Ümit KARDAŞ
Türkiye’nin kördüğüm haline gelmiş olan tüm sorunlarının çözümsüzlüklerinin temelinde devletin ve ideolojik aygıtlarının ve sivil uzantılarının linç, imha ve tenkil etme kültürü üzerinden kurdukları rejimin yarattığı demokrasi ve hukuk krizi bulunmakta. Bu rejimin en önemli aparatlarından biri kuşkusuz şiddeti meşrulaştırıp, kışkırtan medya.
Genç Cumhuriyet rejimi, İmparatorluğun son döneminde ( 1913-1915 ) gerçekleştirilen etnik-dinsel homojenleştirme politikalarını tevarüs ederek tekçi-otoriter bir rejim kurdu ve çok etnik kimlikli, çok dilli, çok kültürlü, çok dinli, çok mezhepli olan toplumu kucaklayamadı. Tekçi ideolojik katılık demokrasiye evrilmeyi engelledi.
Dünyadaki etnik-dinsel kimlik üzerinden ulus-devlet inşa etme süreciyle birlikte dağılan imparatorluğun mirasçısı olup iktidarı ele geçirenler tek bir etnik-dinsel kimlik üzerinden bir devlet-ulus inşa etmeye çalıştılar.
Bu süreç devletin kendisine tek bir kimlik üzerinden etnik arındırma ve asimilasyon yoluyla ulus yaratma şeklinde cereyan ettiğinden devlet-ulus kavramını kullanmaktayım.
İmparatorluğun son dönemi olan 20.yüzyılın başlarında İttihat ve Terakki’nin etnisite mühendisliği uygulamasıyla etnik sınırlar çizildi.
Kıyıların Rumlardan, Anadolu’nun Ermenilerden arındırılması linç, imha ve tenkil politikalarının uygulanmasıyla sağlandı. Makedonya kökenli İttihat ve Terakki Cemiyeti iktidarı 1913 darbesiyle ele alarak ülke kaderinde belirleyici olacağı bir dönemi başlattı. (Fuat Dündar- Modern Türkiye’nin Şifresi)
Gayrimüslimlere karşı yapılan etnik operasyonlardan sonra İttihatçıların Kürtlere yönelik projesi asimilasyon oldu. Kürtlerin Müslüman olması asimilasyon fikrini güçlendirdi. İttihatçılar Türkleştirme politikalarını gayrimüslimlerin imhası ve tehciri, Kürtlerin ise asimilasyonu üzerinden projelendirdiler.
Bu ittihatçı siyasi proje Cumhuriyetin bir projesi olarak bugüne kadar uygulandı. Temel düşünce ve uygulama Müslüman sayılan unsurları hangi etnik kimlikten olursa olsun tek bir Türk kimliği altında toplamak, çoğunluğu oluşturan Sünni Müslümanlığı denetim altına alarak Türk kimliğinin tamamlayıcı unsuru yapmak oldu.
Bu politikanın sonucu Aleviliğin yaşadığı altyapıyı sona erdirerek Alevileri de asimilasyon yoluyla bu tek kimliğin destekleyicisi durumuna getirmek amaç edinildi.
Önemli ölçüde ekonomik hayatta etkili olan ve kimliğini gizlemeyen gayrimüslimlere ise sermaye ve malları ellerinden alınması ve sahanın dışına çıkarılması gereken yabancı unsurlar olarak bakıldı ve uygulamalar ekonomik piyasanın Türkleştirilmesi yönünde gelişti.
1934 tarihli İskân Kanunu sadece Kürtlere uygulanmadı, İç Anadolu’da yaşayan Ermeniler ile Trakya’da yaşayan Yahudiler de zorla göç ettirildi. Kanunun amacı 11. maddeden anlaşıldığı gibi asimilasyondu.
