Ümit KARDAŞ
Toplum, çeşitli şekillerde ortaya çıkan çatışma alanlarındaki sorunları, uzlaşma kültürünü, siyasi temsili ve siyasi yöntemleri kullanarak çözmede başarı ve beceri gösterdiği durumlarda toplumsal barış sağlanabilir ve merkez-çevre ilişkisi demokratik bir çerçeveye oturabilir. O zaman ortaya evrensel hukuka bağlı demokratik-devlet, daha çok toplum ve birey-yurttaş çıkabilir.
Sorunların siyaset tarafından çözülemediği ve uzlaşmaya varılamadığı durumlarda ise toplumun karşısında egemen, baskıcı, hukukun dışına çıkabilen ve topluma ve siyasi kurumlara karşı özerk bir devlet vardır.
Devlet, yüklendiği işlevler nedeniyle varlığını sürdürse de, toplumun tahakkümcü hiyerarşik yapılardan kurtarılması ve devletçi önlem ve kanunların elden geçirilmesi, özgürlükçü bir yaklaşımla şeffaf yönetimler ve kurumlar oluşturulması ve bireyin devletin müdahalesine karşı hukuki güvenceye kavuşturulması gerekmekte..
Devleti arındırmanın başka bir boyutu da belli inanç,düşünce ve ideolojileri yerleştirme yönündeki zihinsel yönlendiriciliğinden, baskısından ve toplum mühendisliğinden vazgeçirilmesidir.
Dindar veya Kemalist ya da Sosyalist gençlik yetiştirmek, gençleri ideolojik kalıplara mahkum etmek devletin yetki alanına girmemekte.
Hedeflenmesi gereken gençlerin araştırıcı, meraklı, yaratıcı, analitik ve eleştirel düşünebilen ve kendi dünya görüşünü oluşturabilen bir özgürlük ortamına kavuşturulması olmalı.
Devletin işlevlerinin yeniden tartışılarak, devletçi anlayışa dayalı tahakküm yapılarının geriletilmesini öngören bir özgürlükçü talep gerekir. Bunun için de her alanı devletleştirmeye çalışan merkeziyetçi yaklaşımlara karşı çıkmak zorunluluğu bulunmakta.
Merkezileştirme eğilimleri egemenliğin “otoriter iktidar” elinde toplanmasına neden olmakta, toplumlar militaristleştirilir ve silahlandırılırken otoriter yapıların güçlendirilmesine yönelik teknolojiler geliştirilmekte.
Milliyetçi duygular kışkırtılarak aslında yabancılaştırıcı bir etki yaratan merkeziyetçilik korunmakta, bölgesel kültür farklılıklarının üstü örtülerek etnik ve dini azınlıklar üzerinde baskı yaratılmakta.Türkiye’nin bugün yaşadığı tablo bu.
Gerek özyönetim ve gerekse toplumun kendi kendini belirleme olanaklarının genişletilmesi yoluyla merkeziyetçi yapıların geriletilmesi zorunlu.Türkiye açısından bu zorunluluk yaşamsal önemde.
Devletin toplumsallaştırılmasıyla gelinecek nokta bireyin kendi kendini belirlemesi ve toplumsal işbirliğine dayalı olarak kendi kendini yönetmesi ve demokrasinin özgürleştirici bir içerik kazanması olacak.
Bu anlamda solun işlevi çok önemli.Solun eksiklikleri olarak devlet eleştirisinin yokluğu, adem-i merkeziyetçi bir özyönetim anlayışının olmayışı,uzlaşmaya açık bir merkeze ve kendi kendini örgütleyip düzenleme temeli üzerine kurulu, işbirliğine yer veren bir topluma ilişkin tasavvurunun bulunmayışı ve devlet eleştirisinin yanı sıra ekonomik ve sosyal alanı da kapsayan tahakküm sorunlarını eleştiren bir yaklaşımın düşünülmemesi ortaya çıkmakta.
Bu nedenle solun otorite ve şiddet karşıtı, özyönetimci, özgürlüklerden yana bir tavır alması gerekmekte. Solun, daha az devlet-daha çok toplum ve bireyi gerçekleştirme konusundaki toplumsal tasavvuru projelendiren ve her alandaki tahakkümcü yapıları geriletecek öneriler getiren bir temelde yeniden yapılanması zorunlu hale gelmiş durumda.
