Ümit KARDAŞ
2013 yılı Haziran ayında Abant Platformu'nun gerçekleştirdiği “Tecrübe ve İlhamlarıyla Afrika” isimli toplantıda Afrikalı katılımcılar kolonyal döneme, etkilerine, modernleşmeye, kadim geleneksel değerlere sürekli göndermede bulundular.
Afrika, kolonyal geçmişinden kompleks duymuyor, yüzleşiyor, kendi geleneksel ama aynı zamanda evrensel olan kadim ortak değerlerini su yüzüne çıkarmak istiyor. Bu toplantıda Afrikalı dostların ortaya koyduğu iki kadim Afrika değeri beni çok etkiledi.
Koloni öncesi Afrika'nın hatırlanabilecek imgelerinden birisinin Ubuntu olduğu anlaşılıyor. Toplantıda ve sonrasında edindiğim bilgiler Ubuntu'nun ne doğrudan bir çevirisi olduğunu ne de kolaylıkla tanımlanabileceğini gösteriyor. Belki insaniyet kavramı bir ölçüde karşılayabilir. Kökeni insaniyete yüksek bir değer atfeden geleneksel Afrika toplumlarına dayanmakta. Toplumsal bir bağlamda ifadesini, kişilerin birbirleriyle ilişkilerinde kişiliğini ve onurunu hissetmesinde buluyor. Bireyin kimliği, ötekinin ve toplu halde diğerlerinin kimliklerine saygı göstererek şekillenir anlayışı insancıllığı, insanlığı ve birbiriyle bağlılığı da kapsamakta. Toplumun bir üyesi topluma aittir, onun bir parçasıdır ve ona katkıda bulunur. (Biz, biz olduğumuz için benim) Güney Afrika Anayasa Mahkemesi'nde başkanlık yapmış olan Pius Langa'ya göre; bir başkasının insanlığının incitilmesi, her bireyin toplumun bir parçası olması nedeniyle bireyin ve toplumun insaniyetine zarar verir. Prensip, birbirini gözetmeyi ve her bir bireyin diğeri için sorumlu olmasını önemser. Ubuntu, sadece bir hayat felsefesi değil, aynı zamanda sosyal davranış için bir rehber oluşturmakta. 1993 tarihli Güney Afrika geçici Anayasası'nın son sözünde, Ubuntu'nun, insan haklarının büyük ihlallerini, vahşi çatışmalarda insani prensiplerin ihlalini ve nefret, korku, suç ve intikam mirasını meydana getiren geçmişin çatışmacı bölünmelerini aşmak için Güney Afrika'nın insanları bakımından güvenli bir temel oluşturmakta olduğu belirtilmekte. Bir intikam değil anlayış ihtiyacı, bir misilleme değil ıslah ihtiyacı, zulüm değil ubuntu ihtiyacı.
Ubuntu'nun önemli bir özelliği düzeltici adalete ve uzlaşmaya odaklanmasıdır. Kültürün egemen teması diğer bir kişinin hayatının en azından kişinin kendisininki kadar değerli olduğudur. Her kişinin onuruna saygı bu kavramın ayrılmaz bir parçasıdır. Zalim, merhametsiz ya da onur kırıcı davranışlar ubuntu yoksunluğudur. Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu'nun çalışmalarının, adaletin intikamdan ayrılması gerektiği yaklaşımıyla yapıldığını ifade ederken Baş Piskopos Desmond Tutu şöyle demiştir: “Ubuntu, sadece sen insan olduğun için benim insan olduğumu söyler. Eğer ben senin insanlığını zayıflatırsam, kendi kendimi insanlıktan çıkartırım.”