'Vatandaş Türkçe konuş' kampanyaları ile gayrimüslimler sindirilir, asimile olmaya zorlanırken,1934’te Trakya Yahudilerine CHP’nin yerel teşkilatları eliyle pogrom uygulandı. İnsanlar linçe kışkırtılmış kitlelerce öldürüldü, tecavüze uğradı, kiliseler, dükkânlar yakılıp yağmalandı.
Gayrimüslimlerin bir kısmının yaşamsal nedenlerle zor ve baskı karşısında kimliklerini gizlemek zorunda kaldıkları bunun sonucu trajik yaşamlar sürdükleri bilinmekte.
1 Kasım 1942’de yürürlüğe konulan Varlık Vergisi Kanunu ile Rum, Ermeni, Yahudi tüccar ve esnafın servetlerine el konularak ekonomik olarak yok edilmeleri yoluna gidildi.
Vergileri ödeyemeyenler Aşkale’deki toplama kampına gönderildi. Özel savaş tekniği olarak uygulanan azınlıkları ekonomik olarak imha etme politikası ırkçı bir kampanya eşliğinde yürütüldü ve Alman Nazi yönetimiyle yürütülen yakın ilişkiler operasyonun yapılmasını kolaylaştırdı.
Basına kapalı olarak yapılan CHP grup toplantısında Başbakan Saraçoğlu’nun vurguladığı gerekçe bugüne kadar gelen zihniyeti göstermekte. “Bu kanun aynı zamanda bir devrim kanunudur. Bize ekonomik bağımsızlığımızı kazandıracak bir fırsat karşısındayız. Piyasamıza egemen olan yabancıları böylece ortadan kaldırarak, Türk piyasasını Türklerin eline vereceğiz.”
Atatürk’ün Selanik’te doğduğu evin bombalandığı haberinin Ekspres Gazetesi’nce kışkırtıcı bir şekilde duyurulması üzerine 1955 yılının 6-7 Eylül’ünde özellikle Rum yurttaşların yoğun olarak yaşadığı semtlerde linçe kışkırtılan kitleler azınlıklara yönelik öldürme, yaralama, tecavüz, tahrip ve yağma fiillerini işlediler. Daha sonra Selanik’teki bombalama olayının devletin bir tertibi olduğu anlaşıldı.
Ölüm, yaralama ve tecavüz olaylarının yanı sıra 73 kilise, bir havra, üç manastır, azınlıklara ait binlerce dükkân ve ev tahrip ve yağma edildi. Olayların sonunda 70 bin Rum yurttaş ülkeyi terk etti. Böylece ekonomik piyasanın Gayrimüslimlerden arındırılıp Türkleştirilmesi politikasında bir adım daha atılmış oldu. (Suat Parlar- Osmanlı’dan Günümüze Gizli Devlet)
Bu boşluğun yaratılmasından suç ortaklığı yaparak ahlaken sorumlu olan ticaret burjuvazisi durumu değerlendirerek oluşan boşluğu doldurduğu gibi Rumlardan kalan gayrimenkullere de el koydu.
1964 yılında ise İnönü hükümeti Kıbrıslı Türkler ve Rumlar arasındaki gerginlik artınca misilleme amacıyla 1930 tarihli İkamet, Ticaret ve Seyrisefain Anlaşması’nı tek taraflı olarak feshederek tüm Yunan uyruklu Rumları ülkeden sınır dışı etti.
Rumların Türk bankalarındaki paralarına ve gayrimenkullerine el konuldu, sürülen Yunan uyruklu Rumların yanlarına sadece bir bavul ve 200 lira almalarına müsaade edildi.
Yaşlılar, engelliler ve hastalar da sürgün edildi. Ancak sürgün edilenlerle akrabalık bağı olan Türk uyruklu Rumlar da ülkeyi terk etmek zorunda kaldılar.
Yine azınlık vakıflarına ait gayrimenkuller hukuk dışı bir içtihatla gayrimüslimlerin elinden alındı. 8.5.1974 tarihli Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararının gerekçesinde: "Görülüyor ki Türk olmayanların meydana getirdikleri tüzel kişiliklerin taşınmaz mal edinmeleri yasaklanmıştır" denildi.
