Ahmet TAŞGETİREN
Tayyip Bey’in Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan’a tepki duyuyor olmasını beklemek normal. Abdullah Gül’e de. Bir ara “ihanet” kelimesini bile kullandı onlar için.
Son alarak Hürriyet yazarı Abdülkadir Selvi’yi aramış, Babacan ve Davutoğlu için “içimizdeki Mescid-i Aksa’yı yıkmak isteyenler” gibi ağır ifadeler kullanmış.
Bu ifadeler, son zamanlarda Mısır ile ilişkiler çerçevesinde gündeme gelen İstanbul seçimleri sırasında söylenmiş “Sisi’ye mi oy vereceksiniz Mursi’ye mi?” sözlerine çok benziyor.
Mısır ile ilişkiler geliştirilmek isteniyor, Sisi’ye yönelik o eski ifadelerin kullanılmayacağı, o gün de iç politika için o ifadelerin kullanılmaması gerektiği bir çok siyasetçi - diplomat tarafından belirtiliyor.
Bazı zamanlar oluyor ki “bazı şeyler keşke söylenmeseydi” deniyor.
Ama siyaset bu, başarı için, elden kaçmakta olan hedefler için her şeyin meşrulaştığı zamanlar oluyor.
Şimdi Ali Babacan’a ve Ahmet Davutoğlu’na olan öfkeyi, “Mescid-i Aksayı yıkmak isteyen içimizdekiler” diye niteleyerek sergilemek Mescid-i Aksa gündemini kullanmaktan başka türlü anlaşılır mı?
Bu iki isme kızabilirsiniz, ne de olsa sizi bıraktılar, ayrıldılar, başka partiler kurdular. Aldıkları oy, çok küçük de olsa, bir puanın önem kazandığı bir sistemde, sizin yolunuzu kesebilir, bu da onlara kendi hesabınıza öfke duymanızı haklı kılabilir.
Ama bunun için herkesin ortak davası olan Mescid-i Aksa’yı sahaya sürmek güzel olmuyor.
Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan ya da Abdullah Gül söz konusu olduğunda, “Tayyip Erdoğan bunları, Cumhurbaşkanı, Başbakan, Başbakan Yardımcısı, Dışişleri Bakanı yaptı, ekonomiyi emanet etti, şimdi muhalefete geçmeleri vefa duygusu ile bağdaşır mı?” gibi bir mantık silsilesi oluşturuluyor.
Bu yaklaşım Tayyip Erdoğan’ın Ak Parti bünyesinde “tek belirleyici” olarak görülmesinden ve herkesin rolünü onun belirlediği düşüncesinden kaynaklanıyor. Bir de, söz konusu insanların aslında Tayyip Bey’in bu tayini ile değer kazandığı düşüncesiyle bağlantılı.
Bu konunun birinci boyutu, “Lider” merkezli bir siyasi ortamda anlaşılabilir bir durum. Ancak Ak Parti’nin yola daha çok “ortak akıl” prensibi ile çıktığı, başlangıçta Tayyip Bey’in konumunun da “Eşitler arasında birinci” diye tanımlandığı, aslında bu niteliğin Türkiye siyasetine yeni bir boyut getirdiği değerlendirmeleri de hatırlanırsa, ilerleyen zamanların Ak Parti’yi de “Lider partisi” haline getirmesi, parti hüviyetinde bir artı mı eksi mi oluşturduğu yönünden değerlendirilebilir. Ama reel durum bu ve Ak Parti Bekir Bozdağ’ın açıkça ifade ettiği üzere “Tayyip Bey’in partisi”dir. Belki de o sebeple, “İlkler”den hemen hiç kimse yoktur partide.
Konunun diğer boyutuna gelince, yani Gül’ün Cumhurbaşkanı, Davutoğlu’nun danışman, dışişleri bakanı ve başbakan yapılması, Babacan’ın başbakan yardımcısı, dışişleri bakanı yapılması…. “Liyakatleri sebebiyle mi, yoksa liyakatleri olmadığı halde Tayyip Bey’in taltifi niteliğinde mi oldu?” sorusunu sorduruyor. Liyakatleri yoktu da, iltifaten getirilmişlerse, bu yanlış tasarruf olurdu, yok liyakatleri olduğu için bu görevlere gelmişlerse, o zaman da yiğidin hakkını vermek gerekiyor. Yani “Gül’ü, Davutoğlu’nu, Babacan’ı Tayyip Bey -yarattı- dememeyim haydi, adam etti” demek, bugün Ak Parti yönetiminde görev verilenlerin tamamını da “üretilmiş adamlar” niteliğine büründürmüyor mu?
Evet, bu isimler dün beraberdiler, ayrı düştüler. Ayrılış süreçlerinde de fizikleri içerde kalpleri dışarda bir dönem geçirdiler. Tayyip Bey’in Cumhurbaşkanı adayı olması için imza verdiler, Davutoğlu Konya’da sistemi desteklemediği halde, Tayyip Bey ile birlikte destek görünümünde otobüsün üstüne çıktı, genel başkanlığı devrettiği genel kurulda, geleceğe ilişkin taahhütlerde bulundu.
Benim gördüğüm, misyon ağırlıklı yapılarda geçiş dönemlerinde nerede durulacağı kestirilemeyen bu tür çelişkili durumlar oluyor. “Ayrılayım ama davaya zarar vermeyeyim” duygusu, kesin tavır belirlemeyi engelliyor.
Davutoğlu, Katar’da iken Ankara’da Ak Parti MKYK’sında genel başkanlık yetkilerini kısıtlayan bir karara 50 kişiden 48’inin imza atması, imza atanlardan ve Başbakan’ın vekalet verdiği birisinin havaalanında Davutoğlu’nu “Hoş geldiniz sayın Başbakan” diye gülerek karşılamasını yaşamış olmasına rağmen, yine de genel kurulda “vefa sözü” vermesi, siyasetin cilvelerindendir. Demek siyasette kendi Başbakanınıza kumpas kurmak da olabiliyor.
Ak Partinin Fazilet’ten ayrıldığı günlerdeki duygular, şimdilerde DEVA ve Gelecek Partilerinin ayrılma günlerine benziyor. Ağır suçlamalar gözleniyor. Babacan veya Davutoğlu’nun kalb dünyası, dün ne ise bugün de odur bana göre. Ancak “Ak Parti yanlış gidiyor, memleket yanlış yönetiliyor” diyorlar sadece. Hatta Ak Parti’nin çıkış noktasından çok uzaklaştığını söylüyorlar. Ne bileyim, bunun karşılığı “Mescid-i Aksayı yıkma” ithamı, yani dünkü yol arkadaşlarınızı Siyonist İsrail’le aynı gösterme olmamalı.
Yazarlar
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel’e saldırı aydınlatıldı mı şimdi? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolDış politikada rasyonel zemin 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKomisyon Suriye’yi, Suriye İsrail’i, İsrail Trump’ı…. 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEYargı CHP’ye çalışıyor 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluHerkes sözünden sorumludur; 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilFanatizm ve inancın siyasallaşması 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanBüyük Türkiye hayali böyle bir hayal miydi? 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.09.2025
18.09.2025
16.09.2025
9.09.2025
7.09.2025
5.09.2025
4.09.2025
29.08.2025
26.08.2025
24.08.2025