Tarihsel olarak Türkiye’de devleti temsil eden asker bürokrasi koşulların zorunlu sonucu olarak bir ulus kurgulamak istedi.Ancak bürokrasi aracılığıyla ulus yaratılmaya çalışılırken hak ve özgürlük talepleri olan kesimlerle uzlaşmaya varılmadı.
Kuruluştaki Türk etnik kimliğine dayalı vurgu Sünni İslam’ın merkezde devlet kontrolünde araçsallaştırılmasıyla Türk-İslam sentezine ulaşıldı.Bu sentezin kodları HDP dışında bütün siyasi partilerde halen belirleyici durumda.
Siyaset kozmopolit,çoklu bir imparatorluk bakiyesi üzerinde tekçi, ötekileştirici, asimile edici, dayatmacı bir zihniyete dayalı olarak şekillendi. Osmanlı’dan tevarüs edilen ceza hukuku anlayışıyla siyasi suçlar ve terör kavramı üzerinden siyaset,toplum ve birey ceza mevzuatı içinde eritildi.
Bu durum siyasette HDP ve CHP üzerinden, toplumsal ve bireysel alanda da gazeteciler, akademisyenler, iş adamları,yazarlar ve memurları da içine alan binlerce insanın mağdur duruma düşürülmesiyle ilgili olarak yaşanmakta.
Türkiye bağlamında ilginç olan, kurgulanan sistemin bir çoğunluk baskısından ziyade, çoğunluğa yapılan bir baskıya dayanıyor oluşuydu. Böylesi bir kurulu düzenin işlemesi de, sürekli canlı tutulan korkularla garanti altına alınmak istendi.
Toplumun belli bir kısmının modernlik ve laiklik üzerinden bölünme ve şeriat korkusuyla sürekli endişeye sevk edilmesi, çoğunluğu oluşturan kesimlerin mağdur edilmesine gerekçe oluşturuyordu.
Bu rejimde hem Kürtler, Aleviler, Gayrimüslimler hem de rejimin dayattığı tarzda bir Müslüman kurgusunun dışında kalan muhafazakarlar mağdur konumundaydılar. Türkiye toplumunun siyasetteki temsilcileri, bugüne değin, bu kesimlere yaşatılan kadim sorunları çözebilme zihniyet ve kapasitesine ulaşabilmiş değil.
İmparatorluktan bu yana Cumhuriyet dahil devlet,Kürt meselesinde böl ve yönet politikaları uyguladı. Devlet, asimile edebildiklerini kendi safına çekti, direnenleri inkar, tenkil ve tehcir etti. Kürtlere vaat edilen haklarının tanınacağına ilişkin söz yerine getirilmedi. Kimlikleri, dilleri ve kültürleri yok sayıldı.
Bölünme korkusuyla üzerilerindeki baskı sürekli kılındı.
Gayrimüslimler toplumsal alanda baskı,şiddet uygulamalarıyla sindirildi, maddi varlıklarına el konuldu, yerlerini yurtlarını terk etmeleri hedef alındı. Maalesef bunda büyük oranda başarıya ulaşıldı.
Alevilerin ibadet yerleri kapatıldı,önderlerinin unvanları yasaklandı.Onlar da İslam’ın Sünni mezhebini kabul etmeleri yönünde asimile edilmeye çalışıldı.
Laiklik ilkesine aykırı olarak “din” Diyanet İşleri Başkanlığı aracılığıyla devletin denetimi altına alındı ve araçsallaştırıldı. Muhafazakar Müslümanlar, dinin sosyolojik gelişiminden ve desteğinden mahrum kaldılar ve şeriat korkusu yaratılarak baskılandılar.
Bürokrasi bu açmazları darbe ve müdahalelerle daha da derinleştirdi.Siyaset ise halktan aldığı yetkiyi kullanamayarak sorunları halının altına süpürdü.Cumhuriyet’ten 94 yıl sonra bulunduğumuz nokta iç açıcı değil.Ayni sorunların derinleşmesiyle toplumsal barış tehlikeye girmiş durumda.
Siyasetin ve medyanın dili ve söylemi hakikati örterek mağdurların birbirleri için empati yapmalarını,acıların karşılıklı hissedilmesini ve aslında sorunların arkasında ideolojik devletin olduğunun anlaşılmasını engelledi.
Tekçi, ötekileştirici,hakikat,adalet,vicdan değerlerini ve hukuku dışlayan bir zihniyetle sürüklenen sistem bugün çökmüş ve dibe vurmuş durumda. Mağdur kesimlerin hakikat yoluyla birbirlerini dinleyip anladıktan ve empati yapmayı becerebildikten sonra uzlaşıya varmaları önemli.
Tüm mağdur kesimler bir araya gelerek farklılıklarıyla birlikte özgürlük,eşitlik ve barış içinde,hukuk güvenliği altında yaşamanın ilkelerini ortaya koymalı.
Çoklu, çoğulcu, katılımcı,özgürlükçü ve evrensel-meşru bir hukuk devletine dayalı demokrasiyi inşa edecek yeni bir toplumsal sözleşmeyi oluşturmalı.
Temel mesele bunun hangi siyasi aktörlerle yapılacağında düğümleniyor. Toplumdan bu yönde bir istek ve baskı gelmedikçe bunu gerçekleştirmek zor gözüküyor.
Yukarıdaki analizin haklılığına ve yeni bir atılımın gerekliliğine inanan her kesimden toplumun önemli bir bölümünü oluşturan sayıda ve oranda insan var. Önemli olan bu toplumsal kesimlerin bir araya gelip umutsuz durumda bekleyen insanlara da ulaşabilmeleri.
Yazarlar
-
Umur TALUÖyleyse… Yaşıyor demektir! 26.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİsrail masasında HTŞ’ye Rus ruleti 26.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÖzel: Erdoğan zengin sever… 26.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBugün FETÖ yargısı yok, kim var? 26.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyolİslam düşüncesi nereye? 26.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZRojava çözüm süreci zorluyor mu? 26.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜROperasyonlar neden silah tüccarlarına yöneldi? 26.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUAKP+MHP ‘koalisyonu’ da bozuluyor mu? 26.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİSavcı Bey size söylüyor iktidar zenginleri 26.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelTek adama alışmış bir ülkede CHP'de ‘çift lider’ stratejisi ne kadar çalışır? 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRDünyanın temel düzeni sarsılıyor: Yeni bir ütopya, krizlerden çıkışın anahtarı olabilir 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanGenel Yapay Zeka aslında bir büyük yalanın mı adı? 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİran yeniden menzilde 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTKelbaşa Şimşir Tarak… 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞTuhaf yasa maddeleri 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞFAİLİ MEÇHULLER BİR “DEVLET POLİTİKASI” MIYDI? 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava Tümseği 24.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAKürt Halkı: Barışın ve Demokratik Toplumun Evrensel Öncüsü... 24.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNENeler olacağını bilmek 24.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur Akgün10 yıl sonra nasıl bir Türkiye? 24.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKIlımlılar, İslamcılar, Fundamentalistler: “Batı Türkiye’ye Nasıl Bakıyor?” meselesi 24.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNSuriye’de dahil olunacak bir ordu var mı? 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluDemokratikleşme paketleri beklenirken hangi kanunlar gelecek? 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKGerçekten emperyalist güçler bölgede Kürdistan istiyor mu? Irak ve Suriye’de olanlar bu tezi yalanlı 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezKalıcı toplumsal barış: Engeller, imkanlar 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kirasİslamcı, sosyalist ve milliyetçi bir düşünür 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKeser döner sap döner… 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKardeşlik 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMete Tunçay mı yanılmıştı? 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBir Devletin ve Toplumun İçten İçe Çözülüşü 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Alevi Hakları… 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİller Bankası Genel Müdürü Recep Türk: Listemizde sadece Aydın yok 22.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
4.06.2025
25.05.2025
11.05.2025
24.04.2025
2.04.2025
28.03.2025
14.03.2025
8.03.2025
27.02.2025
20.02.2025