İnsanî değerler ve barış hayali
Afrika kültürünün ürettiği önemli bir diğer değer olan İndava, belirli bir amaç etrafında tartışmayı ve uzlaşmayı ifade ediyor. Gerilimleri uzlaşma ve işbirliği ekseninde azaltmak, toplum hayatını rahatlatmak. Afrika kabilelerinin koloni öncesi dönemde sözlü geleneğe uyarak diyalog içinde sorunları çözme pratiği. Bunun anlamı hiç kimsenin kimliğinden utanmadan toplumda yer alması, farklılıkların bu farklılıklar korunarak işbirliği ve barış içinde var olması.
Afrika, modernleşmenin getirdiği sistemin ürettiği hırsa, acımasızlığa, adaletsizliğe ve şiddete karşı çare olarak, geçmişinin külleri içinden ortak ve evrensel insani değerler arıyor. İslam'ı referans alan muhafazakârların da uzlaşmayı, insaniyeti, farklılıklara tahammülü değil saygıyı, barışı, adaleti, hakikati, özgürlüğü, çoğulculuğu ve estetiği ortaya çıkaracak çabalarla kadim ve evrensel insani değerleri ortak değer haline getirme gayretini göstermeleri gerekmekte.
Sistemler bu değerlere dayanmadıkça barış hayaldir. Ölümden beslenenlerin yönettiği bu Dünya belli ki bir cehennem. İnsan fani.. Hayatın her anını merakla, doğayı fark ederek, sevgiyle yudumlamak gerek. İnsan yaratılmış bir illüzyon içinde sınandığının farkında mı? Edgar Allan Poe, bu illüzyonu şöyle anlatmakta “Bütün gördüğümüz ve göründüğümüz yalnızca bir düş içinde bir düş”
Erich Fromm ölümseverlikle güç arasındaki bağı kurar “Ölümsever (nekrofil ) için güç, bir insanı cesede dönüştürme kapasitesidir. Her türlü güç, son çözümlemede öldürme gücüne dayanır. Bir insanı öldürmeyebilir ama özgürlüğünü elinden alabilirim; sadece onu aşağılamak veya malını elinden almak isteyebilirim; ama ne yaparsam yapayım, bütün eylemlerin arkasında öldürme iradesi vardır. Ölümsever zorunluluk gereği gücü sever. Onun için insanın en büyük başarısı hayat vermek değil, yok etmektir. Ölümsever liderler, koruyucu ve kurucu oldukları yanılsamasını yutturmayı başaramasaydı, çekimlerine kapılan insanların sayısı, iktidarı ele geçirmelerine yetecek çoğunluğa ulaşamazdı.”
Yıl 1936,İspanya İç Savaşı'nın başlangıcı. Yer Salamanca Üniversitesi. Rektör İspanyol felsefeci Unamuno. General Millan Astray'ın konuşmasından sonra Unamuno söz alır ve konuşmaya başlar. Falanjistlerin desteklediği General kendini tutamaz, bağırır. “Kahrolsun entelektüeller”,“Yaşasın Ölüm”. Unamuno devam eder” Kazanacaksınız çünkü fazlasıyla kaba güce sahipsiniz. Ama inandıramayacaksınız. Çünkü inandırmak için ikna etmeniz gerekir. Ve ikna etmek için sizde olmayan bir şeye ihtiyacınız olacak. Mantık ve davada haklılık. Bence sizi İspanya'yı düşünmeye zorlamak boşuna.”
Silahlanma yarışı huzur getirmez
Unamuno gücün karşısında doğrunun yanında yer alır. Ancak doğruyu söyleme cesaretini gösterenler fazla değildir. Alman romancı Hermann Hesse de yükseğe çıkanların eteklerinde yer alan ve Tolstoy'un ahlaki ve entelektüel seviyesi düşük dar çember olarak tanımladığı kişiler için şunları söylüyor. “Doğru bilincini ve entelektüel dürüstlüğü, aklın yasa ve yöntemlerine sadakati bir çıkar uğruna feda etmek, vatanın çıkarı da olsa bu, ihanet sayılır. Çıkarlar ve sloganlar savaşında doğru tehlikeye girdi mi, bireyler gibi değerden düşürülüp çarpıtıldı ve ayaklar altına alındımı, yapmamız gereken tek şey direnmek ve doğruyu, yani doğruya ulaşma çabasını inandığımız en yüce değer olarak kurtarmaya bakmaktır.” Gerçeği, doğruyu otorite kabul etmek yerine, doğruyu otoritenin emrine vermek insanı ve toplumu çürütür.
Doğru ve gerçek olan şu ki; silah üretip satarak ve silahlanarak savaşı önlemenin, insana güvenlik, huzur ve yaşanılabilir bir hayat sağlamanın imkânı yok. Silahlanma yarışı kaçınılmaz olarak şiddete ve savaşa yol açıyor. II. Dünya Savaşı egemenlerinin kurguladığı antidemokratik BM sistemi çökmüş, evrensel hukuk çöpe atılmış durumda. Uyuşmazlık ve gerilimleri evrensel hukuk zemininde çözecek yeni kurumlar yaratılmadan ve gerçek bir silahsızlanma sağlanmadan savaşlar son ermeyecek, barış gelmeyecektir. Bu durumda teknolojik olarak gelişen ancak yüksek insani değerlerden uzaklaşan insanlık sadece cehennemi yaşayacaktır.
Sevgi insanlığın yaşam bilgeliğinin basit bir sırrı. Küçük bir paylaşım, basit bir özveri, bir sevgi yaklaşımı bizi zenginleştirirken, para, servet, iktidar ve güç edinmeye yönelik her türlü çaba bizi yoksullaştırıyor. Hintli şair Sri Chinmoy Ghose'un şu sözü ne kadar anlamlı: “Sevginin gücü, güce olan sevgiyi yendiğinde, dünya barışı tanıyacak”
Yazarlar
-
Murat Sevinç'Belirsizlik' kullanışlı bir idare yöntemidir, yurttaşı iki dudak arasına hapseder! 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezAtaerkil pazarlık 2.0 ve cinskırım 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSürecin ikinci ve belki de “final” sezonu 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEHüseyin Kocabıyık’ın sözü 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalMüslüman düşmanı Hegseth ve ‘İslami rejimler’in suç ortaklığı 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanErdoğan ve kurmayları acaba neden isteksiz davranıyor? 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHatay’ı haritasına ilk kim koymuştu? 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAMilli takım ışık saçtı: Maçın kahramanını açıkladı 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBaşkan da olsan meşruiyet şart 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuTürkiye neden bu kadar siyasi? 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm sürecinde bazı işaretler 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTOysa Her Şey Çok Farklı Olabilirdi… 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUUyuşturucu kullanımı ortaokullara kadar indiyse… 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBorsada vurgun nasıl yapılır? 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTutuklama tutkusu 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENYargıda “Kin” motivasyonu 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENSadece DEM mi, ya CHP'nin ettikleri? 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilAteş hattında bir ülke: Suriye sahnesinde Türkiye 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAÖzgür Önderlikten , Özgür Topluma; 9 Ekim Komplosuna Karşı Halkların Demokratik Direnişi... 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman ülkelerde adalet yok ama adalet masalları çok güzel! 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇEREkonomide akıldışılık sona erdi mi? 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞEnflasyon, bir temel hak olan mülkiyet hakkının ihlali ve öneriler 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRTürkiye yeniden karanlık film günlerine mi dönüyor? 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’nin geleceği giderek daha az tartışılırken… 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDevletin sahipleri ve DEM Parti! 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSiyasi değil sosyolojik, hatta psikolojik 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezFenerbahçe'nin Yeni Yönetimine İlk Açık Mektup 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBirinci Yılında Süreç: Olanlar, Olmayanlar 7.10.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
7.09.2025
1.09.2025
27.08.2025
7.08.2025
4.06.2025
25.05.2025
11.05.2025
24.04.2025
2.04.2025
28.03.2025