Aydın Ünal
Perşembe günü yayınlanan “Evdeki Büyük Tehlike: Youtuberlar” yazımıza olumlu ya da olumsuz çok sayıda tepki geldi. Çocuklu aileler, youtuber meselesine değinilmesinden hoşnutlar; youtuber fanatiği çocuklar ise epeyce rahatsız oldular. 11-12 yaşındaki çocukların (yazıyı okuduklarını da sanmıyorum) sosyal medya mecralarından savurdukları küfürleri tahmin bile edemezsiniz. Sövgü genelde konuşma dilinin ürünüdür; küçücük çocukların söverken yazı dilini bu kadar mükemmel kullanmaları da şaşırtmadı değil…
Fanatikleri kadar youtuberların kendileri de eleştirilmekten hazzetmiyorlar. Her ne kadar yayınladıkları videolarda bolca küfür, cinsellik, çıplaklık, aile yapısına, inanca mugayir ögeler olsa da, “amme hizmeti” yaptıklarına inanıyorlar.
Bu tepkilerin ötesinde, dijital medyanın önünde durulamayacağını, bunun doğal bir değişim süreci olduğunu, dünyadaki eğilimin önüne geçilemeyeceğini savunanlar da oldu. Hatta, bir ilahiyat fakültesi öğrencisi kardeşimiz, interneti eleştirmek yerine internetin İslamileştirilmesinin daha doğru olacağını bile savundu.
Bu arada, dünyada medya ve sosyal medya sektörünün artık yüzlerce milyar dolarlık bir pazara sahip olduğunu, böyle büyük bir piyasanın kolay kolay eleştiri kabul etmeyeceğini de ekleyelim.
Benzeri bir linç girişimini daha önce de yaşamıştım: Televizyonlardaki evlilik, kayıp aranıyor ya da eğlence programlarının toplumsal yapımızda FETÖ ve PKK’dan daha fazla tahribat yaptığını söylediğimde enteresan tepkiler almıştım. “Sen benim ne kadar vergi verdiğimi biliyor musun?” diyenler olmuştu. “Sen bu programı kaç milyon kişinin izlediğini biliyor musun? Bu programda kaç aile kurulduğunu, kaç kaybın bulunduğunu biliyor musun? Bu sektörden kaç kişi ekmek yiyor biliyor musun?” gibi tepkiler gelmişti. Hatta, “o yapımcının yetim ve öksüz büyüdüğünü biliyor musun, ona nasıl terörden daha tehlikeli diyebilirsin” şeklinde sızlanmalar bile olmuştu. 80 ve 90’larda televizyonu eleştirdiğimizde gelen “beğenmiyorsan kapat kardeşim” tepkisinin bu dönemde de roller değişse bile moda olduğunu fark etmiştim.
Yapımcılar son derece hayırlı bir iş yaptıklarını düşünüyorlar; ekranlara kilitlenen milyonlarca izleyici de bu yapımcıların “cennetlik” olduğuna ciddi ciddi inanıyorlar. Kötü dil, cinsellik, çıplaklık, inancı, aileyi, değerleri tahrip eden unsurlar ise sadece detaydan ibaret kalıyor. Tv ya da internette, gözümüzün önünde tabular(!) yıkılırken, yapımcılar ne yaptıklarının farkında olarak ellerini ovuşturuyor ya da hesaplarında kabaran parayla coştukça coşuyorlar.
Kitaplığımda medyaya ilişkin kaynakları karıştırırken Neil Postman’ın “Televizyon: Öldüren Eğlence” kitabını buldum. Postman, George Orwell’in meşhur 1984 romanı ile Huxley’in “Cesur Yeni Dünya” romanlarını karşılaştırıyor.
Huxley romanını 1932’de yazmıştı; Orwell de 1949’da. Her ikisi de gelecekte dünyanın, toplumun, insanlığın ne halde olacağına dair öngörülerde bulunmuşlardı.
Neil Postman’a göre Orwell dıştan dayatılan baskının bize boyun eğdireceğini öngörüyordu; Huxley ise, daha 1932’de yazdığı eserinde, insanların zaman içinde üzerlerindeki baskılardan hoşlanmaya, düşünme yetilerini dumura uğratacak teknolojileri yüceltmeye başlayacaklarını öngörmüştü.
Orwell kitapları yasaklayacak olanlardan korkuyordu; Huxley ise artık kitap okuyacak kimse kalmayacak diyordu.
Orwell “bizi enformasyonsuz bırakacaklar” diyor; Huxley “bizi pasifliğe ve bencilliğe sürükleyecek kadar enformasyon yağmuruna tutacaklar” diyordu.
Orwell hakikatin gizlenmesinden; Huxley ise hakikatin umursamazlık denizinde boğulmasından korkuyordu.
Orwell tutsak bir kültür haline gelmemizden; Huxley önemsiz bir zevk kültürüne dönüşmemizden korkuyordu.
Orwell insanların acı çekerek denetleneceğini söylüyordu; Huxley ise insanların hazza boğularak denetleneceğini yazmıştı.
Neil Postman’ın deyimiyle, “kısacası Orwell bizi nefret ettiğimiz şeylerin mahvetmesinden korkarken, Huxley bizi sevdiğimiz şeylerin mahvedeceğinden korkuyordu. (Neil Postman, Televizyon: Öldüren Eğlence. Ayrıntı Yayınları, 1994)
Geldiğimiz hal gösteriyor ki, Orwell’in öngörüleri değil, Huxley’in öngörüleri tuttu: İnsanlık medyanın tutsağı oldu; medya adı verilen diktatör her şeyimize, inancımıza, dilimize, kültürümüze, ailemize, siyasete, ekonomiye hükmetmeye başladı. Ama biz, medyanın bizi eğlendirdiğini, güldürdüğünü, düşündürdüğünü, eğittiğini, özgürleştirdiğini, inancımızı güçlendirdiğini zannediyoruz. Medyaya esaretten, tam da Huxley’in 1932’de öngördüğü gibi, gayet memnunuz ve haz alıyoruz.
Medya ve sosyal medya konusunda, sorundan daha büyük bir sorunumuz var: İnkar… Adeta bir “iç kanama” gibi: Her şey normal, sağlıklı görünüyor, ama bünye içerden kanıyor ve ölüme, çürümeye doğru hızla ilerliyor. Devasa medya diktatörlüğü, değil tedaviye, teşhise dahi fırsat tanımıyor. Bırakınız eleştiriyi, şüpheye bile izin vermiyor.
Bugünlerde herkes, “zerre kadar aklı olan bir insan nasıl olur da Fetullah gibi, Adnan Oktar gibi şarlatanların peşinden gider, sahtekarlığı yüzünden akan şeyh kılıklı dolandırıcılara bağlanır” diye hayretle soruyor. İyi de, 11-12 yaşında çocuklar, sahtekar ve şarlatan şeyhlerden daha tehlikeli, daha etkili medya fenomenlerine intisap ediyor. Şeyhi eleştirince mürit nasıl aklını yitiriyorsa; youtuberını eleştirince de çocuklar kendilerinden geçiyor. Bunu, facia vuku buluncaya kadar izleyecek miyiz?
Yazarlar
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.11.2024
16.04.2024
6.01.2020
10.12.2019
21.01.2019
10.01.2019
3.02.2019
31.12.2018
27.12.2018