en alttaki %20 ’ye oranla kaç kat fazla gelir aldığı­nı gösteriyor. Örneğin 2025 yılın­da 8,62 olan oran, en zengin %20 ’nin en yoksul %20’den 8,6 kat da­ha fazla gelir elde ettiğini orta­ya koyuyor. 2015 sonrası dönem­de giderek açılan bu fark, 2022’de enflasyonun zirve yapmasıyla 9,39’a kadar çıkmış. Sonrasında enflasyon düşse de, bu düşüşün görece yavaş kalması ve acı reçe­te ile gelen dezenflasyon progra­mının yükünün topluma eşit da­ğıtılamaması nedeniyle düşük ge­lirli kesimlerin alım gücü erimeye devam etmiş. Böylece gelir dağılı­mındaki bozulma artışını sürdür­müş. Gelir dağılımının bozulma­sı sadece bugüne ilişkin bir sorun değil. Ekonomi büyürken geniş kesimlerin aldığı pay azalıyor; ama asıl önemlisi, bu bozulma ge­leceğe dönük büyüme potansiyeli­mizi de ciddi şekilde tehdit ediyor. Literatürde bu konuda yapılan ça­lışmalar, gelir eşitsizliğinin ilerle­yen dönemlerde ekonomik büyü­meyi olumsuz ve istatistiksel ola­rak anlamlı biçimde etkilediğini gösteriyor. Artan eşitsizlik, özel­likle eğitim düzeyi düşük aileler­den gelen bireylerin beceri gelişi­mini sınırlıyor ve beşeri sermaye oluşumunun önüne geçiyor. Dola­yısıyla gelir eşitsizliğini azaltma­ya yönelik politikalar sadece sos­yal adalet için değil; aynı zamanda uzun vadeli ve sürdürülebilir bir büyüme için de vazgeçilmez.

Hissedilemeyen büyümenin anatomisi - Resim : 1

Perşembe günü TCMB ne yapar?

Tüm bu değerlendirmeler ışı­ğında, Perşembe günkü PPK top­lantısından çıkabilecek karara baktığımızda, toplantıya yaklaşık 8.5 puanlık reel politika faiziyle giren Merkez Bankası’nın 100– 150 baz puanlık bir indirim yapa­rak reel faizi 6–6.5 bandına çek­mesinin olası olduğunu düşü­nüyorum. Ancak bunun ötesine geçecek daha agresif bir indirim, rehavet yaratarak zaten oldukça yapışkan seyreden enflasyon bek­lentilerini ciddi biçimde tehdit edecektir. Enflasyon beklentile­rindeki olası bir bozulma ise “da­raltıcı genişleme” etkisi yarata­cak; yani bir taraftan Merkez Ban­kası politika faizini indirirken, diğer taraftan beklentilerdeki kö­tüleşme nedeniyle piyasa faizleri­nin yükselmesine yol açarak para politikasının genişleyici etkisini kısıtlayacaktır. Bu koşullarda sağ­lanacak sınırlı büyüme ise toplu­mun geneline yayılmayan, gelir dağılımını daha da bozarak “his­sedilemeyen büyüme” sorununu derinleştiren bir büyüme olacak­tır. Bu döngüyü kırmak istiyorsak, öncelikle enflasyonu ve onun ge­lir dağılımı üzerindeki tahribatını kalıcı biçimde geride bırakmamız gerektiği açıktır.

 
Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar