Arife KÖSE

Bir akıl tutulması örneği: Silivri ve Tahrir’i aynı cümle içinde kullanmak
17.12.2012
5320

 

Ergenekon davasında Perşembe günü yaşananlar, Ergenekon sanıklarının ve onların şakşakçılarının hukuki savunma yapmayıp, bütün stratejilerini kamuoyunu etkilemek üzerine kurduklarının göstergesiydi. Hem mahkeme salonu dışında hem de içeride yaşanalar, bir tiyatro olduğunu söyledikleri Ergenekon davasını bizzat kendi elleriyle tiyatroya döndürme çabasıydı.

Bunun üzerine bir de ‘Silivri Tahrir oldu’ gibi akla izana sığmayacak lafları eklediğinizde sapla samanın birbirine girdiği bir manzara ile karşılaşmak çok mümkün. Bir özgürlük hareketini, eğer başarılı olsaydı ilk işi böyle bir hareketi bastırmak olacak olan Ergenekon gibi bir darbe ve cinayet yapısıyla bir arada kullanmak gerçekten ancak insanın şirazesinin kayması ile açıklanabilir. Ama tabii ki Ertuğrul Özkök bunu, şirazesi kaymış bir meczup olduğu için değil, Ergenekon davası hakkındaki toplumsal algıyı şekillendirmek için yapıyor, bugüne kadar efendileri tarafından takdir edilişinden anladığımız üzere başarıyla yürüttüğü toplum mühendisliği işine Ergenekon davası üzerinden devam ediyor.

Ergenekon davası deyip bu davadan kimlerin yargılandığını ve bu insanların bugüne kadar neler yapmayı planlayıp, bunların bir kısmını da hayata geçirdiklerine baktığınızda Silivri ile Tahrir Meydanı’nı bırakın karşılaştırmayı bu iki kelimeyi yan yana bile kullanmaz insan.

Hrant Dink cinayeti ve Ergenekon

Hrant Dink ailesi avukatlarından Fethiye Çetin ile AltÜst dergisinin Ocak 2013’de yayınlanacak 9. Sayısı için bir söyleşi yaptık. Bu söyleşide Fethiye Çetin’e şunu sormuştum, aynen yazıyorum; “2008’deki bir röportajınızda Ergenekon ve Hrant Dink davası ile ilgili olarak, “Bu iki dava mutlaka birbirine değecek. Çünkü Dink cinayeti Ergenekon çetesiyle bağlantılı. Ergenekoncuların Dink cinayetinin hazırlık sürecinde çok büyük rolü var.. Dink cinayetiyle Ergenekon’un kalbine gidilebilir” diyorsunuz. Bugünden geriye doğru baktığınızda bu iki davanın birbirine gerektiği ya da sizin düşündüğünüz kadar değdiğini düşünüyor musunuz?” Fethiye Çetin’in verdiği cevabı da aynen yazıyorum; “Bugünden baktığımda da aynı şeyleri söylüyorum. Evet, bugün Ergenekon davasında yargılanan bazı sanıklar, Dink’i hedef gösterme, yalnızlaştırma ve onu nefret nesnesi haline getirme sürecinde aktif rol oynadılar.  Bu nedenle, cinayetin öncesiyle birlikte araştırılması gerektiğini ilk günden başlayarak sürekli dile getirdik. Bir cinayet davasında soruşturmayı yürüten savcıların ilk yapacağı işlerden biri de maktulün yakınlarını dinleyerek, cinayet hakkındaki görüşlerini almak, kim ya da kimlerden şüphelendiklerini sormak, tehdit edilip edilmediğini araştırmaktır. Cinayetin hemen ardından Dink ailesi bireyleri, savcılara verdikleri ifadelerinde, Hrant Dink’in kimler tarafından tehdit edildiğini, isimler de vererek şikayetçi oldular, ancak savcılar bu ifadeleri zapta geçirmek dışında hiçbir şey yapmadılar. Dink, öldürülmeden bir hafta önce iki yazı yazmıştı ve bu yazılardan biri, öldürüldüğü gün Agos gazetesinde yayınlanmıştı. Cinayetle birlikte hemen bütün basın, Dink’in bu iki yazısına yer verdi. Bu yazılarında Hrant Dink, cinayetin görünen faillerini gösteriyor, ‘ancak biliyorum ki bu yapı bunlardan ibaret değil’ diyordu. Savcılar bunu da görmezden geldiler. Sonra biz, defalarca bunu dile getirdik, bu isimler ve olaylara dikkat çektik, Ergenekon dosyasından ve başka kaynaklardan elde ettiğimiz yeni deliller sunduk ama bütün çabalarımız boşa çıktı. Evet, cinayetin ardındaki yapının ortaya çıkarılabilmesi için bu izler, bu ipuçları değerlendirilmedi, oysa bu isimler ve ipuçları bizi cinayeti gerçekleştiren yapıya götürecekti.