Gayrimüslim yurttaşlarını "Türk olmayanlar" olarak değerlendiren Yargıtay böylece bir bölüm Türkiye Cumhuriyeti yurttaşını yabancı sayarak etnik temele dayalı ayrımcılık yaratırken, ayrıca sembolik anlamda linçe tabi tutmuş oldu.
Kürtler açısından ise 1921’de Koçgiri’de başlayan süreç 1925 Şeyh Sait Ayaklanması, 1930 Ağrı Ayaklanması’yla devam etti,1937-1938 Dersim katliamıyla zirveye ulaştı. Şiddete ve baskıya dayalı asimilasyon politikaları hem Sünni hem Alevi Kürtlere uygulandı.
Linç, inkar, tenkil ve imha yöntemleri 1980’den itibaren şiddetlenerek uygulandı. Aramalarda, gözaltı merkezlerinde ve Diyarbakır Cezaevi’nde yapılan ağır işkenceler, dil yasakları, yargısız infazlar, köy boşaltmalar ve yakmalar bu politikanın örnekleri.
Bugün gelinen noktada önemli sayıda seçmen tabanı olan HDP’nin eski eşbaşkanları Demirtaş ve Yüksekdağ başta olmak üzere Kürt siyasetçiler tutuklanarak siyasetin dışına itildi. Bölge halkı PKK ile devlet güçleri arasında kalarak mağdur oldu. Kürt annelerin hak arayışlarındaki talepleri şiddet kullanılarak bastırılmakta.
Aleviler de tek din, tek mezhep anlayışına dayalı tekçi ideoloji karşısında aynı şekilde asimilasyona uğratıldılar.30 Kasım 1925’te çıkarılan kanunla tekke, zaviyeler ve türbeler kapatıldı, dinsel unvanlar yasaklandı. Cumhuriyetin ilanından ve Halifeliğin kaldırılmasından memnun olan Aleviler bu yasaklardan en çok etkilenen kesim oldu.
Alevi tekkeleri kapatıldı, Alevi dedeliği yasaklandı. Alevi dergâhlarının en eskisi olan Hacı Bektaş-ı Veli Dergâhı da bu kanunun kabulünden sonra kapatıldı,1964 yılında müze statüsünde açıldı ancak bu dergâh Alevilere geri verilmedi.
Tek din ve tek mezhep anlayışından hareketle Müslüman-Sünni inancını resmileştirecek olan Diyanet İşleri Başkanlığı kuruldu, Alevilerin inançlarını yaşama alanları sınırlandırılarak bu kurum üzerinden Sünnileştirilmeleri yönünde asimilasyon politikaları uygulandı. Kürt Aleviler ise ikili bir asimilasyona uğradılar.
Her ne kadar Sünnilerin camileri açık tutulup, harcamaları devlet tarafından karşılanmış olsa da Sünni çoğunluğun inanç alanı daima devletin denetim ve kontrolü altında oldu. Sünniler devletin kendilerine sağladığı bu ayrıcalığı dini inancın devletin denetim ve yönlendirmesinin yaratacağı zararlardan daha üstün tuttular.
Bu nedenle de Alevilerin, Diyanet İşleri Başkanlığı kuruluşu içinde yer almalarına devletin inanç alanında yarattığı rantı paylaşmamak için karşı çıktılar ve Alevilerin Sünnileştirilmeleri politikalarına ses çıkarmadılar.
Böylece rejim tekçi ideolojisini Sünni ve Alevileri bölerek ve birbirlerine karşı kullanarak sürdürdü İmparatorluktaki dinin devletin kontrolü altında tutulması ve devletin çıkarları doğrultusunda kullanılması anlayışı ve uygulaması cumhuriyette devletin laiklik adına dini kontrol altına almasıyla devam etmiş oldu.