Peki şu anda Ergenekon davasında yargılanan ve Hrant Dink cinayetine giden yolun taşlarını adım adım döşeyenler ve diğerleri kimler?

Emekli Tuğgeneral Veli Küçük, emekli Albay ve Kuvva-yı Milliye Derneği Başkanı Fikri Karadağ, emekli Yüzbaşı Mehmet Zekeriya Öztürk, avukat Kemal Kerinçsiz, Akşam gazetesi yazarı Güler Kömürcü, Sami Hoştan, Ali Yasak (Drej Ali), Sevgi Erenerol, Hüseyin Görüm, Muhammed Yüce, Alpaslan Abdulkadir, Kahraman Şahin, Erol Ölmez, Erkut Ersoy ve Ümit Oğuztan. Üstelik, bu isimler sadece Hrant Dink’i öldürmekle kalmadılar. Evlerinde yapılan aramada bir ölüm listesine ulaşıldı. Bakalım kimler vardı bu listede? Orhan Pamuk, Ahmet Türk, Sabahat Tuncel, Leyla Zana, Osman Baydemir, Fehmi Koru.  

Üstelik, Hrant Dink cinayeti davasında dosyaya giren İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün gönderdiği rapora göre, Ergenekon davasında yargılanan sanıklardan 6’sının Dink davası sanıkları ile telefon irtibatı olduğu belirtildi. 6 isim şöyle; Tuğgeneral Veli Küçük, avukat Kemal Kerinçsiz, Levent Temiz, Mustafa Levent Göktaş, Erbay Çolakoğlu ve emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin.

Şimdi söyleyin; bu cinayet listesinin Tahrir ile ilgisi ancak Tahrir’in bu cinayetlerin sorumlularının yargılanmasını istemesinden başka ne olabilir.

Bombalar, cinayetler, listeler

Peki Danıştay ve Cumhuriyet gazetelerine atılan bombaları hatırlıyor musunuz? Hani İslamcıların yaptığı söylenen ama Ergenekon davası kapsamında yapılan incelemelerle gazeteye atılan bombaların TSK malı olduğu, ve Ergenekon operasyonunun başlangıcına sebep olan Ümraniye bombaları ile aynı kafile numarasına sahip oldukları anlaşılan bombalar. Cumhuriyet, bombalamaların Ergenekon eylemi olduğunu iki yıl sonra, 15 Temmuz 2008’de kabul etmişti.

Ya Özden Örnek’in bilgisayarından çıktığı kanıtlanan darbe günlüklerini ve örneğin Hurşit Tolon’un bu günlüklerde söylediklerini hatırlıyor musunuz? “2003 YAŞ toplantısında Hurşit Tolon’un söyledikleri: “Bu iktidar ne olduğunu ortaya koydu. Ancak takiyyeye başvuruyor. Arkasında ABD, AB var. Bunlar Ortadoğu'yu 1915'te yaptıkları gibi şekillendirmek istiyorlar. Bu hükümetten öncelikli tehdit bölücülük, sonra irticadır. İrtica bunların devlet yapısı içerisindeki kinin ifadesidir. Seçimden önce ikaz etmezsek önümüze aşamayacağımız bir engel çıkacaktır. Halk bize sırtını çevirmez. Bu hükümet ulusal onurumuz ile oynamaktadır. Onur kırıcı bir durumdayız. Üniter yapımıza zarar verilmektedir. Bu iktidarın alternatifi var mı? Şu anda yok gibi görünüyor. Muhalefete bu konu anlatılmalıdır. Dünya kamuoyuna açıklanan konular onurumuzu kırmaktadır. (Pek çok örnek verebiliriz. Bir örnek dil konusunda yaşananlardır.)”