Kuşkusuz çoklu bir toplumsal yapı üzerine oturtulan, ideolojisi tekçi bir anlayışa dayalı bir rejimin uygulamaları da tıpkı İttihatçı anlayış ve uygulamada olduğu gibi linç, tenkil, inkâr, imha, baskı ve şiddete dayalı politikalar olacaktı.
Komitacılık, devletin çeteler oluşturarak gizli şiddet uygulaması, tehlikeli sayılan azınlıkların tasfiyesi gibi yöntemleri kullanan Teşkilat-ı Mahsusa-İttihatçı geleneği aynen Cumhuriyete intikal ederek bugün karşımıza dikilmiş durumda.
Bu çizginin tarihsel akışının böyle cereyan etmesi ve ister istemez faşizan bir model oluşturması kaçınılmazdı. Bu çizginin çoğulcu bir siyasi-hukuki yapıya, gerçek bir demokrasiye ve hukuk devletine kapı açması beklenemezdi.
Rejim siyasi linç girişimlerini yazarlarına ve entelektüellerine de uyguladı. Sabahattin Ali’den Nazım Hikmet’e, Kemal Tahir’den Orhan Kemal’e, Muammer Aksoy’dan Uğur Mumcu’ya, Çetin Emeç’ten Musa Anter’e, Hrant Dink’ten Tahir Elçi’ye sonuçları farklı mağduriyetler yaşatıldı.
Nitekim yakın tarihimizde sayamayacağımız kadar linç girişimiyle karşılaştık.1980 askeri darbesi öncesi özellikle Milliyetçi Cephe hükümetleri döneminde çok sayıda katliam yaşandı.
1 Mayıs 1977’de Taksim’de toplananlara açılan ateş sonucu meydana gelen ölümler, 9 Ekim 1978’de TİP üyesi yedi gencin vahşice öldürülmesi, Alevilere yönelik linç amaçlı 1978 Maraş ve 1980 Çorum katliamları.
2 Temmuz 1993’de Sivas Madımak Oteli’nin önünde toplanan organize linç grubunun kışkırtmasıyla linç kültürüne sahip kitlenin oteli kundaklayarak çoğunluğu Alevi 33 yazar, ozan, düşünür ile iki otel çalışanının öldürülmesi rejimin linç kültürünün somut bir uygulamasıydı.
Magazin Gazetecileri Derneği'nin 10 Şubat 1999'de düzenlediği "Yılın En İyi 10 Müzik Yıldızı Yarışması" ödül töreninde Ahmet Kaya "Kürtçe şarkı söylemek, klip çekmek istiyorum" dediği için linçe uğradı ve hakkında soruşturma başlatıldı. Ödül gecesinde yaşanan bu olayın ardından Kaya, yurt dışına gitti ve 16 Kasım 2000 tarihinde geçirdiği kalp krizi sonucu Paris'te hayatını kaybetti.
Mehmet Altan, Ahmet Altan ve Nazlı Ilıcak yazdıkları ve söyledikleri sözler nedeniyle ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûm edildi.
Son dönemlerde Trabzon’da solcu gençlere, İstiklal Caddesi’nde kadın hakları savunucularına ve Cumartesi Anneleri’ne, LGBTİ hakları savunucularına, HDP binalarına yönelik linç girişimleri yaşandı.
Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik olarak planlanan ve uygulanan linç girişimi siyasi araç haline getirilen bu kültürün tipik bir örneği. Olayları yatıştırmaya çalışırken Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın saldırgan kitleye yönelik olarak söylediği” mesaj alınmıştır” ifadesi ve Devlet Bahçeli’nin “Türlü ihtimalin de tedbirini alarak gitmesi lazımdır” şeklindeki beyanı durumun vahametini göstermekte.
150 yıllık tarihsel süreç kısa yaşanan yalancı baharlar dışında devletin ve etkilediği kitlelerin siyasi linç girişimlerinin bugüne taşındığını göstermekte.
Freud’a göre kitleleri birleştiren en önemli unsurlardan biri liderin yapısıdır ve kitleyi oluşturan bireyler üst-egolarını bu lidere teslim ederler. Bu nedenle siyasi liderlerin söylemlerine dikkat ederek kendine bağlı kitleleri siyasi muhaliflerini linçe özendirecek itham edici, hedef gösterici beyanlardan kaçınmaları gerekmekte.
Yaşadığımız siyasi ve toplumsal olaylar şiddetin kültürel olarak toplumsal ve bireysel davranışlarımıza işlediğini gösteriyor. Şiddet ve linçin sıradanlaştığı bir toplum medeni olmayan bir kitle haline gelir.
Siyasetin dost-düşman ayrımına dayandığı kültürlerde, toplumsal yaşamın her alanında keskin bir kutuplaşmanın yaşanması kaçınılmaz. İktidar için çatışanlar, kurumları zapt edilmesi gereken kaleler gibi görmeye başlar, şiddet ve savaş bu kaleleri ele geçirmek için yapılır ve barış imkânsız hale gelir.
Yazarlar
-
Murat Sevinç'Belirsizlik' kullanışlı bir idare yöntemidir, yurttaşı iki dudak arasına hapseder! 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEHüseyin Kocabıyık’ın sözü 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezAtaerkil pazarlık 2.0 ve cinskırım 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalMüslüman düşmanı Hegseth ve ‘İslami rejimler’in suç ortaklığı 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSürecin ikinci ve belki de “final” sezonu 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHatay’ı haritasına ilk kim koymuştu? 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanErdoğan ve kurmayları acaba neden isteksiz davranıyor? 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAMilli takım ışık saçtı: Maçın kahramanını açıkladı 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBaşkan da olsan meşruiyet şart 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTOysa Her Şey Çok Farklı Olabilirdi… 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm sürecinde bazı işaretler 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENYargıda “Kin” motivasyonu 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBorsada vurgun nasıl yapılır? 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUUyuşturucu kullanımı ortaokullara kadar indiyse… 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTutuklama tutkusu 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuTürkiye neden bu kadar siyasi? 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENSadece DEM mi, ya CHP'nin ettikleri? 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilAteş hattında bir ülke: Suriye sahnesinde Türkiye 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAÖzgür Önderlikten , Özgür Topluma; 9 Ekim Komplosuna Karşı Halkların Demokratik Direnişi... 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDevletin sahipleri ve DEM Parti! 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞEnflasyon, bir temel hak olan mülkiyet hakkının ihlali ve öneriler 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇEREkonomide akıldışılık sona erdi mi? 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman ülkelerde adalet yok ama adalet masalları çok güzel! 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’nin geleceği giderek daha az tartışılırken… 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRTürkiye yeniden karanlık film günlerine mi dönüyor? 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezFenerbahçe'nin Yeni Yönetimine İlk Açık Mektup 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSiyasi değil sosyolojik, hatta psikolojik 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer balkonuna havuz yapılan rezaletin perde arkası! Buna nasıl izin verildi? 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBirinci Yılında Süreç: Olanlar, Olmayanlar 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞ“DEVLETİ ZENGİN”,”VATANDAŞI AÇ VE YOKSUL” ÜLKE… 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Trumpizm’in güç gösterisi nereye kadar? 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİYapıttan Yapana: Zatî olana yolculuk 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye’nin sosyal devletin rolünün yeniden inşası kaçınılmaz 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’dan sonra AKP dağılır 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayOVP’nin iç çelişkileri ve stratejik yönelimi 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNGazze Planı: Bölgesel teslimiyete giriş 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraDevlet Millet Kucaklaşması 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ile Batı arasındaki “sözleşme” bozuluyor mu? 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇ“Siyasette zorlama yoktur!” 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRDEMOKRATİK TOPLUM VE "YILIŞIK" FOTOĞRAF 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTCumhurbaşkanı, “muhalefet”, “Kürtler” 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
7.09.2025
1.09.2025
27.08.2025
7.08.2025
4.06.2025
25.05.2025
11.05.2025
24.04.2025
2.04.2025
28.03.2025