Bir özel harekatçının ölüm listesi

Peki ya Ergenekon kapsamında tutuklanan İbrahim Şahin’in not defterinden çıkanlar; “eski Özel Harekât Dairesi Başkanvekili İbrahim Şahin’in ‘bordo ajandası’ndan Ermeni ve Kürt düşmanlığı çıktı. İddianameye giren bir telefon kaydında, S-1’i kastederek “Ben Ermenilere karşı kurulan ilk örgütün başkanıyım” diyen Şahin, ajandasında şu notları tutmuş: “DTP içinde 580 Ermeni, Süryani ve Yezidi var”, “Hikmet Çetin’in babası PKK’nın ve ASALA’nın para kaynağıdır”, “Devlet Bahçeli’nin büyük annesi tecavüze uğramış bir Ermeni yetimidir”, “Mehmet Şahdır, Yozgatlıyım diye övünür, Ermeni’dir”, “Ahmet Türk’ün dedesi tehcirde din değiştirmiş...” Şahin’in Ergenekon soruşturması çerçevesinde geçen 7 Ocak’ta Ankara’daki evine yapılan operasyonda ele geçirilen kanıtlardan biri de, S-1 listesinin yanı sıra bordo ajandaydı. Ajandanın ilk sayfasında, kendisi için ‘Yalnızkurt’ ifadesini kullanan Şahin, bir de Arapça “Uyan” anlamındaki “İntebih” sözcüğünü yazmış.Ajandada dikkat çeken notlar şöyle: “(...) Suriye gizli servis sorumlusu Garo Palancıyan, Behcet Cantürk’ün teyzesinin kocasıdır. Suriye Kamışlı Asala sorumlusu Ohannes Palancıyan ise Cantürk’ün teyzesi ŞATO’nun oğludur. Bugün İngiltere’de ve birçok ülkede E.K.Ö.B (Ermeni Kürt Öğrenci Birliği) kurulmuştur ve faaliyeti devam etmektedir. B.Cantürk. Annesi Liceli Hatun Deminciyan isimli bir Ermenidir.” “Hikmet Çetin’in babası PKK ve Asala’nın para kaynağıdır. 2003’de patrikaneden belgeli olarak isim ve din değiştirmiştir.” “Ermeni Soysuzlar. Yatağımdaki Düşman Filmi. MHP. Ermeni yetimlere her yıl 200 altın tahsisat bağlanmasını sağlayan Adana Valisi Cemal Paşa’nın kardeşine 12 yaşında bir kız çocuğu verirler. Ama o evlatlığa tecavüz eder, kız hamile kalınca onu karısı yapar. Kızın adı Saadet’tir. Ve bu saadet MHP lideri Devlet Bahçeli’nin büyük annesidir.” “DTP-HAKOP’UN AKRABALARI. Ahmet Türk 1925’de Türk soyadını almış bu Ermeni. Dedesi tehcirde din değiştirmiş. Tunceli, Elazığ, Erzincan, Sason. Hangi partiden olursa olsun. Ermeni. Mehmet Eymür. Siirtlidir-Ermenidir”.

Neden bu ısrar?

Bunlar tabii ki ne Ertuğrul Özkök’ün ne de onun kuyrukçularının bilmediği şeyler değil. Peki neden Silivri’yi Tahrir’e benzetecek bir akıl tutulmasını tutulmasını önümüze muhteşem bir fikirmiş gibi sunuyorlar? Bence bu sorunun cevabı bu ülkenin kocaman tarihinde yatıyor. Dünyada her on yılda bir darbenin olduğu ve bunlarla hesaplaşmadan yoluna devam eden başka bir ülke bildiğim kadarıyla yok. Bu kadar uzun bir zamana yayılmış böyle bir tarihin yarattığı en büyük tahribat, bu darbelere ve cinayetlere bulaşmamış neredeyse kimseyi bırakmamış olmasıdır. Soykırımlarla, darbelerle ve cinayetlerle hesaplaşılmadan, bunların halının altına süpürülmesiyle malul bir tarih elbette kendi çocuklarını yaratacak ve o çocuklar günü geldiğinde işte bu tarihe paçalarından böylesine sıkı sıkı sarılacaklardır. Bu tarihin çocukları olmayanlar ise bu davaların bunlarla sınırlı kalmayıp sonuna kadar gitmesi, Fırat’ın doğusuna geçmesi, Ergenekon’un Hrant Dink cinayeti ile bağlantısının ortaya çıkarılması ve Arjantin’de olduğu gibi tüm bunların bir daha yaşanmaması için gerekli koşulların oluşturulması için mücadele etmeye devam edeceklerdir.

Bu arada son bir not; Mustafa Balbay, Tuncay Özkan ve Soner Yalçın gazeteci değil, darbecidir.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar